Mehmet Özay 20 Haziran 2013
Arakan
Müslümanlarının 2012 yılı Haziran ayı başlarında yaşadıkları travmanın
üzerinden bir yıl geçti. O dönemki hadiseler aslında Arakanlıların önceki
yıllarda maruz kaldıklarından pek de farklı değildi. Ancak bölgenin farklı
bağlamlarda küresel plânda öne çıkartılması, Arakan’ı bir anda dünya gündeminde
baş sıralara taşıdı. Bu süreç, aynı zamanda İslam dünyası denilen kitle
içerisinde de Myanmar denilen bir ülkede Arakan Müslüman azınlığının varlığına
dair bir ‘ilginin’ şu veya bu şekilde uyanmasına vesile oldu. Bu ilginin hangi
boyutlarda seyrettiğini zaman zaman kaleme aldığımız metinlerde paylaşmaya
çalıştık. Çalışmaya devam ediyoruz…
Dün düzenlenen
bir forum vesilesiyle Arakan sorunu bir kez daha gündemdeydi. “Uluslararası
İslami Çalışmalar Enstitüsü”nün (IAIS) organize ettiği forum aradan geçen bir
yıl zarfında Kuala Lumpur’da düzenlenen kayda değer ikinci etkinlik olmasıyla
dikkat çekiyordu. IAIS, Malezya’nın beşinci Başbakanı Abullah Ahmed Badawi’nin himayesinde
2008 yılında kurulan ve İslami bilimlerden, politikaya değin akademik ve
entellektüel etkinlikleriyle, yayınlarıyla dikkat çeken bir oluşum. IAIS’ın Malaya
Üniversitesi kampüsündeki salonunda gerçekleşen forumun başlığı “21.Yüzyılda
Burma’da Müslümanların Konumu: Çözüm İçin Bir Öneri” başlığını taşıyordu. Bu
durum, geçen yılkı konferansla bu yılki arasında karşılaştırma yapma imkânı da
vermesi dolayısıyla ilginçti.
Bu başlık bile
geçen yıl düzenlenen konferanstan sonra ne tür bir değişimin yaşandığını ortaya
koyuyordu. “21. yüzyıl” denmek suretiyle kuşku yok ki insanlığın geldiği bir
döneme atıf yapılırken, bununla tezat içerecek şekilde Burma/Myanmar’da insanlar
halen dinleri, etnik kimlikleri, kültürleri, dilleri nedeniyle yaşama hakkından
mahrum bırakılıyorlar.
Bu tür
toplantılarda “olup iten büyük ölçüde anlaşıldı da” “şimdi çözüm ne?sorusunacevap
aranıyordu. Kısaca katılımcılardan bahsedip ana soruna döneceğim.Abdullah
Badawi’nin açış konuşmasının ardından forumda yer alan katılımcılar arasında Malezya’nın
yetiştirdiği entellektüellerden Dr. Chandra Muzaffar, Myanmarlı akademisyen ve aktivist
Dr. Maung Zarni, Malezya Müslüman Gençlik Hareketi Genel Sekreteri Muhammed
Raimi, Myanmar Müslüman Toplumu’ndan Saw Clo Say, Rohingya Arakanları Mülteci
Komitesi’nden Muhammed Sadekçeşitli perspektiflerden Myanmar’da yaşananlara
değindiler.Yazılı metinlerin yanı sıra, son bir yılda başta Arakan Eyaleti
olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerindeki şiddet olaylarını konu olan görseller
çarpıcıydı. Buna ilâve olarak, büyük çoğunluğunu Kuala Lumpur ve çevresinde
yaşayan Arakanlı Müslümanların oluşturduğu geniş bir dinleyici kitlesinin aktif
katılımıyla kayda değer bir etkinlik olduğunu söylemeliyim.
Öncelikle
sorunun Rakhine Eyaleti’nde yaşayan Arakanlı Müslümanlarla sınırlı olmadığı
ortaya çıktı. Bu anlamda, düne kadar, Arakanlı Müslümanların mağduriyeti
karşısında ne kadar ses çıkarttıkları şüpheli çevrelerin bu sefer kendilerinin
aynı zulme maruz kalmalarından ders çıkartmak gerekiyor. Bu durum, Güneydoğu
Asya Hıristiyan ve Budist toplumlarında
yaşam süren tüm Müslüman azınlıkların karşı karşıya kaldıkları ve de
kalabilecekleri konusunda bir uyarı işareti olmalı… Aynı zamanda, bu
toplulukların sorunlarına çözüm aranırken, tüm farklılıklarına ragmen, bütüncül
bir yaklaşım ihtiyacını da ortaya koyuyor.
Mevcut sorunun
dile getirilmesinde bir diğer önemli söylem değişikliği düne kadar yaygın
olarak kullanılan “etnik temizlik” kavramının yerini bugün artık ‘soykırım’
kavramının almış olmasıdır. Akademisyenler, aktivistler ve sahadaki insanlar
Myanmar’da olan iteni ‘soykırım’ olarak değerlendirirken, dünyanın sözde önde
gelen ülkeleri ve uluslararası kurumlarının Myanmar hükümeti nezdinde ağırlıklı
olarak ekonomi açılımlarına odaklanmaları, insan hakları değerleri ve
ideallerinin hangi şart ve zeminde uygulanacağı konusunda göreceliliği de
ortaya koyuyor.
Konuşmacıların
ele aldıkları konuları ana başlıkları dile getirerek Arakan Müslümanlarının
ahvaline bir nebze olsun ışık tutmaya çalışacağım.Abdullah Badawi, Myanmar’ın
siyaset alanında demokratikleşme, ekonomi alanında da liberalleşme eğilimleri
gösterirken, ülkenin insane hakları ve onurunun korunması konusundaki prematüre
yapılaşmasının önemli bir sorun olduğunu ortaya koydu.Bu sorunun acil çözümünün
öncelikle ASEAN bünyesinde gündeme getirilmesi gerektiğini vurguladı.Tabii, bu
sürecin olmazsa olmazı ise Arakanlı veya genel itibarıyla söylersek Myanmarlı
Müslümanların entellektüel birikimlerinin ortaya çıkması, diplomatik kanalları
profesyonelce kullanmasının kaçınılmazlığıydı.
Dr. Chandra
Muzaffer, ülkede ortaya konan ‘reform’ çabalarına rağmen, ortada değişmeyen bir
gerçeğe yani, rejimin “ana aklının”, bir başka deyişle askeri mantığın ülke
siyasal ve toplumsal yaşamı üzerindeki hakimiyetinin devamına dikkat çekiyordu.
Dolayısıyla Myanmar’da hakiki bir dönüşümden özellikle de ülkede yaşayan
toplulukların temel güvenlik ihtiyacının dahi karşılanamamış olduğu bir durum
söz konusu. Sayın Chandra’nın konuşmasında dikkat çeken bir husus da,
Myanmar’daki çatışma, ayrımcılık atmosferinin giderek bölge ülkelere de sıçrama
durumuna gelmiş olması. Bunun pratikteki karşılığı, en azından bölge medyasında
yer bulan Endonezya ve Malezya’da ilgili etnik yapılar arasında baş gösteren
çatışmalar.Chandra, bu ortamda sivil toplum yapılaşmalarının ASEAN üzerinde
baskı unsuru olmasının sorunun çözümünde katalizör etkisi olabileceğine vurgu
yaptı.
Maung Zarni,
olan bitenin etnik topluluklar arası çatışmalar değil, tastamam rejim
tarafından kurumsallaştırılmış bir şiddet olduğuna vurgu yaptı. Bu anlamda,
siyasi rejim etnik unsurlar arasındaki ‘önyargılar’ üzerinden toplumu
ayrıştırıcı süreçleri birbiri peşi sıra uygulamaya geçiriyor. Zarni, ülke
jeo-sosyolojik yapısının ülkenin dört bir yanındaki sınır boylarında farklı
etnik yapıların tarihsel bir gerçeklik olduğuna ve rejimin bu farklılıkları
yönetmeye niyeti olmadığı gibi bunu yönetme becerisine de sahip olmadığını
iddia ediyor. Bu anlamda, mevcut sivil yönetimin tam bir sömürge yönetimi gibi
hareket eden askeri mentalitenin bir eseri olduğunu açık yüreklilikle dile
getiriyordu. Bugün Arakan Müslümanları diye bir etnik toplumu tanımadığını
açıklayan devlet 1960’lı yılların başında Arakan (Rohingya) dilinde radyo
programları yapıyor, resmi yayınlarda örneğin ansiklopedilerde bu halktan
bahsediyordu. Zarni, kendi bireysel tarihinden de örnekler vererek hayatının
yarısını geçirdiği Myanmar’da bulunduğu dönemde hiçbir şekilde Arakanlı
Müslümanları yok sayan bir siyasi söyleme tanık olmadığını ifade ediyordu. Israrla
‘soykırım’ kavramı üzerinde duran Zarni, küresel güç odaklarının bu gerçeği
bilmesine rağmen, ekonomik kazanımlar uğruna Myanmar hükümetine karşı bu
suçlamayı yapmadıklarını söyledi.
ABIM Genel
Sekreteri Muhammed Raimi, geçen bir yıllık sürede sanki yeni keşfedilmiş
havasının çokça işlendiği Rohingya sorununa ABIM olarak 1980’li yıllarda el
atıldığını arşiv belgeleri ile ortaya koyuyordu. ABIM örneğinde şunu tekrar
etmekte fayda var: Güneydoğu Asya Müslüman azınlıklarının sorunlarının halli
öncelikle bölge sivil toplum oluşumlarının tecrübelerinden istifadeyle
gerçekleşmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Peki Myanmar
yönetimine bunca eleştiri getirilirken, bölge ülkelerine şu veya bu şekilde
bölge ülkelerine sığınmış olan Arakanlı Müslümanların hali nedir?diye sormak
gerekiyor. Açıkçası Malezyalı katılımcıların bu noktada öz eliştiri yaparak,
Malezya’daki Arakanlıların temel haklardan faydalanamadıklarını cesaretle dile
getirdiler.Bunda özellikle Arakanlı Müslümanların sorunu ‘nazikçe’ dile
getirebilmelerinin de etkisi vardı.Eski Başbakanlardan birinin toplantıda
olmasının verdiği cesaretle sorunun acilen mevcut hükümet nezdinde dikkat
çekilmesi ve gereken yasal düzenlemelerin acilen yapılması yönünde talepler
gündeme getirildi.
Bu görüşlerin her
birinin önem taşıdığına kuşku yok. Ancak burada hatırlatmakta fayda gördüğümüz
bir husus var. O da Arakan Müslümanları sorununda başat faktör liderlik
sorunudur.Arakan sorununu Londra’dan, Cidde’den veya Washington’dan
yönetemezsiniz. Sorunun ana merkezi Güneydoğu Asya’dır.Bu anlamda tüm ilgili
kurum ve kuruluşların uraya yoğunlaşması gerekmektedir. İkinci etapta, sivil
toplum oluşumlarının ASEAN nezdindeki girişimlerine ağırlık verilmelidir.Tek
bir ülkenin, diyelim ki Malezya, bu sorunun altından kalkması mümkün değildir.
ASEAN içerisinde Müslüman çoğunlukların yaşadığı ülkelerin öncelikli hedefi
ASEAN Genel Sekreterliği’ni harekete geçirmektir. Birleşmiş Milletler
nezdindeki girişimlerin konunun Güvenlik Konseyi’ne taşınmadan somut sonuçlar
doğurması mümkün değildir. Bu anlamda ilgili ülkelerin ve kurumların
girişimlerinin bu noktayı göz ardı etmemesi gerekir. Artık Arakan için beklemek
değil, acilen harekete geçme zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder