9 Mayıs 2012 Çarşamba

Endonezya Siyaseti Ya Da Seçkinler Söylemi (II)


Mehmet Özay                                                                                                            3 Mayıs 2012

Bir önceki yazımızda dikkat çekmeye çalıştığımız hususa kısa bir değiniyle başlayalım. Suharto’nun icad ettiği rejim, onunla birlikte ortadan kalkmış değil. Aksine, aradan geçen süreye adını veren reform sürecine rağmen, o rejimin varlığını bugüne kadar sürdürdüğü aşikâr. Bir süredir dikkat çekilen Endonezya demokrasisi, Suharto rejiminin ürünü olarak “money politics” denilen yozlaşmanın yeni bir boyutu ile dikkat çeker. Yozlaşmanın başucunda siyasi seçkinlerin olması aslında pek de şaşılası bir durum değil. Ancak Susilo Bambang Yudhoyono’nun kurduğu “Demokrasi Partisi” ile halkına verdiği umudun pek de şayanı dikkat bir gelişmeye konu olmaması, bir başka şekilde ülke siyasetini “money politics”den arındıracak ‘yasal yatırımları’ üstlenmemesi, ülke halkının yakın gelecekten ümitvarlığına mani oluyor.

Siyasi merkezde durum bu minvaldeyken, ülkenin siyasetine hayat veren atar damarı konumundaki adalet yapısının çürümeye yüz tutması da sıradan halkın umuduna dayanak bulacağı bir hak arayışını geçersiz kılıyor. Sözde “bağımsız” adalet mekanizmasının da tıpkı, reel politik “oyuncular” kulvarına parallel görünümü, ve yaygın bir deyişe konu olduğu üzere adaleti “çeklere havale etmesi”, geniş halk yığınlarının dışarıda bırakıldığı ve seçkinlerin bizatihi kendilerinin biçtiği rollerini “hakkıyla”  sergilemeleri sonucunu doğuruyor. Siyasetin odağındakilerle adalet kurumundan sorumlu olanların birbirini muhtaç ve birbirini besleyen yani “simbiyotik” ilişkileri nedeniyledir ki, Suharto döneminin ürünü olan ve çeşitli yapılar altında organize olmuş “iktidar havuzcukları” varlığını sürdürdüğü ileri sürülebiliyor. Bu bağlamda, kimilerinin kafa karıştıracak “delilleriyle” ortaya çıkabileceğini belirtelim. Nedir, bu kafa karıştıracak deliller? 

Küresel çerçevede, Endonezya’nın yirmi gelişmiş ekonomi içinde yer alması, bölgesel olarak da, son birkaç yılda sergilediği %6’lık büyüme oranlarıyla ASEAN’ı ve Asya-Pasifik’i kuşatacak bir ekonomik “yeterlilik” göstermesi vb. Dikkat ediniz, kapitalist fetişizminin damarlarında kol gezdiği bir ülkeden bahsediyoruz. Gökdelenleri ve varsıl kesimleri ile tutunduğu kapitalist çerçevenin ötesinde, geniş kitlelerin kendi halinde varlık sürdüğü ülke, temelde Suharto döneminde ve bizatihi Suharto’nun “katkıları” ile “kalkınma hamlelerini” sergilerken de benzer bir “çelişkiyle” içiçeydi. Ancak bu kalkınmışlık ne maddeden ne de ruhen ülkenin etnik unsurlarına göz açtıracak politikalar geliştirilmesine olanak sağladı. Meseleye bu minvalden bakıldığında, dünün “Tek Adamı” Suharto’nun yerine, bugün, seçkinler klanının hükmü sürdüğünü söyleyebilir miyiz?

Seçimlere iki yıldan az bir sürenin kaldığı Endonezya’da özellikle genç neslin umudunu bağlayabileceği ülkeyi hak ve adil bir yönetime taşıyacak siyasi liderlere ve kadroları henüz ortalıkta gözükmüyor. Yeniden nükseden seçim ve liderlik telaşında ortalığın dünün seçkinlerinin ve onların uzantılarının parsellediği bir arenaya dönüşüyor oluşu kitleler arasında “Suharto sonrasında ne kazandık?” sorusunu sormaya itiyor.  Siyasilerin uyuşturularına alışmış o kitleler mevcuz durumu NATO olarak adlandırıyorlar. Yani “No Action Talk Only”.

Son gelişmeler muvacehesinde dikkate alındığında, bunun pratikteki adının kök salmış yolsuzluk(lar) olduğunu söyleyebiliriz. Demokrat Parti’nin yani SBY’nin kurduğu partinin “haznedarlığını” yapan Nazaruddin’in büyük yolsuzluk kanalının başını tutması. İşin boyutları Nazaruddin’in “Ben bunu kendim için değil, aksine partimin politika kampanyalarına kaynak aktarmak için yaptım” ifadesiyle ayyuka çıktı. Elbette burada yolsuzlukları konusunu enine boyuna ele alıyor değiliz. Bu örnekle yukarıda dile getirilen seçkinler söyleminin realitedeki karşılığını “derinden” ortaya koyuyoruz. Niçin derin diyoruz? Çünkü, SBY 2004 yılında seçimler öncesindeki vaadi ülkeyi “yolsuzluk” batağından kurtarmaktı. Oysa aradan geçen süreçte ortaya çıkan manzara, bu yolsuzluğun üzerine gitmek bir yana, bizâtihi kurduğu parti organının odağının batağa saplanmış olmasına şahit olunuyor. Artık giderek daha çok kişinin “Bu durum Endonezya’yı nereye götürüyor?” sorusu giderek yüksek sesle dillendirmesine neden oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder