Mehmet Özay –Dünyabülteni-Malezya
29 Temmuz 2011
Tayland’da genel seçimler tamamlanalı neredeyse bir ay olmasına rağmen, henüz başbakan ataması yapılmadı. 3 Temmuz tarihinde yapılan genel seçimlerde Pheu Thai Partisi’nin başında seçimlere katılan ve ‘kırmızı tişörtlülerin’ desteklediği Yingluck Shinawatra 500 sandalyeli parlamentoda 265 sandalye ile çoğunluğu kazanırken, kuvvetle muhtemel ilk kadın başbakan olarak ülke tarihine geçecek. Her ne kadar seçim öncesinde muhalefetin olası zaferi karşısında monarşi ve ordu desteğindeki elit güçler ‘duruma müdahale’ edecekleri yönünde bir yönelik söz konusu olsa da, Yingluck hükümeti kurma çalışmalarını sürdürüyor.
Yingluck’un aktif siyasi yaşamdan gelmemesi, Thaksin’in kızkardeşi olması gibi hususiyetler elit çevrelerde şansını azaltsa da, ‘demokratik’ olduğu söylenen seçimlerde çoğunluğu kazanması uluslararası çevrelerde meşruiyetini artırıyor.
Başbakanlığa atanması beklenen Yingluck, seçim sonuçlarının açıklandığı günden bu yana ülkenin seçkinlerinin eleştirine konu oluyor. İş dünyasından gelen ve politikanın sıcak atmosferinde tecrübe sahibi olmayan Yingluck’a yönelik eleştirilerin başında abisi Thaksin’in kuklası olacağı geliyor. Hükümeti kurma çalışmaları son aşamaya gelirken, eleştiriler kabine’nin “Thaksin ailesinin kontrolünde” olacağı yönündeki kaygılar da giderek açık dille gündeme getirilmeye başlandı. Yingluck ve partinin ileri gelenleri sürgündeki Thaksin’i ziyaret ederken, bu ziyaretin yeni kabinenin şekillendirilmesiyle doğrudan alâkalı olduğu yönünde kimi kanaatlerin de doğal olarak hasıl olmasına neden oluyor.
2000’li yılların başlarından itibaren Tay siyasetinde aktör olmayı amaçlayan ve bunda da başarılı olan Taksin’in kurduğu partiler elit-ordu işbirliği ile yasaklı konuma düşürülse de, 1990’lı yılların ikinci yarısında Güneydoğu Asya’da ve günümüzde Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu saran özgürlükçü yönetim yanlısı eğilimlerin Tayland’da da etkisini sürdürmekte olduğu dikkat çekiyor. Temelde Soğuk Savaş dönemi siyaset paradigmasının değişmekte olduğuna dair güçlü referanslar olsa da Üçüncü Dünya ülkeleri elitlerinin siyasetlerini yeni gelişmelere binaen şekillendirmede başarısız olmaları alternative güçleri ortaya çıkarıyor. İşte Tayland’da da aslında olan tam da bu. Özgürlükleri kendine, yoksulluğu ve ezilmişliği geniş kitlelere mal eden elitler, 21. yüzyılın getirdiği yeni iletişim ve etkileşim olanaklarının bir anlamda ‘kurbanı’ olmaya devam ediyor. Tayland’da Kuzey ve Kuzeydoğu’daki tarımsal üretim ve şehirlerdeki endüstri işçilerinin sosyo-ekonomik geri kalmışlıklarını keşfeden Çin kökenli Thaksin böylesi bir ortamın doğurduğu lider olarak ortaya çıktı. Ancak Thaksin’in “süt – ak kaşıt” ilişkisine oturmadığı da bir vakıa. Yolsuzluklar içinde ‘yeşermiş’ bir siyasetçi olarak 2001-2006 yılına kadarki iktidar tecrübesinde onyılların getirdiği “kirli siyaset”in kimi uzantılarının devamcısı olduğu biliniyor. Bu nedenledir ki, mevcut monarşi ve ordunun desteklediği elit kesimler, Thaksin’in bu açıklarını gündeme getirerek askeri bir darbe ile onu görevden uzaklaştırdı.
Peki Tay siyasetinde Patani bölgesinin yeri nerede diye sormak gerekiyor. 2000’li yılların ortalarına doğru Thaksin, Patani bölgesinde askeri çözümü öncelleyen politikası ile Patanililer gözünde bir zalim olarak anıldığını söyleyebiliriz. Ancak 3 Temmuz seçimleri öncesinde kızkardeşi Yingluck’un iktidara gelmesi durumunda Patani bölgesini otonom bir yönetime evrileceği vaadinde bulunması bir an için sadece Tayland’da değil, ülkeyi yakından takip eden uluslararası çevrelerde de heyecanla karşılandı. Yingluck’un seçim öncesinde verdiği mesajlar arasında en önemli yeri tutan bu yaklaşımı aslında statükocu ve yenilikçi olarak adlandırılabilecek gruplar arasındaki bölünmeyi sona erdirecek genel politikalarını destekler mahiyette olduğu aşikar. Dört milyon nüfusuyla ve dini-kültürel çerçevesi ile Budist Tay çoğunluğundan ayrılan Patanilileri Tayland ulusal kimliği içerisinde tutabilmenin şartları tartışılıyor. Öte yandan, ülke siyasetinde önemli bir ağırlığı olan ordu yetkililerinin seçim öncesi açıklamalarında da sivil siyasete karışmayacakları yönündeki “umut dolu” yaklaşımları Başbakan seçilmesi halinde Yingluck’un işini kolaylaştıracağı izlenimi verse de, ordunun benzer açıklamaları daha önce de yapması dolayısıyla inandırıcılığı şüpheli görülüyor. Sivil ve askeri kanattan gelen bu tür açıklamaların nesnesi konumundaki Patanililer ne düşünüyor diye bakmak lazım. Görüştüğümüz kimi Patanililer Yingluck’un önerisinin “oy avcılığı”na dönük gösterme bir proje olduğunu ileri sürüyorlar.
Patani’deki son durumu yakından müşahade etmek amacıyla birkaç gün süren bir ziyaret gerçekleştirdik. Seçimler sonrasında ortaya çıkan tablo ise durumu daha da ilginç kılıyor. Yingluck’un Pheu Thai Partisi, Patani Müslümanlarının yaşadığı güney eyaletlerinde demokratlar karşısında bir anlamda hüsrana uğradı. Bu çerçevede Demokratlar Patani’de 2, Yala’da 3, Narativa’da 4 Songkla’da 4 milletvekilliğini kazanması Patanililerin Yingluck’un otonomi söylemini ciddiye almadıkları şeklinde yorumlanabilirse de, Güneydoğu Asya siyasetinin genelindeki bir olgu olarak “para-oy” ilişkisi de unutulmamalı. Patanililerin Yingluck’un önerdiği siyasi çözüme inanmama nedenlerinden biri Thaksin döneminde yaşanan yoğun askeri baskı ve Narativa’ya bağlı Ta’ba’da pek çok kişinin öldürülmesi oluşturuyor. Baskılar bununla sınırlı değil. Birkaç yıl önce, Patani şehrinde geçmişi üç yüz yılı bulan tarihi bir mekan olan Kresik Camii’nde yaklaşık 17 kişi, yüzleri maskeli, sivil giysili kişilerçe katledildi. Bir diğer katliam ise birkaç Hocanın polis tarafından tutuklanmasının akabinde meydana gelmiş. Kresik Camii vakasından önce olduğu ifade edilen bu hadise, birkaç hocanın polis tarafından tutuklanmasının ardından birkaç yüz kişi Patani Polis Müdürlüğü önünde gösterilere başlamış. Baskılar sonucu Polis Müdürü gözaltındaki hocaları serbest bıraksa da, Bangkok Genel Polis Müdürlüğü’nden gelen telefonda göstericilerin tümünün tutuklanması istenmiş. Tek tek göz altına alınan tutuklular giysileri çıkartılarak işkenceye tabi tutulmuş. Ardından, bir kamyonun arkasına balık istifi şeklinde üst üste konarak yola çıkarılmış. Bu sırada pek çoğu hayatını kaybetmiş. Kresik Camii baskını sonrasında niçin halkın tepki vermediğini bu ikinci hadise açık seçik ortaya koyuyor. Patanili Malaylar baskı ve zulüm karşısında sinmiş durumda.
Bugün bu baskı ve sindirme operasyonlarının sona erdiğini düşünmek yanlış olur. Kelantan sınırından yaklaşık 40 kilometre mesafedeki Yala’da kadar olan ana yol üzerinde toplam 16 askeri kontrol noktasının olduğunu söylersek herhalde ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. Bu sabit kontrol noktalarının ötesinde, Yala ve Patani karayolu üzerinde yirmi dört saat devriye gezen zırhlı askeri araçların yanı sıra, motorsikletli ve sivil araçlar üzerinde çelik yelekli ve maskeli Tay askerlerinin varlığı da sivil halk üzerinde psikolojik baskının bir diğer yönünü oluşturuyor. Öte yandan, şehir merkezlerinde ana caddelerin tümü kapalı devre kameralarla izlemeye alınmış durumda. Ancak Patanililer bu duruma alıştıklarını söyleseler de savaş ortamının Müslümanlar üzerindeki ‘yıkım’ gücünü unutmamak gerekir. Sıkıyönetimin devam ettiği, saat altıdan sonra özellikle kırsalda kimsenin dışarı çıkmaya cesaret edemediği bir belde Patani. Örneğin, Patani ve Yala’dan Malezya’ya saat beşten sonra otobüs bulmak mümkün değil.
Patanililerin, özellikle de çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Narativa ve Yala şehirleri kırsalında baskı altında oldukları dile getiriliyor. Niçin bu iki bölge sıcak çatışmalara konu oluyor diye sorulursa, cevabımız gayet basit. Çünkü bu iki şehir dağlık bölgede bulunuyor. Patani özgürlük hareketi mensupları için gerilla taktiğinin gerçekleştirmesine olanak tanıması nedeniyle Tay ordusu da yoğunluğunu bu iki şehre konuşlandırmışdurumda. Seçim günü ve sonrasında başlayan bombalama vak’aları da özellikle bu iki şehirde vuku buluyor. Ziyaretimiz sırasında Yala’da iki hadise ile karşılaştık. Bir pazar yerinde bomba ihbarı üzerine birasker aracımıza doğru gelerek şoföre yolun kapalı olduğunu söyleyerek istikametimizi değiştirmemizi söyledi; ikincisin de ise aracımız bir yerleşim yerinden geçerken tanık olduğumuz yoğun güvenlik önleminin ordu birliklerinin az bir süre önce bir kişiyi öldürmesinin ardından gerçekleştiğine tanık olduk.
Bu baskı ve zulmü tasvir etmesi bağlamında şu hususa dikkat çekelim. Camiler dahil, tüm resmi kurumlar ve hatta Pondokların girişinde Tay bayrağı ile sarı renkli Kraliyet bayrağı gönderde asılı duruyor. Öte yandan, gündelik yaşamda Tay dilinin varlığı gözle görünür bir şekilde ortada. Tüm tabelalar, dükkan ve cadde isimleri Tayca. Arap alfabesiyle yazılı (jawi) Malay diline ise sadece cami ve pondok gibi İslami kurumlarda rastlamak mümkün. Patani’de Tay dili yazılı olarak her yerde varlığını gösteriyor. Bununla birlikte, ‘Majalah Melayu’ adıyla bir Malayca gazete çıkartılıyor, Malayca bir radyo ve Tv kanalı hizmet veriyor. Geleneksel dini eğitim kurumu Pondok sistemi özellikle 2001 yılında gerçekleşen bombalama olaylarının ardından küresel çapta ‘darbe alan’ İslami eğitim kurumları arasında bulunuyor. Ulusal düzeyde başgösteren tepkiler, ailelerin gelecek kaygısı gibi nedenlerle de birleşince bu kurumların varlığı tabiri caizse tehlikeye girmiş durumda. Yaşanan baskılar kimi Patanililerin özellikle Malezya’yı göç ülkesi olarak kullanıyor.
Patani üzerinde dolaşmakta olan kara bulutlara rağmen, umut ışığı hiç yok mu diye bir soru akla gelebilir. Elbette Patanililer umutsuz değil. Ancak umutlarını yeşertecek desteğe ihtiyaçları var. Ülke iç siyasetinde her ne kadar vaadi politik kazanım amaçlı da olsa Yingluck’un başbakan olarak atanması halinde, Patani’de otonomi alternatifini çözüm olarak yeniden gündeme getireceğini düşünmek mümkün. Bu bağlamda, Patani’de bağımsız bir devlet hayata geçirilmese de, tıpkı Açe gerçekleştirildiği ve bugünlerde Sri Lanka’da giderek güçlü bir şekilde dile getirildiği üzere bölge valilerinin etnik azınlık arasından ve bizzat onların oylarıyla seçilmesi ve yerel parlamentonun etnik unsurların doğrudan katılımına açık, kültürel ve dini özerkliği sahip olacak hususiyetler üzerinde düşünülmeye değer bir alternatif oluşturuyor. Bununla birlikte, Patani sorununu Tayland’ın iç meselesi olarak telâkki edip, görmezden gelmek ne bölgedeki Müslüman ülkeler ne de İslam birliğini temsil iddiasındaki kurum ve kuruluşların ellerini kollarını bağlayıp oturmaları anlamına da gelmiyor. Müslüman veya gayri Müslim unsurlardan oluşan dış aktörlerin Tay siyasal elitleri ile Patanililerin geleceğine yönelik geliştirecekleri çabalar elbette bölgedeki sorunun çözümüne katkı yapacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder