7 Şubat 2022 Pazartesi

Okulumu özledim! Bir öğrencinin okuldaki ilk günü / I have missed my school! The first day of a student

Bir öğrenci                                                                                                                                 07.02.2022

Okulların açılmasını merakla bekliyordum...  Henüz ilköğretim birinci sınıfta olduğumdan, tatilin ne kadar uzun sürdüğünü ve sınıfıma ne zaman kavuşacağımı tahmin edemiyordum. Yani anlayacağınız zaman mefhumum pek oturmamıştı. Ancak okul değiştirdiğim için yeni okuluma kayıt, üniforma alınması gibi hazırlıklar okulun başlangıç gününün yaklaştığının habercisiydi.

Üç gün, iki gün nihayet bir gün… O gün gelip çattı. Tatil günlerinin aksine, erken kalkmış, bir güzel hazırlanmıştım. Yeni okul üniformamı giyerken heyecanlıydım. Annem saçlarıma renkli kurdelalardan takmış, beslenme çantama enfes sandöviçler ve bir de süt koymuştu.

Evdeki okul heyecanı sadece bende değildi. Ablam da, aynı heyecanı belki benimkisi kadar olmasa da hissediyordu. Mis gibi kolonyamızı süründükten sonra, annem-babam, ablam hep birlikte evden çıkarken, babamla ben okulumun yolunu tuttuk.

Güneşli pırıl pırıl bir İstanbul sabahında, evden çıktık ve kedilerin bolca bulunduğu az aşağıdaki sokaktan geçtik. Ana yol yerine mahallemizin yemyeşil koruluğu andıran parkından, renkli oyun alanından yürümeyi tercih etik. Babam bir yandan, okul yolunu bana tarif ederken, aklım okulda yeni öğretmenim, yeni sınıfım ve arkadaşlarımdaydı. Birazdan orada olacaktık. Ve ben tüm bu yeniliklerle ve belki de olmadık sürprizlerle karşılaşacaktım…

Sadece birkaç hafta önce eski okulumdan, arkadaşlarımdan ve de en önemlisi öğretmenimden ayrılırken ki, durumum aklıma geldi. Üzülmüştüm… Hatta karneyi aldığım gün, ayrılmakta olduğumun farkında olarak, bir kenara çekilip neredeyse ağlamaklı bir halde öylesine oturup kalmıştım. Şimdi ise, bu hüznün yerine, kıpır kıpır bir kalple yeni okuluma doğru yol alıyordum ve sevinçliydim.

Güzel parkın ardından, ana caddeye çıkmıştık. Yol, araçlar ve yayalarla epeyce kalabalıktı. Bizler gibi mahallemizden uzak yakın semtlerden öğrenciler anne veya babalarıyla okullarının yolunu tutmuştu. “İşte şu market, şu eczane” diyerek babam yolu tarif etmeye devam ediyordu. Az ilerdeki çikolatacı dükkânını da hatırlatmayı unutmamıştı. Aslında benim aklım nedense hep oradaydı… Aklımdan ‘evet burayı hiç unutmamalıyım’ diye geçirdim…

Birazdan trafik ışıklarına geldik ve kırmızı ışıkta beklemeye başladık. Arkamızda da benim yaşımda, bir başka öğrenci babasıyla bekliyordu… Yeşil ışık yanıp, araçlar birbiri ardına beklemeye başladığında, biz de karşıdan karşıya geçtik.

İki caddenin birleştiği noktada, küçük ancak şirin bir diğer park vardı. Babam, okul dönüşlerinde burada durup dinlenebileceğimizi söylüyordu. Kaldırımının giderek daraldığı bir caddeyi daha geçiyorduk. Burada araçların sayısı artmıştı… Sağ tarafımızdan araçlar hızla geçerken, babam elimi sıkı sıkı tutmuş, ‘sen, hep solumda yürü’ diyordu.

Biraz yokuş aşağı yürümekle birlikte, okul çantamın ağırlığını daha az hisseder olmuştum. Çevrede yürüyen öğrencilerden okula yaklaştığımız anlaşılıyordu… Evet, işte yeni okulumun duvarları ve ardında yükselen binası… Geçen hafta kayıt için geldiğimiz kapının önündeydik. Ancak bir teyze, “lütfen öteki kapıdan” diyerek, bizi az ilerideki kapıya yönlendirdi. Demek ki, okulun birkaç kapısı vardı... Biz de, tıpkı diğer öğrenciler ve velileri gibi buna uyarak okulun genişçe bahçesine, ana girişinin bulunduğu alana doğru yürüdük.

Babam okulun bahçesinde fazla öğrenci görmeyince “Acaba geç mi kaldık?” diye mırıldandı. Burada bir başka teyze, “Veliler giremez!” diyerek babamı uyarınca, “Nakille geldik, yeni öğrenciyiz.” demesi üzerine teyze, “Hangi sınıftasınız?” diye sorunca “Müdür yardımcısı Bey, Cuma günü arayıp söyleyecekti. Ancak kimse aramadı” dedi babam. Yani henüz bilmiyorduk hangi sınıfta olduğumu…

“O zaman, girişte veli bekleme odasına buyurun lütfen. Henüz yöneticiler gelmedi. Ben kendilerine söylerim. Hangi sınıfta olduğunuzu size bildirirler. Sizin gibi bekleyen bir veli daha var” dedi, teyze kibarca. Bu teyzeler öğretmen miydi fark edemedim, ancak burada durduklarına göre okulda çalışan kişiler olmalıydılar.

Böylece, babamın az önceki, “geç mi kaldık acaba!” kuruntusunun da gerçek olmadığı ortaya çıktı. Evet, okulun ana giriş binası önündeydik. Merdivenleri çıkarken, bazılarının arkadaşlarım olduğunu düşündüğüm diğer öğrenciler birer ikişer okul binasına giriyorlardı.

Evet işte, “Veli bekleme odası” tam karşımızdaydı… Teyzenin söylediği gibi bir veli de iki çocuğuyla birlikte ayakta biraz da tedirgin bir şekilde bekliyordu. “Siz de mi yeni kayıt yaptırdınız dedi?” babama. “Evet… Bekleyelim, yöneticiler birazdan gelmiş olurlar.” dedi babam.

Bir yandan da saatine bakıyordu. 9’a 20 var. “İlginç yöneticiler daha gelmemiş” diyerek mırıldandı yine babam. Acaba aklında ne geçiyordu. Okulun ilk günüydü, öğrenciler ve veliler yollardaydı önemli bir kısmı okul binasına gelmişti. Ancak okul yöneticileri henüz yoktu. Bunda bir sorun olabilir miydi. Herhalde trafiğe takılmışlardır! Bizim evimiz yakın olduğu için, yürüyerek rahatlıkla gelmiştik. Yöneticiler bu civarda oturmuyor olabilirdi. Beni pek de ilgilendirmeyen bir husus olduğundan üzerinde fazla durmadım.

Benim aklım, yeni öğretmenim ve yeni arkadaşlarımdaydı. “Baba, sınıfım hangisi?” diye sordum. “Kızım, müdür yardımcısı gelsin, öğreneceğiz”, dedi babam… Birkaç dakika sonra, işte geçen hafta kendisini odasında ziyaret ettiğimiz Müdür amca yanında yardımcısıyla kapıdan içeri girdi. Hay aksi, bizi görmediler! Onlar da, bizler gibi heyecanlı olmalılar. Neyse, müdür bey birazdan geri dönerek ‘merhaba’ dedi. Babam, “hayırlı sabahlar” dedi ve ardından ekledi, “Hocam, kızımın sınıfı hangisi acaba, öğrenebilir miyiz? Cuma günü aranacaktık, ancak kimse aramadı.” Müdür bey biraz telaşla, “Bekleyin biraz… Şu töreni yapalım ardından, müdür yardımcımıza soralım.” dedi.

Tören hazırlığı için eline aldığı mikrofonla okul binası içindeki tüm öğrencileri bahçeye davet etti. Hizmetli olduğu anlaşılan bir amca, Türk bayrağını bir odadan alıp bahçeye çıktı. Etrafta bir koşuşturma… Kızlı, erkekli tüm öğrenciler ‘hurraa’ bahçeye doğru akın ediyordu. Babam, “hadi biz de dışarı çıkalım” dedi ve “güvenli!” bir şekilde bahçeye çıktık. Bütün öğrenciler sıralarına geçmişti… “Baba benim sınıfım nerede?” diye sordum. “Biz şurada bekleyelim” dedi babam ve elimden tutarak tüm sınıfların arkasında durmaya başladık.

Müdür amca, okulun ilk günü dolayısıyla kısa bir konuşma yaptı. Tatil, hastalık, karne, başarı, bencillik vb. gibi kelimelerin olduğu konuşmasını yaparken bir şey dikkatimi çekti.

“Çocuklar hoş geldiniz, sizi çok özledik. Nasılsınız?” diye sormadı. Acaba ben mi duymadım diye kendi kendine sordum. Ama öğrencilerin de, “Sağ ol öğretmenim. İyiyiz” diye gür sesle verilen bir cevap da duymadım. Herhalde pırıl pırıl güneşe rağmen, havanın soğuk olmasından olsa gerek… Konuşmayı ve ardından töreni çabuk bitirip, öğrencilerin bir an önce sıcak sınıflarına girmesini istiyordu müdür amca.

Konuşmasını bitiren müdür amca, dördüncü sınıfların olduğu tarafa bakarak bir öğrenciyi merdivenlere davet etti. Öğrenci Türk bayrağını tutarken, bir yandan da rahat ve hazır ol komutları verdi. Bilgisayardan açılan İstiklal Marşı’nı hep birlikte söyledik! Pardon, diğer öğrenciler öğretmenleriyle ve ben de babamın yayında söyledim…

Töreni de yapmıştık… Şimdi öğretmenimi ve sınıfımı öğrenebilirdik… Tüm sınıflar okul binasına sırayla çıkarken, bizde aradan geçip müdür beyin yayına gittik. “Müdür yardımcımızın odasına geçiniz. Size sınıfınızı ve öğretmeni söyleyecek” dedi. Giriş katında, koridordan sağa doğru, tıpkı geçen hafta olduğu gibi ilerledik. Müdür yardımcısının odasına gittik. İçeride binaya ilk girdiğimizde rastladığımız teyze ve iki çocuğu vardı. Babam “bekleyelim, önce teyze işini bitirsin” dedi. Bir müddet bekledik…

“Buyurun” dedi müdür yardımcısı. “Hocam, hayırlı sabahlar. Geçen hafta kayıt yaptırmıştık… Cuma günü arayacağınızı söylemiştiniz, ancak arayan olmadı. Sınıfımızı öğrenebilir miyiz?” Bilgisayarın başındaki müdür yardımcısı ismimi sordu, herhalde bulamamış olmalı ki, ardından nüfuz cüzdan numaramı istedi babamdan… “Sistem yavaş işliyor. Yeniliyorlar da…” diyerek mazeret ifade ediyordu galiba müdür yardımcısı. “Evet buldum isminizi…. 1 … sınıfı.”

Tam sevinecektim ki, bir bayan öğretmen odaya girdi, “Sizin öğretmeniniz üç gün görevli olduğu için gelmedi.” dedi. Babamın yüzü şaşkınlıktan gerilmişti… Acaba kızacak mı diye ben de tedirgin oldum. Kızmadı, ancak “Peki öteki öğrenciler?” diye sordu bayan öğretmene. “Onlara haber verildiği için okula gelmediler. Arzu ederseniz sizi bir başka sınıfa alalım bugünlük” dedi.

Herhalde ortada hoş olmayan bir durum vardı ki, böyle ‘güzel bir öneri’ sunma gereği hissetmişti bayan öğretmen. Babam, “Okulun ilk günü… Olur mu böyle hiç! Bir de öteki öğretmeni ve öğrencileri rahatsız etmiş oluruz.” Bayan öğretmen, “Siz bilirsiniz arzu ederseniz üç gün sonra gelirsiniz. Telefonunuzu öğretmenimize veririm. Sizi bilgilendirir.” dedi.  “Tamam, biz Perşembe günü gelelim o zaman” dedi babam. Sınıfıma çıkmak yerine, geldiğimiz gibi okul binasından ayrıldık…

Sevgili okulum… Sana büyük bir ümitle ve sevinçle gelmiştim bu pırıl pırıl İstanbul sabahında… İlk günümde yeni öğretmenim, yeni arkadaşlarım yeni sınıfım… Neşeyle oturacaktım… Öğretmenim, “Hoş geldin sınıfımıza kızım… Çocuklar bu yeni arkadaşınız …. diyecekti. Ben de, biraz utanacak ancak tebessüm edecektim ve ardından “merhaba arkadaşlar” diyecektim…

Ancak böyle olmadı… Akşam bu yazıyı yazarken, birkaç damla yaş indi gözlerimden... Çok üzülmüştüm… Yine de olsun okulumu, öğretmenimi, arkadaşlarımı çok seviyorum.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/02/07/okulumu-ozledim-bir-ogrencinin-okulda-ilk-gunu-i-have-missed-my-school-the-first-day-of-a-student/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder