Mehmet Özay 10.02.2022
ABD Dışişleri bakanı Anthony Blinken 11 Şubat Cuma günü yapılacak olan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (Quadrilateral Security Dialogue) dördüncü dışişleri bakanları toplantısı için Melbourne’de.
Söz konusu toplantıya ABD dışişleri bakanı Blinken’in
yanı sıra, sırasıyla Avustralya, Japonya ve Hindistan dışişleri bakanları yani
Marise Payne, Yoshimasa Hayashi ve Subrahmanyam Jasihankar katılıyor.
Blinken’in bölgeye sadece, Quad toplantısı için
gelmediğini de belirtelim. Bunun ardından, Blinken’in Hawai’ye geçerek
Japonya-Güney Kore dışişleri bakanlarıyla ayrı bir görüşme gerçekleştirecek.
ABD’nin Asya-Pasifik yönelimi
ABD, Japonya, Avusturalya ve Hindistan’ın devlet
başkanları ve başbakanları katılımıyla geçen yıl ilk zirvesi gerçekleştirilen
ve kısaca Quad olarak da adlandırılan, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu
dışişleri bakanları toplantısı, ABD’nin Asya-Pasifik/Hint-Pasifik politikaları
bağlamında ve de özellikle, Çin’e bölgedeki yayılmacı ve tehditkâr politikaları
karşısında, bölge ülkelerine vermek istediği ‘yanınızdayız’ söyleminin bir kez
daha ve güçlü bir şekilde yinelenmesi anlamı taşıyor.
Blinken’in en son geçtiğimiz Aralık ayının ortalarında
Endonezya, Malezya ve Tayland’ı kapsayan bölge ziyaretinden sadece iki ay sonra
gerçekleşmesi, -her ne kadar bu ziyaretlerin özellikle, Güneydoğu Asya Ülkeleri
Birliği (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) bünyesinde somut
taleplere ne denli karşılık gelip gelmediği meselesi bir yana, ABD’nin
‘yanınızdayız’ söyleminin somut bir yansıması olarak görmek gerekir.
Bu çerçevede, Quad dışişleri bakanları dördüncü toplantısının,
ABD’nin Pasifik bölgesindeki en önemli müttefiki konumundaki Avustralya’da
yapılmasıyla ayrı bir önem taşıyor.
Bölgeselden küresele
Bununla birlikte, söz konusu bu toplantıyı, sadece Çin’in
Güney Çin Denizi’nde egemenlik iddiaları ile Tayvan’a yönelik olasılığı küçümsenmemesi
gereken ‘ilhak’ girişimi karşısında, ABD’nin Asya-Pasifik veya Hint-Pasifik
politikaları çerçevesinde değerlendirmemek gerekiyor.
Özellikle son dönemde, Doğu Avrupa’da yeniden nükseden
Ukrayna Krizi; geçtiğimiz ayın hemen başlarında Kazakistan’da yaşananlar; Çin-Hindistan
arasında gerginliğin zaman zaman arttığı ve 2020 Mayıs’ında Ladakh bölgesinde olduğu
gibi, çatışma boyutuna ulaştığı Himalayalar sınırındaki gelişmeler; Kuzey
Kore’nin sürekli yenilerini eklediği ve bu yılbaşından bugüne kadar yedi kez
gerçekleştirdiği nükleer füze denemeleri ile kovid-19 gibi sağlık sorunları, ABD’nin
ve müttefiklerinin bu ve benzeri küresel gelişmeler karşısında yeni stratejik
işbirlikleri çalışmaları olarak değerlendirilmelidir.
Bu anlamda, Quad’ı örneğin, Çin’in merkezinde olduğu,
tekil bir çatışma potansiyeli karşısında yapılan bir görüş alış verişi olarak
görmemek gerekir. Aksine, Çin-Rusya-Kuzey Kore gibi ABD’nin ve müttefiklerinin
bölgesel ve küresel çıkarlarına engel teşkil eden yapıların aralarındaki
gizli/açık işbirliği veya yakınlaşmalarının dikkatle ele alındığı görülüyor.
Henüz ABD yönetimi, bu ülkeleri tasvire yönelik olarak, bir “şer üçgeni” tanımı
ortaya koymamış olsa da, hem Melbourne’deki toplantı hem de Blinken’in süreçte
gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği ziyaretler hedefteki ülkelerin hangileri
olduğu yönünde güçlü bir intiba vermektedir.
Köklü ve yenilikçi değerler
Quad bünyesinde yer alan ülkelerin ortak özellikleri demokrasiyle yönetilmeleri
olarak öne çıkartılıyor.
Bunun yanı sıra, bu ülkelerin jeo-stratejik ve
jeo-ekonomik olarak sahip oldukları önemleriyle, ABD tarafından belirlenmiş ve
kökleri 2. Dünya Savaşı sonrasına dayanan uluslararası düzeni ve özellikle de,
dünya denizlerinde egemenlik, seyir güvenliği ve dolaşım hakkı gibi yapıların
sürdürülebilirliğine hizmet edecekleri varsayılıyor.
Bunlara günümüz sorunları veya temel olguları açısından
uluslararası yasaların üstünlüğü, demokratik değerler, iklim değişikliği gibi
konuları da eklemek gerekir.
Quad adıyla, ABD eksenli yeni bir ittifak grubunun
oluşturulması bile aslında, içinde yaşadığımız 21. yüzyıl başlarındaki
gelişmelerin nasıl bir yeni dünyanın oluşmakta olduğu konusunda bir fikir
veriyor.
Var olan çelişkiler
Bu durum, statik ikili ve bölgesel işbirlikleri ötesinde gayet
dinamik ve her an yenilenmeye muhtaç bir ilişkiler ağını ortaya koyuyor. Bu
noktada, büyük güçler için dünyanın sadece, bir bölgesinde ortaya çıkan
herhangi bir sorunu, salt o bölge ile sınırlı olarak değerlendiremeyeceklerinin
açık bir kanıtı hükmündedir.
Öte yandan, yine Quad örneğinde görüldüğü üzere
yapılaşmasını tamamlamamış bir ittifakın siyasi etkinliğinin sorgulanabilir
olduğu da ortada. Bu nedenledir ki, yapılmakta olan görüşmeleri sadece, ABD’nin
liderliğini gözü kapalı kabul etmiş ABD yedeğindeki ülkeler olarak görmek de
yanlış.
Örneğin bu noktada, Hindistan dışişlerinden yapılan
açıklamalar dikkat çekici. Öyle ki, güvenlik ve siyasi işbirliklerinin
geliştirilmesi bir yana, kovid-19’la mücadelede aşı konusunda ortak karar ve
süreçlerin henüz ortaya konulmamış olması, oluşumun yapısal bir sorunu olarak
kendini ortaya koyuyor.
Daha önceki yazılarımızda dile getirdiğimiz üzere,
ABD’nin Quad’da daha çok destekçi ülke çekmek. Bununla birlikte, son iki
yıldır gündemde olan Quad’ın ne tür somut politikalar ürettiği ve
karşılığında ne türden somut karşılıklar aldığı üyeler arasında da
sorgulandığını söylemek mümkün.
Dışişleri bakanları düzeyindeki oluşumu 2017 yılında
gerçekleşse de, liderler zirvesinin geçen yıl Eylül ayında yapılması, Quad’ın
halen yapılanma aşamasında olduğunu ortaya koyuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder