Mehmet
Özay 17.10.2016
Add caption |
Hindistan
hafta sonunda küresel ekonomi ve siyasetinde belirleyici olmayı hedefleyen
BRICS toplantılarının 7.sine ev sahipliği yaptı. BRICS akronimi Brezilya,
Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harflerine tekabül
ediyor. Söz konusu bu oluşumu biraraya getiren ideolojik bir duruş veya
benzerlik değil, aksine dünyanın değişik bölgelerinde 1980’lerden yani,
küreselleşmenin giderek gündeme damgasını vurmaya başladığı yıllardan bugüne
kadar birlikte tecrübe etmekte oldukları kalkınma süreçleridir. Çin’in bu
bağlamda ekonomik kalkınmışlığının küresel siyaset ve askeri varlığını takviye
edici bir boyuta taşımasında da görüldüğü üzere, BRICS şu veya bu şekilde, siyasi
ve askeri rol alabilme potansiyeli de içinde barındırıyor.
BRICS Nedir?
BRICS
adı verilen bloğa üye ülkelere baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
Latin Amerika’nın devasa ülkesi ve gıda üretim merkezi Brezilya; sınırları doğu
Avrupa’dan bir yanda kuzey kutbuna öte yanda doğu Çin Denizi’ne kadar uzanan
Avrasya’nın enerji devi Rusya; Hint Alt Kıtası’nın diğer ülkeleriyle
kıyaslanamayacak geniş topraklarıyla Hint Okyanusu’nun doğusuna ve batısına
hakim sınırlara sahip Hindistan; Asya’nın doğusunda Doğu-Güney Çin denizleri
sınırından Orta Asya’ya kadar uzanan geniş topraklarıyla ve son otuz yıldaki
ekonomik kalkınmasıyla küresel ekonomik güç sıralamasında ikinci sırada bulunan
Çin ve Afrika kıtasının toprak zenginliğinden ziyade doğal kaynaklarının
veremliliğiyle ve jeo-stratejik önemiyle dikkat çeken ülkesi Güney Afrika.
Adı
ilk kez ekonomik belirsizlikler döneminin yaşandığı yüzyılın başında ortaya
çıkan orta ve uzun vadede küresel ekonomiye alternatif bir çözüm olarak gündeme
getirilen söz konusu bu oluşumu benzerlerinden ayıran ise aralarında Batılı bir
devletin bulunmaması. Dünyanın kalkınmacı ülkeler sıfatını taşıyan ülkelerinden
istatistik olarak en öne çıkanları barındıran bu blok, bölgesel ve küresel
siyasi ve de askeri güç odağı olma potansiyelleri/realiteleri ile kendilerini
aktör konumunda gören ülkelerden oluşuyor. Önce dört ülke ardından Güney
Afrika’nın da katılmasıyla beşli bir blok halini alan BRICS, 2006 yılında
birliğin üç Asya üyesi arasında yapılan ilk toplantının ardından 2009 yılından
bu yana düzenli olarak her yıl biraraya geliyor.
BRICS,
Batılı ekonomistlerin tıpkı ruhani liderlerine benzer şekilde ekonomi
mesihçiliğine soyunarak yüzyıllık süreçte dünya ekonomisine neyin, hangi
ülkelerin, ne şekilde yön verebileceğinin öngörüsel tecrübelerine binaen ortaya
konan bir yapı. Uzmanların, bloğa üye ülkelerle ilgili yirminci yüzyıl kalkınma
endekslerine bağlı istatistiki verilerden hareketle gelecek yüzyıla projeksiyon
sunan anlayışını destekleyenler kadar desteklemeyenler de bulunuyor.
Dolayısıyla BRICS bir anlamda bir ekonomi teorisinin henüz test edilmemiş
halini oluşturuyor. 2001 yılında gündeme getirilmesine rağmen, bugün küresel
tanınırlık noktasında örneğin, 2010’da gündeme gelen Trans-Pasifik İşbirliği
Anlaşması (TPPA) çerçevesindeki oluşumun düzeyine ulaştığını söylemek güç. Bu
durum BRICS’in sahip olduğu potansiyellerin inkârı anlamı taşımıyor elbette.
Tekil kalkınmacılık
hamlesinden Güney Birliği’ne
Toplantıların
ticaret ve maliye gibi ekonomiyle ilintili bakanlıklar ve uzmanlar arasında
değil eğitim, sağlık, tarım, iletişim gibi değişik alanları içine alan geniş
bir çerçeveyi kapsaması, aslında birlik ülkelerinin farklı bir yönetim ve
toplumsal model üretme çabası içerisinde olduklarını da akla getirmiyor
değil. Buna ilâve olarak, blok
içerisinde Batılı bir devletin olmaması da, kimi çevrelere alternatifi bol ‘hoş’
bir manzara sunabilir. Ancak bu ülkelerin bugün eriştikleri kalkınmacı ekonomi
modelinin kendilerinin bir ‘icadı’ olmadığı gibi, bu ülkeler dün olduğu ve
bugün tecrübe edildiği üzere kendi aralarında da bir ‘tatlı rekabet’
içerisindeler. Bu anlamda ‘birlik’ ruhunu tesiste, bu ülkelerin kat ettikleri
ekonomik kalkınmada izledikleri modelin yakın ve orta vadede küresel
ekonomi-siyaset sistemine damga vurabilecek bir açılıma zemin hazırlayıp
hazırlamayacağı söylemek şimdiden güç.
Bu
bağlamda, kimi çevrelerce “Güney birliği” olarak da anılan bu oluşumun
“Kuzey”in ekonomi politikaları ve yapılaşmasından nerede ayrıldığı ise belirgin
değil. Bu husus, tekil örnek olarak Çin özelinde gündeme gelen liberal ekonomi
modelinin kalkınma sürecindeki rolü ile gene Çin’in bugün BRICS içinde öne
çıkan konumu dikkate alındığında, birliğin güney ya da üçüncü dünyaya adaleti
tesisi temel alan yeni bir ekonomi modeli koyup koyamayacağı bir sorun teşkil
ediyor. Bununla birlikte, küresel sistemin temel belirleyici aktörleri
yatırımlar noktasında elini geri kalmış ve kalkınmakta olan ülkelerden
tamamıyla çekmese de, kapitalizmin görülmeyen elinin sırtını sıvazladığı Çin’in
birlik içindeki partnerlerine de alan açarak bir tür küresel ‘sorumluluğu
paylaştığı’ söylenebilir.
Uzun dönemli
küreselleşmeler ve Çelişkiler
Hafta
sonundaki toplantının Hindistan’ın güneybatısında, Hint Okyanusu’na bakan
tarihi ticaret şehri Goa’da gerçekleştirilmesi bir tesadüf değil, aksine
sembolik değeri öne çıkan bir seçimdi. Bu ülkelerin üzerinde yükseldiği
coğrafya beş yüz yıl önce, örneğin Goa’nın da içinde yer aldığı Batı Hindistan
kıyıları envai türden baharatın, ipekli/pamuklu tekstilin ‘emperium’u; Çin’in tıpkı bugün olduğu gibi güneydoğu sahilindeki
liman şehirleri dönemin Japon Adaları, Malay Takımadaları ve Hindistan’dan
gelen kargo gemilerinin sığınağı; Güney Afrika, köleleri ve altın madenleri;
Brezilya tropik ürünlerin cenneti konumundaydı. Doğu’da ve Batı’daki bu ticari
ekseni birleştiren ise Batılı sömürgeci güçlere ait ‘ticaret-donanmaları’ydı. Toplantının
bu sembolik mekân seçimi kadar, küreselleşmenin sorgulanmaya başlandığı bu
dönemde, BRICS, özellikle benzeri ülkeler ve geri kalkmış ülkeler için bir ümit
ışığı olabilir mi sorusuna cevap aranıyor.
Bununla
birlikte, birliğe üye beş ülkenin bugüne kadar nasıl bir alt yapı
oluşturdukları, kendilerine, küresel ekonomiye ve siyasete nasıl bir yön ve
tasarım sunacakları konusunda da pek fazla aceleci davranmadıklarını ortaya
koyuyor. Birlik üyesi ülkeleri biraraya getiren başat unsur, üretim-tüketim
süreçleri ve dolaşımında oluşan karşılıklı bağımlılık. Bu bağlamda, Çin’in,
yukarıda dikkat çekilen üretim süreçleri için hammadde ile devasa nüfusunun
ihtiyaç duyduğu gıda ürünlerinin akışı diğer üye ülkelerle sıkı bağını ortaya
koyuyor. Öte yanda ise, bir tür ‘güneylilik’ ruh haliyle Batı’ya karşı beslenen
bir tür karşı duruştan kaynaklanıyor.
Bu
durumun BRICS’e güvenlikli bir alana açıp açmadığı ise henüz belirginlik
kazanmış değil. Aksine, bir yanda teknolojik üstünlüğü halen elinde tutan
batılı ülkeler ve Japonya, öte yanda özelikle Güneydoğu Asya’da benzer
kalkınmacı yöntem uygulamalarıyla dikkat çeken görece daha az nüfuslu, ucuz
emek ve dış yatırım desteğini almış ülkelerin varlığı BRICS üzerinde iki yönle
bir baskı oluşturuyor. Bu durum, BRICS’ı bağımsız bir aktör kılmadığı gibi,
küreselleşmenin bir dayatması olarak belirsizliklere açık hale getiriyor. Öte
yandan, birlik üyelerinin bugüne kadar sergiledikleri ekonomik büyümeyi
sürdürülebilir kılma konusunda birbirleriyle rekabet içinde olma gibi bir
handikapla da yüzleşiyorlar. Örneğin, geniş yoksul ve işsiz kesimlere sahip
Hindistan ve Brezilya’nın, Çin’in agresif bir şekilde başlattığı ve son
dönemdeki ekonomik durgunluk nedeniyle daralan küresel yatırım imkânlarından daha
fazla yararlanmak istemeleri dikkat çekiyor. Öte yandan, bölgesel ve küresel
askeri yapılaşmada, özellikle uluslararası su yollarının kontrolünde Çin ile
Hindistan karşı karşıya geliyor.
Belirleyici Çin faktörü
Bu
ülkeler arasında gözler kuşkusuz ki, dünyanın ikinci ekonomi devi Çin’e
konuşlanıyor. Bir dönem Japon mucizesi kavramı yerine ‘Çin mucizesi’ kavramını
oturtan Çin devleti ekonomik üretkenlik ile dünya üretim ve tüketim
kapasitelerini alt üst etmekle kalmadı, bu gelişiminin bir sonucu olarak siyasi
ve de askeri varlığına pekiştirecek bir düzeye ulaştı. Çin’in bu başarısının
ardında iç piyasa kadar, bölgesel ve küresel taleplere karşılık gelecek şekilde
yerli ucuz emek ile dış yatırım destekli imalat sanayiini geliştirmesi yatıyor.
Kalkınmanın ve ardından da yatırımların yolunu açan bu yaklaşım ‘düşük
maliyetli Asya modeli’ olarak biliniyor. Ancak unutulmamalıdır ki, bu modelin
motor gücünü oluşturan dış yatırım gene Batılı kalkınmış ekonomilerin saç
ayaklarından olan şirketler oluşturmuştur. BRICS üyesi Brezilya ve Hindistan’ın
bugün göz diktiği alan burasıdır. Önemli bir yatırımcı ülke konumuna gelen
Çin’i de bu anlamda bir ’partner’ olarak daha çok yanlarında görmek istiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder