Mehmet Özay 22.02.2022
Doğu Avrupa’da Ukrayna’ya bağlı iki bölgenin bağımsızlığını ilânı ve Rusya’nın verdiği destek, Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli jeo-politik gelişmesi olarak dikkat çekiyor.
Meydana gelen sıcak gelişmeler, Asya-Pasifik bölgesinde ekonomik üretimden mal
ve hizmet tedariğine, barış süreçlerinden ABD’nin bölgede güvenlik garantisine
kadar çeşitli alanlarda doğurabileceği çoklu etkisiyle gündemde yer alıyor.
Ukrayna’nın doğusunda son birkaç gündür yaşananlar ilk doğrudan etkisini,
bugün öğlen saatlerinde bölge borsalarında gösterdi. Böylece, piyasaların barış
yönünde olası gelişmeler hususundaki umutlu bekleyişi de, böylece sonuçsuz
kalmış oldu.
Ancak bunun ötesinde, Ukrayna’nın doğusundaki iki bölgenin bağımsızlık
kararıyla ilgili gelişme, Asya-Pasifik’te bazı bölgelerde egemenlik hakları ve
bağımsızlık çabaları ile ilgili gelişmelerle kurulan benzerliğiyle dikkat
çekiyor.
Son iki yıldır kovid-19’un neden olduğu ekonomik durgunluğun yanı sıra,
bölgede yaşanabilecek olası bir çatışma ortamının tüm bölgede doğrudan siyasal
ve ekonomik tesirleri olacağına kuşku yok.
Doğu Avrupa kaynaklı askeri ve ekonomik kriz
Soğuk Savaş sonrasında Doğu Avrupa’da Ukrayna’nın NATO ve Avrupa Birliği
üyeliği sürecini kendisi ulusal güvenliği için bir tehdit olarak algılayan
Rusya’nın, bölgenin jeo-politik yapısını yeniden inşaya yönelik girişimi
şimdilik istediği şekilde gelişme gösteriyor.
Ukrayna’nın doğusunda Donetsk and Luhansk’da Rusya’nın desteklediği ayrılıkçıların Ukrayna’dan bağımsızlık ilânının ardından, Rus
devlet başkanı Vladimir Putin, bu iki bölgede ortaya çıkan siyasi yapıyı
tanıyarak meşrulaştırmış oldu.
Ardından, Rus ordu birliklerinin bu bölgelere girme kararı hiç kuşku yok
ki, küresel barış için ve özellikle de, Asya-Pasifik bölgesi için doğuracağı
sonuçlarıyla önem taşıyor.
Donetst ve Luhanks bölgeleri, Kiev yönetiminden bağımsızlığını ilân etse
de, Ukrayna’nın bölgedeki kontrolü Rusya ve Ukrayna ordusu arasında, her an bir
çatışma çıkma ihtimalini artırıyor.
Bu çerçevede, ilk akla gelen konu enerji fiyatları ve buna bağlı sektörler
oluyor. Bu durum dünyanın üretim merkezlerinin başında gelen Asya-Pasifik bölgesinde,
ülkeler arasında değişiklik gösterse de, doğal gazın elektrik üretimindeki kullanım
oranı, dikkatleri bir yandan tedarikin kesilmemesi öte yandan, fiyatlara nasıl
yansıyacağına çevirmiş durumda. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan enflasyon artışlarının,
bu süreçte artma eğilimini sürdüreceğine dikkat çekiliyor.
Öte yandan, bu gelişmelerin geniş toplum kesimlerinin günlük yaşamını
etkileyebilecek boyuta varması endişesi şimdiden hissedilmeye başlandığını
söyleyebiliriz.
Doğu Avrupa’da başgösteren istikrarsızlık ve Soğuk Savaş dönemi çatışmacı
ortamını aratmayacak olası gelişmeler, son iki yıldır kovid-19 nedeniyle
gerileyen ekonomik gelişmenin omicron dalgasına rağmen, ülke
sınırlarının insan ve mal dolaşımına giderek açılmasının oluşturduğu olumlu
gelişmeye ket vurması endişesi bulunuyor.
Doğu Ukrayna – Tayvan benzerliği ne kadar doğru?
Ukrayna’nın doğusunda iki bölgenin yeni birer cumhuriyet olarak ilânı,
Rusya’nın dolaylı ilhâkı olarak değerlendirilirken, bunun Asya-Pasifik
bölgesinde, en azından bazı çevrelerce, Çin ve Tayvan arasında yaşanan
gerginlikle paralelliğinin gündeme getirilmesi yönünde bir eğilimden bahsetmek
mümkün.
Tayvan siyasi olarak tanınmamasına ve Birleşmiş Milletler’de temsil
edilmemesine rağmen, de facto bağımsız bir ülke olarak varlığını
sürdürürken, Çin Halk Cumhuriyeti, Ada’nın kendisine bağlı bir eyalet olduğunu
sürekli gündemde tutuyor.
Pekin yönetiminin, ‘zamanı geldiğinde Ada’nın yönetimine hakim olacakları yönündeki
açıklamalara, Tayvan yönetiminden aynı ölçüde sert tepkiler geliyor.
Söz konusu ‘hakimiyetin’ özellikle ordu marifetiyle ortaya konması ihtimali
karşısında, Tayvan yönetimi hazırlıklı olduklarını sözlü olarak dile getirdikleri
gibi, fiili olarak da kanıtlanıyorlar.
Örneğin, bu noktada yaşanan son gelişme, bu ayın başlarında ABD senatosunca
Tayvan’a yönelik içinde patriot savunma sistemlerinin tedarik ve
geliştirilmesi de olacak şekilde, 100 milyon Dolarlık askeri yardım desteğinin
onaylanması oldu.
ABD yönetiminin Tayvan’a yönelik bu ve benzeri desteği, Tayvan İlişkileri
Yasası’na dayanıyor. ABD bir yandan ‘Tek Çin Politikası’nı benimserken, aynı
zamanda Tayvan’a gizli/açık desteği ile Çin’in tehditleri karşısında yalnız
olmadığını ortaya koyuyor.
ABD’nin bu politikasının salt Tayvan’ı korumakla sınırlı olmadığı aksine,
bunun geniş Hint-Pasifik politikasının bir parçası olarak değerlendirmek
gerekiyor.
Açıkçası, ortada bir çatışma olgusundan bahsetmekle birlikte var olan
durumun, Doğu Avrupa’da olan bitenle böylesi bir benzerliğin kurulmasına yol
açacak bir rasyonaliteye sahip olmadığını belirtmek gerekir.
Bu noktada, Rusya devlet başkanı Putin’in, “Ukrayna başarısız olmuş bir
devlettir ve Batı’nın kuklasıdır” tanımlamasını Tayvan için birebir örtüştürmek
mümkün gözükmüyor.
Her ne kadar, Pekin yönetimi, Tayvan’ın özellikle ABD ile olan bazı
anlaşmaları üzerinden Batı’nın desteğini aldığını açıkça dile getirse de,
Tayvan yönetiminin bir kukla hükümet ve üstüne üstlük başarısız bir devlet
olmadığı gayet açık bir şekilde ortada.
Burada belki, Çin siyasi çevrelerinden gelebilecek tepki, Tayvan’da “Çin hükümeti
yanlılarının varlığı” olabilir.
Ancak, 1990’ların ikinci yarısından itibaren Tayvan’ın gerçekleştirdiği
ekonomik kalkınma süreçleri ve buna paralel olarak gelişme gösteren
demokratikleşme süreçlerinin, sadece Asya-Pasifik bölgesinde değil, bölgeyi
yakından takip eden dünyanın farklı bölgelerinde de gıptayla karşılandığına
şüphe yok.
Bugün Rusya yanlısı ayrılıkçıların bağımsızlık ilânına giden sürecin
2014’de Kırım ilhâkının devamıyla ortaya çıkması ve ardından, 2015’de Minsk
Antlaşması’yla bölgede atılmaya çalışılan barışın tesisi yönündeki adımların
hiçbiri, Çin-Tayvan arasındaki anlaşmazlık olgusuyla benzerlik taşımıyor.
Bununla birlikte, Doğu Avrupa’da yaşanan sıcak gelişmelerin, küresel ekonomi
ve güvenlik politikalarına olumsuz etkisine kuşku bulunmuyor. Bu noktada,
Asya-Pasifik bölgesinde güç dengelerinin korunmasında ABD’nin önemine kuşku
bulunmamakla birlikte, bölgesel aktörlerin rolünü de küçümsememek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder