Mehmet Özay 03.01.2011
Bugünü anlamanın yolu dünden geçer. Bu metin, dünya
siyaset ve ticaret arenasında önemli bir gücü temsil eden ve son dönemde önemli
bir görünürlük kazanan Güneydoğu Asya coğrafyasının tarihinden bir kesit. Bu
çerçevede, Güneydoğu Asya coğrafyasının tarihi ve bugünü arasındaki ilişkinin
kurulmasında gözlerden kaçırılmaması gereken hususiyetlere dikkat çekmeye devam
ediyoruz ve edeceğiz.
Bu metin, Güneydoğu Asya coğrafyasında kurulmuş denizci imparatorlukların
tarihin bir kesitinde karşımıza çıkan devamlılığını ortaya koymaktadır.
Bölgenin iki kadim medeniyeti Hindistan ve Çin’in yanı sıra, İslamlaşma
sürecinin her aşamasında olduğu gibi, 15. yüzyıl boyunca Malaka ve çevresindeki
önemli küresel ticaret ağındaki varlıkları ile Müslümanların varlığı da Malaka
özelinde odakta yer almaktadır.
Malaka adı tarih boyunca doğu-batı deniz ticaret güzergâhı üzerinde bir
aktarma organı rolü oynaması ile dikkat çeker. Bu boğazın bugünkü coğrafi
yapılanması içerisinde bakılacak olursa, batıda Sumatra Adası’nın kuzey ucunda
Açe Eyaleti ile açılır, doğuda Singapur Adası ile Sumatra Adası’nın doğusunda
Riau Eyaleti’ne bağlı adaların birleştiği noktada sona erer.
Boğaza adını veren Malaka, Malay Yarımadası’nın batısında Cohor ile Kuala
Lumpur’un ortasında boğaza hakim konumu ile erken dönemlerden itibaren
yerleşime konu oldu. Güneydoğu Asya’da Malay ırkının tarihte kurduğu önemli
devletlerden biri olan Majapahit Krallığı’nın hükümdarlık çatışmalarının bir
sonucu olarak önce Singapur Adası’na ardından Malaka’ya yerleşen Parameswara’ya
dayanır. Daha sonra İskender Şah adıyla anılacak olan Parameswara’nın
(1400-1424) kurduğu Malaka şehri, Çin kaynaklarına göre şehir 1403 yılında
gelişmiş bir liman özelliği taşıyordu. Müslüman olan hükümdarın İskender adını
almasında da, bölgede Büyük İskender’e (Alexander the Great) mitosunu bir kez
daha görmek mümkün. Çin İmparatorluğu’nun Ming Hanedanlığı ile Malaka
arasındaki ilişkiler 1404 yılında Çinli elçi Yin Ch’ing’in ziyareti ile başlar.
Güneydoğu Asya tarihi ile ilgili kayda değer bilgilerin görece çok iyi korunmuş
Çin kaynaklarınca sağlandığı malumdur. Bu aynı zamanda, Çin’in bir devlet
olarak sadece bölge ülkeleri ile kurulan barışçıl ilişkilere değil, aynı
zamanda, bu ilişkilerin kayıtlara geçirilmesine verdiği önemi göstermesiyle de
dikkat çekicidir. Çin’in, doğu ve batı küresel ticaretinde önemli bir antrepo
olan Malaka ile ilişkilere verdiği önem Parameswara’nın Çin’in vasallığını
kabul etmesi, Çin yönetiminin de bu himayenin sembolik ifadesi olarak kaftan,
mühür ve sarı şemsiye -ki, Çin imparatorluğu altındaki krallıkları sembolize
eder ve Malay sultanlıklarından Açe Sultanlığı’na kadar geleneksel bir şekilde
varlığını sürdürmüştür- gönderdi. Malaka ile Çin yakınlaşmasına neden olan bir diğer
siyasi gerçeklik ise Siam Krallığı’nın varlığıdır. Siam, Malaya topraklarına
hakim olup, Güneydoğu Asya su yollarında söz sahibi olma emelleri karşısında,
Parameswara Siam Krallığı’nın egemenliğine girmemek için Çin’le ilişkilere önem
verdiği gibi, bunu somut olarak bizzat çeşitli yıllarda (1411, 1414, 1419, 1424
ve 1435) Çin İmparatorluğu sarayına yaptığı ziyaretlerle pekiştirdi.[1] Bu yıllar bölgede Ming Hanedanlığı’nın
dünyaca ünlü amirali Cheng-Ho’nun seferlerine tanıklık ettiğini hatırlatalım.
Malaka şehir devleti, -teritoryal bağlamda olmasa da küresel ticaret ve
kültürel akışkanlığın devamında bölgenin kadim imparatorlukları Srivijaya ve
Majapahit’in rolünü 15. yüzyıldaki üstlendi. Malaka’nın bir diğer dikkat çeken
özelliği Hint, Çin ve Müslüman dünyasının izlerini barındırmasıdır.[2]
Çin ve Malaka arasındaki bu ilişkilerin hız kazandığı bir dönemde bölgedeki
İslam tebliğcilerinin varlığı devreye girmektedir. Bu çerçevede,
Parameswara’nın kısa bir süre sonra Müslüman olması ile Malaka şehir devleti
gerek hacmi, nüfuzu ve nüfusu ile metropolit bir şehir halini aldı. Batı ve
doğuda muson mevsimlerinin tarihsel olarak uluslararası ticareti etkilemesi
gerçeği Malaka’nın doğal bir liman ve yerleşim olarak ortaya çıkmasına olanak
tanıdı. Şehrin yönetim ve ticarete elverişli alt yapısının yanı sıra, bir
yandan Çin’e öte yandan Batı Hindistan ve Süveyş’e kadar uzanan ticarette
coğrafi olarak aşağı yukarı eşit mesafede olması, her iki coğrafyadan
tüccarların buluşma merkezi olmasındaki bir başka nedeni teşkil eder. Neredeyse
her ırktan, her dinden tüccarı Malaka’ya çeken özellikleri göstermesi
bağlamında limanda görevli şehbenderlerin, yani Kapitan’ların sayısı ve işlevine bakmakta fayda var. Malaka
limanında, ticari bürokrasiden bizzat sorumlu ve her biri belirli bölgelerden
gelen tüccarların ticari faaliyetlerinden sorumlu dört şehbender rol alıyordu.
Modern Malay yazının başlatıcısı kabul edilen Munshi Abdullah, eserinde
şehbenderlerin varlığına değinerek Hintli, Malay, Çinli ve Avrasyalı
kaptanların yani şehbenderlerin varlığının 19. yüzyıl ortalarına kadar devam
ettiğini ortaya koyar.[3]
Bugüne kadar pek çok araştırmaya konu olan Malaka şehrinin kaderi 11 Eylül
1509 (11 Eylül size bir şey hatırlatıyor mu? Tarihin ilginç bir cilvesi...)
tarihinde Portekizli Diogo Lopes de Sequeira şehre ilk ziyareti ile değişme
sürecine girdi. Sequeira’nın, daha Hindistan’dayken işitegeldiği Malaka’nın
ününe, limanda başta Çin junkları
olmak üzere Güneydoğu Asya coğrafyasının neredeyse her adasından gelen ticaret
gemilerinin varlığına bizzat kendi gözleriyle tanık olması bu değişimin ilk
işaretleridir. Şehirdeki özellikle, Portekizlilerin varlığından anayurtlarından
haberdar olan Güceratlı Müslüman tüccar ve gemicilerin uyarıları ve saray
çevresindeki ‘lobileri’ Sultanın Portekizlilerle ticari anlaşmaya
yanaşmamasında önemli rol oynadığı bilinmektedir. Yukarıda niçin Malaka
şehrinin kaderinin değişmeye başladığını ileri sürmemizin sebebi Sequeira’nın,
bölge ticaretinin atardamarı konumundaki Malaka’da olup bitenleri ve Portekiz
imparatorluğunun önünde açılan imkanı doğrudan aktarabilmek amacıyla soluğu
Lizbon’da almasındandır.[4]
Şehrin
ele geçirilmesi ise Portekiz sömürge yönetiminin deha isimlerinden Alfonso D’Albuquerque (1509-15)
sayesinde oldu. Albuquerque, daha Gücerat’ta ününü işittiği bu şehri şöyle
tanımlar: “...Şayet gidilecek başka bir rota varsa, o da, dünyada bilinen
bütün baharatların birarada bulunduğu Malaka şehri olmalıdır.” Malaka’nın
Portekizliler için vazgeçilmezliğinin bir ifadesi olan bu alıntı, yukarıda dile
getirdiğimiz üzere Sequiera’nın soluğu Lizbon’da Kralın sarayında alması ile
örtüşmektedir.[5]
Albuquerque, Malaka’yı ele geçirmek amacıyla 1511 Temmuz ayında şehre
yöneldiğinde, Malaka’da Güceratlı Müslümanların ticari hayattaki varlıklarına
ilave olarak, Sultan’a sağladıkları askeri yardımlarından söz edilir. Buna
ilave olarak şehirde bulunan azınlık gruplardan Arap, Türk, Cava ve İranlıların
da yer aldığı bir güçten bahsetmek mümkün.[6]
Albuquerqu’e, Kutsal Roma’nın
Portekizlilere kendilerine bahşettiği haklar çerçevesinde ve de dini
dayanaklarının bir ifadesi olarak 24 Temmuz 1511 tarihinde Aziz James günü
şehre saldırdı.[7] Üç
hafta süren çatışmaların ardından Portekizliler şehri ele geçirdiler. Bu
gelişme, Müslüman tüccarların dışındaki tüccarların -özellikle de Tamillilerin-
varlığı sayesinde, Portekizlilerin Çin ve Endonezya Takımadaları’ndaki önemli
ticaret limanlarına ulaşmalarının yolunu açtı.[8]
Malaka Sultanlığı’nın Malay hanedanlığı sona ermedi, aksine başta Cohor olmak
üzere Perak, Siak gibi Malay Yarımadası’nda farklı sultanlıklar adı altında boy
verip gelişti. Sömürgeci bakışın Malayları “tembel” olarak yaftaladığını
hatırlarsak, Malaka’yı kaybeden hanedanlığın kadim döneme dönme çabasından asla
vazgeçmediğini ve bunun sonucu olarak yukarıda zikredilen sultanlıkları hayata
geçirerek, özellikle Cohor Sultanlığı bağlamında Portekizlilere karşı
mücadelesini sürdürdüğü görülür.
Önce Müslüman denizci ve
tüccarları saf dışı eden Portekizliler Tamil, Hintli ve Çinlilerle işbirliği
yaparken, bölge sömürgecilik tarihinin vazgeçilmez kayıtlarından ilkini de
düşmüş oldular. O da, 19. yüzyıl başlarından itibaren Malaya topraklarına
konuşlanan İngilizlerin Malay Müslümanları değil de, Çinli ve Hintli
göçmenlerle işbirliğinde çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkacak ve etkileri
bugüne kadar uzanan tarihsel sürekliliğe yol açacaktır.
Portekizliler,
şehri ele geçirmelerinin ardından tıpkı Hint Okyanusu’nu çevreleyen diğer liman
şehirlerinde olduğu üzere tüm varlıkları ile şehrin muhkem yerine bir kale inşa
ettiler. Portekizliler bu kale, içinde kiliselerin ve Portekiz sömürge idaresine
ait yapıların bulunduğu surlarla çevrili Malaka Nehri’ne hakim bir konumdaydı.
Malaka’ya yapılacak bir gezide, söz konusu surlardan günümüze çok küçük bir
bölümünün kaldığı görülecektir. Şehirdeki hakimiyeti 300 kişilik küçük ancak
askeri varlığı bakımından önemli sayılabilecek insan gücü ile şehrin yönetimi,
savunması, ticareti gibi çok işlevli bir yapılanma sergilediler. Şehirdeki
ticari hayat, Portekizlilerin hakimiyeti ile devam ederken, önemli sayıda
Müslüman tüccar ve denizci, Portekizlilerin İber Yarımadası’ndaki reconquista politikasının Güneydoğu
Asya’daki devamı niteliğindeki uygulamaları sonucu şehri terk etmek zorunda
kaldılar.
Bunun
temel nedeni Portekiz sömürgeciliğinin siyasi dehası Albquerque’nın Müslümanlara karşı
İber’den kalma intikamcı duygusunun öne çıkmasıdır. İslam Sultanlıkların ve
Müslüman tüccarların varlıklarına karşı girişimlere başlarken, Hindu Siam
Krallığı kadar Sunda ve Panarukan’daki Müslüman olmayan bölgelerle temasa
geçmeyi bu politikasının devam olarak hayata geçirdi. “Malaka şehrinde ise
Hindu tüccarlara imtiyazlar ve haklar verirken, Müslüman tüccarları mümkün
olduğunca bölgeden çıkartmaya çalıştı. Bunun sonucu olarak Müslüman tüccarlar
Açe’ye yönelmeye başladılar.”[9]
Portekiz kaynaklarına göre
şehirde “Kahire, Mekke, Aden, Etiyopya Kilwa, Hürmüz, Rum, Türk, Türkmen,
Hıristiyan Ermeni, Gücerat, Chaul, Dabhol, Goa, Deccan, Malabar, Klings,
Seylan, Arakan, Pegu, Siam, Kedah, Pahang, Patani, Kamboçya, Çampa, Koçin, Çin,
Brunei, Linga, Timor, Madura, Cava, Sunda, Palembang, Jambi, Indragiri,
Minengkabau, Siak, Aru, Pasai, Pedir, Maldivden tüccarlar bulunuyordu.” Pek çok kültür ve dinden insanı barındıran
bu dönemin küresel ticaret şehrinde iletişim, yani lingua franca Malayca’ydı.[10] Portekizlilerin Doğu
Afrika sahillerinden başlayarak bir yanda Çin, öte yandan, Banda Adaları’na
kadar uzanan denizci imparatorluk kurma kararlılığının ardında, işte sadece
Malaka şehir devletindeki bu insan çeşitliliğini okuyabilmekte yatıyor.
Öte
yandan, bugüne kadar yayınlanan Türkçe kaynaklarda dile getirilen
hususiyetlerle kıyaslandığında, böylesine görece erken bir dönemde Türklerin
Malaka gibi dönemin küresel ticaret antreposundaki varlığı üzerinde durulmayı
hak etmektedir. Türkler nasıl ve hangi yollardan Malaka’ya ulaşıyorlardı? Bu
sorunun cevabı, kaynaklarda Rum, Türk, Türkoman olarak zikredilen sosyal grubun
-tıpkı Ermeni tüccarlar gibi- Hürmüz üzerinden bölgeye geldikleri yönündedir.
Dönemin gemi teknolojisi ve tüm ticari hayatın kayıtsız şartsız bağımlı muson
iklimi dikkate alındığında Batı Asya kıyılarından yola çıkan Türkler önce
Gücerat, yani Batı Hindistan sahillerinde konaklıyor, ardından Güceratlıların
idaresindeki gemilerle Malaya’ya iniyorlardı. Türk tüccarlarla ilgili bir başka
önemli not, bu grubun Mart ayında Gücerat’tan Malaka’ya iniyor, dönüşte Maldiv
Adaları’na uğrayarak önemli bir deniz ticaretinde aktörlerden biri olarak yer
alıyorlardı.[11]
Portekizlilerce
Malaka’daki ticarete tam anlamıyla el konulması, sadece Hint Okyanusu
ticaretini büyük ölçüde kontrolleri altında tutan Müslüman tüccarların
varlığına darbe vurmayı değil, aynı zamanda, baharat ticaretinin Doğu
Akdeniz’den başlayarak taşıyıcısı konumundaki Venediklilerin Avrupa’daki
hakimiyetlerine de son vermeyi hedefliyordu. Albuquerque, bu küresel plan somut
ifadesini,
Makala’nın ele geçirilmesi halinde Kahire ve Mekke’li Müslümanların büyük zarar
görecekleri ve Venediğin Lizbon ticaretine bağlanacağını dile getirmesinde
bulmaktadır.[12]
Malaka’ya
hakim olan Portekizlilerin bir sonraki hedefi Sumatra Adası’nın kuzeyinde Açe
bölgesindeki liman şehirlerini yani Pasai, Pidie ve Bandar Açe’yi ele geçirmek
olacaktır. Bu gelişme, bir başka yazıya konu edilecektir.
[1]C.
H. Wake, “Melaka in the Fifteenth Century: Malay Historical Traditions and the
Politics of Islamization”, (Ed.), Kernial Singh Sandhu; Paul Wheatley, Melaka:
The Transformation of A Malay Capital: 1400-1980, Kuala Lumpur, Oxford
University Press, 1983, s. 140, 142; O.
W. Wolters, The Fall of Srivijaya In
Malay History, East Asian Historical Monographs, Oxford University Press,
Kuala Lumpur, 1970, s. 77-8; Keith W. Taylor, “The Early Kingdoms”,
(Ed.), Nicholas Tarling, The Cambridge History of Southeast Asia, Vol.
I, Part I: From early times to 1500, Cambridge University Press, Cambridge,
1992, s. 175; Henry Yule; Henri Cordier, The Book of Ser Marco Polo: The
Venetian, Concerning The Kingdoms and Marvels of the East, Vol. 2, Third
Edition, Munshiram Manoharlal, New Delhi, 1920, s. 282; E. Koek, “Portuguese
History of Malacca”, Journal of Royal Asiatic Society, June,1886, s.
117, 119; Armando Cortesao, (Ed.), The
Suma Oriental Of Tome Pires, II. Cilt, Asian Educational Services, New
Delhi, 1990, s. 233.
[2]Luis
Filipe Ferreira Reis Thomaz, “The Malay Sultanate of Melaka”, (Ed.); Anthony
Reid, Southeast Asia in the Early Modern Era: Trade, Power and Belief,
Cornell University Press, Ithaca, 1993, s. 70.
[3]A.H.Hill,
The Hikayat Abdullah, Abdullah bin
Abdulkadir, An Annotated Translation, OUP, Kuala Lumpur, 1970, s. 46.
[4]M.J.Pintado,
(Ed.), Portuguese Documents on Malacca, Vol. 1:1509-1511, National
Archieves of Malaysia, Kuala Lumpur, 1993, s. 87, 89, 91; Frederick Charles Danvers,
The Portuguese in India: Being a History
of the Rise and Decline of Their Eastern Empire, Frank Cass, II. Baskı, Vol.
I, London, 1966, s. 180; P. E. De Josselin De Jong; H. L. A. Van Wijk, “The
Malacca Sultanate”, Journal Southeast
Asian History, Vol. 1, No. 2, September, 1960, s. 23; Frederick Charles Danvers,
The Portuguese in India: Being a History
of the Rise and Decline of Their Eastern Empire, Frank Cass, II. Baskı, Vol.
I, London, 1966, s. 181.
[5]M.
N. Pearson, “Introduction”, (Ed.), M. N. Pearson, Spices in the Indian Ocean
World, Variorum, 1996, s. xxii; Om Prakash, “Restrictive Trading Regimes:
VOC and the Asian Spice Trade in the Seventeenth Century”, (Ed.), M. N.
Pearson, Spices in the Indian Ocean World, Variorum, 1996, s. 318.
[6]M.J.Pintado,
(Ed.), Portuguese Documents on Malacca, Vol. 1:1509-1511, National
Archieves of Malaysia, Kuala Lumpur, 1993, s. 317; Frederick Charles Danvers, The Portuguese in India: Being a History of
the Rise and Decline of Their Eastern Empire, Frank Cass, II. Baskı, Vol.
I, London, 1966, s. 223.
[7]M.J.Pintado,
(Ed.), Portuguese Documents on Malacca, Vol. 1:1509-1511, National
Archieves of Malaysia, Kuala Lumpur, 1993, s. 327.
[8]Sanjay
Subrahmanyam, “Commerce and Conflict: Two Views of Portuguese Melaka in the
1620s”, JSAS, Vol XIX, No.1, March, 1988, s. 63.
[9]B.
Schrieke, Indonesian Sociological Studies,
Part One, W. Van Hoeve Ltd – The Hague, Bandung, 1955, s. 42.
[10]Armando Cortesao, (Ed.), The Suma
Oriental Of Tome Pires, I-II. Cilt, Asian Educational Services, New Delhi,
1990, s. 268; F.J. Moorhbad, A
History of Malaya and Her Neighbours,
Volume One, Longmans, London, 1957, s. 188.
[11]Armando Cortesao, (Ed.), The Suma
Oriental Of Tome Pires, I-II. Cilt, Asian Educational Services, New Delhi,
1990, s. 269.
[12]J.
C. Van Leur, Indonesian Trade and Society: Essays in Asian Social and
Economic History, W. Van Hoeve Publishers Ltd-The Hague, 1967, s. 161.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder