Mehmet Özay 25.02.2022
Rusya’nın Ukrayna’yı istilası devam ederken, ABD öncülüğündeki NATO’nun fiili harekete geç/e/meyeceği yönündeki kanaatler daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmaya başladı.
Ukrayna devlet başkanının bugünkü açıklamaları arasında,
‘medeni Avrupa’ toplumlarına seslenerek hükümetlerine, Ukrayna’ya daha çok mali
ve askeri yardım yapmaları konusunda kamuoyu oluşturmalarını istemesi oldukça
anlamlıydı.
Bu çağrı, açıkçası, ABD öncülüğündeki NATO’nun Ukrayna
topraklarına giren Rusya karşısında fiili harekete geçmeyeceğinin
anlaşılmasıyla bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, Doğu Avrupa’daki bu gelişmeyle doğrudan
bağlantılı olarak, Asya-Pasifik bölgesinde dikkat çekici bir hareketlilik
olduğu görülüyor.
Tayvan’dan ve Çin’den gelen açıklamalar; Tayvan konusunda
ABD’nin sabık devlet başkanı Donald Trump’ın Tayvan vurgusu; Vietnam-Singapur
arasında yeni anlaşmaların imzalanması hiç kuşku yok ki, çatışma evreninin
potansiyel yönelimini ortaya koyuyor.
Doğu Avrupa’dan Güney Çin Denizi’ne çatışma gerçekliği
Tayvan’ın ve Çin’in Rusya’nın Ukrayna istilasını farklı
gerekçelerle yakından izlediklerine kuşku yok.
Ukrayna istilasında ABD ve Rusya’nın söylemleri arasında
dikkat çeken boyut işin içinde Çin’in de gayet önemli bir rolü olduğuna işaret
ediyor.
Çin’in resmi yayın organı globaltimes bu iddiayı
yalanlarken, Şi Cinping’den Putin’e barış masasına oturma görüşünü paylaşması
ile Putin’in Ukrayna’yı barış masasına davet etmesinin birbiriyle bağlantısını
kurmak gerekir.
Tayvan’da ise devlet başkanı Tsai Ing-wen, ulusal
güvenlik konseyinden Doğu Avrupa’daki gelişmelere ilgili görüş alırken, Rusya’nın
Ukrayna’nın egemenlik hakkına yönelik müdahalesini de kınadı. Tsai Ing-wen
ayrıca, Çin’in olası bir girişimine karşı ulusal savunma güçlerine hazır olun talimatı
verdi.
Öte yandan, Tayvan konusunun ABD’de, sabık devlet başkanı
Donald Trump’ın yaptığı açıklamayla gündemin tam ortasına oturtulması ise
şaşırtıcı değil. Trump, katıldığı bir televizyon programında “sırada Tayvan”
var ifadesi, şu veya bu şekilde, Asya-Pasifik’teki hareketliliğin gerçekliğine
işaret ediyor.
Trump, önce Ukrayna’daki gelişmeyle ilgili kanaatlerini
paylaşırken, “Putin’in gözünün Ukrayna’da olduğunu biliyordum” demesi üzerinde
durulmayı hak ediyor. Bu açıklama, bir siyasetçi olarak Trump’ın hisleri veya
siyasal gelişmeleri okuma kabiliyetine işaret ettiği gibi, bundan öte anlamlar
da içeriyor.
ABD belirsizliği
Trump’ın açıklamaları, ABD’de siyasal yapı içerisinde
ayrışmanın da ne denli derin ve hâlâ devam etmekte olduğunun bir başka kanıtı.
Bugün Trump’ın sadece basık bir başkan olarak değil, 2024
seçimlerinde yeniden aday olmaya hazırlanan bir siyasetçi kimliğiyle
konuştuğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle, yaptığı açıklama ile Doğu
Avrupa’daki gelişmeyi Demokratlara yönelik bir eleştiri olarak gündeme
getirmesi Batı’da yaşanan çatlağın ABD şartlarındaki boyutunu ortaya koyuyor.
Ukrayna’nın Rusya karşısında aktif olarak korunması
konusunda ABD öncülüğündeki NATO’nun isteksizliği, Güney Çin Denizi özelinde
yaşanacak olası bir gelişmede ABD’nin bölge ülkelerinin yanında olamayacağı
görüşünü güçlendiriyor.
Özellikle, 2016 yılında, Trump iktidarının başlamasıyla,
ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerle ilişkilerinde giderek mesafeli bir
tutum takınması, Çin’in bölgedeki yayılmacılık konusundaki
söylemlerinin/görünümlerinin ve Güney Çin Denizi özelinde fiili girişimlerinin,
doğrudan veya dolaylı etkisine maruz kalan ülkeleri yeni arayışlara ittiğine
kuşku yok.
Bununla birlikte, ortada sadece bölge ülkeleri arasında
ortaya çıkabilecek bir askeri ittifak görüntüsünden de bahsetmek şimdilik
mümkün değil. Bu noktada, örneğin ASEAN çerçevesinde bir askeri yapılanmanın
varlığının bile tartışma konu olmaması, Asya-Pasifik bölgesinin bu gayet
dinamik coğrafyasında belirsizliğin hakim olmasına yol açıyor.
ASEAN üye ülkelerinin farklı siyasi rejimleri bu noktada
hangi yönde gidileceği konusunda belirleyici olurken, hem tarihsel hem de günün
getirdiği jeo-politik dengeler noktasında -en azından bazı ülkeler açısından-
gizli/açık bir ABD yanaşmacılığının varlığından söz edilebilir.
Asya-Pasifik
bölgesinde ortaya çıkan belirsizlik atmosferinin, Rusya’nın Ukrayna istilası
ile birlikte yeniden ve güçlü bir şekilde Çin’i öne çıkardığını söyleyebiliriz.
ASEAN merkezlilik ve savunma işbirliği
Vietnam devlet başkanı Nguyen Xuan Phuc’un Singapur’a
yapmakta olduğu üç günlük resmi ziyaretin de, Doğu Avrupa’daki gelişmelerle
bağlantılı olduğunu söylemek mümkün.
Yukarıda dikkat çektiğim ve gelişmelerle bağlantısı ilk
etapta yadsınabilecek Vietnam-Singapur görüşmelerinin tam da bu noktada önem
kazandığını söylemek gerekiyor. Yani, askeri güç olarak ‘küçük’ addedilen
ülkelerin kendi aralarında yeni işbirlikleri ve ittifaklar kurmak suretiyle
yeni savunma alanları kurduklarını söyleyebiliriz.
Öyle ki, Vietnam ile Singapur ilişkilerinin 2023’de 50.
yılına ve stratejik işbirliğinin 10. yılına az bir süre kalan iki ülke arasında
savunma ve ticaretin öne çıktığı önemli antlaşmalar imzalandı.
İki ülkenin, Myanmar konusu dikkate alınarak özellikle
son dönemde ASEAN’ın yeniden sorgulanmaya başlanan siyasi kararlılığına vurgu
yapacak şekilde bölgesel gelişmelerde ASEAN’ın merkezi yapısı ve birlik ruhunun
geliştirilmesine dikkat çektiler.
Bu noktada, ASEAN merkezliliği kavramını uluslararası
ilişkilerde ve özellikle de, Asya-Pasifik bölgesinde etkin olmaya çalışan Çin
ve ABD karşısında, çok katmanlı ve çok aktörlü yapılaşmanın bir formülü olarak
görmek gerekiyor.
İki ülke savunma işbirliği hem, tek tek bu iki ülkeye hem
de, üyesi oldukları ASEAN açısından gayet önemli. Özellikle, Güney Çin
Denizi’nde beş ülkenin Çin’in egemenlik iddiaları karşısında konumlaması -Doğu
Avrupa krizinde görüldüğü üzere-, olası bir gelişme karşısında ABD’nin aktif
varlığı olmadan, bölge ilişkilerini yapılandırmanın bir çabası olarak görmekte
yarar var.
Çin karşısında caydırıcılık unsurunun gayet önemli
olduğunu bölgedeki her ülke farkında. Dolayısıyla, Vietnam devlet başkanının,
iki ülke ilişkilerinin 50. yılı olan 2023’de değil, bugün Singapur’u ziyaret
ederek önemli anlaşmalara imza atmasını son gelime ile bağlantılı değerlendirmek
gerekir.
Söylem benzerliği çatışma benzerliğine yol
açar (mı?)
Tayvan ve Uluslararası medyaya göz atıldığında Ukrayna ve
Tayvan arasında veya daha doğrusu Rusya’nın Ukrayna’yı istilası ile Çin’in de
Tayvan’ı istila edebileceği olasılığının artabileceği konusu gündemde.
Rusya ile Ukrayna arasında sorunun başladığı 2014 yılı,
aynı zamanda Çin’de Şi Cinping’in iktidara gelmesinden bir yıl sonrasına tekabül
ediyor. Ve Çin giderek artan bir tonla Güney Çin Denizi’ndeki hakimiyet
iddiasını gündeme taşırken bir yandan da, “Tek Çin Politikası”nın gereği olarak
Tayvan’la bütünleşmenin, gerekirse güç kullanılarak gerçekleşeceğini yüksek
sesle dillendirmeye başlamıştı.
Çin’in bu söylem ve fiiliyata geçirdiği alanlar, Çin
yönetiminin kendi bölgesinden başlayarak ulusal güvenlik olgusunu yenileme ve bu
çerçevede, yeni bir jeo-politik zemin oluşturma hedefini ortaya koyuyor. Tam da
bu noktada, Tayvan sorunu bir başka deyişle, ‘Tek Çin Politikası’na muhalif bir
görünüm olan, de facto bağımsız ülke Tayvan’ın Çin Halk Cumhuriyeti’yle
bir başka deyişle Ana Kıta Çin’le birleşmesi meselesidir.
Bununla birlikte, geçen günkü yazımızda belirttiğimiz
üzere Ukrayna ve Tayvan sorunu arasında ‘doğal’ benzerlikler az. Kaldı ki,
temelde kurulmaya çalışılan benzerlikler, Ukrayna ve Tayvan’ın benzer siyasal
ortamda bulundukları anlamına da gelmiyor. Aksine, burada belirleyici olan
husus, ABD’nin ve NATO’nun kararsızlığının doğurduğu endişedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder