Dr. Mehmet Özay
Bu çalışmanın geliştirilmiş versiyonu için Bkz:
“A Preliminary Note on Dayah Tanoh Abee”, In
Ottoman Connections to the Malay World:
Islam, Law and Society, Assc. Prof. Saim Kayadibi, The Other Press, Kuala Lumpur, 2011.
Özet
Bu makalede Endonezya
Cumhuriyeti Açe Eyaleti başkenti Banda Açe’ye bağlı Selimium beldesindeki Dayah
Tanoh Abee adıyla meşhur zaviye konu alınacaktır. Bu metin, incelediği konu
itibarıyla Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşımaktadır.
Söz konusu zaviyenin
önemi bir yandan Osmanlı Devleti ile Açe Darusselam Sultanlığı arasındaki
ilişkiler, öte yandan da Güneydoğu Asya’nın İslam kültür ve medeniyetinin
gelişme sürecine katkısı bağlamında önem arz etmektedir. Bu metin Osmanlı’nın
Güneydoğu Asya’nın İslamlaşma sürecine katkısı bağlamında da
değerlendirilebilir.
Dayah Tanoh Abee’nin
kurucusu Firus el-Bağdadi, 1627 yılında diğer altı alimle birlikte Açe’ye
geldi. Üç kardeşi ile beraber Banda Açe yakınlarındaki Selimium’a yerleşti ve
kurduğu dayahta İslami eğitim vermeye başladı. Bu dönemde Açe Darusselam
Sultanlığı’nın başında Sultan İskender Muda (1607-1636) bulunuyordu. Muda,
dönemin önde gelen İslam devletleri, özellikle de Ortadoğu’daki devletlerle
ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirmeye gayret ettiği gibi İslami
bilimlerin gelişmesi konusunda büyük bir mesafe kat etti. Bu çerçevede,
alimlerin Açe’ye gelmeleri, Açe’deki alimlerin başka İslam ülkelerine giderek
bilgi ve tecrübelerini artırmaları, İslam hukuku gibi sahalarda eserler
kaleme almaları ve İslam yasalarının Açe toplumunda uygulanması konusunda
destek verdi. Bu yaklaşımının bir göstergesi olarak Şemseddin Sumatranî’yi
şeyhülislamlığa atadı.
Dayah Tanoh Abee,
Nakşibendiye ve Şettariyye tarikatlarının merkezlerinden biri olduğu gibi,
kütüphanesindeki nadide eserler ile Güneydoğu Asya’da ayrıcalıklı bir yere
sahiptir. Bu zaviyede eğitim görmek amacıyla gerek Sumatra Adası’nın çeşitli
bölgelerinden Dayah’a gelen öğrenciler, öğrenimlerinin sonunda Güneydoğu
Asya’nın çeşitli bölgelerine dağılarak kendi dini okullarını açmak suretiyle
İslam’ın yayılmasında rol oynamışlardır. 400 yıla varan geçmişi ile Dayah Tanoh
Abee, Güneydoğu Asya’nın önde gelen dini eğitim merkezlerinden biri olarak
tanınmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Dayah Tanoh Abee,
El-Firus el-Bagdadi, İskender Muda, Güneydoğu Asya, İslam
Abstract
This paper aims to
describe one of the famous zawiyah called as Dayah Tanoh Abee in
Selimium, a subdistrict of Banda Aceh, the capital city of Aceh Province of the
Republic of Indonesia. This paper is unique in Turkey to undertake this zawiyah
into focus.
The importance of the
zawiyah comes from that it can be taken into consideration in the contex of the
relation of the Ace Darussalam Sultanate with the Ottoman State and the
Islamization process of the South East Asia. In this case, this article is also
tought to give more attention to determine the role of the Ottoman era for the
Islamization of the South East Asia.
The founder of the
Dayah, Firus el-Bağdadi, migrated from Bagdad in 1627 with other six ulama to
Aceh. He settled near the Banda Aceh with his three brothers and tried to
taught students in the Dayah. During this period Acheh Darussalam Sultanate was
governed by Sultan İskandar Muda (1607-1636). Muda gave importance both to
build up the relationships with other Islamic countries, especially in the
Middle East, in the context of economic and military relations and make a
progress in the development of the religious sciences during his governance.
For that reason, he supported ulama to come to Acheh, visit other Islamic
regions, write about different topics such as Islamic law, etc. and apply
Islamic rules in his sultanate. As an example of his approach, he appointed
Shamsuddin Sumatrani as “Shaykh el-Islam”. Dayah Tanoh Abee has been a leading
center of some distinctive sufi orders such as Naqshbandiyya
and Shattariyya. Beyond this, invaluable manuscripts in the library of this
Dayah gives a distinguished importance to it in South East Asia.
After many students
coming from both local and other regions around Sumatra Island studied in the
religious school Dayah Tanoh Abee, the students visited various parts of the
South East Asia to proselytize native people to Islam by founding their own
religious schools.
In its long process,
nearly four hundred years, the dayah is traditonally to have become
distinctively known as one of the significant religious teaching centers in
South East
Asia.
Key Words: Dayah Tanoh Abee, el-Firus el-Bagdadi,
Iskandar Muda, South East Asia, Islam,
Bu makale, Güneydoğu
Asya’da Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe’de bir ilim merkezini konu
almaktadır. Dayah Tanoh Abee adıyla anılan bu merkez, gerek Açe gerekse
Güneydoğu Asya’nın değişik bölgelerinde İslam bilim ve kültürünün
yaygınlaşmasında büyük bir öneme sahiptir. Dayah Tanoh Abee’nin bir başka
özelliği, 17. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarından Açe’ye göç etmiş bir
alim tarafından kurulmuş olmasıdır.
Çok geniş bir coğrafyayı
içine alan Güneydoğu Asya, halklarının tarihi ve kültürel geçmişleri itibarıyla
içinde bulunduğumuz Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki İslam toplumlarından
farklılık arz etmektedir. Söz konusu bu coğrafya, her alandan sosyal bilimcinin
çeşitli yönleriyle ele almasını gerektirecek kadar zengin bir araştırma
sahasına sahiptir.
Günümüzde 230 milyonluk
nüfusuyla İslam dünyası içinde en çok Müslüman’ın yaşadığı Endonezya
Cumhuriyeti 17 bin civarında adadan oluşmaktadır. Ülke nüfusunun büyük bir
çoğunluğu kendisini Müslüman olarak tanımlarken, bu devasa coğrafyada son
derece farklı kültürel ve etnik unsurların İslam anlayışları da birbirinden şu veya
bu şekilde farklılık göstermekle birlikte, halkın İslam anlayışının oluşmasında
tasavvuf hareketlerinin birleştirici bir rol oynadığı ileri sürülebilir.
Meseleye bu bağlamda bakıldığında Güneydoğu Asya’nın diğer bölgeleri gibi,
Endonezya sınırları içerisinde yaşayan halkların yaşamında tarihi, coğrafi,
sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi nedenlerden ötürü İslam’ın özel bir yere
sahip olduğu görülmektedir.[2]
Çok çeşitli ırkların
yaşadığı bu geniş coğrafyada, bütün bu çeşitliliğe rağmen, İslam kültürünün
genel bir görünüm arz etmesinde tarikatların özel bir yeri vardır. Hindistan ve
Malay dünyasının İslamlaşması bağlamında bir değerlendirmede bulunan Louis
Masignon, tarikatların önemine vurgu yapmak amacıyla Şettariyye ve
Nakşibendiyye gibi tarikatların mensuplarının yerli halkın dilini, kültürünü
öğrenerek toplumsal yaşama katılmalarıyla İslam’ın “uluslararası ve evrensel
bir din haline geldiğini” ileri sürer.[3] İslam’ın
yayılmasında tarikatların rolü konusunda benzer görüşleri paylaşan Syed
Muhammed Naquib el-Attas da, Malay dünyasının İslamlaşması bağlamında şu görüşü
dile getiriyor: “İnsanlar arasında İslam’ı tebliğ eden ve kalıcı hale
getirenlerin mutasavvıflar olduğu kanaatindeyim. Malay dünyası için de İslam’ın
bizzat mutasavvıflar aracılığıyla yayıldığını düşünüyorum.”[4] İslam
sufi doktrin ve uygulamalarının Güneydoğu Asya halklarının geçmişten tevarüs
ettikleri kadim mistik inançlarla kolaylıkla bağdaşması Müslüman
mutasavvıflarının söz konusu coğrafyada etkin ve faal olmaları önemli bir etken
olmuştur.[5]
Açe’nin İslam eğitim
merkezi olmasından kaynaklanan önemi, Malay dünyası içerisinde sömürge öncesi
döneme ait fıkıh, felsefe tasavvuf vd. metinlerde görülmektedir. Bu metinlerin
Açe’de yaşayan ilim adamları tarafından kaleme alınmış olması, Açe’nin bölge için
ne denli önemli bir merkez olduğunu ortaya koymaktadır.[6]
Güneydoğu Asya’da
İslam’la ilk tanışan topluluklardan olan Açe halkı yüzyıllar boyunca İslam’ın
bölgedeki temsilcisi olarak tanınmıştır. Özellikle İskender Muda döneminde
sadece Endonezya takımadalarında değil, genelde Güneydoğu Asya’da bir İslam
eğitim merkezi olması nedeniyle Açe’ye “Mekke Kapısı” (Serambi Mekkah)
unvanı verilmiştir.[7] Bu unvan
günümüzde hâlâ bölge halkları tarafından Açe için kullanılmaktadır.
Açe, bugün Endonezya
Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde bulunan bir eyalettir. Açe, Malaka
Boğazı’nın girişinde bulunması dolayısıyla, en az iki bin yıldır Arabistan,
İran, Hindistan ile Çin arasında yapılan deniz ticaret yolunun önemli kavşak
noktalarından biridir.[8]
Ancak Açe’de, İslamı
gerek teolojik gerekse de felsefi bağlamda ele almış ve İslami ilimlerin
yayılmasına katkısı bulunmuş olan bu önemli İslam alimlerinin dışında Açe’deki
üç önemli zaviyeden* biri olan
ve kurulduğu günden bu yana yaklaşık 380 yıldır işlevini sürdüren Dayah Tanoh
Abee, verilen dini eğitim dayah’ın başına geçen liderlerin Açe toplum ve siyasi
yaşamında oynadıkları roller, dayahta değerli eserler barındıran kütüphane ve
1873 yılından itibaren kırk yıl süren Hollanda ile yapılan savaşta dayah
liderlerinin lider konumunda bulunması gibi özellikleri dolayısıyla üzerinde
durulmayı hak etmektedir.
Bu makalede temelde, Açe
İslam Devleti’ne en görkemli dönemini yaşatan Sultan İskender Muda’nın daveti
üzerine, Bağdat’tan Açe’ye gelip yerleşen yedi alimden biri olan Firus el-Bağdadi’nin
kurmuş olduğu zaviye (dayah)* ve bu
zaviyede nesiller boyu görev yapan ailenin fertleri ele alınmıştır. 1627
yılından günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan Dayah Tanoh Abee adıyla
anılan zaviye ve dini eğitim merkezinin bu süreçte dini ve siyasi bağlamlarda
önemli bir ağırlığı olmuştur. Bu zaviyeden yetişen alimler Açe İslam
Devleti’nin kadısı unvanıyla görev yaptığı gibi, Güneydoğu Asya’nın farklı
coğrafyalarında da İslam tebliğ faaliyetlerinde rol almışlardır. Dayah’ın
yetiştirdiği öğrenciler bölgenin İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine
katkı yaptığı gibi, çok sayıda el yazma eser ile ünlü olan kütüphanesiyle de
uluslararası bilim çevrelerinin ilgi odağı olmaktadır.
1. İslam’ın Yayılma Sürecinde Açe
İslam’ın ilk yıllarından itibaren doğuya doğru yayılma sürecinde,
gerek Müslüman tüccarlar gerekse de tebliğ faaliyeti yürütmüş olan alimler
Sumatra Adası’ndan başlayarak Güneydoğu Asya bölgesinde tedrici olarak İslam’ın
yayılmasına öncülük etti.[9] Bu
süreçte Hint limanları büyük işlev gördü. Pek çok tüccar Malay Yarımadası ve
Sumatra Adası’na ticaret yapmak amacıyla Gücerat’ı merkez olarak seçti.[10] İslam’ın
Hindistan merkezli olarak Güneydoğu Asya’ya yayılması aynı zamanda, tarihi
devamlılığın bir işareti olarak da okunabilir. Nitekim, İslam öncesi dönemde
Malay Yarımadası Hint dini ve kültürünün tesiri altında kalmıştır.[11]
İslamiyetin ortaya çıkması ile Ortadoğu, Hint Alt kıtası ve Uzak Doğu arasındaki ilişkiler farklı yüzyıllarda farklı açılımlara konu olmuştur. Bu bağlamda üç farklı safhadan bahsetmek mümkündür. İslam’ın yayılma dönemlerinin ilk safhası olarak değerlendirilebilecek 8 ilâ 12. yüzyıllar arası dönemde, Uzak Doğu ile yapılan ticaret Arap ve Fars asıllı Müslüman tüccarların hakimiyetindeydi. Bir sonraki safha olan 12 ve 15. yüzyıllar arasında ticaret hacminin gelişmesi kadar, tüccarlara gezgin sufiler ve ilim adamları eşlik etmeye başladı. Bu dönemde ticaretin yanı sıra, kültürel ilişkilerde de bir gelişme yaşandı. Üçüncü safha olan 15 ilâ 17. yüzyıl ikinci yarısı arasında, batılı sömürgecilerin söz konusu bölgeye yönelmeleri sonucu Osmanlı Devleti’nin Müslüman toplumların güvenliklerini sağlama konusundaki gayreti neticesinde Ortadoğu ile bölge arasındaki ilişkilerde ticari faaliyetler kadar siyasal ilişkilerin de ön plâna çıkmaya başladı.[12] Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti ile Açe İslam Sultanlığı arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler dikkat çekici boyutlara vardı elçi gönderilme. Bu işbirliği sayesinde gerek Kızıldeniz’de gerekse Hint Okyanusu’nda Portekizlilere karşı mücadelede başarı sağlanabilmiştir. Bu süreçte Hindistan’ın güneybatısında bulunan Gücerat ise her iki devlet arasında irtibatı sağlayan bir geçiş noktası işlevi gördü.[13]
İslamiyetin ortaya çıkması ile Ortadoğu, Hint Alt kıtası ve Uzak Doğu arasındaki ilişkiler farklı yüzyıllarda farklı açılımlara konu olmuştur. Bu bağlamda üç farklı safhadan bahsetmek mümkündür. İslam’ın yayılma dönemlerinin ilk safhası olarak değerlendirilebilecek 8 ilâ 12. yüzyıllar arası dönemde, Uzak Doğu ile yapılan ticaret Arap ve Fars asıllı Müslüman tüccarların hakimiyetindeydi. Bir sonraki safha olan 12 ve 15. yüzyıllar arasında ticaret hacminin gelişmesi kadar, tüccarlara gezgin sufiler ve ilim adamları eşlik etmeye başladı. Bu dönemde ticaretin yanı sıra, kültürel ilişkilerde de bir gelişme yaşandı. Üçüncü safha olan 15 ilâ 17. yüzyıl ikinci yarısı arasında, batılı sömürgecilerin söz konusu bölgeye yönelmeleri sonucu Osmanlı Devleti’nin Müslüman toplumların güvenliklerini sağlama konusundaki gayreti neticesinde Ortadoğu ile bölge arasındaki ilişkilerde ticari faaliyetler kadar siyasal ilişkilerin de ön plâna çıkmaya başladı.[12] Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti ile Açe İslam Sultanlığı arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler dikkat çekici boyutlara vardı elçi gönderilme. Bu işbirliği sayesinde gerek Kızıldeniz’de gerekse Hint Okyanusu’nda Portekizlilere karşı mücadelede başarı sağlanabilmiştir. Bu süreçte Hindistan’ın güneybatısında bulunan Gücerat ise her iki devlet arasında irtibatı sağlayan bir geçiş noktası işlevi gördü.[13]
Bu ticari faaliyetler, aynı zamanda, diğerlerine nazaran bu
bölgenin çeşitli dini akımlarla daha önce tanışmasını sağladı. İslam’ın
Güneydoğu Asya’da yayılmaya başlaması, bölge halklarının hac farizasını yerine
getirmek amacıyla Arabistan’a seyahatleri kadar, mevcut ticari faaliyetin de
giderek artmasına yol açtı.[14] Arap
tüccarların Güneydoğu Asya’ya yaptıkları seyahatlere zamanla tebliğ
faaliyetlerinde bulunmak amacıyla zamanla çeşitli ülkelerden alimlerin de
katıldığı bilinmektedir. Özellikle 1571 yılından başlayarak 1586 yılına kadar
çeşitli islam coğrafyalarından alimlerin Açe’ye geldiği görülmektedir. Bu
sürecin başlatıcısı olarak, 1571 yılında Mekke’den Açe’ye gelerek İslami
bilimlerde dersler veren Muhammed Azhari isimli alim zikredilir. Daha sonra
gene Mekke’den Şeyh Ebu el-Hayr bin Hacer ve Şeyh Muhammed Yemanî, Gücerat’tan
ise Şeyh Muhammed Ceylani bin Hasan bin Muhammed Açe’ye gelerek İslami
ilimlerin öğretilmesi ve metafizik, tasavvuf gibi sahalarda önemli çalışmaları
ile bölgenin İslam kültürünün gelişmesinde büyük pay sahibi olmuşlardır.[15]
Sumatra’nın kuzey bölgesinde kurulan
Samudra-Pasai ve Perlak gibi İslamiyeti kabul eden ilk site devletleri İslam’ın
yayılmasında önemli rol oynadı.[16] Malaka
Boğazı’nın ve Malaka şehrinin Portekizliler tarafından 1511 yılında ele
geçirilmesinin ardından Açe bölgede önemli bir İslam eğitim ve kültür merkezi
haline geldi.[17] 1414
yılında Müslüman olan Malaka kralı, Malaka’yı gerek ekonomik gerekse de ilim
yönünden önemli bir merkez haline getirdi.[18]
Portekizlilerin dünya denizlerinde hakimiyet kurma çabalarının bir sonucu
olarak geldikleri Güneydoğu Asya’da ele geçirdikleri ilk merkez Malaka
olmuştur. Bu tesadüfi bir seçim değildir. Çünkü Malaka Boğazı, yüz yıllardır
Arabistan, İran ve Çin arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Portekizlilerin
işgaline kadar, Malaka şehri çeşitli ülkelerden Müslüman tüccarların gerek
ticari faaliyetlerini gerçekleştirdikleri, gerekse de bir süre veya sürekli
olarak yerleştikleri bir merkezdi. Malaka’nın bu ekonomik öneminin yanı sıra,
Müslüman tüccarlarla birlikte bölgeye gelen Müslüman alimlerin varlığı
bakımından da son derece önemlidir.[19]
Portekizlilerin bölgede kurdukları hakimiyet gerek Müslüman tüccarların gerekse
İslam alimlerin başka bölgelere göç etmelerini zorunlu kıldı. Bu çerçevede
Malaka’ya coğrafi yakınlığı dolayısıyla Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe
bölgesi önemli bir göç merkezi ve zamanla bölgenin en önemli İslam devleti
haline geldi.[20] Portekizliler,
Malaka şehrini ele geçirmek suretiyle Malaka Boğazı’ndaki ticari faaliyeti
kontrol altına almanın ilk adımını atmış oldular. Bunun ardından, boğazın öte
yakasında, Açe’deki yoğun ticari faaliyete konu olan liman şehirlerini de
egemenlikleri altına almalarını zorunlu hale geldi. Bu gelişmeyi önceden sezen
Ali Mughayat Şah (1511-1530), Sumatra’nın kuzey bölgesindeki küçük
sultanlıkları birleştirmek suretiyle 1511 yılında Açe İslam Devleti’ni
kurdu.
Böylece Açe Devleti, Malay dünyasında siyasi, ekonomik alanlarda
önemli bir devlet olmanın yanı sıra, özellikle Malaka’dan göç eden ve dışarıdan
gelen çok sayıda alimin çalışmaları sayesinde, bölgede İslami eğitim ve
kültürün gelişmesinde hayati rol oynayan bir ilim merkezi haline geldi.[21] Bu
süreçte özellikle 16. ve 17. yüzyıllar ayrı bir öneme sahiptir. Öyle ki, bu
yüzyıllar içerisinde Açe İslam Devleti’nin Osmanlı Devleti, Arap Yarımadası ve
Hindistan ile kurmuş olduğu siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilere, söz konusu
bölgelerden gelen alimlerin de etkisiyle kültürel ve bilimsel bağın
geliştirilmesi de mümkün oldu.[22]
Açe’de İslam’ın temsilcisi konumunda olan alimler ve bağlı
oldukları tarikatlar konusunda bazı kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir:
Hamza Fansurî (Kâdiriyye), Şemseddin Sumatrânî (1575-1630) (Nakşibendiyye),
Nureddin Muhammed bin Ali bin hasan el-Hamid el-Raniri (d. 16. yüzyıl sonu- ö.
1658)[23] (Rufaiyye)
ve Abdurrauf bin Ali el-Cavi el Fansuri el-Singkilî (1615-93)[24] (Şettariyye)
gibi alimler zikredilmektedir.[25] Özellikle
Hamza Fansurî ve öğrencisi Şemseddin Sumatrânî gerek İbni Arabi’nin vahdet-i
vücud anlayışının gerekse de Kâdiriyye tarikatının temsilcisi olmalarına
rağmen, bir ekol olarak varlıklarını devam ettirememişlerdir.[26] Yukarıda
adı geçen dört büyük alim sadece Açe’de değil, aynı zamanda, Malay-Endonezya
dünyasında İslam düşüncesinin ve pratiğinin şekillenmesinde ve ivme kazanmasında
büyük pay sahibi oldular.[27] Hamza
Fansurî, Açe sultanlığında görev almadan önce çeşitli konularda ilmini artırmak
amacıyla Pahang, Banten, Kudüs, Siam, Mekke ve Bağdat’a gitti. Bağdat’ta
bulunduğu sırada tasavvufla tanıştı ve sufizm konusunda derinleşti. Fansurî’nin
öğrencisi olduğu ifade edilen Şemseddin Sumatranî, Açe Sultanlığı’nda
şeyhülislamlık makamına kadar yükselmekle kalmadı, aynı zamanda, devlet
yönetimindeki bilgi ve yeteneği sayesinde sarayın dış ilişkiler sorumluluğunu
üstlendi. 1602 yılında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in bir mektubunu
getiren Captain . James Lancaster’ı sarayda kabul etti.[28]
İlerleyen dönemlerde özellikle Hollandalıların, o zamanlar Doğu
Hint Adaları olarak bilinen bugünkü Endonezya Cumhuriyeti sınırları içerisinde
kalan geniş coğrafyayı sömürgeleştirerek bunu yaklaşık 350 yıl gibi uzun bir
süre devam ettirmesi, İslam’ın bölgedeki varlığının tehdit altında olduğunu da
ortaya koymaktadır. Ancak, özellikle Açe bölgesinin söz konusu bu
sömürgeleştirmeden neredeyse 19. yüzyıl sonlarına kadar doğrudan etkilenmemiş
olması, gerek buradaki İslami yapının sağlamlığı, gerekse de bu varlığı ile
diğer takımadalarda İslami yaşam tarzının devam ettirilmesine yönelik dolaylı
ve doğrudan katkısını ortaya koyan tarihsel bir gerçeklik taşımaktadır. Bu
hususun, tıpkı yüzyıllar öncesinde olduğu gibi, bugün de Açe halkının İslami
duyarlılıklarının ve pratiklerinin diğer takımadalardakinden çok daha ileri
düzeyde olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Açe’de İslam dininin
sosyal, siyasal ve kültürel alandaki hakimiyeti, II. Dünya Savaşı sonrasında
Endonezya Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında Açe bölgesine, başka bölgelere
tanınmayan özel yönetim statüsü verilmesiyle de somutlaşmıştır.[29]
Açe sultanları, kurulduğu ilk günden itibaren, ilk sultandan başlayarak
İslam’ın bu topraklarda egemen olması konusunda gereken hassasiyeti sergiledi.
Bunun bir gereği olarak da İslam alimlerinin bölgeye daveti, korunup kollanması
konusunda her türlü hassasiyet gösterildi. İlk sultan Ali Mughayat Şah’ın (ö.
1530), İslam’ı bir hayat nizamı olarak tesisi; Alaaddin Riayet Şah
el-Kahhar’ın, Portekizlilere karşı verdiği din savaşında Osmanlı Devleti’nden
yardım istemesi; el-Kahhar’ın oğlu Sultan Hüseyin’in (1571-1579) alimlere
hürmet göstermesi bunun işaretleridir.[30]
Açe Sultanlarının, özellikle 17. yüzyıl başlarına tekabül eden
sultanlığın gelişme döneminde, çeşitli islam ülkelerinden alimleri Açe’ye davet
etmeleri, danışman olarak sarayda görevlendirmeleri, söz konusu alimlerin
kaleme aldıkları eserler ile Güneydoğu Asya’nın İslam kültür ve yaşamının
gelişmesine önemli katkılar yaptı.[31]
Çeşitli dönemlerde Malay dünyasının dışından
Açe’ye çok sayıda alimin geldiği bilinmektedir. Açe’ye yerleşen alimler,
buranın Güneydoğu Asya’nın önemli bir İslam eğitim merkezi haline gelmesini
sağladıkları gibi, kendilerinin ve yetiştirdikleri öğrencilerin çeşitli
bölgelerde sürdürdükleri tebliğ faaliyetleri[32] ve
bu süreçte ortaya koydukları dini ve felsefi eserlerle Malay dünyasında önemli
rol oynadılar.[33] Alimlerin
Açe’ye gelmelerinin temel nedenlerinden biri, Açe İslam Devleti’nin başında
bulunan sultanların İslam dininin yayılmasına ve dolayısıyla ilme önem
vermeleridir.[34] Bunun
örneklerinden biri, Indera Purba adındaki bir din alimin İskender Muda’nın
hocası olarak görevlendirilmesi ve daha sonra bu alimi kadılık makamına atanmış
olmasıdır.[35] Öyle
ki, Açe’de bir alim kadı makamında bulunmasına rağmen, dini otorite bakımından
sultandan bağımsızdı; öte yandan sultan tarafından kendisine bahşedilen bir
devlet görevlisi olarak hizmet veriyordu.[36]
Alimler, ilim merkezleri olarak camilerin yanı sıra, halka (halqah)
denilen meclislerde öğretim faaliyetlerini sürdürdüler. Çeşitli kaynaklarda
zikredildiği üzere, Açe’de dini eğitim veren çeşitli kurumlar bulunuyordu. Bu
kurumlar arasında “meunasah”*, “rangkang”** ve
“dayah” ön plâna çıkmaktadır. Bu kurumların başında yer alan veya eğitim veren
hocalara saygı ifadesi olarak ve toplumdaki statülerinin bir ifadesi olarak
“teungku” denir.[37] Bu
ifade bugün de geleneksel eğitim kurumlarında kullanılmaya devam etmektedir.
Gerek bu makale bağlamında ele aldığımız Dayah Tanoh Abee, gerekse
de benzeri diğer kurumlar bakımından dikkat çekici olan husus, İslami ilimlerin
okutulduğu bu eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin, sadece Açe
bölgesinden değil, aynı zamanda, Malay dünyasının farklı coğrafyalarından
geliyor olmalarıdır. Bu öğrencilerden bir bölümü öğrenimlerini tamamladıktan
sonra memleketlerine geri dönerek oralarda benzeri eğitim kurumları açıyor ve
böylece İslami ilimlerin yaygınlaşmasına ve halkın İslami bilincinin
gelişmesine katkıda bulunuyorlardı.
Dayah, yatılı öğrenim merkezidir. Bu anlamda sadece öğrenciler
değil, aynı zamanda, öğretici kadrolar da dayah’da yaşıyorlardı. Bu durum,
öğrencilerin günün her saati hocaları ile irtibat içerisinde olmalarını
sağlıyordu. Dayah’da verilen dersler Açece ve Malayca olmakla birlikte
öğrenciler, aynı zamanda, Arapça da öğreniyorlardı. Dayah’da sadece İslami
ilimlerin yanı sıra, coğrafya, felsefe ve matematik gibi bilimler de
okutuluyordu.[38]
Bütün bu hususlar dikkate alındığında, bütün bir bölgenin
İslamlaşmasında ve İslami bilincin yerleşmesinde dayah’ın göz ardı edilemeyecek
bir önemi vardır.
El Firus el-Bağdadi
ailesi, künyeden de anlaşılacağı üzere, Bağdat kökenli bir ailedir. Tanoh Abee
Kütüphanesi’nde bulunan Shattariyya, isimli eserin ilk sayfasında
yazılı olan soy kütüğünde bu zaviyenin ilk liderinin adının is Şeyh Nayi el
Firus el Bağdadi olduğu yazılıdır.[39]
Firus el-Bağdadi, 1627
yılında Bağdat’tan altı kişiyle birlikte Açe’ye geldi. Bu yedi kişiden üçü,
Firus el-Bağdadi’nin kardeşiydi. Dört kardeş içinde yaşça en büyük olan Firus,
kardeşleri ile birlikte Açe’de Sagou XXII Mukim bölgesine, diğer üç kişi ise,
Kuzey Açe’de bugünkü Di Tiro kasabasına yerleşti.[40] Bu
dönemde Açe İslam Devleti’nin başında İskender Muda bulunuyordu. Yedi kişinin
aynı anda, Açe’ye gelmesi bir anlamda daha sonra değineceğimiz üzere İskender
Muda’nın İslam’a ve ilim adamlarına verdiği değeri ortaya koymaktadır.
Firus el-Bağdadi, kardeşleriyle birlikte başkent Banda Açe’ye yaklaşık 50
kilometre mesafedeki Selimium’da bulunan ve bugün Tanoh Abee adıyla anılan köye
yerleşerek Dayah Tanoh Abee adında bir zaviye kurdular. Zaviyenin başına Firus
geçti.[41]
Açe’ye gelen alimler ya yerli alimlerin veya yönetimde bulunan ailelerin
evlenmek suretiyle kısa sürede halkla doğrudan bağ tesis etme geleneğini[42] Firus
el-Bağdadi de sürdürdü ve yönetici sıfına mensup bir ailenin kızıyla evlendi.
Bu ilim merkezi kuruluşundan itibaren önemli bir ilim yuvası olma
vasfı kazandı. Öyle ki, Dayah Tanoh Abee, Sultan İskender Muda’dan sonra yerine
geçen evlatlığı Sultan Alaaddin Mugayat Şah İskender Sânî (1636-1641) ve Sultan
Ratu Tajul Alam Safiadüttin (1641-1675) dönemleri boyunca Açe’nin önde gelen
zaviyesi olmuştur.[43]
Firus el-Bağdadi’nin
dokuzuncu nesilden torunu olan Muhammed Dahlan’ın ifadesiyle Firus el-Bağdadi
1627 yılında Açe’ye geldi.[44] Bu
dönem, Açe devletinin her alanda büyük bir gelişme ve kalkınma içerisinde
olduğu döneme tekabül eder. Firus el-Bağdadi, bu gelişmenin din ilimleriyle
ilgili sahada yer edinecek ve yüzyıllar boyu devam edecek bir ilim merkezinin
temellerini attı.
1607 yılında Açe
Devleti’nin başına geçen Sultan İskender Muda, Açe tarihi içerisinde gerek
ekonomik ve siyasal gelişmeyi zirve noktasına çıkarması gerekse de ilme verdiği
değer ve bu konuda bizzat yaptığı katkılardan ötürü son derece önemli bir yere
sahiptir. İ. Muda’nın bu çabası, Açe sultanlığının dönemin uluslararası camiası
içerisinde önemli bir İslam devlet kültür ve medeniyeti merkezi olmasını
sağladı. Bu özelliği sayesinde Açe devleti, söz konusu dönemde dünyada mevcut
diğer İslam devletleri ile yakın ilişkiler kurdu.[45]
İskender Muda, Sumatra Adası’nda ve Malaka Boğazı civarında
Açe’nin nüfuzunu genişletmek yönünde girişimlerde bulunmaya ve bu yolda askeri
çözümlere baş vurmaktan geri durmadı. Muda, bu çerçevede Deli, Kedah, Perak,
Cohor ve Pahang sultanlıklarını hakimiyeti altına almak amacıyla seferler düzenledi.[46] Bu
dönemde, Açe kültürel ve siyasal alanda gelişmeler kaydederken, ekonomi
alanında da zirve noktasına ulaştı ve Sumatra Adası’nın baharat
ticaretinde tekeli elinde bulundurmak suretiyle sultanlığın altın dönemi
yaşandı.[47]
Açe’de faaliyet gösteren çeşitli seviyelerdeki İslami öğretim
kurumlarının tarihsel olarak kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bu
kurumların özellikle Sultan İskender Muda döneminde şekillenmeye başladığı ve
giderek önem kazandıkları ileri sürülmektedir. Bu kurumlar arasında dikkat
çekenleri “meunasah” (ilk öğretim kurumu) “rangkang” (orta
öğrenim kurumu) ve “dayah”dır (yüksek öğrenim kurumu).[48]
Açe devletinin önemli sultanlarından en önemlisi kabul edilen
İskender Muda, gerek Açe’de gerekse İslam kültür ve medeniyetinin yayılması
konusunda önemli katkılarda bulundu. İslam dünyasının farklı bölgelerinden
Açe’ye alimlerin gelmesini teşvik etti ve bu desteğiyle Açe’nin bir ilim
merkezi olmasında önemli pay sahibi oldu.[49] 16.
yüzyılda Hamza Fansurî ve daha sonra da 17. yüzyılda, özellikle Muda döneminde
çok sayıda alimin İslami bilgilerini artırmak amacıyla Mekke ve Medine’ye
gitmesi ve kimilerinin uzunca bir süre orada kalması kadar, Hindistan ve
Arabistan’dan gelen İslam alimleri Açe’yi ziyaret ederek İslam’ın gelişmesine
katkı yaptılar.[50] Fansurî,
ayrıca kutsal topraklarda Kadiriyye tarikatına müntesip olmasıyla bu anlamda da
kendisinden sonra gelen Açeli alimlere örnek teşkil etti.[51]
Açeli alimlerin, özellikle 16. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak
17. yüzyıl sonuna kadar devam eden süreçte ortaya koydukları eserlerde
kullandıkları dil itibarıyla da modern Malaycanın gelişmesine önemli katkı
yaptılar. Siyasi alanda İslam birleştirici bir unsur olarak dikkat çekerken,
16. yüzyıldan itibaren başlayan sömürgecilik hareketleri karşısında din ve dil
birliği ulusal bilincin şekillenmesinde de son derece önemli rol oynadı.[52]
Sultan İskender Muda’nın İslam inancının gerek Açe’de gerekse Açe
dışındaki bölgelerde geliştirilmesi ve toplumsal yaşamda daha çok
yaygınlaştırılması arzusunun bir ifadesi olarak, başta günümüzde gerek Açe
Eyaleti’nin gerekse Endonezya’nın dini mimarisinde son derece önemli bir yere
sahip olan Beyturrahman Camii inşa edildi.[53]
Tanrı’nın doğası ve Tanrı-insan ilişkisinin ele alındığı eserlerin
yanı sıra, diğer İslam coğrafyalarında olduğu gibi, Açe’de de sufi hareketin
canlandığı görülmektedir.[54] Özellikle
bu dönemde, Muda’nın da desteğiyle vahdet’ül vücud akımı egemen olmuş ve
Fansurî’nin başlattığı bu ilmi tartışmalar Şemseddin Sumatrânî ile devam
etmiştir. İskender Muda’nın, alimlere verdiği önemin ve desteğin bir ifadesini,
yukarıda da işaret ettiğimiz üzere Şemseddin Sumatrânî’yi şeyhülislam olarak
atamasında görmek mümkün.[55]
Bu bölümde
el-Firus el-Bağdadi ailesinin silsilesi bugüne kadar kısaca ele alınacak.
Burada zikredilen isimler sırasıyla Dayah Tanoh Abee zaviyesinin başında görev
yapmış kişilerdir. Ancak bugüne değin yapılan çalışmalarda aile bireylerinin
biyografileri hakkında pek fazla bilgi elde edilememiştir. Bunun sebeplerinden
biri geçmişte bu konuda herhangi bir yazılı eserin ortaya konmamış olma
ihtimali kadar, bir dönem yaklaşık on bin civarında eserin bulunduğu
kütüphanede bugün sadece bin civarında eser olması, dolayısıyla aile
bireylerinin biyografilere ile ilgili metinlerin zaman içerisinde kaybolmasıyla
açıklanabilir. Bu nedenle aile fertlerinin özellikle doğum ve ölüm
tarihlerindeki bilgi verilememiştir.
a)Firus el-Bağdadi
El-Firus el-Bağdadi
adıyla anılan ailenin ilk neslinin temsilcisi olan Firus el-Bağdadi, üçü
kardeşi olmak üzere toplam altı kişi ile birlikte 1627 yılında Açe’ye geldi.[56]
Firus el-Bağdadi kardeşlerinin de yardımıyla başkent Banda Açe’ye yaklaşık 50
kilometre mesafedeki Selimium’da Tanoh Abee köyüne yerleşti. Burada yakın
zamana kadar önemini korumuş olan bir Dayah, yani zaviye kurdu. Firus
el-Bağdadi, Açeli bir alimin kızıyla evlendi ve bu evlilikten sekiz çocuğu
oldu. Nayan, Molek ve Hana Purba adındaki üç çocuğu tıpkı kendisi gibi alim
oldular. Firus el-Bağdadi’nin ölümünün ardından dayah’ın yönetimi Nayan
üstlendi.[57]
Nayan, ilk dini
eğitimlerini Tanoh Abee’de babasından aldı. Daha sonra eğitimini Açe’nin önde
gelen zaviyelerinden olan Dayah Leupue di Peunayong’da dönemin önde
gelen alimi Tunku Chik di Leupue lâkaplı Şeyh Davud bin İsmail bin
Mustafa Rumi*’nin yanında
sürdürdü.[58]
Nayan Firus, bu zaviye
de ayrıca Şeyh Davud’un halifesi olan Şeyh Burhaneddin Ulakan’dan da (ö. 1704)
dersler aldı.[59] Şeyh
Burhaneddin, Şatiriyye tarikatının önemli temsilcilerinden biri olması
hasebiyle,[60] Dayah
Tanoh Abee’nin Şatiriyye tarikatına mensubiyetinin bu dönemde başlamış olma
ihtimali yüksektir. Söz konusu bu eğitiminin sonunda Dayah Leupue’dan icazet
alan Nayan Firus Tanoh Abee’ye geri dönerek, babasının bıraktığı yerden hizmete
devam etti. Nayan Firus, Dayah Tanoh Abee’de hocalığının yanı sıra, Sagou
XXII Mukim’deki
yönetimin yanı sıra, kadılık görevinde de bulundu. Nayan Firus’la yerel
yönetimde de görev alma uygulaması bir gelenek haline geldi. Böylece Dayah
Tanoh Abee’nin başına geçen alim, aynı zamanda, kadılık (Kadi Rabbul Jalil)
makamının da başına geçiyordu. Şeyh Nayan Firus kendisinden sonra yerine
geçecek olan oğlu Abdül Hafız’ı bizzat kendisi yetiştirdi.[61]
Şeyh Nayan zamanında Dayah
Tanoh Abee önemli bir ilim çevresi olma yolunda önemli bir yol kat etti.
Dayah’ta verilen eğitim sadece dini ilimlerle de sınırlı kalmadı. Dayah’ta
fıkıh, tasavvuf, ahlâk, kelam, tefsir ve hadis’in yanı sıra, tarih, mantık
matematik ve felsefe eğitimi de veriliyordu. Öğrenim kurumundaki verilen bu
çeşitli ilimler sayesinde burada yetişen öğrenciler Açe’deki gerek çeşitli
eğitim kurumlarında gerekse de idari mekanizmada görev alacak bilgi ve donanıma
sahip oluyordu.
Şeyh Abdul Hafız’ın
evliliğinden üçü kız biri erkek dört çocuğu dünyaya geldi. Abdul Hafız,
kendisinden sonra Dayah’ın başına geçmesini istediği oğlu Abdurrahim’i bizzat
kendisi yetiştirdi. Bu dönemde Dayah Tanoh Abee önemli bir eğitim merkezi
olması bağlamında gelişmesini devam ettirdi. Bu dönemde ayrıca, Dayah’ın aynı
bölge içerisinde, Açe Nehri yanında Tuwi Ketapunang’a taşındı. Bu
dönemde Dayah’ın gelişmesi bir başka sayhaya geçmiş oldu. Bunun üzerine eski
merkez kadınlara eğitim veren bir merkez olarak varlığı devam ettirdi. Şeyh
Abdul Hafız da tıpkı babası gibi hem Dayah’ın yönetimini üstlendi hem de
kadılık görevini yürüttü.[62]
Abdurrahim Hafız,
babasının ardından Dayah’ın başına geçti. Her dönemde yeniliklerle gündeme
gelen Dayah, Abdurrahim Hafız döneminde de böylesi bir yeniliğe tanık oldu.
Abdurrahim, dedesi Şeyh Firus el-Bağdadi’nin kurmuş olduğu kütüphanenin
genişletilmesi konusunda büyük yararlılıklar gösterdi. Bu anlamda, Osmanlı
Devleti ile kurulmuş olan askeri ilişkilerin, ilim sahasında da devam
ettirildiğine tanık olunmaktadır. Abdurrahim, kütüphanenin zenginleştirilmesi
bağlamında Osmanlı’dan eserler getirtti. Ayrıca, gerek kütüphanenin
zenginleştirilmesi gerekse öğrencilerin kitap ihtiyacının giderilmesi amacıyla
Dayah’daki öğrenciler tarafından getirilen eserler elle yazılarak çoğaltıldı.
Bu çoğaltma faaliyeti sayesinde dayah’da Arap kaligrafi sanatı gelişme
gösterdi.
Abdurrahim, tıpkı babası gibi kadılık görevinde bulundu.
Abdurrahim yaptığı evlilikten dördü kız ve biri erkek olmak üzere beş çocuğu
dünyaya geldi. Muhammed Salih adındaki oğlu, Şeyh Abdurrahim’den sonra Dayah’ın
başına geçti.[63]
Bu dönemde Muhammed
Salih, babasından devraldığı Dayah yönetimini devam ettirdi. Aynı zamanda, Kadi
Rabbul Jalil olarak da görev yaptı. Beşi kız, dokuzu erkek olmak üzere 14
çocuğu dünyaya geldi.[64]
Muhammed Salih, çok sayıda erkek çocuğu olmasına rağmen, bu çocuklarından
sadece biri alim olma vasfına sahip oldu. Muhammed Salih’in Dayah liderliği
kısa sürdü ve Hicri 1272 yılında hayatını kaybetti.[65]
Abdulvahab, sahip olduğu
özellikler bakımından, büyükbabası Şeyh Firusi el-Bağdadi’ye benziyordu. Hatta
kimi ifadelere göre, ilmi bakımdan ondan daha da önemli bir seviyeye ulaşmıştı.
Her yeni şeyhin kendi döneminde getirdiği yeniliklere
Abdulvahab’ın Mekke ve Medine’ye gidip bir süre orada İslami ilimlerde
vukufiyetini devam ettirmesi eklendi. Kutsal topraklarda geçirdiği yıllar
boyunca Abdulvahab bir yandan da kaligrafi çalışmalarını ilerletme fırsatı
buldu ve bu yeteneğini geliştirmek amacıyla kaleme aldığı eserleri de Açe’ye
dönüşünde beraberinde götürdü.
Abdulvahab Açe’ye döndüğünde Dayah’ın kütüphanesinin daha da
zenginleştirilmesi konusunda önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Öyle ki, bu
dönemde kütüphanede on binin üzerinde kitaba ulaşıldığı ifade
edilmektedir. Dayah’ta verilen eğitim ve öğretim faaliyetleri Güneydoğu
Asya’nın en önemli kurumlarından biri haline geldi. Tıpkı babası ve dedesi gibi
kadılık görevinde bulundu ve Tuku Panglima Polem Bri Muda Perkasa Banda Muda
ile birlikte Açe İslam Sultanlığı’nda Sagou XXII Mukim’de İslam yasalarının
etkin bir şekilde uygulanmasına gayret etti.[66]
Bu dönemde Açe tarihinin en önemli olaylarından biri meydana
geldi. Yüzyıllarca Cava Adası’nı işgal etmiş ve sömürgeleştirmiş olan Hollanda
bu süreç sonunda Açe’yi de ele geçirmeyi plânlıyordu. Bu amaçla 26 Mart 1873
tarihinde Hollanda’nın Güneydoğu Asya’daki en büyük armadası Banda Açe’ye
saldırdı.[67] 1874
yılında Hollanda sultanlık sarayını bulunduğu Kraton’u ele geçirdi ve
sultanın kısa süre sonra hayatını kaybetmesiyle Açe birlikleri lidersiz kaldı.
Şeyh Abdulvahab döneminde Hollanda-Açe Savaşı’nın başlaması üzerine Dayah’ın önemi
bir başka yönüyle de ortaya çıktığı görülmektedir. Hollandalıların başkentteki
varlığı ve Selimium’a doğru ilerlemesi ve ardından 1879 yılında burayı da ele
geçirmeleri üzerine, 1881 yılında ulemanın liderliği ele alması konusunda görüş
birliği sağlandı ve böylece mücadelenin merkezini dayahlar oluşturdu.[68] Abdulvahap,
vatanın düşman tehdidi altında bulunduğu bu dönemde hacca gitmekten vazgeçtiği
gibi, bu davranışı diğer Müslümanlar tarafından da örnek alındı.[69]
Abdulvahab’ın da katıldığı bölge yetkililerinin yaptığı bir
toplantıda Sagou XXII Mukim’de bir askeri birlik tesis edilmesi kararı alındı.
Tıpkı bölgedeki diğer ilim adamları gibi, Şeyh Abdulvahab da Hollandalılara
karşı verilen bu savaşta yerini aldı. Bu süreçte Abdulvahab’ın kız
çocuklarından bazıları da savaşta aktif rol aldılar. Abdulvahab 1894 (H. 1311)
tarihinde hayatını kaybetti. Abduhvahab’ın dört evliliğinden toplam otuz üç
çocuğu oldu. Bu çocuklarından yerine geçebilecek düzeyde alim olabilen ise
sadece Muhammed Said olmuştur.[70]
Şeyh Muhammed Said,
Hollanda ile savaşın yoğun bir şekilde devam ettiği zor bir dönemde dayah’ın
başında görevini sürdürmeye çalıştı. Dayah Tahon Abee, Sabil Savaşı’nda cihad
ruhunun ön plâna çıkartılmasında bizzat öncü rol oynadı. Muhammed Said, bir
yandan dayah’da eğitim faaliyetlerine devam ederken, bir yandan da vatanın
kurtarılması mücadelesine destek verdi. Bu mücadele sırasında Hollandalılar
Tanoh Abee’ye baskın düzenleyerek Şeyh Muhammed Said’i esir alarak başkent
Banda Açe’ye getirdiler. Beytürrahman Camii’ne yaklaşık bir kilometre mesafede,
bugün Kedah mevkiinde, halkın ‘bengis’ dediği hapishanede tutsak
ettiler. Şeyh Muhammed Said iki yıl üç ay on gün bu hapishanede kaldı ve burada
vefat etti. Halk, büyük saygı ve sevgi beslediği Şeyh Muhammed Said’in cenazesinin
Hollandalılar tarafından taşınmasına karşı çıktı ve Muhammed Said’in cenazesini
50 kilometrelik yol boyunca omuzlarında taşıyarak Tanoh Abee’ye getirerek
defnettiler. Muhammed Said’in ikisi kız, üçü erkek olmak üzere beş çocuğu
dünyaya geldi.[71]
Muhammed Said’in
oğullarından biri olan Muhammed Ali, babasının vefatı üzerine Tanoh Abee’nin
başına geçti. Büyük bir alim olmasa da sahip olduğu karakteri ve Hollandalılara
karşı gösterilen büyük mücadeledeki rolünden ötürü dayah tarihinde önemli bir
yere sahiptir.
M. Ali, Cavi diline
hakimiyetinden ötürü ‘Cavi alimi’ unvanı ile anılmaktadır. M. Ali,
Hollandalıların, Açe Sultanlığı’nın merkezi olan Kraton olarak bilinen mevkiyi
ele geçirmelerinin ardından, kısa sürede Tanoh Abee’nin bulunduğu mevkiye
saldıracaklarını düşünüyordu. M. Said’i böylesi bir tahmine sevkeden ise, Tanoh
Abee’nin tıpkı Dayah Lambirah, Dayah Rumpet, Dayah Indrapuri ve Dayah lam
Diran gibi cihad merkezlerinden
biri olmasından kaynaklanıyordu.
Bunun üzerine M. Ali,
zaviyede bulunan 10.000’i aşkın değerli eseri bir an önce emniyetli bir yere
taşımaya karar verdi.[72]
Bu eserlerden bazıları Tanoh Abee’nin çevresindeki köylerdeki evlerde saklayan
M. Ali, Açe Sultanı’nın savaşı sürdürdüğü Keumala’daki birliklere katılmak
üzere yola çıktı. M. Ali Tanoh Abee’den yaklaşık 30 kilometre mesafede Jannto
sınırları içerisindeki Tereubeh Köyü yakınlarındaki dağlık
bölgedeki bir mağaraya sakladı. M. Ali, 12 Aralık 1900 tarihinde
Hollandalılarca esir alınarak Banda Açe’ye getirilerek, tıpkı babası Şeyh
Abdulvahap ve kardeşi Tunku Yahya’nın hapsedildiği Kedah’daki hapishanede
tutsak edildi.
Bu dönemden itibaren M.
Ali’nin sürgün yaşamı başladı. Hollandalılar, M. Ali’yi önce Betawi’ye ardından
Surabaya’ya son olarak da Manado’ya sürgüne gönderdiler. M. Ali’nin tahmin
ettiği üzere, Hollandalılar Tanoh Abee’ye saldırarak, tıpkı Beyturrahman Camii
gibi yüzyıllardır ilim merkezi olan zaviyeyi ateşe verdiler.
M. Ali, yaklaşık 5 yıl
süren sürgün yaşamının ardından 17 Ekim 1905 tarihinde Açe’ye döndü. Döner
dönmez M. Ali’nin ilk icraatı Tanoh Abee kütüphanesini yeniden hayata döndürmek
oldu. Beş yıl önce köylülere emanet ettiği ve mağaraya sakladığı kitaplarını
toplamaya başladı. Ancak kitapların önemli bir kısmı iklim koşulları ve haşerat
nedeniyle büyük ölçüde tahrip olduğundan sadece 2000’e yakın eser tophanabildi.
M. Ali 1969 yılında 108 yaşında vefat etti.[73]
ı) Muhammed Dahlan el-Firus
el-Bağdadi (1943-2006)
Firus el-Bağdadi’nin dokuzuncu neslinden torunu
olan Muhammed Dahlan Tanoh Abee’de mensup olduğu ailenin başlatmış olduğu ilim
faaliyetlerini vefatına kadar devam ettirdi.
Muhammed Dahlan,
Hollanda Savaşı sırasında önemli sayıda eserin yok olduğu ve zarar gördüğü
Dayah’ın kütüphanesinde bulunan el yazması eserlerin korunması konusunda büyük
gayret gösterdi. Bu çerçevede kütüphanede mevcut bulunan bin civarındaki el
yazması eserleri içeren “Katalog Manuskrip Perpustakaan Dayah Tanoh Abee”[74] adıyla
bir katalog eser yayınlandı. M. Dahlan döneminde Tanoh Abee, uluslararası
araştırmacıların uğrak mekânı haline geldi. M. Dahlan araştırmacılarla tek tek
ilgilenerek araştırmalarını tamamlamalarına büyük katkıda bulundu.
M. Dahlan’ın dünyaya
gelen on çocuğundan beşi çeşitli nedenlerle vefat etti. Hayatta olan beş
çocuğundan üçü erkek, ikisi kız. M. Dahlan 18 Kasım 2006 tarihinde vefat etti.
Ölümünden bir süre önce bir mülaktta kendisinden sonra yerine kimin geçeceği
konusunda karar vermediğini, bununla birlikte en büyük isteğinin kütüphanede
bulunan eserlerin korunması olduğunu dile getirdi.[75]
M. Dahlan’ın ölümünün
ardından ailenin aldığı karar gereğince dayah’ın sorumluluğunu, herhangi bir
ilmi vasfı olmamasına rağmen, oğlu Abdulhafız üstlenmiş durumda.
Kütüphanede Mu’tezile,
Şia ve vahdeti vücud gibi akımlara ait eserler de bulunmaktadır. Çeşitli
ülkelerden bilim adamları ziyaret ettikleri kütüphanede İbni Arabi, Hamza
Fansuri, Şemseddin Sumatrani gibi vahdeti vücud temsilcisi olan ilim
adamlarının eserlerinin bulunmasını Dayah’ın sağladığı özgür bilimsel faaliyetlerle
açıklamaktadırlar. Kütüphane, aynı zamanda, Açe tarihinde 17. yüzyıl boyunca
ilim alanında önemli çalışmaları ve uygulamaları ile katkı yapmış olan Şeyh
Abdurrauf el-Singkili ve Nureddin ar-Raniri’nin de eserleri bulunmaktadır.[76]
Dayah Tanoh Abee,
bugünkü temsilcisi Muhammed Dahlan’ın kendisiyle yaptığımız görüşmede ifade
ettiğine göre Nakşibendiyye ve Şettariyye ekollerinin temsilcisi olarak tarihte
önemli bir eğitim kurumu olma vasfını yerine getirdi. Bununla birlikte, M.
Dahlan, Dayah’da bir süredir sadece Şatiriyye ekolünün* devam
ettirildiğini de sözlerine ilâve etti. Bu anlamda Dayah Tanoh Abee’nin, bütün
bir Endonezya Takımadaları’nda yaygın olan Nakşibendiyye, Kadiriyye ve
Şettariyye ekollerinden ikisinin Açe’de gelişmesinde ve özellikle de
Şettariyye’nin Endonezya Takımadaları’na ilk defa Açe’den girmesi dolayısıyla[77] diğer
bölgelere yayılmasında önemli bir işlev yerine getirdiğini söyleyebiliriz.
Nakşibendiyye ekolünün
Endonezya Takımadaları’ndaki varlığına dair yazılı metinler 19. yüzyıl
sonlarına aittir.[78] Bu
yüzyıldan önceki silsile ve benzeri yazılı dokümanlar, uzunca bir süre Nakşibendiyye
ekolünün de devam ettiricisi olan Dayah Tanoh Abee’deki el yazmaları arasında
bulunma ihtimali söz konusudur.
Hindistan’da ortaya
çıkmış bir tasavvuf ekolü olan Şettariyye tarikatının Açe’deki en önemli
temsilcisi, 17. yüzyılda yaşamış olan ve bugün mezarının başkent Banda Açe
yakınlarında Dayah Raya Köy’ünde bulunan, Şeyh Kuala adıyla anılan Abdurrauf
es-Singkli (1615-1693).[79] Arabistan’daki
öğrenim yıllarında Şettariyye tarikatına bağlandı ve 1662 yılında Açe döndükten
sonra bu tarikatın Açe’deki temsilcisi oldu.[80]
Bugün Endonezya
cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan ve tarihte Doğu Hint Adaları olarak
adlandırılmış olan adalarda İslamiyetin yayılışının sufi köklerine dair 16.
yüzyıl öncesine ait herhangi bir yazılı belge bulmak zor. Bu anlamda, Açe’de de
sufi hareketlerinin önemli merkezlerinden biri olan Dayah Tanoh Abee, kurulduğu
17. yüzyıl ikinci çeyreğinden başlayarak bu konuda oldukça önemli bir merkez
olma özelliği taşıyor.
4.
Dayah’ın Bugünkü Durumu*
Konumu
Dayah Tanoh Abee, Açe
Eyaleti’nin başkenti Banda Açe’ye yaklaşık 50 kilometre mesafededir. Banda
Açe’yi Medan’a bağlayan karayolu üzerinde Selimium beldesi sınırları
içerisindedir. Yaklaşık 45 kilometre sonra otobandan ayrılıp, sola doğru
kıvrılan köy yoluna girilmektedir. Açe Nehri üzerinde kurulu büyük bir köprüden
geçilerek Tanoh Abee köyüne uzanan yola giriliyor. Yol boyunca ağaçların
arasında görülen birkaç yapı içerilerdeki köylerin varlığını haber veriyor. Tek
şeritli yol ile köyler arasında bulunan su kanalı küçük köprüler vasıtasıyla aşılıyor.
Nehre paralel olarak ilerleyen tek şeritli asfalt yol üzerinde birkaç kilometre
takip ettikten ve birkaç köy geçildikten sonra Tanoh Abee’ye ulaşılıyor.
Köprüyü geçer geçmez ağaçlar altında Dayah’ın binaları dikkat çekiyor. Köy
yerleşimi ise tıpkı diğer köyler gibi içeride yer alıyor.
Dayah’ta
Öğrenim
Dayah’ta tasavvuf,
fıkıh, tevhid, nahiv, mantık, usulu fıkıh, usulü hadis gibi derslerin yanı
sıra, Cavi dili öğretiliyor. 3 yıl süren dil eğitim sırasında, ayrıca Baba
Davud’un Risalah Masailal Muhtadi li Ikhwanil Mubtadi’ isimli
eserinin ile birlikte fıkıh, şeriat, salat, şehadet, namazın rukunları, iman,
islamın esaslarını içeren eserler okutuluyor. Bu sürenin sonunda Arapça eserler
okutulmaya başlanıyor.
Dayah’ın erkek bölümünde
100, kız bölümünde 200 öğrenci öğrenim görüyor. Erkek bölümünde 12 öğretmen,
kız bölümünde 20 öğretmen hizmet veriyor. Öğrencilerin uzun yıllar dayah’ta
öğremi görme imkânı var. Bu eğitimin ardından, öğrenciler sahip oldukları bilgi
seviyesi ve istidatlarına bağlı olarak geleneksel dini okullarda
(pesantrenlerde) veya dayahlarda ders veriyorlar. Tahon Abee’de öğrenim görmek
amacıyla Aceh Pidie, Aceh Utara, Aceh Besar, Banda Açe gibi, Açe’nin değişik
bölgelerinden öğrenciler geliyor. Öğrencilerin giderleri, ya aileleri ya da
zaman zaman öğrenimlerine ara vererek veya belli günlerde köylülere yardım
ederek elde ettikleri kazançlarla kendileri tarafından karşılanıyor.
Dayah’ın kuzey
istikametinde Tanoh Abee köyü bulunuyor. Dayah sınırları içerisinde bir türbe
ve kütüphane, öğrencilerin ders gördükleri 7 adet ‘bole*’,
öğrencilerin kaldığı 30 adet ‘pondok’* bulunuyor.
Ayrıca, artık kullanılmayan geleneksel bir Açe evi bulunuyor. Avluda çana
benzeyen biri büyük diğeri küçük iki adet demir blok bulunuyor. Dayah’ta
mikrofon kullanılması yasak olduğundan ve köyün camisi de uzak olduğundan,
demir bloklardan büyüğüne vurulmak suretiyle dayahtaki öğrencilere namaz
vaktinin geldiği belirtiliyor. Küçük demir blok ise derslerin başladığını haber
vermek için çalınıyor.
Türbe
Dayah Tanoh Abee’de
dikkat çeken yapılardan birisi olduğu gibi, dayah’ın tarihine de ışık tutması
açısından önem taşımaktadır.
Kapalı ahşap bir mekân
olan türbe iki bölümden oluşuyor. Kıble yönündeki sandukalarda, el-Firus
el-Bağdadî ailesinin yedinci neslinden ve aynı zamanda, döneminde şeyhlik
yapmış olan Şeyh Abdulvahab el-Bağdadi ve iki çocuğunun kabrinin bulunduğu bir
türbe yer alıyor. Kıble yönünde bulunan kabirlerin üzeri ahşap kapak ile
örtülüdür. Bu tahta bölme kilitli olup, sadece özel günlerde veya özel
ziyaretçiler için açılıyor.
Türbe’nin bulunduğu
mekân içerisinde, daha sonra değineceğimiz üzere dayah’ın kütüphanesi de
bulunuyor. Türbenin önünde, üzerinde ahşap bir çatı ile kaplı küçük bir
şadırvan bulunuyor. Hemen yan tarafında bulunan bir iki basamaklı merdivenden
çıkılarak türbeye ulaşılıyor. Bir kişinin geçebileceği genişlikteki kapıdan bir
kaç basamak inilerek türbeye giriliyor. Türbenin bulunduğu odanın üç
duvarındaki tavana kadar uzanan camekânlı raflarda el yazması eserler
bulunuyor. Bu bölümde Tanoh Abee’deki eserlerin bir bölümünü oluşturuyor.
Dayah’tan köye gitmek
için kullanılan birkaç basamaklı merdivenin sağında, 18 Kasım 2006’da
vefat eden Muhammed Dahlan’ın, babası M. Ali’nin ve annesinin mezarı bulunuyor.
Türbe’nin bulunduğu
mekândan köye uzanan ağaçlıklı yolda, ziyaretçileri önce tarihi bir Açe evi
karşılıyor. Başkentte ve diğer şehirlerde pek fazla bulunmasa da bu Açe
evlerine Tanoh Abee gibi diğer köylerde de yaygın bir şekilde rastlanıyor.
Palmiye ağaçlarının kapladığı köy evleri peş peşe sıralanmış durumda. El-Firus
el-Bağdadi ailesine ait konak da köyün içerisinde.
Kütüphane
Açe’deki tarihi
eserlerin bulunduğu beş merkez[81] arasında
en önemlisi olan Dayah Tanoh Abee kütüphanesi’nin girişindeki bir panoda şu
bilgi yer alıyor:
“Perpustakaan Kuno Tande
Abee. Bu kütüphane Chick Tanoh Abee el-Bağdadi tarafından kurulmuştur.
Kütüphanede 16. ve 19. yüzyıllar arası dönemle ilgili İslam ve Açe tarihi ve
gelenekleri hakkında pek çok önemli eser
bulunmaktadır.”
Tanoh Abee, dünyanın
dört bir yanından yabancı araştırmacıların uğrak yeri konumundadır. Açe
Özgürlük Hareketi (GAM) ile Endonezya merkezi hükümeti arasında yaşanan 29
yıllık siyasi mücadelenin silahlı bir yönelim kazanması ile Tanoh Abee’nin
bulunduğu coğrafya GAM’ın egemenliği altında kabul edildiğinden, Endonezyalı
resmi yetkililerin ve bilim adamlarının ziyaret etmekten çekindikleri bir
yerdi. Ancak 2005 yılı Temmuz ayında imzalanan barış anlaşması ile Tanoh
Abee’nin gerek Endonezya içerisinde gerekse de dış dünya ile bağlarının giderek
artacağı anlaşılıyor. M. Dahlan bir söyleşide, kütüphanenin önemini ortaya
koyan bir gerçeği “Güneydoğu Asya İslam tarihi ile ilgili çalışmalar yapan
araştırmacılar daima buraya geldi” diyerek dile getirdi.[82]
26 Aralık 2004 tarihinde
yaşanan deprem ve tsunmainin ardından bölgedeki kütüphanelerin akibetini
öğrenmek amacıyla Banda Açe’ye gelen Endonezyalı bazı araştırmacıların* katkılarıyla
başkentteki diğer birkaç kütüphanenin[83] yanı
sıra, Tanoh Abee kütüphanesinin de Açe toplumu için önemini ortaya koyarak kısa
sürede restoran çalışmalarına başlanması konusunda gayret içine girdiler. Açe
Dökümantasyon ve Enformasyon Merkezi, Geleneksel Değerler ve Tarih
Araştırmaları Merkezi, Cakarta İslam Üniversitesi İslam ve Toplum Araştırmaları
Merkezi (PPIM) gibi kurumlar Dayah Tanoh Abee kütüphanesinin restorasyonuna
destek veriyor. Ancak bazı olumsuzluklar nedeniyle bugüne değin, Tanoh Abee
Kütüphanesi yenileme çalışmaları bitirilebilmiş değil.
Dayah Tanoh Abee
Kütüphanesi barındırdığı el yazması nadide eserler nedeniyle sadece Açe için
değil, başta Malay-Endonezya dünyası olmak üzere Güneydoğu Asya’nın en önemli
bilgi merkezi olma özelliğine sahiptir.[84] Bu
kütüphanedeki el yazması eserlerin yanı sıra bazı önemli tarihi metinler de
bulunmaktadır. Bunlardan biri Buhari el-Cevheri’nin yazdığı ‘Taj’al Salatin’
adlı eserdir. Bu eserlerin bazısı Açe, Malay dünyası alimlerinin eserleridir.
Ayrıca Arap ve türk alimlerin eserlerinin de olduğu ileri sürülmektedir.
Kütüphanede, kitapların yanı sıra, değişik dönemlerde Türkiye’den* ve
Mekke’den Tanoh Abee liderlerine gönderilmiş olduğu sanılan bazı mektup, belge
ve dokümanlar da bulunmaktadır.[85]
[1]“Dayah Tanoh Abee: An Ottoman Zawiyah in Aceh in
Terms of The Contribution Of Southern East Asia To The Islamic Culture and
Civilization”, Marmara University Journal of The Faculty of Divinity,
Issue 30 (2006/1), İstanbul, 2007, (pgs. 191-213).
Sharon
Siddique, Omar Farouk Bajunid, (Ed.), Islam & Civil Society In
Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, 2001, s.
177.
Benjamin Clark,
University of Notre Dame Press, Notre Dame Indiana, 1997, s. 9.
[4] McAmis, Robert Day, Malay Muslims
-The History and Challenge of Resurgent Islam in Southeast Asia,
William B.
Eerdmans Publishing Company, Michigan, 2002, s. 17; el-Attas, Syed
Naquib, A General Theory of The Islamization of the Malay-Indonesian
Archipelago, Dewan Bahasa Dan Pustaka, Kuala Lumpur, 1969, s. 5.
[5] Bruneissen, van Martin, “Tarikatların
Güneydoğu Asya’daki Kökleri ve Gelişimi”, Çev.: Ahmet Delidağ, İlim ve
Sanat, Şubat, 1996, S. 40, s. 73.
[6] Riddell, Peter, Islam and the
Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-,
Hurst&Company,
London, 2001, s.
103, 139.
[7] Auni, Luthfi, The Decline of The
Islamic Empire of Aceh (1641-1699), Pengelalaan Bantuan Luah Negeri, 1993.
Heinemann
Educational Books (Asia) Ltd. Singapore, 1977, s. 3.
* Söz konusu bu zaviyelerden ikisi Aceh
Besar’daki Tanoh Abee, Gampung Bitai; üçüncüsü ise Doğu Açe’dedir (M. Dahlan
ile yapılan görüşmeden, M. Özay).
* Dayah: Açe’de dini eğitim veren kurumlar
içerisinde en üst düzey olanıdır. Genellikle bir caminin yanı başında faaliyet
gösterir. Dayah daha sonra belli başlı İslam bilimlerinin öğreniminin verildiği
özel bir kuruma, bir anlamda enstitüye dönüşmüştür. Bu anlamda ‘tefsir okulu
(dayah)’, ‘fıkıh okulu’ vb. isimlerle anılmıştır (Azra, 1997, a.g.e., s. 156.
Örneğin 16. yüzyılda faaliyet göstermiş olan, Beytürrahman Camii’ne bağlı Dayah
(Dayah Manyang Masjid Raya Baiturrahman), Hukuk Fakültesi (Darussyari'ah),
Ziraat Fakütesi (Daruzziarah), Edebiyat Fakültesi ( Darul-adab-wal-tarikh) ve
Ticaret Fakültesi ( Daruttijarah) adlarıyla sahip olduğu bölümler itibarıyla
modern bir üniversite niteliği taşıyordu (Nazli Ismail, The Lost of
Dayah Manyang, www.acehinstitute.org).
[9] Soebardi, S ve Woodcroft-Lee C.P., “Islam
in Indonesia”, Raphael Israeli, (Ed.), The Crescent in the
East -Islam in
Asia Major-, Curzon Press, London,
1982, s. 180-181.
[10] Robert Irwin, Islamic World
-Cambridge Illustrated History-, (Ed.), Francis Robinson, Cambridge
University Press, Cambridge, 1996, s. 52.
[11] Yegar, Moshe, Islam and Islamic
Institutions In British Malaya, The Magnet Press, Jerusalem, 1979, s. 5.
[12] Azra, Azyumardi, The Transmission
of Islamic Reformism To Indonesia: Networks of Middle Eastern
and
Malay-Indonesian ‘Ulama’ In The Seventeenth and Eighteenth Centuries, Dissertation in the School of
Arts and
Sciences Columbia University, 1992, s. 119.
[13] İnalcık, Halil; Quataert, Donald,
(Ed.), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev.
Halil
Berktay, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 388.
[15] Hadi, Amirul, Islam and State In
Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, s. 68; El-Attas, a.g.e., s. 16.
Osman, (Ed.), Islamic Civilization in the Malay World, Dewan Bahasa
dan Pustaka, Kuala Lumpur and The
Research
Center for Islamic History, Art and Culture, İstanbul, 1997, s. 156.
[18] Majul, Cesar Adib, Muslims In The
Philippines, Second Edition, By the University of The Philippines
Press,
Quezon City, 1973, s. 41.
[19] Azra, Azyumardi, The Transmission
of Islamic Reformism To Indonesia: Networks of Middle Eastern
and
Malay-Indonesian ‘Ulama’ In The Seventeenth and Eighteenth Centuries, 1992, s. 100.
[23] Hadi, Amirul, Islam and State In
Sumatra -A Study of Seventeenth Century Aceh-, Brill, Leiden, 2004, s. 153.
[25] Riddell, Peter, Islam and the
Malay-Indonesian World -Transmission and Responses-, s. 104, 110, 116, 123.
[26] Göksoy, İsmail Hakkı, “Endonezya’da
Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
Temmuz-Aralık, 2003, s. 79.
[27] Fathurahman, Oman, “The Cultural Emergency
Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee”,
Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html
[28] Saby, Yusny, Islam and Social
Change -The Role of the Ulema in Acehnese Society-, Penerbit
Universiti Kebangsaan Malaysia, Bangi, 2005, s. 48, 52.
[29] Schulze, Reinhard, A Modern
History of The Islamic World, Çev.: Azizeh Azodi, New York University
Press, New York, 2002, s. 88.
Hurst&Company, London, 2001, s. 103-139.
* Meunasah: Önceleri ibadet yeri olarak
kullanılan küçük bir mekân iken, daha sonra çocuklara temel düzeyde
İslami
bilgilerin aktarıldığı ve Kur’an’ın öğretildiği bir yer haline dönüşmüştür.
** Rangkang: Meunasah’da temel İslami eğitimi
alan çocuklar öğrenimlerine daha üst düzeyde devam etmek için
rankang adı verilen orta dereceli eğitim kurumuna devam etmektedirler (Azra,
1997, a.g.e., s. 156).
[39] Fathurahman, Oman, “The Cultural Emergency
Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee”,
Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
[40] Haşimi, Ali, (Ed.), Ulama Aceh,
Mujahid Pejuang Kemerdekaan dan Pembangun Tamadun Bangsa, 1997, s. 3.
[42] Mitsuo, Nakamura, “Introduction”, Nakamura
Mitsuo; Sharon Siddique, Omar Farouk Bajunid, (Ed.),
Islam &
Civil Society In Southeast Asia, Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, 2001, s.
8.
Series, London, 1986, s. 61.
Movements-, Greenwood Press,
Connecticut, 1996, s. 5.
[48] Auni, Luthfi, The Decline of The
Islamic Empire of Aceh (1641-1699), s. 35; Azra, Azyumardi, “Education,
Law, Mysticism: Constructing Social Realities”, s. 156.
* Şeyh Davud bin İsmail bin Mustafa Rumi, Tunku
Chik di Leupue (Leupue, bugün başkent Banda Açe’de bir semtin adı) olarak veya
Baba Davud (Baba Rumi) tanınıyor. Osmanlı topraklarından gelen Baba Davud, Şeyh
Abdürrauf Şeyh Kuala’nın öğrencisidir. Baba Davud, Şeyh Kuala ile birlikte
Banda Açe’de Dayah Manyang Leupue adıyla bir İslam enstitüsü kurdu. Şeyh
Davud’un yazmış olduğu kitap ‘Risalah Masailal Muhtadi li Ikhwanil Mubtadi’
(Yeni Başlayan Kardeşlerimiz İçin Hidayet Rehberi). İslam okullarında önemli
bir eser olarak okutulan bu eser, Endonezya’da yüz binlerce öğrencinin
yetişmesine katkıda bulundu. Bu çalışma bugün dahi Açe’deki dini okullarda
okutulmaktadır. (Ali Haşimi, Bunga Rampai Revolusi dari
Tanah Aceh, Bulan Bintang, Jakarta, 1978, s. 81). Baba Davud lâkabıyla
tanınan bu alimin adında ‘Rumi’ isminin geçmesine değinmekte fayda var.
Rum kelimesi Arap ve Fars kaynaklarında Bizans ve Roma İmparatorluğu için
kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir
dünya devleti haline geldiğinde Rum adıyla anılmaya başlandı. Osmanlı
Devleti’nin siyasal ve kültürel gücü bütün İslam dünyası gibi, Malay-Endonezya
Takımadalarındaki İslam sultanlıklarını da etkiledi. Bu çerçevede 15. yüzyılda
Malay-Endonezya dünyasındaki Müslümanlar, İstanbul’u fethetmesinden ötürü
Osmanlıyı ‘Rum Krallığı’ (Raja Rum) adıyla andıklarını ifade edebiliriz. (Azra,
1992, a.g.e., s. 103).
[60] Göksoy, İsmail Hakkı, “Endonezya’da
Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
Temmuz-Aralık, 2003, s. 83.
[68] Saby, Yusny, Saby, Yusny, Islam
and Social Change -The Role of the Ulema in Acehnese Society-, s.
58-9.
[74] Tgk. M. Dahlan el-Fairusy, Dra
Zunaimar, Katalog Manuskrip Perpustakaan Dayah Tanoh Abee, Pusat
Dokumentasi dan Informası Aceh/Banda Aceh, 1993. Bu katalog tarafımızdan IRCICA
kütüphanesine hediye edilmiştir (M. Özay).
[75] Fathurahman, Oman, , “The Cultural
Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh
Abee”, Aceh, http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
* Şatiriyye ekolü’nün Endonezya’daki en
önemli temsilcisi Abdurrauf es-Singkili’dir. Daha sonraki dönemlerde de
Arabistan’a giden Endonezyalılar el-Kurani’nin haleflerinden dersler alarak, bu
ekole öncelik vermişler ve bunun bir sonucu olarak Endonezya Takımadaları’nda yaygınlaşmasına
katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla gerek Sumatra gerekse de Cava Adası’nda bu
tarikatın çeşitli kollarına rastlamak mümkündür. Bu durum, Şatiriyye’nin diğer
ekollere göre yerel unsurlarla daha kolay kaynaştığını da ortaya koymaktadır
(Bruneissen, 1996, a.g.m., s. 76.). Daha geniş bilgi için bkz: İsmail
Hakkı Göksoy’un “Endonezya’da Tasavvufi Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf,
Yıl: 4, S. 11, Temmuz-Aralık 2003, s. 82-84.
[77] Göksoy, İ., Hakkı, “Endonezya’da Tasavvufi
Hareketler ve Bazı Özellikleri”, Tasavvuf, Yıl: 4, S. 11,
Temmuz-Aralık, 2003, s. 80, 103.
[79] Abdurrauf el-Singkili (1615-93): 17.
yüyılın ikinci yarısında Açe İslam Devleti’nde İslam’ın şekillenmesinde önemli
rolü olmuş bir alimdir. Batı Sumatra’nın Singkel kasabasında dünyaya geldi.
Yirmili yaşlarının hemen başında İslami öğrenimini geliştirmek amacıyla
Arabistan’a gitti. O dönemde Arabistan’da önde gelen alimlerden Ahmet Kuşaşi
(ö. 1660) ve İbrahim el-Kurani’den (ö. 1691) dersler aldı. İbrahim
el-Kurani’den Şettariyye tarikatı icazeti aldı. 19 yıl sonra ülkesine geri
döndü. Arabistan’da geçirdiği yıllarla ilgili bilgilere “Umdat al-muhtajin”
isimli eserinde yer verdi. Açe’de Şatiriyye ekolünü kurdu. Açe’de bugün başkent
Banda Açe’de Beytürrahman Camii yakınlarındaki Peunayong’da yaşadı (Riddell,
Peter, a.g.e., s. 125-8). Mezarı, Açe Irmağı’nın okyanusa döküldüğü yerde bulunmaktadır.
26 Aralık 2004 tarihinde yaşanan deprem ve tsunamide büyük zarar görmekle
birlikte, Abdurrauf’un mezarı belirgin bir şekilde yerinde durmaktadır. Tsunami
öncesinde Açe halkı tarafından sık sık ziyaret edilen türbe, yeniden
ziyaretçilerin akınına uğramaktadır. Yaşanan felâketten bu yana iki yılı aşkın
bir süre geçmesine rağmen, türbe ve çevresindeki mezarlıkta henüz herhangi bir
çalışma yapılmamıştır. (M. Özay).
[80] Bruneissen, van Martin, “Syahkh ‘Abd Al
Qadir Al-Jilani And The Qadiriyya in Indonesia”, Journal of the
History of Sufism, (ed.), Th. Zarcone, E.
Işın, A. Buehler, İstanbul, Simurg Yayıncılık, 2000, S. 1-2, s. 366.
* Bu bölüm, 2005 yılı Eylül-Aralık aylarında
ve 2007 yılı başlarında Açe’de bulunduğum sırada kişisel gözlemlerimden ve Dayah
Tanoh Abee’de M. Dahlan’ın ailesi ve öğrencilerle yaptığım mülâkatlardan yola
çıkarak kaleme alınmıştır (Mehmet Özay).
** Bole: Yerden yaklaşık bir metre
kadar yüksek olan, dört tarafı açık, üstü çatıyla örtülü ahşap yapı.
***Pondok: Üç veya dört öğrencinin kalabileceği,
yerden yaklaşık bir metre kadar yüksekte inşa edilmiş ahşap yapı.
[81] Dayah Tanoh Abee Kütüphanesi, Ali Haşimi
Eğitim Vakfı ve Müzesi (YPAH), Açe Dokümentasyon ve Enformasyon Merkezi (PDIA),
Tarih ve Geleneksel Değerler Çalışma Merkezi (BKSNT) ve Eyalet Müzesi. (Oman
Fathurahman, The Cultural Emergency Relief Action: The Rebuilding
Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee, Aceh,
http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
[84]Faturrahman, Omar, The Cultural
Emergency Relief Action: The Rebuilding Manuscript Library in Dayah Tanoh Abee,
Aceh,
http://naskahkuno.blogspot.com/2006/09/cultural-emergency-relief-action.html.
* Ali Haşimi, burada ‘Türkiye’ ifadesini
kullanmış, ancak dönem itibarıyla ‘Osmanlı’ ifadesinin kullanılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder