6 Mayıs 2022 Cuma

Ramazan ayı, bayramı ve İslam dünyası / The month of Ramadhan, Id’ul Fitr and Islamic World

Mehmet Özay                                                                                                                            03.05.2022

Genel itibarıyla günümüz dünya toplumlarının ekonomik, siyasal, güvenlik ve sağlık gibi hissedilebilir sorunlarla karşı karşıya bulunduğu Milâdi 2023 / Hicri 1443 yılında, Ramazan Bayramı’nın Müslüman toplumlar için taşıdığı anlam üzerinde durulmayı hak ediyor.

Bu çerçevede, Ramazan ayı ve ardından gelen bayram günleri, Müslüman toplumların bizatihi içinde yer aldıkları ve çoğunluğu oluşturdukları ulus-devletlerde kardeşlik duygularını sergilemeleri kadar, bunun ötesinde var olan bu ulus-devlet sınırlarını aşmak suretiyle kendilerini, küresel Müslüman toplumla ortak bir ideal ile tanımlayabildikleri dönemler anlamına gelmektedir.  

Hiç kuşku yok ki, Ramazan ayı ve bayramını içeren günler, Müslüman toplumların gerek içinde bulundukları ülkelerde, gerekse küresel olarak diğer Müslümanlarla bağlarını hatırlamaya vesile olan önemli süreçler olarak dikkat çekiyor.

Bu geniş Müslüman kitleyi karşılıklı olarak birbirine bağlayan olgu bizatihi, aynı ve ortak inançtan neşet eden bir gerçeklik kadar, uzak yakın coğrafyalardaki Müslüman toplumlarla ‘ortak kader birliği’ başlığı altında toplanabilecek şekilde, tarihin çeşitli evrelerinde kültürel, siyasal, toplumsal etkileşimlere konu olmanın getirdiği bir somut gerçeklikten de bahsetmek mümkündür.

Bu durumu, içinde yaşam sürdüğümüz ülkenin ve genel itibarıyla Ortadoğu’nun toplumsal ve tarihsel koşulları bağlamında algılamak kadar, diğer coğrafyalarda yaşam süren Müslüman toplumları kendi gerçeklikleri içerisinde, belki de bizden ve bölgemizden bağımsız, ancak birbirleriyle oldukça yakın süreçler ve etkileşimler şeklinde gündeme geldiğini de unutmamak gerekir.

Bu gerçekliğin ortaya çıkışında, içinde yaşam sürdüğümüz toplumda, Ramazan ayı ve bayramı ile tecrübe ettiğimiz çeşitli ibadetler sürecinde tanık olduğumuz, intibak ve iştirak ettiğimiz vaazlar, hutbeler, dualar gibi ibadet yapıları, bizi küresel Müslüman topluma bağlı olduğumuzu hatırlatan uyarılar ve bilgiler taşımalarıyla da değer kazandıklarına ya da bize bu anlamda değer kattıklarına kuşku yok.

Tek tek bireyler olarak bizler, söz konusu bu ibadet formları içerisinde ilâhi mesaja muhatap olma, bu mesajın içeriklerini -aktif ve pasif olarak-, anlama ve içselleştirme eylemine katılmak kadar, yaşadığımız dönemin şartları içerisinde, ‘Müslüman kardeşliği’ olgusunu yeniden hatırlamaya da yatkın bir duygu ve düşünce iklimine giriyoruz.

Her ne kadar, maddi olarak birarada olmamakla birlikte, Yaratıcı’nın huzurunda ‘bir’ olduğumuz anlamına yaklaşarak ve kavrayarak, bir başka coğrafyada yaşam süren bizler gibi Müslümanlara beraberliğimize kapı aralıyoruz.

Bir başka ifadeyle, söz konusu bu dolaylı haberdarlığa rağmen, bir Müslüman birey olarak düşünce noktasında farklı coğrafyalara ulaşabilme, duygusal olarak hissedebilme, zihinsel olarak kavramayabilme imkânına kavuşuyoruz.

İnanç örgüsü etrafında gündeme gelen bu ‘birlik’ duygu ve düşüncesi, Ramazan ayı ve bayramında her daim yeniden diriltilirken, bunun salt ve sıradan bir anma ile kalmayacağı konusunda da, anlamlı ve bütünlüklü bir çabanın sergilenmesi gerekiyor.

Günümüzde artık sıklıkla gündeme gelen ekonomik, siyasal, güvenlik ve sağlık başlıkları altında değerlendirilebilecek sorunlar, ulus-devletler içerisinde diyelim ki, enflasyon, kovid-19, çatışma ve/ya savaş durumu gibi her bireyi doğrudan ve görece eşit ölçüde etkileyen sorunlar olabileceği gibi özellikle, azınlık konumunda olan Müslüman kitlelerin, -aktif bir çatışma hali olsun veya olmasın- mensubu bulundukları ulus-devlet yönetimlerinin, şu veya bu şekilde doğrudan baskısına maruz kaldıkları durumlar olarak da tezahür etmektedir.

Bu noktada, dünyanın farklı bölgelerinde özellikle de, Güney Asya veya Hint Alt Kıtası, Doğu Asya ve Güneydoğu Asya olarak bilinen coğrafyalarda yaşam süren Müslüman toplumların böylesi zorluklarla yüz yüze olmaları, Ramazan ayı ve bayramı süresince söz konusu bu toplumları hatırlamanın farklı bir boyutta gündeme gelmesine neden oluyor.

Bu çerçevede, yukarıda dikkat çekilen coğrafyalardaki yüksek ve düşük yoğunluklu olarak adlandırılabilecek çatışma bölgelerinde yaşam süren Müslüman kitlelerin önceliklerinin, maddi ve biyolojik varlıklarını sürdürebilme zorunluluğu, bir başka deyişle varoluş sorunu teşkil ettiğini fark etmek gayet önemlidir.

Bu noktada, Hindistan’a bağlı Jammu-Keşmir bölgesi, Myanmar’a bağlı Rakhine Eyaleti, Çin’e bağlı Doğu Türkistan/Uygur bölgesi ya da diğer adıyla Sincan Eyaleti, Tayland’ın güneyinde Patani bölgesi akla gelen ilk örnekleri oluşturmaktadır.  

Yukarıda dikkat çekilen coğrafyalardaki ilgili ulus-devletleri bünyesinde azınlık olarak yaşayanların yanı sıra, bir başka gruptan ta bahsetmek gerekiyor. O da, genel itibarıyla, çeşitli siyasal ve toplumsal sorunlardan kaynaklanan zorlamaların sonucu, bulundukları ülkeleri terk edip, pek çok zorlukların üstesinden gelerek göçmen sıfatıyla farklı ülkelerde azınlık olarak yaşam süren Müslüman kitleler oluşturuyor.

Söz konusu bu Müslüman toplumlar, diğer dünya toplumları gibi içinde yaşam sürdüğümüz dönemin özelliklerini içinde barındıran ve girişte kısaca değinilen sorunların belki de, aynı anda tümüyle baş etmek durumunda olduklarını unutmamak gerekiyor.

Bu durum, Ramazan ayı ve bayramı sürecinde sadece manevi dünyamızı değil, maddi dünyamızı da yeniden yapılandırdığı düşünülebilecek duygu ve düşünce ortamı vasıtasıyla bizi, farklı coğrafyalardaki Müslüman toplumlara yaklaştırdığını umut ettiğimiz birlik duygusunun, çeşitli toplumsal ve siyasal yapılanmalarla kendini pratikte de gerçekleştirebilmesinin imkânı üzerinde durup düşünmek gerekiyor.

Ve söz konusu bu bütünlüklü yaklaşım sayesindedir ki, Ramazan ayı ve bayramının bereketini geniş Müslüman toplumlarla paylaşabileceğiz.  

 

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/05/03/ramazan-ayi-bayrami-ve-islam-dunyasi-the-month-of-ramadhan-idul-fitr-and-islamic-world/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder