Mehmet Özay 25.05.2022
Avustralya’da geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan genel seçimleri, İşçi Partisi kazandı. Böylece İşçi Partisi, iktidardaki liberal-muhafazakâr koalisyon karşısında 9 yıl aradan sonra ilk defa iktidar olma şansı elde etti.
İşçi Partisi, Scott
Morrison’un başbakanlığındaki liberal-muhafazakâr parti koalisyonu karşısında
oylarını artırarak, şu anki sonuçlara göre, iktidar, -en azından, iktidarın en
büyük ortağı olmaya hak kazandı.
Şu anki
sonuçlara göre, 151 sandalyeli parlamentoda sandalye dağılımı şöyle: İşçi
Partisi 75, Liberal Milliyetçi 57, bağımsızlar 10, Yeşiller 3 ve Katter Partisi
1 milletvekili çıkarmış oldu.
İşçi Partisi’nin
tek başına iktidar olabilmesi için, 76 milletvekiline ulaşması gerekiyor. Henüz sayımın devam ettiği bölgelerdeki süreç
tamamlanıp dört milletvekilinin hangi parti tarafından kazanıldığı
belirlendiğinde, İşçi Partisi’nin tek başına mı yoksa bir koalisyonun güçlü
partisi olarak mı iktidar olacağı ortaya çıkacak.
Bu sonuçlara
göre, İşçi Partisi dokuz yıl aradan sonra ilk defa iktidar olma hakkı elde etti.
Parti’nin bu başarısında, liberal-muhafazakâr iktidarın son dönemde yaşanan
özellikle iklim değişikliği, kovid-19 gibi doğa ve sağlık sorunlarıyla mücadele
ile kadınlara yönelik ayrımcılık ve yolsuzluk gibi temel toplumsal sorunlar yönelik
politikalarındaki başarısızlığın belirleyici olduğunu söylemek mümkün.
Özellikle, 2019
seçimlerini sürpriz bir şekilde kazanan Scott Morrison’un başbakan olarak liderlik
profilindeki zafiyet, sorunlar karşısında bir tür kibirli duruşunun da seçmenin
tercihinde belirleyici olduğu anlaşılıyor.
Bununla
birlikte, karizmatik bir liderlik profilinden uzak İşçi Partisi lideri Anthony Albanese’in
bu başarısını sürpriz olarak niteleyenler de yok değil.
Yeni başbakan görevde
İşçi Partisi
başkanı Anthony Albanese ülkenin 31. başbakanı olarak başkent Canberra’da
parlamento binasında yemin ederek göreve başladı. Değişim ve ulusal birlik mesajı
veren başbakan Albanese özellikle, iklim değişikliği konusunda önemli adımlar
atması bekleniyor.
Daha önceki İşçi
Partisi liderleriyle karşılaştırıldığında karizmatik ve popüler liderlik
vasıflarına sahip olmasa da, 2019 yılında parti başkanlığına kadar gelen
yaklaşık 20 yılı aşkın süre sergilediği ‘sabır’, onu tanımlayan en önemli sıfat
olduğu belirtiliyor.
Sosyo-ekonomik yapı
bağlamında dezavantajlı bir toplum kesiminden gelmesi ve pragmatik siyasetçi
kimliği ile tanınan başbakan Albanese’in, genel itibarıyla Avustralya kamuoyunu
“konsensusa dayalı, iş dünyası-sendika ve sivil toplumu biraraya getirecek
şekilde” kucaklayıcı bir siyaset takip edeceği öngörülebilir.
Bunda hiç kuşku
yok ki, selefi Bill Shorten’ın işçi sınıfı söylemlerini siyasete taşırken,
Albanese’in bu siyaseti en azından kampanya döneminde pek de gündeme getirmemesinden
yola çıkarak söylemek mümkün.
Bununla
bağlantılı bir diğer husus ise, sabık hükümet tarafından üst gelir
düzeyindekilerin bazı vergilerden muaf tutan yasada herhangi bir değişikliğe gidilmeyeceğinin
açıklanmasıdır.
Bunun yanı sıra,
yeni hükümetin karşı karşıya kaldığı ilk ciddi dış politika gelişmesi ise, ABD
başkanı Joe Biden’ın Asya-Pasifik ziyareti dolayısıyla Japonya’nın başkenti
Tokyo’da yapılan görüşmeler oldu.
Bu çerçevede,
İşçi Partisi’nin seçimlerde sergilediği başarının ardından, çiçeği burnunda
başbakan Albanese, daha ilk günden yurt dışı seyahatine çıkmak zorunda kaldı.
Başbakan, Salı günü, Japonya’da Quad zirvesine
katılarak ve ABD öncülüğündeki yeni ekonomi bloğunda yer alarak tarihi bir
döneme imza attığını söyleyebiliriz.
Seçimlerde
dikkat çeken gelişmeler iklim değişikliği ve çevre konuları olurken, hem İşçi Partisi
hem de bu alandaki görüşleriyle tanınan bağımsız adaylar ve Yeşiller Partisi mecliste
temsil sayısını artırdı.
Dış politika belirleyici
Anglo-Sakson
dünyasının Pasifikler’deki temsilcisi unvanıyla da zikredebileceğimiz Avustralya’nın
dış politikasında son dönemde yaşanan güvenlik merkezli yapı dikkat çekiyor.
Özellikle, Çin’in
yayılmacı politikalarının son örneği olarak dikkat çeken ve geçtiğimiz Şubat
ayında Solomon Adaları yönetimiyle varılan antlaşma, Avustralya’nın ulusal
güvenliği için gayet önemli bir gelişme kabul etmek gerekiyor.
Yeni dönemde de,
Avustralya’nın dış politikasının belirleyicileri arasında hiç kuşku yok ki, Asya-Pasifik
bölgesinde Çin’e karşı ABD öncülüğünde yürütülen ve bazı çevreler tarafından,
Asya-Pasifik NATO’su olarak da değerlendirilen gelişme olacağını
söyleyebiliriz.
İşçi Partisi kabinesinde
Çin kökenli Penny Wong gibi isimler de bulunuyor. Wong’un dışişleri bakanlığı için
adı geçerken, Albanese ile Tokyo’daki Quad
Zirvesi’ne katılması, bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Ayrıca, Wong’un Çin
kökenli olmasının Avustralya’nın Çin ile ilişkilerinde ne türden yapıcı etkisi
olacağını ise zaman gösterecek.
Başbakan Albanese, daha ilk günden bu
alanda verdiği mesajla dış politika çerçevesini de çizmiş oldu.
Buna göre, ABD ile ittifak; bölgeyle, yani Asya-Pasifik’le yakın temas ve uluslararası forumlara destek öncelikli alanlar olarak dikkat çekiyor. Bununla birlikte, Çin’e veya ASEAN’a doğrudan vurgu yapılmaması, ancak bu iki yapıyı da içine alacak şekilde genel bir yaklaşım sergilendiği görülüyor.
Özellikle, Avustralya’nın kapı komşusu ve ASEAN’da hem siyasi karar mekanizmalarında etkin hem de ekonomik olarak ilk sırada yer alan Endonezya ile ilişkilerinin gayet önemli olduğuna dikkat çekmeliyiz.
Öte yandan, Avustralya’nın Çin ile ilişkilerinin de gayet önemli olduğunu söylemek gerekiyor.
ABD’den bağımsız olarak bölgenin biri kuzeyde diğeri güneydeki iki önemli ülkesinin ticaret ve ekonomi işbirliğinin yanı sıra, son dönemde Çin’in teritoryal genişlemesi ve buna paralel olarak Pasifik Adaları’nda, -Solomon Adaları örneğinde olduğu gibi, bazı Ada devletleriyle yakın siyasi ve ekonomik işbirliğine girmesi Avustralya’nın doğal egemenlik alanı kabul edilebilecek sınırların aşınması olarak yorumlanabilir.
Bu noktada, Avustralya’nın ekonomik destek verdiği ve bir anlamda kendi hinterlandı olan söz konusu Pasifik Adaları’na Çin’in bir yandan turizm gibi yumuşak güç, öte yandan sivil ve askeri amaçlı olduğu iddia edilen alt yapı destek süreçleri yakından takip edildiğine kuşku yok.
İklim değişikliği can alıcı bir konu
Avustralya
küresel iklim değişikliği konusunda bugüne kadar önemli olumsuz etkileri
yaşayan ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor.
Ülkenin farklı
eyaletlerinde zaman zaman ortaya çıkan orman yangınları, seller sadece doğal
hayatı değil, insan yerleşimlerini, başta tarım ve hayvancılık olmak üzere
önemli üretim merkezleri etkiliyor
Avustralya
ulusal siyasetinde İşçi Partisi’nin 1972, 1983 ve 2007 yılındaki başarılarının
ardından bugün parti başkanı ve başbakan Albanese ile yeni bir dönem başlıyor.
20. yüzyıl ikinci
yarısı bir yana, yaşadığımız son on yılda bölgesel ve küresel gelişmelere göz
atıldığında yaşanan büyük değişim Avustralya siyasetine de yansımakta olduğunu
söylemek mümkün.
2019 yılından bu
yana parti başkanlığını yürüten Albanese, İşçi Partisi’nin geleneksel sınıfsal
söylemini bir kenara bırakarak farklı toplum kesimleri arasında ‘konsensusa’
öncelik verme kararı ve parlamentoyu çok daha işlevsel hale getirme niyeti
gayet anlamlı. Ulusal politikadaki bu değişim işaretine karşın, bölge ve
uluslararası siyasette yeni iktidarın nasıl bir politika izleyeceği ise merak
konusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder