6 Mayıs 2022 Cuma

Pakistan’da İmran Khan dönemi ve siyasi buhran / The era of Imran Khan and political chaos in Pakistan

Mehmet Özay                                                                                                                            05.05.2022

Pakistan’da, Pakistan İnsaf Partisi (Pakistan Tehreek-e Insaf-PTI) lideri ve başbakan İmran Khan’ın iktidardan edilmesi, siyasal istikrarsızlığın bölgede devam etmekte olduğuna işaret ediyor.

İmran Khan’ın, Nisan ayı başında parlamentodaki çoğunluk desteğini kaybetmesinin ardından, 10 Nisan’da yapılan güven oylamasıyla, başbakanlığa muhalefet lideri ve Pakistan Müslüman Birliği (PML-N) başkanı Shehbaz Sharif getirildi.

Yaşanan bu iktidar değişikliğinin, ulusal seçim komisyonunca İmran Khan’ın partisine yasadışı fonlar sağlandığı yönündeki usulsüzlükler ile muhalefetin ekonominin kötü yönetimi ve İmran Khan iktidarının siyaseten yetersiz olduğu yönündeki yaklaşımları gibi bir iç siyasal buhran olmanın ötesinde, bölgesel ve küresel bağlamlarıyla önem arz ediyor.

Bu çerçevede ilk akla gelen yanı başındaki komşu ülke Afganistan’da olup bitenler ile Pakistan’ın son dönemde Rusya ve Çin ile olan yakınlaşma eğilimleri ve işbirlikleri olduğunu söylemek gerekiyor.

Bu noktada, iktidar değişikliğinin hemen ardından dikkatler İmran Khan’ın açıklamalarına yöneldi.

ABD’den rejim değişikliği (mi?)

İmran Khan, 342 üyeli ulusal parlamentoda aleyhine açılan güven oylamasına 174 milletvekilinin destek vermesiyle kaybetmesinin ardından, gelişmeleri ABD’nin Pakistan’da bir “rejim değişikliği”ni desteklediğini ileri sürerek, gelişmelerden ABD’yi sorumlu tuttu.

Bu iddiasını, ABD dışişleri bakanlığının Güney ve Orta Asya İşleri sorumlularınca Pakistan’ın ABD büyükelçisiyle yapılan görüşmede, ulusal siyasetle ilgili tehdit edici ifadeleri gündeme getirdi.

Yaşanan iktidar değişikliğiyle ilgili olarak ise, iktidara gelen siyasal muhaliflerini, “ulusal hainler” olarak tanımladı.

ABD’nin 20 yıl boyunca Afganistan’daki varlığı Pakistan tarafından çeşitli şekillerde desteklenirken, geçtiğimiz Ağustos ayında ABD’nin çekilmesiyle yaşanan gelişmelerde en azından bir bölümünün sorumluluğu, Joe Biden yönetimince Pakistan’a yüklendi.

2018 yılında başbakanlık koltuğuna oturan İmran Khan ise, ABD’nin Afganistan’a müdahalesini eleştirmesiyle dikkat çekiyordu.

Rusya ve Çin’le yakınlaşma

ABD yönetiminin Pakistan başbakanını hedef alan bir hamlesinin olası nedenleri arasında Rusya ve Çin’le yakınlaşmasının olduğunu söylemek mümkün.

Bu noktada, iddiaların bir yanında, Rusya’nın Ukrayna’yı istila ettiği 24 Şubat günü İmran Khan’ın Moskova’da Vladimir Putin’le görüşme yer alıyor.

ABD’nin sadece bu görüşmeden hareketle bir iktidar değişikliğine yöneldiğini söylemek mümkün değil. Bunun ötesinde, İmran Khan’ın iktidara gelmesinden bu yana, giderek Çin’le yakınlaşma siyasetinin ABD yönetimince yakından takip edildiğine kuşku yok.

Pakistan’ın Çin’le yakınlaşma çabalarını ardında ise, son dönemde yaşanan ekonomik buhranın üstesinden gelme yönünde IMF ve Batı dışında alternatif arayışlar dikkat çekiyor.

Bu çerçevede, Çin’in Pakistan’a yapmış olduğu 60 milyar Dolar’lık yatırımın, Pakistan’ın çokça ihtiyaç duyduğu alt yapı ihtiyaçlarını karşılama anlamı taşıması kadar, Çin’le siyasal ittifak sürecini de sağlamlaştırmaya yönelik bir veçhesi bulunuyor.

Demokrasi Zirvesi’ne Soğuk Savaş dönemi ithamı

Pakistan’ın, geçen yıl ABD öncülüğünde gerçekleştirilen Demokrasi Zirvesi’ne katılmaması, iki ülke arasındaki yakın işbirliğini zedeleyen önemli gelişmelerden biriydi.

Sabık başbakan İmran Khan, o dönem söz konusu bu zirveyi, “Soğuk Savaş yaklaşımı” olarak değerlendirerek katılmamayı tercih etti.

Üstüne üstlük, Pakistan’ın bu kararı almasında Çin yönetiminin baskısı kadar, İmran Khan’ın demecinin ardından Çin dışişleri bakanlığı yetkililerince Pakistan, “gerçek bir demir kardeş!” ifadesiyle taltif edildi. Pakistan ve Çin’in siyasi yakınlaşmasının ifadeleri olarak gündeme elen bu yaklaşımlar, hiç kuşku yok ki, ABD yönetimince bir yerlere not edilmiş olmalıdır.

Bunun yanı sıra, İmran Khan ülkesinin uluslararası siyasetteki konumunu gözler önüne sermek amacıyla, “ABD ve Çin arasında köprü rolü oynamak istedikleri” yönündeki açıklamasını ise biraz fazlaca iddialı bir yaklaşım olarak kabul etmek gerekir.

Öte yandan, o dönem Pakistan dışişleri bakanlığınca, “ülkede demokrasinin yaygınlaştırılması, yolsuzluklarla mücadele ve tüm vatandaşların insan haklarını koruma yönünde kararlı oldukları” yönündeki açıklama, ABD’ye verilen bir mesaj niteliğindeydi.   

Bu iddiaların bir veya tümünün doğruluğu, ABD’de Joe Biden yönetiminin Pakistan başbakanını hedef alan bir girişimine yol açmış olabilir.

Bu durum, ABD yönetiminin Soğuk Savaş dönemi yöntemleriyle ilgili ülkelerde iktidar değişikliğine gitme geleneğinin içinde bulunduğumuz dönemde de devam etmekte olduğuna işaret ediyor.

Müslüman toplum ve siyasal yönetim

Kuruluşundan itibaren Pakistan’ın ABD’nin önde gelen müttefiklerinden biri olduğuna kuşku bulunmuyor.

Bununla birlikte, söz konusu bu ittifak ilişkisinin Pakistan’da arzu edilebilir bir demokrasi ve sivil toplum oluşumu ile bunun doğuracağı varsayılan istikrarlı bir siyasal ve sosyal düzeni ortaya koymamış olması aksine, bugüne kadar bir tek başbakanın beş yıllık görev süresini tamamlayamadan iktidarını yitirmiş olması ve modern Pakistan tarihinin yarısının ordu tarafından yönetilmiş olması da, bir o kadar incelenmeye değer bir durum.

Pakistan’da yaşanan bu son iktidar değişikliği, Batı Asya, Hint Alt Kıtası denkleminde özellikle, Müslüman toplumları içine alan istikrarsızlık süreçleriyle ilişkili olmasıyla önem taşıyor.

Bir yandan, ABD’nin 20 yıllık askeri varlığının ardından geçtiğimiz Ağustos ayında Afganistan’dan çekilmesiyle ortaya çıkan gayet çelişik durum, Batı Asya ve Hint Alt Kıtası ile şu ya da bu şekilde etkili olabileceği Orta Asya coğrafyası için bölgesel istikrarsızlık anlamı taşıdığına kuşku yok.

Tüm bu zikredilen coğrafyaların kahir ekseriyetini Müslüman kitlelerin oluşturması ise, gelişmelerin bu kitleler için ne denli çelişkilerle dolu olduğunu da ortaya koyuyor.

Pakistan’da siyaset

İmran Khan, profesyonel bir politikacı olmaktan ziyade, ülkedeki siyasal karışıklık ve istikrarsızlığı çözmeye yönelik olarak kurduğu Pakistan Tehreek-e Insaf (PTI) partisiyle kangren hale gelmiş olan siyasal çekişmeleri sona erdirme amacıyla, 2018 yılında başbakanlık koltuğuna oturarak, yeni ve alternatif bir siyaset anlayışıyla geniş kitleler için bir umut ışığı olarak ortaya çıkmıştı.

Nisan ayının başında parlamentoda çoğunluk desteğini kaybeden ve devlet başkanı Arif Alvi tarafından geçiş hükümetini kurmakla görevlendirilen İmran Khan parlamentoda güvenoyu yoklamasına izin vermeyeceğini açıklamasının ardından PTI’nin koalisyon ortakları Mutahida Quami Movement Pakistan (MOMP), Balochistan Awami Partiy (BAN) ve Jamhoroi Watan Party (JWP) muhalefet kanadına geçerek güvenoyu yoklamasının yolunu açmış oldular.

İmran Khan’ın güvenoyu yoklamasıyla başbakanlıktan el çektirilmesi Pakistan 75 yıllık siyasal tarihinde bir ilk oldu. Ordu desteğiyle 2018 yılında iktidara geldiği belirtilen İmran Khan’ın güven oylaması sürecinde tanık olunduğu üzere bu desteği yitirdiği anlaşılıyor.

Ordunun bu gelişmedeki tutumunun, İmran Khan’ın ileri sürdüğü üzere ABD’nin baskısını doğrulatacak bir yön içerip içermediğini ise zaman gösterecek.

Ekim ayında yapılması plânlanan ulusal seçimlerin ise yaşanan siyasal ve ekonomik kriz ortamında ne tür koalisyon süreçlerine konu olacağını ise zaman gösterecek.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/05/05/pakistanda-imran-khan-donemi-ve-siyasi-buhran-the-era-of-imran-khan-and-political-chaos-in-pakistan/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder