28 Haziran 2013 Cuma

PATANİ - Giriş

Patani Malay Müslümanları Güneydoğu Asya’nın Budist ve Malay etkileşiminin tam ortasında yer almasıyla dikkat çekmektedir. Erken dönem İslamlaşma süreçleriyle, belki de diğer Malay coğrafyalarıyla aynı zamanda karşılaşmış olan Patani, üzerinde yükseldiği coğrafya parçası ve bu coğrafya üzerinde yaşam süren halkların yani, iki farklı medeniyetin uzun süreli etkileşimiyle de dikkat çekicidir. Bölge tarihi konusunda ayrıntılı bilgilerin, Avrupalı güçlerin 16. yüzyıl başlarında bölgeye nüfuzlarıyla ortaya çıkmaya başladığı düşünüldüğünde, Patani’yi konu alan çalışmaların sınırlı kaldığı düşünülebilir. Batılıların bu tanıklığında Patani Sultanlığı’nın 16. ve 17. yüzyıllarda egemen bir siyasi güç olarak varlığını sürdürdüğü, doğu-batı ve kuzey-güney istikametinde gerçekleşen bölgesel ticaret ağında zaman zaman önemli roller oynadığı, Batılı sömürgeci güçlerin kendi aralarındaki ekonomik ve nihayetinde siyasi çekişmelerinde nesne konumuna indirgendiği dikkat çeken süreçlerdir.

Sömürgeciliğin ekonomik kazanımlarını teritoryal genişleme ile birlikte siyasi egemenlik sahasına yaygınlaştırdığı 19. yüzyıl ortalarından itibaren Patani toprakları farklı bir bölüşüme konu olmuştur. İngilizlerin Hindistan ve Bengal üzerinden Arakan topraklarına sıçrayan nüfuzu, güneyde Siam topraklarına komşu olan Malay sultanlıklarının ekonomik ve güvenlik boyutlarında Patani Müslümanlarını hiçe sayarak Siam’la ilişkiler geliştirdiği gözlemlenir. Söz konusu ekonomik çatışmalara konu olan süreçler bir yana, Patani Malay toplumu Güneydoğu Asya İslam medeniyeti ve kültürü içerisinde yetiştirdiği alimleri, bu alimlerden bazılarıyla 19. yüzyıl son birkaç on yılında İstanbul-Kahire-Mekke ayağında kurulan doğrudan temas, el yazma eserleri, kadın sultanlarıyla bugüne kadar adından söz ettirmiştir. Uzun bir dönem ‘koruyucu-vasal’bağlamında yürüyen Siam-Patani ilişkileri, 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren gelişen uluslararası ideolojik yapılanmalardan payını almış ve Siam Krallığı’nın zamanla evrildiği Tay ulus-devletçiliği çerçevesinde değerlendirilmeye başlanmıştır.
O yıllardan bugüne kadar Patani Malay Müslümanların dramı, kimi zaman düşük yoğunluklu bir süreç takip etse de kalıcılık arz etmiştir. Modern ulus-devlet yapılanmalarının Güneydoğu Asya boyutunda  tıpkı diğer Müslüman azınlıklar kadar, Patanililer de merkez egemen güçlerin etnik-çoğunluk milliyetçiliği karşısında siyasi ve toplumsal travmalara maruz kalmışlar ve bu süreçte  varlıklarını devam ettirme mücadelesi vermişlerdir. Bununla birlikte, kimi çalışmalarda gündeme getirildiği üzere, ulus-devlet yapılanmasının ne kadar başarılı olduğu tartışmalıdır.[1] Çok uzun, komplike süreçleri içinde barındıran yeni bir ulus inşasında Tay merkez güçleri kültürel, dini ve dil grupları bağlamında Budist Tay çoğunluk yapısından tamamen ayrılan Patani Malay Müslümanlarını asimilasyon süreçlerinde her türlü araçları uygulamaya koymasına rağmen, aradan geçen yüzyıllık süreçte bağımsızlık aşığı bu halkı Tay ulusculuğuna eklemlemede başarılı olamamıştır.

Elbette bunun tarihi, kültürel, siyasal ve dini temelleri olduğu unutulmamalıdır. Ancak bu geniş kavram silsilesine konuşlanmak yerine kısaca şu hususu hatırlatmakta fayda var. O da, patriyarkal ve aynı zamanda belki bu kavramdan çok daha kapsamlı bir şekilde kendisine kutsallık atfedilen ve yarı-tanrı figürü olarak görülen Kral ile Budizmin eklemlendiği bir siyasi otoriyle karşı karşıyayız. Bu siyasi otoriteye, Tay halkının siyasi anlamda ‘tam teslimiyet’, dini anlamda da ‘putperestçe’ bir bağlılık sergilediği dikkate alındığında, Patani Malay Müslüman toplumunun değerleriyle kozmolojik anlamda uzlaşılması mümkün olmayan bir çatışmanın olduğu görülür.

İnanç temelli bir yapılanmanın İngilizler eliyle Tay topraklarına ithal edilen Batı yönetim biçiminin doğurduğu ‘karmaşa’, kendisini 1902 yılındaki ilhak girişiminde ortaya koymaya başlamıştır. Metnin ilgili bölümlerinde görüleceği üzere, bu tarihe kadar Siam-Patani etkileşimi, bölgenin diğer siyasi yapıları arasında da gözlemlenen, birbirini eşit siyasi değerde gören, zaman zaman gerilen ve yeniden onarılan gevşek bağın var olduğu koruyucu-vasal devlet ilişkisine dayanıyordu. Bu ilişkinin sona erdiği 1902 yılı ve akabindeki gelişmeler modern ulus-devlet sürecine doğru bir seyir takip etmiştir. Bu modern bağlamı öz bir şekilde ifade etmesi hasebiyle Surin Pitsuwan’ın bir sözünü hatırlamakta fayda var. Pitsuwan, bir konuşmasında ulus-devlet yapılanmasının 1648 Westfalya Anlaması’na dayanarak ‘ulusal güvenliğin ve birliğin korunması adına uygulamaya geçirildiğini, ancak günümüz koşullarında ulus-devletlerin ‘mutlak egemenlik’ temelli politikalarının herbir ülkedeki etnik gerçeklikleri yok sayma hedefi güttüğünü belirtir.[2] Tarihi kültürel süreçlerin bir ürünü olan Tay kozmolojisi modern ulus-devlet adaptasyonunda kraliyet kurumuna paralel olarak askeri ve bürokratik kurumları güç araçları ve merkezleri olarak inşa etmiştir. Demokrasi ‘müşterileri’ olan geniş halk kesimlerinin bu süreçte yukarıda dile getirilen kozmolojiden ne kadar sıyrılabildikleri ise şüphelidir. Bu şüpheyi kuvvetlendiren başat olgu ise ülke siyasi elitinin halka dönük anayasa yapma çabasının on yıllar içerisinde bir türlü sonuç vermemesidir. Aksine bu kozmoloji 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Luang Wichit’in entellektüel katkısıyla ulusal politikalarda karşılığını bulmuştur. Bu bağlamda, sözde devrimci bir çabanın ürünü olan 1932 girişimi, aslında yarı-kutsal Kraliyet kurumunun yeniden üretiminden başka bir şey değildir. Güç edinimi noktasında birbirleriyle rekabet içerisinde görülen bu üç kurumun varlığı ülke siyasal ve toplumsal yaşamını belirlerken,[3] konumuz bağlamında Patani topraklarındaki gelişmelerde de birinci elden sorumluluk sahibidirler. İşte bu süreç, Patani halkının bağımsızlık mücadelesinin temelini oluşturmaktadır.



[1]Michael Kelly Connors. (2003). Democracy and National Identity in Thailand, London: RoutledgeCurzon, s. 5.
[2]Surin Pitsuwan. (2006). “Keynote Address-The Cosmology of the Southern Conflict”, In Understanding Conflict and Approaching Peace in Southern Thailand, (eds.) Imtiyaz Yusuf&Lars Peter Schmidt, Bangkok: Konrad Adenauer Stiftung, s. 292.
[3]Thak Chaloemtiarana. (2007). Thaliand: The Politics of Despotic Paternalism, Southeast Asia Program, Ithaca: Cornel University, s. 1, 2. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder