Mehmet Özay 15.02.2022
9 Mayıs’ta başkanlık ve senato seçimlerine gidecek olan Filipinler’de, seçimin bizatihi kendisi kadar, ülkede azınlık konumundaki Müslümanların yakın ve orta vadede geleceği de dikkatle izlenmeyi hak ediyor.
Nüfusun yüzde beş ilâ sekizi arasında değiştiği
varsayılan, ülkenin güneyinde Mindanano, Sulu ve Palawan Adaları’ndaki çeşitli
bölgelerde yaşam süren Müslüman Bangsamoro (Moro Halkı) halkının içinden
geçmekte olduğu barış süreci, bu seçim nedeniyle sadece, ulusal siyasi aktörler
ve kurumlar tarafından değil, bölgesel ve uluslararası çevrelerce de yakından
takip edilecek önemdedir.
Ulusal siyasette öne çıkan partilerin ideolojik
temellerden epeyce yoksun olması, hiç kuşku yok ki, gündeme karizmatik
kişilikleriyle liderleri çıkartıyor. Bununla birlikte, modern siyasal tarihin
yarısına yakın bir döneminde, Müslümanların verdikleri bağımsızlık
mücadelesinin ardından gelen barış sürecinin doğurduğu hassasiyet gözlerden
kaçmıyor.
Ülkeyi yönetecek başkanın ve kuracağı kabinenin, genel
anlamda ulusal politikaların etkisi kadar, bunların Bangsamoro barış sürecine
yansımaları veya doğrudan barış süreciyle ilgili oluşturacakları politikalar,
hiç kuşku yok ki, istikrar ortamının belirlenmesinde başat rol oynayacaktır.
Güçlü adaylar, hassas dengeler, olası
politikalar
Toplam on başkan aday arasında öne çıktığı düşünülen iki
adayın, seçimlerde şansının yüksek olduğunu belirtmek gerekir.
Bunlardan ilki, 65 yaşındaki ‘oğul’ Ferdinand Marcos;
diğeri ise, halen devlet başkan yardımcısı olan 56 yaşındaki Maria Leonor
Robredo. Marcos’un merkeziyetçi ve ‘eski güç’ yanlılarının temsilcisi bir aday;
Robredo’nun ise liberal, insan hakları ve anayasanın tavizsiz uygulanması
konusunda kararlı bir aday olduğunu söylemek mümkün.
Marcos ailesinin gücünün yeniden dirilmesi olarak da
yorumlanabilecek Marcos’un adaylığı hiç kuşku yok ki, ülkenin modern tarihinde
olumlu izler bırakmayan bir dönemi akla getiriyor.
Diğer gelişmelerin yanı sıra, özellikle 1970’li ve
1980’li yıllarda, Mindanao topraklarında Müslümanlara yönelik şiddet olayları
hatırlandığında, merkeziyetçi çevrelerin adayı olarak görülen Marcos’un başkan
seçilmesi halinde, Bangsamoro barış sürecine nasıl etkide bulunacağı merak
konusu.
Öte yandan, 2016 yılında devlet başkan yardımcılığına
seçilmiş olan Leonor Robredo’nun bugüne kadar başkan Rodrigo Duterte ile
özellikle, insan hakları ihlâlleri ve hukuk dışı uygulamaları bağlamlarında
anlaşamamasından hareketle, Robredo’nun başkanlık koltuğuna oturması halinde
son altı yıldaki politikaları ciddi anlamda revize edeceği düşünülebilir.
Leonor Robredo’nun şu anki Temsilciler Meclisi’nde güçlü
siyasi gruplardan dördünün desteğini almış olması, onun adına olumlu bir
gelişme olarak yorumlanabilir.
Bangsamoro Barış Süreci
Ulusal politikada yaşanacak değişiklik ile birlikte,
Müslüman toplumun içinde doğrudan yer aldığı barış sürecine dair beklentiler
kadar bazı kaygıların da olduğunu söylemek mümkün.
Bu çerçevede, Bangsamoro barış sürecine yönelik olarak, üç
temel tehlikeden bahsedilebili. Bunlardan ilki, ulusal veya merkezi siyasette
ülke yönetimine gelecek başta başkan olmak üzere kabinenin özerk yönetime dair
yaklaşımları.
İkincisi ise, Bangsamoro topraklarında, sayısı az da
olsa, ana akın Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nden (Moro Islamic Liberation
Front-MILF) ayrışan bazı grupların varlığı.
Özellikle, Ortadoğu’daki gelişmelerden doğrudan etkilenen
bu küçük ancak, ses getirebilen yapıların barış sürecini sabote edebilecekleri
ihtimali dışarda bırakılmıyor. Bu noktada, 2017 yılında Marawi şehrinde
yaşananların önemli bir uyarıcı etkisi olduğunu hatırlamakta fayda var.
Birinci koşulda, merkezi yönetim-özerk yönetim arasında
yakın işbirliğinin pozitif bir eğilimle süreçte işlerlik kazanması, barış
sürecinin devamlılığı açısından gayet önemli. İkinci durumda ise, özellikle,
MILF yönetiminin askeri varlığı, varılan anlaşma çerçevesinde zamanla
sivilleşirken bölgedeki güvenlik sorunuyla baş edilmesi, daha çok merkezi
yönetimin güvenlik birimlerine bırakılıyor.
Bu durum, bir yandan yanlış anlamadan kaynaklanan
istenmeyen durumlar kadar, sürecin kasıtlı olarak suistimal edilebilirliği
ihtimalini ortaya koyuyor. Ancak, MILF yönetiminin bugüne kadar bu konudaki
tutumumun ve başarılı politikasının devam ettirilmesi halinde barış sürecinde
sürdürülebilirliğin yakalanabileceği söylenebilir.
Bu iki temel endişenin dışında, barış sürecinin geniş
Müslüman topluma ekonomik ve sosyal refah getirmede başarısız olmasını üçüncü
bir şık olarak eklemek gerekiyor.
Özellikle, barış geçiş sürecinin yaşandığı bölgelerde
ekonomik refahın artırılması konusunda gerek merkezi hükümet gerekse özerk
yönetimin bugüne kadar ki çabalarının yeterli olduğunu söylemek mümkün değil.
Bunda, son iki yıldır etkili olan kovid-19 engeli, ciddi bir neden olarak
gösterilebilir.
Bu öngörülemez durum, aslında bölgenin hassasiyetleri
dikkate alınarak sosyo-ekonomik süreçlerin çok daha plânlı ve tutarlı bir
şekilde yapılandırılmasını gerektiriyor.
Yazının giriş kısmında dile getirildiği üzere Bangsamoro
barışının bölgesel önemi dikkate alındığında, başta ASEAN olmak üzere, örneğin
Asya Kalkınma Bankası, İslam İşbirliği Teşkilatı, gibi uluslararası yapıların
yanı sıra, tekil ülkelerin bölge halkının sosyo-ekonomik kalkınması konusunda
ciddi adımlar atması gerekiyor.
Ulusal kalkınma Bangsamoro barışıyla mümkün
Ülkede, özellikle Benigno Aquino döneminde başlatılan politikalarının
etkisiyle, son on yılda ekonomik kalkınma süreçlerinde olumlu gelişmelere konu
oldu. Buna karşın özellikle, üçüncü yılına girmiş olan kovid-19 sürecindeki ortaya
çıkan gerileme hiç kuşku yok ki, önümüzdeki dönemde, yani seçimin hemen
ardından ulusal gündem ekonomik refah, istihdam, yatırım gibi alanlarda belirginlik
kazanacaktır.
Bunun yanı sıra, sadece ulusal düzeyde değil, bölgesel
barış açısından da gayet önemli olan Bangsamoro barış sürecinin bütün siyasi
çevrelerce dikkate alındığını ve/ya alınması gerektiğini söylemek abartı
olmayacaktır.
Müslüman Mindanao Bangsamoro Özerk Bölgesi (Bangsamoro
Autonomous Region of Muslim Mindanao-BARMM) adıyla 2019 yılında geçiş
hükümeti hayata geçirilmesine rağmen, üç yıllık dönem plânlandığı gibi başarılı
bir sürece konu olmadı.
Bunda, kovid-19’un da etkisi göz ardı edilememekle
birlikte, geçiş dönemi gibi gayet hassas bir sürecin bir üç yıl daha yani, 2025
yılına kadar uzatılmış olmasını dikkatli değerlendirmek gerekir. 80 kişilik
bölge parlamentosunun yönetimi Bangsamoro Organik Yasası (Bangsamoro Organic
Law-BOL) tarafından belirlenen yasama süreçlerine konu oluyor.
Bu noktada, benzeri ülkelerde olduğu gibi ideolojik
zeminin kolaylıkla aşırı milliyetçiliğe kayabileceği ihtimali göz ardı
edilemez. Merkezi hükümet ile MILF arasındaki barış görüşmelerinin, 2000’li
yılların başlarına kadar uzandığı dikkate alındığında, bugün elde edilen barış
ortamının devamlılığı ve geliştirilmesi hiç kuşku yok ki, ulusal barış ve
kalkınmanın da anahtarı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder