Mehmet Özay 15.09.2021
Afganistan’da Taliban’ın umulmadık şekilde süratle gelişen, ülkede siyasi otoriteyi ele geçirme girişimi halen sürprizleri ile birlikte anılmayı hak ediyor. Sürecin henüz bitmemiş olması, belirsizlikler kadar, Batı’nın ve gizli/açık Taliban yönetiminin taleplerine/beklentilerine (expectations) bir anlamda bağlılık sergilendiğini ortaya koyuyor.
Bununla
birlikte, Taliban Batılı ülkeler ve kamuoylarına yönelik olduğu anlaşılan
siyasal söyleminde paradigma değişimi (paradigm shift) sinyalleri verse
de, bu teorik duruşun (theoretical stance) ne tür pratik yansımaları
olacağına dair inandırıcı adımlar atmış ve bu söylemini kanıtlayabilmiş değil.
Bunlar olup
biterken, temelde Taliban rejiminden ziyade, Taliban’ın gizli/açık baskısı (imposition)
altında olduğu söylenen toplumsal kesimlerden kadın olgusu (woman phenomenon)
gündemde önemli bir yer işgal ediyor.
Afganistan
kadınları nereye kaçıyor?
Bu noktada, ABD
ve NATO’nun ülkeden çekilme kararı almasıyla birlikte, Batılı güçlere
eklemlenen Afgan gruplar arasında kadınların varlığı önem taşıyordu. Ülkeden
ayrılma ve/ya kaçma gibi bir durumla yüz yüze kalan aileler kadar, ailelerinden
bağımsız olarak herhangi bir ülkeye gitmek amacıyla Kabil havalimanının yolunu
tutan kadınların olduğuna şüphe yok.
Bu çerçevede,
örneğin, hiçbir Müslüman ülke ve/ya Doğu ülkesi gönüllü olarak, sayısı binlerle
ifade edilen Afgan grubunu mülteci olarak kabul etmezken ya da etme cesaretini
gösteremezken, Avustralya birkaç bin Afganlıya kapılarını sonuna kadar açarken,
aralarında özellikle kadın sporcuları da davet etmesi gayet önemliydi.
Her nasılsa, bu
süreçte adına Müslüman toplumlar ve bunların içinde yaşam sürdüğü devletlerin
Taliban yönetimine dair bir çıkarımları ve talepleri olmaması gayet ilginç bir
durum ortaya koyuyor.
ABD ile
burkalı 20 yıl
ABD’nin, işgalle
ya da küresel suçluları yakalama ve ülkeyi demokratikleştirme ideali ile Afgan
topraklarına yerleşmesiyle birlikte, 2000’li yılların başlarında burkalarıyla
küresel basının gündemine gelen hatta, aralarında batılı dergilere kapak
olmasına bile karar verilen Afganlı kadınların burkası, Afganistan’da rejimle
hatta rejimden daha öte bir anlamla ele alınıyor.
Aradan geçen
yirmi yıllık süre zarfında, ABD destekli Hamid Karzai, Abdullah Abdullah, Eşref
Ghani yönetimleri zamanında burka olgusuna bir hal yolu bulunmalıydı… Böylece
bugün bu alanda yapılan tüm çağrılara gerek kalmayacak, belki de Taliban rejimi
bile bugün egemen olamayacaktı!
Yirmi yıl gibi
uzun bir süre zarfında, modern iletişim ve sosyolojik aygıtların varlığının
bunca gelişmişliğiyle aslında on yıl bile yeterdi toplumsal değişmenin anahtarı
olan kadın sorununu çözmek için…
Görev
dağılımında sözde Müslüman feminist aktörler
Öyle ya bir
alternatif olarak… Bu süre zarfında örneğin, Tunus, Fas, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerden,
sözde Müslüman feminist olarak adlandırılan çevreler, kadın araştırmaları
merkezleri, Müslüman toplumları ılımlılaştırmakla (moderationazition) görevli
bireyler ve gruplar niçin akledip Afganistan’da saha araştırmaları
yapmadıklarına şimdi daha bir şaşmak gerekiyor.
Ellerinde
böylesine münbit bir akademik/sosyolojik gerçeklik ortamı varken, bunun
kaçırılmış olması son derece yazık! Şayet bunun tersi olsaydı,
sürdüregeldikleri Batılı teorik ve toplumsal pratik eksenli akademik
yaklaşımlarını daha da anlamlı kılacak, bunun ötesinde dünyayı burkalarıyla
gören Afganlı kadınları içten ve derinlikli bir değişime sevk edecek çabaları
da ortaya koymuş olacaklardı.
Aslında
kaçırılan bu fırsatı stratejik bir hata olarak değerlendirmek gerekirse, bunu
söz konusu bu gruplar üzerine yıkmak yerine, suçu ABD yönetimine atmak daha
pragmatik olur… Nihayetinde Afganistan topraklarında egemen olan onlardı.
Böylesine smart bir akademik-siyasal
araştırmanın önemini ve bu araştırmada, sözde Müslüman feministlerin işlevselleştirilmelerine,
ortaklıklarına (partnership)
başvurmamış olmaları siyasal ve akademik çevreler için gerçekten derin bir kayıp.
“Haydi kızlar
okula” sloganını, günün Afganistan toplumsal gerçekliğine uyarlayıp, “Haydi
kızlar burkaları çıkarın” sloganını en iyi ve şenlikli olarak söylemleştirecek
olanlar, sözde bu Müslüman feministler olacağına kuşku yok(tu).
Burka
toplumsal gerçekliği ve medeniyetsel araştırma
Aslında fırsatın
kaçtığını söylemek mümkün değil… Hâlâ bir fırsat var… Katar gibi bir Körfez ülkesinin
siyasi aktörlüğünün Taliban rejimiyle tüm ülkelerin ötesinde işbirliği yapmaya
matuf bir politika izlediği bir dönemde… Meselâ Katar araştırma üniversitesi
fonuyla Afganistan’a gönderilmesi gereken kadın gruplarının yolu açılabilir.
Hatta, tam da bu
amaçla kurulduğu anlaşılan -ancak ne menem bir şey olduğu meçhul olan-
Medeniyet/ler İttifak/ı/ları ve benzeri yapılar, Batılı muadilleriyle
Afganistan’da ne tür bir medeniyet ve bu medeniyetin ne tür bir kadın imgesi (image)
ve pratiği ortaya koyduğunu da gayet derinlikli sosyal-antropolojik ve felsefi
olarak ortaya koymaları, ümmet için ve evrensel (universal) insanlık
için kayda değer bir pozitivist-akademik bir pratik olacaktır.
Bu araştırma
sürecinin ikinci safhasını, bildik Batılı ülkeler Afganistan’dan
ayrılmak/kaçmak isteyenleri ‘nitelikli’ mülteciler grubu olarak ayrıştırmak
suretiyle, gönüllü olarak kabul ederken, sözde Müslüman feministler ve akredite
oldukları araştır/ma/ma kurumları ile Afganlı burkalı kadınları
‘nitelikli/niteliksiz’ ayrımı yapmadan, tam (full) akademik objekliflik (academic objectivity) bağlamında
ve örneklem üzerinden belirlenecek grupları kendi ülkelerine davet edip; kendi
aileleriyle birlikte yaşayarak saha çalışmasının bir başka formatını tecrübi
anlamda hayata geçirme fırsatını bile bulabilmeliler.
Araştırma
kurumları, bu özgürlüğü (emancipation) onlardan esirgememeli diye
düşünüyoruz. Ancak, bunun ardındandır ki, burka gerçeğini bir yandan değişime
direnen sosyo-kültürel (socio-cultural) ve dini (religious) boyutlarıyla
ve öte yandan, modernleşme/sekülerleşme (modernization/secularization) süreçlerinin
hangi safhasında olduklarını keşfedecek bulgular ortaya konulabilir.
Söz konusu bu
araştırma bulgularını Batılı muadil kuruluşlarla paylaşmak belki de,
Batılıların burka sendromunu ortadan kaldırmaya yarayabilir. Böylece, Batılı
siyaset yapıcılar, medya ve akademisyenler grubu topyekûn, burkalı kadınlar
sosyal gerçekliğini zamana yayarak ve siyasi araçlar dışında, farklı toplumsal
entrümanlar ortaya koyarak özgürleştirmeci bir sosyalleşmeyi sağlayabilecekleri
belirli yollar da keşfedebilirler.
Taliban,
kadın ve değişim
Taliban siyasal
yapılaşmasının ortaya çıkmasıyla birlikte, kadın olgusu yeniden gündeme gelmeye
başladı. Kadın üzerinden siyaset, kadın üzerinden toplumsal değişim, kadın
üzerinden modernleşme vb. konular temelde Avrupa modernleşmesinden ve
sekülerleşmesinden başlayan bir toplumsal olgu... Ve giderek çeşitli süreçlerle
diğer toplumlara yayıldığı bir tarihsel gerçeklik.
Siyasallaştırılan
bir kadın düşüncesi yerine, siyasallaştırılan bir kadın bedeni ve buna
eklemlenen bazı süreçler söz konusu. Bu süreçler, Batı’da çeşitli ideolojik
aygıtlar ve bunların desteklediği ve/ya bunları açıklayan sosyal teorilerle
beslenirken, kendisi bizatihi yeni bir ideolojik zemin olarak Batı
toplumlarında zuhur ederek gelişme gösterdi.
Sömürge
döneminde, üniversal eğitim süreçlerine paralel olarak kız çocuklarının “resmi
okullara” gönderilmesi süreci başlarken; bu kız çocukları burada yerli bilgi
kaynaklarına izin verildiği ölçüde öğretimlerini gerçekleştirirken, gerek resmi
sömürge okulları gerekse sivil/dini misyoner okulları aracılığıyla, Batılı
eğitim düşüncesinin unsurlarına tedrici olarak intibak etmelerine gayret
gösterildi.
Kızlar üzerinden
eğitim bağlamı sömürge yönetimlerinin ardından, ulus-devlet bağımsızlıklarıyla
kendi dini-kültürel ve siyasal varlığına bağlı özgürlükçü siyasi girişimler
olarak lanse eden lider kadroları, siyasi partiler dönüp dolaşıp eski sömürgeci
güçlerin ürettikleri siyasetleri, bunun kurumlarını, araçlarını, bilgilerini
ekonomik ve siyasal ilişkiler ve çıkarlara bağlı olarak yeniden Batılı
ülkelerden edinmenin yolunu tuttular.
Sorun ne/rede?
Afganistan’daki
durum, önceki yüzyıllarda/dönemlerde yaşanan/tecrübe edilen tipik modernleşme
sürecinin ilk evrelerine benziyor. İlki, dışarlıklı kuvvelerin marifetiyle
dönüşümü başlatmak ve yönetmek; ikincisi de, içerden dönüştürmeci sürecin
ortaya çıkmasını beklemek. Afganistan’ın bugün karşı karşıya kaldığı durum tam
da buna tekabül ediyor …
Tam da bu
noktada “Acaba Batı bu safhada büyük bir yanılgı içinde ve önemli bir hata mı
yapıyor?” Yani, kadın üzerinden modernleşmeye başlamadan önce, acaba Afganlı
mollaların sarıklarından mı (turban)
başlanmalı(ydı?)
Nihayetinde
siyaset ortamında söz sahibi olan Afganlı molla yöneticilerin, kadınların
burkaları başta olmak üzere, buradan başlamak üzere toplumsal haklar elde
edebilmeleri konusunda ikna edilebilmeleri şu an için mümkün gözükmüyor. Ancak
değişimi mollaların kendilerinden başlatmak süreci daha az hasarlı ve daha
ekonomik atlatmaya elverebilir.
Adına
uluslararası camia denilen, ancak sadece Batılı ülkelerin ve medyanın ve
bunlara egemen unsurların söylemleştirdiği üzere Afganistan’da Taliban
yönetimine siyasi işbirliği, ekonomik/insani yardım konularında bir tür pazarlık
(bargain) olarak kadınların konumunun ortaya sürülmesi tam da
modernleşme sürecine tekabül eden bir durum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder