Mehmet Özay 05.05.2022
Pakistan’da, Pakistan İnsaf Partisi (Pakistan Tehreek-e Insaf-PTI) lideri ve başbakan İmran Khan’ın iktidardan edilmesi, siyasal istikrarsızlığın bölgede devam etmekte olduğuna işaret ediyor.
İmran Khan’ın, Nisan ayı başında parlamentodaki çoğunluk
desteğini kaybetmesinin ardından, 10 Nisan’da yapılan güven oylamasıyla,
başbakanlığa muhalefet lideri ve Pakistan Müslüman Birliği (PML-N) başkanı Shehbaz
Sharif getirildi.
Yaşanan bu iktidar değişikliğinin, ulusal seçim
komisyonunca İmran Khan’ın partisine yasadışı fonlar sağlandığı yönündeki
usulsüzlükler ile muhalefetin ekonominin kötü yönetimi ve İmran Khan
iktidarının siyaseten yetersiz olduğu yönündeki yaklaşımları gibi bir iç siyasal
buhran olmanın ötesinde, bölgesel ve küresel bağlamlarıyla önem arz ediyor.
Bu çerçevede ilk akla gelen yanı başındaki komşu ülke
Afganistan’da olup bitenler ile Pakistan’ın son dönemde Rusya ve Çin ile olan
yakınlaşma eğilimleri ve işbirlikleri olduğunu söylemek gerekiyor.
Bu noktada, iktidar değişikliğinin hemen ardından dikkatler
İmran Khan’ın açıklamalarına yöneldi.
ABD’den rejim değişikliği (mi?)
İmran Khan, 342 üyeli ulusal parlamentoda aleyhine açılan
güven oylamasına 174 milletvekilinin destek vermesiyle kaybetmesinin ardından,
gelişmeleri ABD’nin Pakistan’da bir “rejim değişikliği”ni desteklediğini ileri
sürerek, gelişmelerden ABD’yi sorumlu tuttu.
Bu iddiasını, ABD dışişleri bakanlığının Güney ve Orta
Asya İşleri sorumlularınca Pakistan’ın ABD büyükelçisiyle yapılan görüşmede,
ulusal siyasetle ilgili tehdit edici ifadeleri gündeme getirdi.
Yaşanan iktidar değişikliğiyle ilgili olarak ise,
iktidara gelen siyasal muhaliflerini, “ulusal hainler” olarak tanımladı.
ABD’nin 20 yıl boyunca Afganistan’daki varlığı Pakistan
tarafından çeşitli şekillerde desteklenirken, geçtiğimiz Ağustos ayında ABD’nin
çekilmesiyle yaşanan gelişmelerde en azından bir bölümünün sorumluluğu, Joe
Biden yönetimince Pakistan’a yüklendi.
2018 yılında başbakanlık koltuğuna oturan İmran Khan ise,
ABD’nin Afganistan’a müdahalesini eleştirmesiyle dikkat çekiyordu.
Rusya ve Çin’le yakınlaşma
ABD yönetiminin Pakistan başbakanını hedef alan bir
hamlesinin olası nedenleri arasında Rusya ve Çin’le yakınlaşmasının olduğunu
söylemek mümkün.
Bu noktada, iddiaların bir yanında, Rusya’nın Ukrayna’yı
istila ettiği 24 Şubat günü İmran Khan’ın Moskova’da Vladimir Putin’le görüşme
yer alıyor.
ABD’nin sadece bu görüşmeden hareketle bir iktidar
değişikliğine yöneldiğini söylemek mümkün değil. Bunun ötesinde, İmran Khan’ın
iktidara gelmesinden bu yana, giderek Çin’le yakınlaşma siyasetinin ABD
yönetimince yakından takip edildiğine kuşku yok.
Pakistan’ın Çin’le yakınlaşma çabalarını ardında ise, son
dönemde yaşanan ekonomik buhranın üstesinden gelme yönünde IMF ve Batı dışında
alternatif arayışlar dikkat çekiyor.
Bu çerçevede, Çin’in Pakistan’a yapmış olduğu 60 milyar
Dolar’lık yatırımın, Pakistan’ın çokça ihtiyaç duyduğu alt yapı ihtiyaçlarını
karşılama anlamı taşıması kadar, Çin’le siyasal ittifak sürecini de
sağlamlaştırmaya yönelik bir veçhesi bulunuyor.
Demokrasi Zirvesi’ne Soğuk Savaş dönemi ithamı
Pakistan’ın, geçen yıl ABD öncülüğünde gerçekleştirilen
Demokrasi Zirvesi’ne katılmaması, iki ülke arasındaki yakın işbirliğini
zedeleyen önemli gelişmelerden biriydi.
Sabık başbakan İmran Khan, o dönem söz konusu bu zirveyi,
“Soğuk Savaş yaklaşımı” olarak değerlendirerek katılmamayı tercih etti.
Üstüne üstlük, Pakistan’ın bu kararı almasında Çin
yönetiminin baskısı kadar, İmran Khan’ın demecinin ardından Çin dışişleri
bakanlığı yetkililerince Pakistan, “gerçek bir demir kardeş!” ifadesiyle taltif
edildi. Pakistan ve Çin’in siyasi yakınlaşmasının ifadeleri olarak gündeme elen
bu yaklaşımlar, hiç kuşku yok ki, ABD yönetimince bir yerlere not edilmiş
olmalıdır.
Bunun yanı sıra, İmran Khan ülkesinin uluslararası
siyasetteki konumunu gözler önüne sermek amacıyla, “ABD ve Çin arasında köprü
rolü oynamak istedikleri” yönündeki açıklamasını ise biraz fazlaca iddialı bir
yaklaşım olarak kabul etmek gerekir.
Öte yandan, o dönem Pakistan dışişleri bakanlığınca,
“ülkede demokrasinin yaygınlaştırılması, yolsuzluklarla mücadele ve tüm
vatandaşların insan haklarını koruma yönünde kararlı oldukları” yönündeki
açıklama, ABD’ye verilen bir mesaj niteliğindeydi.
Bu iddiaların bir veya tümünün doğruluğu, ABD’de Joe
Biden yönetiminin Pakistan başbakanını hedef alan bir girişimine yol açmış
olabilir.
Bu durum, ABD yönetiminin Soğuk Savaş dönemi
yöntemleriyle ilgili ülkelerde iktidar değişikliğine gitme geleneğinin içinde
bulunduğumuz dönemde de devam etmekte olduğuna işaret ediyor.
Müslüman toplum ve siyasal yönetim
Kuruluşundan itibaren Pakistan’ın ABD’nin önde gelen
müttefiklerinden biri olduğuna kuşku bulunmuyor.
Bununla birlikte, söz konusu bu ittifak ilişkisinin
Pakistan’da arzu edilebilir bir demokrasi ve sivil toplum oluşumu ile bunun
doğuracağı varsayılan istikrarlı bir siyasal ve sosyal düzeni ortaya koymamış
olması aksine, bugüne kadar bir tek başbakanın beş yıllık görev süresini
tamamlayamadan iktidarını yitirmiş olması ve modern Pakistan tarihinin
yarısının ordu tarafından yönetilmiş olması da, bir o kadar incelenmeye değer
bir durum.
Pakistan’da yaşanan bu son iktidar değişikliği, Batı
Asya, Hint Alt Kıtası denkleminde özellikle, Müslüman toplumları içine alan
istikrarsızlık süreçleriyle ilişkili olmasıyla önem taşıyor.
Bir yandan, ABD’nin 20 yıllık askeri varlığının ardından
geçtiğimiz Ağustos ayında Afganistan’dan çekilmesiyle ortaya çıkan gayet
çelişik durum, Batı Asya ve Hint Alt Kıtası ile şu ya da bu şekilde etkili
olabileceği Orta Asya coğrafyası için bölgesel istikrarsızlık anlamı taşıdığına
kuşku yok.
Tüm bu zikredilen coğrafyaların kahir ekseriyetini
Müslüman kitlelerin oluşturması ise, gelişmelerin bu kitleler için ne denli
çelişkilerle dolu olduğunu da ortaya koyuyor.
Pakistan’da siyaset
İmran Khan, profesyonel bir politikacı olmaktan ziyade,
ülkedeki siyasal karışıklık ve istikrarsızlığı çözmeye yönelik olarak kurduğu Pakistan
Tehreek-e Insaf (PTI) partisiyle kangren hale gelmiş olan siyasal çekişmeleri
sona erdirme amacıyla, 2018 yılında başbakanlık koltuğuna oturarak, yeni ve
alternatif bir siyaset anlayışıyla geniş kitleler için bir umut ışığı olarak
ortaya çıkmıştı.
Nisan ayının başında parlamentoda çoğunluk desteğini
kaybeden ve devlet başkanı Arif Alvi tarafından geçiş hükümetini kurmakla
görevlendirilen İmran Khan parlamentoda güvenoyu yoklamasına izin vermeyeceğini
açıklamasının ardından PTI’nin koalisyon ortakları Mutahida Quami Movement
Pakistan (MOMP), Balochistan Awami Partiy (BAN) ve Jamhoroi Watan Party (JWP)
muhalefet kanadına geçerek güvenoyu yoklamasının yolunu açmış oldular.
İmran Khan’ın güvenoyu yoklamasıyla başbakanlıktan el
çektirilmesi Pakistan 75 yıllık siyasal tarihinde bir ilk oldu. Ordu desteğiyle
2018 yılında iktidara geldiği belirtilen İmran Khan’ın güven oylaması sürecinde
tanık olunduğu üzere bu desteği yitirdiği anlaşılıyor.
Ordunun bu gelişmedeki tutumunun, İmran Khan’ın ileri
sürdüğü üzere ABD’nin baskısını doğrulatacak bir yön içerip içermediğini ise
zaman gösterecek.
Ekim ayında yapılması plânlanan ulusal seçimlerin ise
yaşanan siyasal ve ekonomik kriz ortamında ne tür koalisyon süreçlerine konu
olacağını ise zaman gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder