Mehmet Özay 9
Mayıs 2012
Patani’de bir hareketliliktir gidiyor. Tayland’da bugün Başbakanlık
koltuğunda oturan Yingluck, yaklaşık bir yıl önce yapılan seçim arefesinde,
Patani sorununa, “özerklik vaadi” söylemiyle kalıcı çözüm getireceğini
meydanlarda kamuoyuyla paylaşmıştı. Aradan geçen sürede herhangi kayda değer
bir girişim olmadığı gibi, kısa bir süre öncesinde ülkenin güneyindeki önemli
şehirlerinde ve özelliklede Hat Yai’deki patlamalar sorunu bir kez daha
uluslararası gündeme taşımaya aracı olmuştu. Tabii bu vesile ile, Tay ve Batılı
medya ve bunları model alanların “terör söylemi” ve bunun uluslararası İslamcı
bağlantıları üzerinden yürütüldüğüne şaşırmamak gerekiyor. Ancak kimse çıkıp da
Yingluck’ın Patanililere verdiği siyasi vaadin
“neden dondurulduğunu” sormayı akıl etmiyor, akıllara getirmiyor ve ısrarla bu
konu üzerinde durmuyor. Elbette bu sorun üzerinde durması gerektiği
varsayılanların, dünyanın hangi enlem ve boylamında mazlum Müslümanların
sorunlarına uzun erimli, kalıcı politikalar ile gündemde yer tuttuklarını
sormak gerekiyor öncelikle. Ancak ondan sonradır ki, “Acaba bunlar Patani’de
bir şey yapabilirler mi?” sorusunu sorabiliriz.
Şunu unutmayalım... Patani’de neler oluyor sorusunu, sorarken elbette “bize
ne oluyor”u da hesaba katıyoruz. Patani’nin bizsiz, bizim Patanisiz olmamız
mümkün olmadığına göre Patani’de olup bitenlere kulak kabartmak bir kenara,
bizatihi içinde olmak gerekmez mi? Önce Yala ardından Hat Yai’deki vakıalardan
hareketle küresel medyanın ve peşine takılmış sözde Müslümanların güdümündeki
medyanın yönlendirmelerine maruz kalmanızdan önce size meselenin kökenine dair
bir şeyler aktarayım. Elde var bir! Bu vakıa 11 Eylül 2001’dekiyle bir
tutulmasıyla Patani hareketine ve bu hareketin 19. yüzyıl sonundan bu yana şu
veya bu şekilde devamlılığını sürdüren tüm hak ve özgürlük taleplerine kibrit
suyu dökmek anlamına geliyor. Ve de bunun kasıtlı ve bilinçli olarak
yapıldığına hiç kuşku yok.
Önce bir bakalım Hat Yai neresi? Tayland’ın güneyindeki Müslüman Malay
nüfusunun yoğun olarak yaşadığı ve tarihsel olarak Patani olarak adlandırılan
bölgeye en yakın havalimanının bulunduğu yer. Malezya’dan havayolu ile
Patani’ye seyahat etmek isteyenlerin sıklıkla kullandığı bir şehir. Hem
Patani’ye yakınlığı hem de Patani’nin ‘güvenlik sorunundan’ uzakta oluşu ile
Malezyalı ‘turistlerin’ uğrak yerlerinden. Hat Yai’ye Malezya’dan karayolu ile
gitmek yerine havayolu ile Patani’ye gidecekler için de bir aktarma organı
işlevi görüyor. Patlamanın gerçekleştiği otel de şehrin en meşhur otellerinden
biri.
Oyuna düşenler de oyuna düşürenler kadar sorumluluk sahibidir... Gelin
şöyle bir yöntem izyeleyim. Patani sorununa daha geniş perspektiften bakarak
Güneydoğu Asya’daki özgürlük hareketlerine yansıtmak mümkün. Çünkü bölgedeki
özgürlük hareketlerinin nedenleri aşağı yukarı aynı. Sadece düne bakarak Patani
sorunu anlaşılamayacağı gibi, 11 Eylül 2001’den sonra Batı’nın siyaset, akademi
ve medya üçlüsünün kurgulayarak piyasalaştırdığı ve azımsanmayacak oranda sözde
Müslüman lider ve onların takipçilerinin ve kurumlarının bunun arkasına
takıldığı bir oyunun nasıl şekillendiğini görmek gerekiyor.
Elinizin altındaki yayın organlarını şöyle göz ucuyla tarayınız. Kaçında
Patani, Moro, Açe sorununu -bırakın kayda değer çalışmaları-, elle tutulur
cinsinden bahseden bir metin bulabileceksiniz. Bu kısırlık içerisinde, Batılı
medya ve akademya çevrelerine bakacak ya da soracak olursanız, bugün Patani’de
yaşananları radikalleşmeden, terörden bahsedeceklerdir size. Öte yandan, İslam
coğrafyasına yayılmış mandacı zihniyetin liderliğine oynayanlara soracak
olursanız “Efendim, sorun ekonomik. Merkezi hükümet oraya yatırım yaparsa sorun
hallolur” diyeceklerdir gönül rahatlığıyla. Bu minvalde, Patani tarihten,
toplumsal gerçekliğinden ve dinamiklerinden bihaber olanların, Batılı siyasi
paradigmalarından bağımsız oldukları düşünülebilir mi?
Bunların yüzyıl öncesinin mandacı zihniyetinden hiçbir farklarının
olmadığını, üstüne üstlük Batılı sömürgecilerin dahi yapmadığı şekilde kendi
ideolojilerini mazlum halklara dayatma konusunda ellerinden geleni yaptıkları
görülüyor. Patani şehir merkezindeki kitapçıda Tay dilinde yazılmış kitaplarını
görünce “ikiyüzlülüğün bu kadarı olur” diye geçirmiştim içimden. Kendi kulvarlarındaki
yığınlara, bırakın Patani tarihini, modern dönemdeki özgürlük hareketini,
Patani adını dahi duyuracak yayınları bile sunmaktan çekinen kitleler, İslam
toplumlarına çare olacaklarını düşünüyorlarsa kendilerini kandırıyorlar.
Sözde kimi uluslararası
kurumların, Patani’de barışı sağlama konusundaki girişimlerinin ‘Brezilya
dizilerini’ aratmayacak denli sonu bir türlü gelmeyen bir yılan hikâyesine
dönmesi de göz atılması gereken bir diğer husus. Bu kurumların siyaset
yapıcıları, şayet soruna salt dünkü Hat Yai patlamasından hareketle
yaklaşacaklarsa bu çabanın başarılı olabileceğini öngörmenin mümkün olmadığını
ifade edelim. Öncelikle Patani’yi enine boyuna anlama çabası içerisinde Patani
siyasi erkini ve bunun içinden neşet ettiği tarihsel ve toplumsal gerçekliğini
“keşfetmeleri” gerekir. Son dönem gelişmeleri çerçevesinde Patani hareketi
içerisinde kırılmalar, bölünmeler ve dağılmalar yaşandığı bir gerçek. Ancak bu
gerçeği Patani’ye “karşı” kullanmak büyük haksızlık olacaktır. Çözüme
kavuşturulmamış bir problemin hangi yöntemle nasıl çözülebileceği konusundaki
kafa karışıklığının neden olduğu bu bölünme ve parçalanmalarda elbetteki
uluslararası Müslüman camianın, -ki daha önemlisi bu camianın temsilciliği
rolünde gözüken kurumların işlevsizliği de göz ardı edilmemelidir. Patani’de
çözüm palyatif önerilerle değil, bölgeyi her yönüyle ele alacak bir yaklaşımla
mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder