Mehmet Özay 08.02.2022
Güneydoğu Asya ülkelerinden Filipinler’de 9 Mayıs’ta yapılacak seçimlere az bir süre kala, başkanlık ve başkan yardımcılığı için yarışacak adayların üç aylık seçim kampanyası bugün başladı.
130 milyonluk ülkede sayısı 66 milyona varan seçmen
ülkenin yeni başkanını ve senatosunu belirleyecek. Başkanlık seçimlerinin yanı
sıra, kongre ve yerel yöneticiler de belirlenecek.
2016 yılından bu yana devlet başkanlığı koltuğunda oturan
renkli, sıra dışı ve dobra kişiliği ile dikkat çeken Rodrido Duterte’nin
ardından ülke yeni başkanını seçmeye hazırlanıyor.
Çoklu aday, sorunlu demokrasi!
Bağımsız veya siyasi partilerin aday gösterdiği başkan ve
başkan yardımcısının halk tarafından ayrı ayrı seçildiği seçimlerde, şu anki
başvurular dikkate alındığında, 10 başkan adı ile 9 başkan yardımcısı adayı
katılacağı görülüyor.
Çok adaylı yarışın, ülke siyasal gerçekliği içerisinde,
sanıldığının aksine demokrasinin olağan bir durumu olarak kabul edilmiyor. En
fazla oy alan adayın başkan olduğu sistemde, tıpkı 2016 yılında olduğu gibi
sıra dışı veya popüler olmayan bir adayın seçimi kazanma şansı bulunuyor.
Bölge ülkelerinden örneğin, Endonezya’da olduğu gibi
başkan ve başkan yardımcısının birlikte seçime girmesinin aksine, Filipinler’de
başkan ve başkan yardımcısı ayrı ayrı seçiliyor.
Bu durum, bir yandan siyasetin aha çekişmeli hale
gelmesine yol açarken, 2016 yılında başkan Duterte ve yardımcısı Leonor Lobredo
arasında tanık olunduğu üzere, çatışmacı bir durumun ortaya çıkmasına da yol
açabiliyor.
2019 yılı başlarından bu yana etkisini sürdüren kovid-19
pandemi sürecinden, tıpkı bölge ülkeleri gibi ekonomisi olumsuz yönde etkilenen
Filipinler’de başkanlık yarışında, köklü ailelerin yeni nesil temsilcilerinin
yanı sıra yeni isimler de dikkat çekiyor.
Adaylar kimler?
2016 yılındaki seçimde devlet başkan yardımcılığına
seçilen Maria Leonor Robredo, Manila belediye başkanı ‘Isko’ lakaplı Francisco
Moreno Domagoso, senatör ve boks eski dünya şampiyonu Emmanuel Pacquiau ile 1980’lerin
diktatör lakaplı başkanı Ferdinand Marcos’un oğlu aynı adla anılan ‘Küçük’
Ferdinand Marcos ya da yaygın lakabıyla tanınan ‘Bongbong’ öne çıkan adaylar
arasında yer alıyor.
İkincil diyebileceğimiz diğer adaylar arasında ise Duterte’nin
eski sözcüsü Ernesto Abella; eski başkanlardan Gloria Arroyo kabinesinde
savunma bakanı ve ulusal güvenlik danışmanlığı yapan Norberto Gonzales;
sosyalist işçi lideri Leodegario De Guzman; eski emniyet genel müdürü ve
senatör Panfilo Lacson; iş adamı Faisal Mangondato ile avukat Jose Montemayor
bulunuyor.
Başkan yardımcılığı için adı geçen 9 aday arasında Manila
eski belediye başkanı Lito Atienza; sosyalist akademisyen Walden Bello;
Filipinler İşçi Partisi adayı Manny Lopez; senato başkanı ve aktör Carlos
Serapio’nun yanı sıra, Duterte’nin tıpkı kendisi gibi Davao belediye başkanı
olan kızı Sara Duterte de bulunuyor.
Devlet başkanı Rodrigo Duterte’nin adaylar arasından kimi
destekleyeceği ise merak konusu. Analistler Duterte’nin destekleyeceği herhangi
bir adayın mevcut hükümet gücünü arkasına almasının bir avantaj sağlayacağı
kadar, seçmenlerin bu duruma tepki gösterebileceğine ve sürecin ters
tepebileceğine de vurgu yapıyorlar.
Ülkenin ulusal gündeminde yolsuzluklarla mücadele ile
Mindanao Barışı’nın sürdürülebilirliği bulunurken; uluslararası ilişkiler
bağlamında ise, ABD-Çin arasında yaşanan ve tüm Asya-Pasifik bölgesini yakından
ilgilendiren çatışmacı ortam bulunuyor.
Bu noktada, Filipinler’in özellikle Çin’in Güney Çin
Denizi’ndeki egemenlik hak iddiasından doğrudan etkilenen ülke olması bir
anlamda bu ülkeyi tam da çatışmanın odağında olduğunu gösteriyor.
Yendien ‘Marcos’ seçeneği
Kamuoyu yoklamalarının da ortaya koyduğu üzere başkan
adayları arasında en güçlü isim, ‘Küçük’ Ferdinand Marcos’un olması dikkat
çekiyor. Bu durum, bir yandan ülkede ‘aile’ hanedanlıkları üzerinden siyasetin
devamı anlamı taşırken, bir yandan da 1970’li ve 1980’li yılların
politikalarının egemen olup olmayacağını akla getiriyor.
Bununla birlikte, 1995 yılındaki hakkında açılan vergi
davası yeniden gündeme getirilen Marcos’un seçime katılıp katılmayacağı
konusundaki kararın önümüzdeki süreçte seçim komisyonu tarafından belirlenecek.
1965 ve 69 seçimlerini kazanarak başkanlık yapan
Ferdinand Marcos, 1972 yılında ilân ettiği sıkıyönetimle 1986 yılına kadar
ülkeyi ‘demir yumruk’ politikalarıyla yönetti.
1980’li yıllarda ülkenin güneyinde Mindanao ve Sulu
bölgesinde Müslümanlara ve komünist gerillalara karşı sert politikalarıyla
tanınan Marcos, Halkın Gücü (People’s Power) adı verilen muhalefet
hareketiyle iktidarını kaybetmesinin ardından, Hawaii’ye sürgüne gönderilmişti.
Marcos’un vefatının ardından, ailesi 1990’lı yılların sonlarına doğru ülkeye
dönmeye başlarken, oğlu ‘Küçük’ Ferdinand Marcos senatör olmuş, Imee Marcos da
2019 yılında senatör olarak seçilmişti.
Son on yılında Filipinler
1980’li yılların diktatör lakaplı başkanı Ferdinand
Marcos döneminde Asya’nın ‘hasta adamı’ lakabıyla anılan Filipinler özellikle,
2010’lu yıllardan itibaren ortaya koyduğu politikalarla ekonomik kalkınmada
önemli bir evreye gelmiş gözüküyor.
Bu noktada, 2010-2016 yıllarında devlet başkanlığı
koltuğunda oturan ve geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Aquino ailesinin ferdi 3.
Benigno Aquino’nun ülkeyi, hem ASEAN içerisinde hem de bir ölçüde küresel
kamuoyunda olumlu bir imajla anılmasını sağladığını söylemek mümkün.
Aquino bir yandan ekonomik kalkınma konusunda adımlar
atarken, bununla aynı ölçüde öneme sahip Mindanao barış sürecini başarıyla
sürdürmesiyle önem taşımıştı.
İki dönem şartı nedeniyle bir daha aday olamayan
Aquino’nun yerine biraz da sürpriz denilebilecek şekilde, uzun süre Davao
belediye başkanlığını yürütmüş olan Rodrigo Duterte’nin başkanlık yarışını
göğüslemesi, ana akım siyasetin dışına çıkan yeni bir dönem anlamı taşımıştı.
Bölge ülkelerinde ve uluslararası siyasette adını daha çok
yargısız infazlar olarak adlandırılan uyuşturucu ile mücadelede duyuran ve
ardından ABD karşıtlığı-Çin’e yakınlaşmasıyla Asya-Pasifik’te dengeleri
etkilemeye veya en azından var olan dengeleri tehdit etmeye yönelik
politikalarıyla dikkat çekmişti.
Rodrido Duterte’nin “milliyetçi” yönelimli
politikalarının aslında Pasifik Okyanusu’nun öte yakasında, ABD’de yine aynı
dönemde başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump politikalarıyla özdeşliğiyle
dikkat çekiyordu.
Yeniden ulusal kalkınmaya dönüş mümkün mü?
Kovid-19’un başlaması ve ülkede etkisini göstermesiyle
birlikte, içe kapanan bir görünüm çizen Filipinler’de en önemli sorunların
başında yolsuzluk ve insan hakları geliyor.
Rodrido Duterte’nin doğru teşhis ettiği ancak, yanlış
politikalarla üzerine gittiği uyuşturucu sorunu bir anlamda yargı ve yürütme gücü
arasında bir tür çatışmanın doğmasına neden oldu. Bu gelişme, aynı zamanda
ASEAN’da ilgili insan hakları kurulları ile özellikle Batılı ülkelerde tepki
çekmişti.
Filipinler’de Duterte döneminin önemli gelişmeleri
arasında Mindano Barışı’nda önemli bir aşama olan, Mindanao topraklarında geçiş
dönemi hükümetinin kurulması oldu. Bununla birlikte, 2019-2022 yılları arasında
tamamlanması beklenen geçiş hükümeti süreci, beklenmeyen bazı gelişmeler
üzerine 2025 yılına kadar ertelendi.
Yeni başkan, başkan yardımcısı ve kongreyi bekleyen en
önemli sorunlar kovid-19 sürecinin neden olduğu ekonomik darboğazı aşmak
olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte, ulusal barışın tesisi ve devamlılığı
noktasında Mindanao barış sürecinin arzu edilen düzeyde ortaya konulması
tarafların beklentileri arasında.
Bu durumun, aynı zamanda ülkede sağlayacağı güven
sayesinde, başta ASEAN ülkeleri olmak üzere dış yatırımcıların ülkenin geri
kalmışlığıyla dikkat çeken güney bölgelerine yatırımlarıyla ulusal ekonomik
kalkınmaya destek olacağına kuşku bulunmuyor.
Ülkede güçlü bir başkanın seçilmesi, hem ASEAN hem de
Asya-Pasifik politikalarında Filipinlerin söz sahibi olmasına ve süreçlere
önemli katkılarda bulunmasını sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder