Patani Malay Müslümanları Güneydoğu Asya’nın
Budist ve Malay etkileşiminin tam ortasında yer almasıyla dikkat çekmektedir.
Erken dönem İslamlaşma süreçleriyle, belki de diğer Malay coğrafyalarıyla aynı
zamanda karşılaşmış olan Patani, üzerinde yükseldiği coğrafya parçası ve bu
coğrafya üzerinde yaşam süren halkların yani, iki farklı medeniyetin uzun
süreli etkileşimiyle de dikkat çekicidir. Bölge tarihi konusunda ayrıntılı
bilgilerin, Avrupalı güçlerin 16. yüzyıl başlarında bölgeye nüfuzlarıyla ortaya
çıkmaya başladığı düşünüldüğünde, Patani’yi konu alan çalışmaların sınırlı
kaldığı düşünülebilir. Batılıların bu tanıklığında Patani Sultanlığı’nın 16. ve
17. yüzyıllarda egemen bir siyasi güç olarak varlığını sürdürdüğü, doğu-batı ve
kuzey-güney istikametinde gerçekleşen bölgesel ticaret ağında zaman zaman
önemli roller oynadığı, Batılı sömürgeci güçlerin kendi aralarındaki ekonomik
ve nihayetinde siyasi çekişmelerinde nesne konumuna indirgendiği dikkat çeken
süreçlerdir.
Sömürgeciliğin ekonomik kazanımlarını teritoryal
genişleme ile birlikte siyasi egemenlik sahasına yaygınlaştırdığı 19. yüzyıl
ortalarından itibaren Patani toprakları farklı bir bölüşüme konu olmuştur.
İngilizlerin Hindistan ve Bengal üzerinden Arakan topraklarına sıçrayan nüfuzu,
güneyde Siam topraklarına komşu olan Malay sultanlıklarının ekonomik ve
güvenlik boyutlarında Patani Müslümanlarını hiçe sayarak Siam’la ilişkiler
geliştirdiği gözlemlenir. Söz konusu ekonomik çatışmalara konu olan süreçler
bir yana, Patani Malay toplumu Güneydoğu Asya İslam medeniyeti ve kültürü
içerisinde yetiştirdiği alimleri, bu alimlerden bazılarıyla 19. yüzyıl son
birkaç on yılında İstanbul-Kahire-Mekke ayağında kurulan doğrudan temas, el
yazma eserleri, kadın sultanlarıyla bugüne kadar adından söz ettirmiştir. Uzun
bir dönem ‘koruyucu-vasal’bağlamında yürüyen Siam-Patani ilişkileri, 20. yüzyılın
ilk yıllarından itibaren gelişen uluslararası ideolojik yapılanmalardan payını
almış ve Siam Krallığı’nın zamanla evrildiği Tay ulus-devletçiliği çerçevesinde
değerlendirilmeye başlanmıştır.
O yıllardan bugüne kadar Patani Malay
Müslümanların dramı, kimi zaman düşük yoğunluklu bir süreç takip etse de
kalıcılık arz etmiştir. Modern ulus-devlet yapılanmalarının Güneydoğu Asya
boyutunda tıpkı diğer Müslüman
azınlıklar kadar, Patanililer de merkez egemen güçlerin etnik-çoğunluk
milliyetçiliği karşısında siyasi ve toplumsal travmalara maruz kalmışlar ve bu
süreçte varlıklarını devam ettirme
mücadelesi vermişlerdir. Bununla birlikte, kimi çalışmalarda gündeme
getirildiği üzere, ulus-devlet yapılanmasının ne kadar başarılı olduğu
tartışmalıdır.[1] Çok uzun, komplike süreçleri içinde barındıran
yeni bir ulus inşasında Tay merkez güçleri kültürel, dini ve dil grupları
bağlamında Budist Tay çoğunluk yapısından tamamen ayrılan Patani Malay
Müslümanlarını asimilasyon süreçlerinde her türlü araçları uygulamaya koymasına
rağmen, aradan geçen yüzyıllık süreçte bağımsızlık aşığı bu halkı Tay
ulusculuğuna eklemlemede başarılı olamamıştır.
Elbette bunun tarihi, kültürel, siyasal ve dini
temelleri olduğu unutulmamalıdır. Ancak bu geniş kavram silsilesine konuşlanmak
yerine kısaca şu hususu hatırlatmakta fayda var. O da, patriyarkal ve aynı
zamanda belki bu kavramdan çok daha kapsamlı bir şekilde kendisine kutsallık
atfedilen ve yarı-tanrı figürü olarak görülen Kral ile Budizmin eklemlendiği
bir siyasi otoriyle karşı karşıyayız. Bu siyasi otoriteye, Tay halkının siyasi
anlamda ‘tam teslimiyet’, dini anlamda da ‘putperestçe’ bir bağlılık
sergilediği dikkate alındığında, Patani Malay Müslüman toplumunun değerleriyle
kozmolojik anlamda uzlaşılması mümkün olmayan bir çatışmanın olduğu görülür.
İnanç temelli bir yapılanmanın İngilizler eliyle
Tay topraklarına ithal edilen Batı yönetim biçiminin doğurduğu ‘karmaşa’,
kendisini 1902 yılındaki ilhak girişiminde ortaya koymaya başlamıştır. Metnin
ilgili bölümlerinde görüleceği üzere, bu tarihe kadar Siam-Patani etkileşimi,
bölgenin diğer siyasi yapıları arasında da gözlemlenen, birbirini eşit siyasi
değerde gören, zaman zaman gerilen ve yeniden onarılan gevşek bağın var olduğu
koruyucu-vasal devlet ilişkisine dayanıyordu. Bu ilişkinin sona erdiği 1902
yılı ve akabindeki gelişmeler modern ulus-devlet sürecine doğru bir seyir takip
etmiştir. Bu modern bağlamı öz bir şekilde ifade etmesi hasebiyle Surin
Pitsuwan’ın bir sözünü hatırlamakta fayda var. Pitsuwan, bir konuşmasında
ulus-devlet yapılanmasının 1648 Westfalya Anlaması’na dayanarak ‘ulusal
güvenliğin ve birliğin korunması adına uygulamaya geçirildiğini, ancak günümüz
koşullarında ulus-devletlerin ‘mutlak egemenlik’ temelli politikalarının herbir
ülkedeki etnik gerçeklikleri yok sayma hedefi güttüğünü belirtir.[2] Tarihi kültürel süreçlerin bir ürünü olan Tay
kozmolojisi modern ulus-devlet adaptasyonunda kraliyet kurumuna paralel olarak
askeri ve bürokratik kurumları güç araçları ve merkezleri olarak inşa etmiştir.
Demokrasi ‘müşterileri’ olan geniş halk kesimlerinin bu süreçte yukarıda dile
getirilen kozmolojiden ne kadar sıyrılabildikleri ise şüphelidir. Bu şüpheyi
kuvvetlendiren başat olgu ise ülke siyasi elitinin halka dönük anayasa yapma
çabasının on yıllar içerisinde bir türlü sonuç vermemesidir. Aksine bu
kozmoloji 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Luang Wichit’in
entellektüel katkısıyla ulusal politikalarda karşılığını bulmuştur. Bu
bağlamda, sözde devrimci bir çabanın ürünü olan 1932 girişimi, aslında
yarı-kutsal Kraliyet kurumunun yeniden üretiminden başka bir şey değildir. Güç
edinimi noktasında birbirleriyle rekabet içerisinde görülen bu üç kurumun
varlığı ülke siyasal ve toplumsal yaşamını belirlerken,[3] konumuz bağlamında Patani topraklarındaki
gelişmelerde de birinci elden sorumluluk sahibidirler. İşte bu süreç, Patani
halkının bağımsızlık mücadelesinin temelini oluşturmaktadır.
[1]Michael
Kelly Connors. (2003). Democracy and
National Identity in Thailand, London: RoutledgeCurzon, s. 5.
[2]Surin
Pitsuwan. (2006). “Keynote Address-The Cosmology of the Southern Conflict”, In Understanding Conflict and Approaching Peace
in Southern Thailand, (eds.) Imtiyaz Yusuf&Lars Peter Schmidt, Bangkok:
Konrad Adenauer Stiftung, s. 292.
[3]Thak
Chaloemtiarana. (2007). Thaliand: The
Politics of Despotic Paternalism, Southeast Asia Program, Ithaca: Cornel
University, s. 1, 2.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder