Mehmet
Özay 24
Mayıs 2012
Açe sosyal ve ekonomik
kalkınmasının önündeki en dikkat çekici engel yolsuzluk olduğuna kuşku yok.
Yolsuzluk olgusunun kimi ülkelerde yaygınlık kazanmaya başlaması kültürel
değişimin hızla gerçekleşmesinin bir ürünü olarak ortaya konulurken, uzun
erimli sömürgecilik sultası altında yaşamış toplumlarda bunun farklı bir
bağlamda ortaya çıktığı düşünülebilir. Elbette, burada Açe’nin, Endonezya’nın
diğer bölgeleri, özellikle Cava ve doğusundaki baharat zengini diğer adaların da
olduğu gibi yüzyıllarca Hollanda sömürgeciliği altında kaldığını söylemiyoruz.
Böyle bir durum Açe tarihinde yok zaten. Ancak, aşağıda değineceğimiz üzere,
her halükârda dolaylı bir ilişkiden bahsetmemek mümkün değil…
Öte yandan, yolsuzluğun
modern zamanlar kadar kadim dönemlerdeki varlığı, insani durumun doğallığından
kaynaklanıyor da denilebilir. Ve bu sav da bir yere kadar anlaşılabilir…
Bununla birlikte, yolsuzluğun salt “parasal” ilişkilerden sınırlı olmadığını,
yönetimsel yolsuzluk, davranışsal yolsuzluk, ahlâki yolsuzluk vb. türlerinin de
var olduğunu hep birlikte görüyoruz, şahit oluyoruz. Peki ‘Açe’de Yolsuzluk’
başlığını atarken neye dikkat çekiyoruz? “Biz bugüne kadar Açe’yi bir İslam
beldesi biliyorduk, yolsuzluk da nereden çıktı?” denli serzenişte bulunanlara
anlatacak hikâyemiz var… Açe’nin bir İslam beldesi olduğu el-hak doğrudur.
Ancak siyasi, ekonomik ve kültürel değişim ve dönüşümün dışardan pazarlandığı
ve içerdekilerin kolaycılık namına buna teşne olduğu bir coğrafya olmadığını
kim söyleyebilir.
Açe’nin 1970’lerin
ikinci yarısından birkaç yıl öncesine kadar maruz kaldığı askeri operasyonlar
ve bu çatışma ortamının doğasının bizzat ürettiği ‘yolsuzluk etiği’ -evet böyle
bir şey var- ve bunun siyasetle ilişkilendirilebilirliği noktasında pek
durulmadığını düşünüyoruz. Oysa bu durum, Açe Parlamento’sundan ve
bürokrasisinden başlayarak toplumun diğer alt katmanlarına yatay ve dikey
biçimde yaygınlaşma eğilimi gösteren yolsuzluk vebasının kökenini teşkil
ediyor. Dünyevi hedefler ve günlük çıkarlar doğrultusunda mevki, makam ve para
hırsının tutuşturduğu “akıllar” ve “bedenler” sömürge döneminin ürettiği bir
kültürün devam ettiricisi olarak Açe’de varlığını epeyce bir süredir hakim
kılmıştır. Kimi yazılarımızda dile getirdiğimiz ve ülkenin gerek bölge gerekse
küresel olarak “yolsuzluk sıralamalarında” üst sıralarda yer almasını neden
olan unsur yani “para-politikası” kavramı da bu konuyla doğrudan ilintili
elbette. Bu vesile ile Açe’de olduğu ileri sürülen her türden yolsuzlukla nasıl
mücadele edilecek?
Geçenlerde Endonezya’da
faaliyet gösteren Yolsuzlukla Mücadele Derneği’nin (GeRAK) Açe Şubesi Başkanı
Askalani, yeni vali Dr. Zeyni Abdullah ve yardımcısı Müzekkir Manaf’a, Açe’deki
yolsuzluk olgusunun üzerine kıyasıya gitmeleri gerektiğine dair bir basın
açıklaması yaptı. Oldukça çarpıcı olan bu açıklama üzerinde durulmayı hak
ediyor. Gelin bu gelişmeye biraz derinden bakalım …
Dışardan gelen ve
içerdeki zaafiyet noktalarının da katkısıyla Açe’de varlık bulan yolsuzluk
olgusu sorunu, Açe’nin Barış Süreci’nin ikinci döneminde, yani ikinci valilik
seçimlerinin akabinde üzerine gidilmesi gereken acil bir sorun olarak durduğuna
şüphesi olan var mı? Açe’de yolsuzluğun şu veya bu biçimi ile karşılaşmış olan özellikle
yabancı kuruluşlara mensup kişiler bu olgunun bizatihi sorumlusu olarak Açeliye
işaret ederken, düşünce eylemlerinde analitik yaklaşımın eksikliğini de
bizatihi ortaya koyuyorlar(dı). Oysa ki, yapılması gereken bu olgunun nereden
doğduğu ve Açe’nin bu sorunla nasıl baş etmesi gerektiğine dair kafa yormaktı.
Bunun ötesinde, Açe’de
yolsuzluğun büyük boyutlu örneklerini yerel, ulusal ve uluslararası
yatırım-yardım ilişkilerinde bulmak mümkün. İşte Askalani’nin kastettiği de
tastamam böylesi türden yolsuzluklardı. Örneğin, Sabang Serbest Bölgesi’nin
halen tam teşekküllü bir kalkınma hamlesine dönüşememiş olması, Açe
limanlarının uluslararası ticarete dahil
ol(a)maması, tarım ve hayvancılık alanlarında dönüşümü gerçekleştirecek pilot
projelerindeki başarısızlık gösterilebilir.
Öte yandan, Açe’de
uluslararası kurumlarda varlığı kuvvetlice sezilen yolsuzluk iddialarını en iyi
bilenlerden biri Askalani. Öyle ki, GeRAK’ın bu konudaki yasal sürece dair
girişimlerinin, söz konusu kurumun merkezden gönderilen elemanları ile manipüle
etme girişiminde bulundukları da malum. Peki bu süreçte gerek ekonomik gerekse
ahlâki bağlamları ile Açe’de yolsuzluğa son verecek girişimlerde kimler rol
almalı? Elbette Dr. Zeyni ve Müzekkir Manaf’ın çabaları liderlik anlamında
kayda değerdir. Ancak başta GeRAK olmak üzere, alimler birliği, kadına karşı
şiddet ve ayrımcılık konusunda çalışan ‘KKTGA’ gibi kadın kuruluşları,
üniversite çevreleri bu süreçte kayda değer rol oynayacaklardır. Aslında bu
sürece eklemlenmeleri ile söz konusu kurumlardan, -en azından bazıları- şu veya
bu şekilde içinde yer aldıkları yolsuzluk olgusuyla yüzleşmek ve hesaplaşmak
durumunda da kalacaklarına kuşku yok.
Fiiliyata geçirilecek
böylesi bir toplumsal mutakabakın yargı boyutunu “seküler mahkemeye” havale
etmek ise Açe’yi bir kez daha “merkez güçlerin” boyunduruğuna düçar kılacaktır.
Bunun yerine, Açe’yi namlandıran “İslam hukuku” uygulamasının bizatihi
“yolsuzlukla mücadelede” başat bir unsur olarak öne çıkartılmasının aciliyetine
vurgu yapmak istiyoruz. İslam hukuku, toplumsal barışın en önündeki engel olan
yolsuzlukla mücadele etmeyecekse, neyle edecek? Açe’de her sıradan vatandaşın
kendi dini eğitimi aldığı ve bunda bir sıkıntı olmadığına göre, İslam hukukunu
uygulama makamındaki potansiyel kurumların toplumun yekununu hedefleyecek ve
global çözümler üretecek bir yapı kazanması kaçınılmaz. Bu bağlamda, Vali Dr. Zeyni’nin
kısa sürede zarfında acil bir kurul toplaması bekletiler arasında. Bu kurulun
faaliyetleri sadece yerel, ulusal değil, uluslararası kurumların da Açe İslam
Hukuku’na tabi olmasının gerekliliği de yüksek sesle dillendirilecektir.
Böylece, kaçıranın ve çalanın yanına kâr kalmayacak bir uyugulamanın sadece Açe
toplumunda değil, diğer toplumlara da örneklik teşkil edecek bir üniversal
nitelik kazanabileceğini öngörebiliriz.
Askalani, GeRAK adına
yaptığı açıklamada, yeni Açe yönetiminin bürokrasiye ‘ehil kadrolar’
getirmesine vurgu yapıyor. Başta BAPPEDA ve DPKKAD gibi Eyalet’teki tüm yatırımları
ve kalkınma projelerini geliştiren kurumun yanı sıra, özellikle Eğitim, Sağlık,
Karayolları, Su ve Ulaşım Müdürlükleri gibi yüksek bütçeli projeleri yönetmesi
beklenen kurumların kilit noktalarına ehil olmayan kişilerin getirilmesinin ne
gibi sonuçlar doğurduğunu yakinen biliniyor. Bu tür kişilerin bu coğrafyadaki adı
“fare” (tikus). Yani, kendini tahıl ambarında bulan bir fare örneği,
bürokrasideki ve de özel kesimdeki yolsuzluk furyasını sembolik olarak
açıklıyor.
Askalani’nin kamuoyuna
yaptığı açıklamanın dayanak noktaları, elbette özellikle son beş yılda
“dönüşüm” sürecinde Açe bürokrasisinin maruz kaldığı “hallerle” alâkalı. Peki
“bulaştı da yargı ne yaptı?” sorusuna gereksiz olduğu için cevap vermeyeceğim… Yeni
Vali’nin oluşturacağı kadrolar, bir yandan halka kadar uzanacak iyi yönetimi
sağlayacağı gibi, maddi anlamda Açe’nin kayıplarını da önleyici bir sürecin
başlatıcısı olacaktır. Süreçte, herhangi bir kurumun yolsuzluğa bulaşmasının
kesinliği kadar, böyle bir şüphenin yani “yolsuzluk ihtimalinin” (indication of
corruption) belirmesi halinde de Açe’de kurulacak yetkin oluşumların “önleyici”
(pre-emptive) rol almasına çalışılmalıdır. Zaten Askalani de buna vurgu
yapıyor. Açe, dün barışı hayata geçirme konusunda gösterdiği başarı ile
uluslararası arenada önemli bir örneklik teşkil ettiği gibi, bugün toplumsal
barışın onulmaz sorunu yolsuzlukla başetmede sergileyeceği yaklaşımlar ile en
azından muadili toplumlar bağlamında modellik statüsü kazanmaması için hiçbir
neden yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder