Mehmet Özay 14.05.2022
ABD-ASEAN arasındaki ilişkilerin 45. yılı dolaysısıyla, 12-13 Mayıs günlerinde Washington’da özel bir zirve yapıldı. Söz konusu zirve, ABD-ASEAN arasında ikili ilişkilerin tarihsel boyutunun ele alınması dışında da önem taşıyor.
ABD yönetimi açısından, özellikle Doğu Avrupa’da
yaşanmakta olan ve küresel belirsizlik ve kaos ortamına yol açan gelişmeye
rağmen, Asya-Pasifik bölgesine yönelik ilgisinin devam ettiğini kanıtlama
peşinde.
Bu noktada, 12-13 Mayıs günlerinde Washington’da
gerçekleştirilen ABD-ASEAN özel zirvesini bu çabanın bir örneği olarak görmek
gerekir.
Küresel sistem ve ilkeler
Zirve ABD-ASEAN ilişkileri kadar 24 Şubat’tan bu yana
küresel gündemi belirleyen Doğu Avrupa krizine atıfla da önem atıyor. Her ne
kadar, ABD yönetiminin talebine rağmen, sonuç bildirgesinde Rusya’nın doğrudan
kınanması konusunda bir karar çıkmadı.
Öte yanda, daha önce ASEAN üyesi bazı ülke liderlerinin
yaptıkları açıklamalar benzer şekilde, Rusya’nın Ukrayna işgaline yönelik
olarak, “siyasal bağımsızlık ve teritoryal bütünlük” vurgusu ve bunların ihlâl
edilemeyeceği yönündeki uluslararası antlaşmalara ve konsensüse bağlı yaklaşım
sergilendiği görülüyor.
Rusya’yı hedef alan bir açıklamaya yer verilmemesinde,
ASEAN üye ülkelerinden özellikle Vietnam, Myanmar ve Laos’un Rusya ile yakın
ilişkilerinin olması bulunuyor. Bu durum, aynı zamanda birlik içerisinde olası
bir gerilim ve anlaşmazlığın da yol açmaması açısından gayet önemli olduğunu
söylemek gerekir.
Ayrıca, G-20 dönem başkanlığını yürüten Endonezya’nın
Kasıma ayında Bali Adası’nda yapılacak zirveye Rusya’yı davet etmesine yönelik
ABD yönetiminden daha önce yapılan itiraza rağmen, zirve sürecinde açıktan bir
itiraz gelmediği belirtilse de, başkan Joko Widodo’nun davet konusundaki
ısrarının devam ettiğini söyleyebiliriz.
Doğu Avrupa krizi karşısında ABD yönetimi ASEAN’dan arzu
ettiği açık ve doğrudan bir destek bulamamış olması, ASEAN’ın eleştirilmesi
anlamına gelmiyor. Burada iki hususa dikkat çekmekte yarar var.
İlki, özellikle Barack Obama dönemi sonrası ABD
yönetimlerinin genelde Asya-Pasifik ve özelde ASEAN ile ilişkilerde tek yanlı
politikaları tercih etmesi, jeo-ekonomik ilişkiler yerine jeo-politiği
öncelemesinin önemli bir etkisi bulunuyor. Bu durum, ASEAN tarafından gayet
açık bir şekilde eleştiriliyor. Ve ortada bir kayıptan söz etmek gerekirse,
kaybedenin açıkçası ABD olduğuna şüphe bulunmuyor.
İkinci husus ise, ASEAN’ın bu yazıda da dile getirdiğimiz
üzere, uluslararası ilişkilerde ilkeler üzerinden hareket ettiğini sürekli
vurgulayan ASEAN yönetiminin, bazı handikaplara rağmen, kendi içinde istikrarlı
bir duruş sergilemeye devam ediyor oluşudur.
ABD’nin ASEAN vurgusu
Söz konusu zirvenin, her yıl ASEAN dönem başkanlığını
yürüten ilgili ülkenin öncülüğünde yapılan zirvelere paralel olarak, tıpkı
diğer stratejik ortaklıklar bulunan ülkeler gibi ABD ile de ASEAN topraklarında
gerçekleştirilen zirvelerden bir farkı bulunuyor.
Bu zirveye, ‘özel’ sıfatının konulması da bundan
kaynaklanıyor. Her ne kadar, iki taraf ilişkilerinin 45. yılı ‘gündem’ olarak
ortaya konmuş olsa da, Washington’da yapılan bu zirvenin, yeni bir inisiyatif
olmadığını aksine, sabık başkan Barack Obama döneminde başlatıldığından
hareketle söylemek gerekir.
Bu durum, Biden yönetiminin Obama dönemi bölge
politikalarının devamını sağlama noktasında bir örnek teşkil etmesi açısından
dikkat çekicidir. Zirveyi özel kılan bir diğer husus ise, ABD-ASEAN ikili
ilişkilerinin 45. yılı kutlamaları olarak da zikredilmesi.
ABD’nin bu zirve ile Pasifik ile Hint Okyanusları
arasında geniş bir coğrafyada jeo-politik ve jeo-stratejik öneme sahip,
bölgesel birlik olmasıyla dikkat çeken ASEAN ile ilişkilerini var olan durumdan
daha ileri düzeye getirmeyi amaçlıyor.
Zirve’de alınan kararlara bakıldığında en dikkat çeken
gelişmenin, ilişkilerin 45. yılında “kapsamlı stratejik işbirliği”
antlaşmasının imzalanması olacak.
Söz konusu antlaşmasının Kasım ayında yapılacak olan
ASEAN genel zirvesine paralel olarak gerçekleştirilecek olan 10. ASEAN-ABD
zirvesinde imzalanması bekleniyor.
Küresel belirsizlik
ABD-ASEAN zirvesini Doğu Avrupa krizi öncesinde başlayan
süreçlerin bir devamı olarak görmek mümkün.
Bu çerçevede, özellikle Çin’in Doğu Çin Denizi’nden
başlayarak Güney Çin Denizi, Pasifik Adaları, Bengal Körfezi, Basra Körfezi
gibi geniş suyolları boyunca agresif bir şekilde kurmaya çalıştığı bağlantıyı
kırmaya ve okyanuslar ve ilintili suyolları üzerindeki bağlantıları kendi
egemenliğini pekiştirecek şekilde yeni ittifaklarla gerçekleştirmeyi amaçlıyor.
Bu noktada, geçen yıl Quad ve Aukus ile
Hint-Pasifik bölgesinde yeni ittifak blokları oluşturan ABD hiç kuşku yok ki,
bu iki yapıya ASEAN ülkelerini bir bütün olarak veya en azından birliğin güçlü
üyelerinden bazılarını katma arzusunda.
Bu konuda ASEAN bünyesinde bir konsensüsten bahsetmek
mümkün olmasa da, pragmatik ve yazının ilgili bölümlerinde dikkat çekilen
uluslararası antlaşmalar çerçevesinde bölgesel güvenliği tesiste ABD ile
işbirliğine yakın duracak ülkelerin varlığının olduğu da biliniyor.
Her ne kadar, ASEAN bölgede sadece konvansiyonel değil
nükleer silahlanmaya doğru evrilme ihtimali taşıyan bu gelişmeden memnun olmasa
da, Çin’in agresif yayılmacı sürecinden de memnun olmadığı gayet açık.
Çin etkisi mi?
Bununla birlikte, kutlama çerçevesinde kapsamlı
etkinliklerin ortaya konulmadığını da ifade etmekte yarar var. Bunu, Çin’e
yakınlığıyla bilinen Kamboçya’nın ASEAN dönem başkanlığını yürütüyor olmasıyla
bağlantılandırmak mümkün.
Öyle ki, söz konusu zirveyle ilgili olarak dönem başkanı
sıfatıyla Kamboçya’dan yapılan açıklamada, görüşmelerin çerçevesi kovid-19,
küresel sağlık, iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma gibi genel
konularla sınırlandırılmış olmasında görmek mümkün.
Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, gündem maddeleri
içerisinde Güney Çin Denizi sorunu, Tayvan sorunu gibi Asya-Pasifik bölgesinin
güvenlik merkezli konularının yer almaması, Çin’in Kamboçya üzerindeki nüfuzu
ile açıklanabilir.
ASEAN tarafsızlığının yapıcılığı
Bu ‘özel’ zirvenin sadece ABD açısından değil, ASEAN
açısından da gayet önemli bir gelişme olduğunu söylemekte yarar var.
Bu çerçevede, ASEAN’ın ABD ile ilişkilerde rasyonel
temeller üzerine inşa etme amacının öne çıktığı görülüyor.
Öyle ki, ASEAN tarafından yapılan resmi açıklamada, iki
taraf ilişkilerinin dayanak noktası olarak Birleşmiş Milletler Sözleşmesi,
ASEAN sözleşmesi, BM 1982 Deniz Kanunu Sözleşmesi (UNCLOS), Güneydoğu Asya’nın
Nükleer Silahlardan Arındırılması Sözleşmesi (SEANWFZ) gibi uluslararası
anlaşmaları öne çıkartıyor.
Bu yaklaşım, ASEAN’ın ne ABD ne de Çin ile ilişkilerinde
karşı tarafın doğrudan baskısına muhatap olmadığını aksine küresel konsensüse
dayalı ve bu anlamda evrensel değerleri içselleştirmiş bir bölgesel blok olarak
hareket ettiği ortaya koyuyor.
ASEAN’dan yapılan bu resmi açıklamada söz konusu
antlaşmalara vurgunun, gerek geçen yıl ABD öncülüğünde yapılan küresel
demokrasi zirvesi, gerekse Doğu Avrupa krizi sonrasında ABD’de Biden
yönetiminin, ‘biz ve ötekiler’ diyerek demokratik liberal ülkeler ve
otokratik/diktatör ülkeler ayrıştırmasını kabul etmediğinin bir göstergesidir.
Bunun ilk işaretlerini söz konusu zirve hazırlığı
dolayısıyla Mart ayı sonunda ABD’ye yaptığı ziyaret sırasındaki temaslarında ve
sonrasındaki açıklamalarında gayet net bir şekilde ortaya koymuştu.
Bu durum, Singapur’un ve resmi olarak ASEAN’ın Rusya’nın
Ukrayna’yı işgalini desteklediği anlamına gelmediği gibi, bunun ötesinde
uluslararası antlaşmaları öncelleyen bir küresel siyaset anlayışının hakim
olması konusundaki bir çaba olarak görmek gerekir.
12-13 Mayıs günlerinde ABD ve ASEAN arasında Washington’da
gerçekleştirilen ‘özel’ zirve, iki taraf arasındaki ilişkilerin Kasıma ayında
yapılacak toplantıda kapsamlı stratejik ortaklığa taşınmasındaki rolüyle önem
taşıyor. Öte yandan, zirvenin, günümüz küresel belirsizlik ortamında çeşitli
ülkelerin ve bölgesel blokların yeni bir küresel düzen oluşumuna katkının
sağlanmasındaki rolünü de dikkate almak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder