21 Eylül 2021 Salı

Afganistan değişime hazır mı? / Is Afghanistan ready for the change?

Mehmet Özay                                                                                                                            20.09.2021

Afganistan’da yaşanan siyasal gelişme, bu ülke kadar, bu ülkenin içinde yer aldığı iddiasındaki inanç evreni ve bu inancı benimsemiş toplumlar ile Batı başta olmak üzere geniş küresel kamuoyu tarafından takip ediliyor.

Bu ülkede olan biten güç-güçsüzlük; zafer-yenilgi ekseninde değerlendirilebileceği gibi; hangi inanç özellikleri ile niçin bu inanç özelliklerinin var olduğu gibi daha temelli, felsefi ve tarihsel bağlamlar üzerinden de ele alınabilir. Bu noktada, mevcut siyasi rejimin kendi ayakları üzerinde durabilmesinin siyasal, ekonomik ve toplumsal şartları hiç kuşku yok ki, üzerinde durulmaya değerdir.

Zafer-yenilgi açmazı

Bu noktada, iki husus üzerinde durmakta yarar var. İlki, Batı’nın özelde ABD’nin Afganistan topraklarında çekilmesinin bir yenilgi olduğu hususudur. İkincisi, karşı tarafın diyelim ki, Taliban’ın zaferi olarak yorumlamak ilk görünüşte doğru gibi gözüküyor.

İlkiyle ilgili olarak…

Taliban rejimi bugün Afganistan’da yeniden gücü ele geçirmesi, kazanımlar noktasında bir başarıya işaret ediyor.

ABD-NATO birlikteliğine ve uzun erimli askeri varlıklarına; Afganistan toplumundan seçkin kitlelere yönelik eğitim ve dönüşüm projelerine rağmen, bugün bu hazırlanmış kitleden ortada pek kimsenin esamesinin okunmaması doğru. Askeri açıdan bakıldığında, bugün söz konusu işgal sürecinin bir yerinde yer almış ABD’de emekli generaller bile başarısızlığı ortaya koyarak, sivil siyasilerin sorumluluğuna gönderme yapıyorlar.

Aşağılanan ABD

Doğru, ABD hiç ummadığı bir aşağılanma ile karşı karşıya… Ancak unutulmamalıdır ki, ABD’nin kaybetmesi bir ilk değil.

Öncelikle… ABD’nin küresel ünü zaten son altı yıldır büyük ölçüde tahriş olmuştu... Dış etkilerden ziyade veya bunlar bir yana, sabık başkan Donald Trump’ın katkısını(!) unutmamak gerekir. Trump politikaları, sadece ABD’nin küresel ününü değil, son döneminde yaşandığı üzere Amerikan toplumsal barışını bile ne denli tehlikeye atabileceğini açık seçik ortaya koymuştu.

ABD’nin yenilgisi olgusu… ABD, pılısını pırtısını alıp Afganistan topraklarından çekilmesi elbette çok uzun tartışılacak bir konu. Daha önce de dile getirdiğimiz üzere, böylesi bir askeri ve siyasi yıkıma ABD ilk kez tanık olmuyor.

Akla gelen ilk ve belki de kimileri için nostaljik örnek, Güneydoğu Asya topraklarında Vietnam olsa da, 20. yüzyıl içerisinde gerçekleşen gayet önemli gelişmeleri unutmamak gerekir. Örneğin 2003 yılında Irak işgali; 1960’ların Küba’sında ‘Domuzlar Körfezi’; 2. Dünya Savaşı’nda ya da Asya-Pasifik’teki adıyla söylemek gerekirse, Pasifik Savaşı’nın başlamasına neden olan Hawai Adası’ndaki ABD Pasifik donanma komutanlığı merkezi Pearl Harbour limanına Japon hava kuvvetlerince yapılan intihar saldırısı; Latin Amerika’daki komünist gerilla hareketleri karşısında uzun dönem mücadele etmek zorunda kalması, akla gelen örnekler…

Hatta ve hatta içinde yaşadığımız ülkenin siyasal ve nihayetinde toplumsal köklerine dokunacak girişimlere konu olan darbelerin müsebbiblerinden gösterilmesi nedeniyle burada da, günün sonunda benzer bir hüsrana uğrayan bir ABD var karşımızda…

İkinci husustan bahsetmek gerekirse …

Afganistan’ın İslam toprakları olduğu doğru… Burada dikkatle ele alınması gereken husus, diğer unsurlar bir yana, Afgan halkının durumudur.

Öte yandan, Taliban’ın zaferini kutlayan Afgan halkının toplumsal kesimlerini ve görüşlerini bunların Taliban rejimi ile bağlılıklarını vs. henüz bilmiyoruz.

İslamiyete vurgu yapan ifadeler, bu dinin getirdiği ilkelerin emniyet, güven, barış, huzur gibi bireysel ve toplumsal varoluşla doğrudan ilintili yönlerinin ortada bulunmaması en büyük handikabı oluşturuyor. Afganistan topraklarından şu ana kadar on binler, kaçmayı plânlayan geri kalan yüzbinler niçin ana vatanlarını terk etmek istiyor olabilirler acaba?

Taliban içerisinde bu zaferi kazandıran unsurların -manevi boyutları olduğu bilgisine sahip olarak- neler olduğu da ortaya konulmayı bekliyor. Burada bilinen bir şey varsa, o da temel etkenlerden birinin, Afganistan’ın topografik özellikleri olduğudur.

Sosyal bilimlerin kurucusu ûnvanı yakıştırılan İbn Haldun’un da içinde olduğu çeşitli düşünürlerin coğrafya üzerinden toplumu anlama çabasına vurgu yaptıklarını hatırlamak gerekir.

Bunu söylerken, Afganistan bağlamında bölge toplumlarının bağımsızlıkçı tutumlarını ve ortaya koydukları çabayı göz ardı etmek mümkün değil. Kaldı ki, bunun en meşru örneğini, 1979 yılında SSCB işgaline karşı verilen haklı ve kararlı mücadele ortaya koymuştur. Konvansiyonel savaşlara hatta, nükleer savaş bile olsa direnç gösteren bir doğa şartları hakim Afganistan’da.

Söz konusu coğrafya şartlarına örnek olarak, alınması gayet güç olduğu belirtilen ülkenin kuzeyindeki Panşir Vadisi’ni kuzey-güney hattında tek bağlantı noktası olan yer, Taliban için bile gerçek bir engeldi. Buranın, bölgedeki tepelere hakim olanlarca egemenliğinin tesis edilebildiği, nüfuz etme arzusundaki güçleri ise başarısızlığa sevk ettiğini düne kadar görmüş olduk.

Bugün söz konusu bölgede Taliban egemenliği varsa, bunu biraz da bölge halkının savaş konusundaki bıkkınlığı veya savaşmama konusundaki kararlılığı ile de açıklamak mümkün.

ABD’de yedek paradigma

Tüm bunlara karşın, ABD diyelim ki, sıcak savaş süreçlerini kestirememiş, yenilgiye uğramış olsa da, farklı stratejiler ve yöntemlerle yani zaman zaman gerçekleştirdiği paradigma değişimleriyle, küresel anlamda sorunlu bölgeler üzerinde kendini kabul ettirebilmeyi başardığı görülüyor.

Aradan geçen süre zarfında olan bitene dair sadece birkaç örnek... Bugün Vietnam, ABD’nin öncüsü olduğu küresel kapitalizmin hiç de küçümsenmeyecek bir aktörü olarak Güneydoğu Asya topraklarında kayda değer gelişmekte olan bir ülkedir. Japonya örneği… Yeniden bir Japon dirilişi miti kadar, ardında kayda değer bir ABD desteği/öğretisi ve dersi bulunmaktadır.

Ya da Arap coğrafyası ya da Türkiye gibi ülkelerde ABD reddiyesine rağmen, ABD hayranlığını yaşam tarzlarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, dünya görüşleri ve eğilimleriyle ve tüm bunları bile isteye kasıtlı bir şekilde edinen/içselleştiren kitlelerin varlığı, ABD siyasal ve ekonomik aklından bağımsız gelişmeler olarak değerlendirilemeyecek sosyolojik gerçekliklerdir.

Taliban’ın sorumluluğu

Afganistan’da olana yönelik insani, Müslüman olmaklığın getirdiği bir sorumlulukla İslami bağlamda yaklaşmak mümkün. Bununla birlikte, kendini diğer Müslüman gruplara toplumlara açma sorumluluğunun kriterleri nelerdir diye sorulduğunda Taliban yönetiminin verebileceği cevapları ortaya koyması beklenir.

Daha önceki yazılarımızın birinde de dile getirdiğimiz üzere, biraz da şaşırtıcı bir şekilde, Aydınlanmacı hümanist söylemi (discourse) öne çıkartarak, Batı’yı ve/ya ABD’yi temsilcisi olduklarını iddia ettikleri Afgan halkına yardıma zorlamak gibi bir bağlama karşılık, geniş Müslüman toplumların her alanda temsilcileriyle biraraya gelme yönünde bir daveti bir inisiyatifi ortaya koyabilme becerisi ve cesaretini gösterebilmeliler.

Sadece günümüz dünyasında değil, tarihin önceki dönemlerinde de hiçbir devletin, siyasi gücün kendini güvenlikte hissedemeyeceği bir coğrafyaya, bir topluma ne askeri, ne ekonomik, ne de insani açıdan yaklaşmayı tercih edebileceğini düşünmek mümkündür.

Günümüz İslam toplumları, şayet dini bağlılık olgusundan hareket ederek siyasi, ekonomik toplumsal zorluklarla baş etmek zorunda olan diğer Müslüman kardeşlerine yardım etmeyi ciddi anlamda düşünmüş olsaydı, bugün örneğin Güneydoğu Asya’da yakından tanık olduğumuz çatışma bölgelerine çoktan böylesi yardımları yapmış ve söz konusu toplumlar da siyasal, ekonomik ve toplumsal refaha kavuşmuş olurlardı.

Ancak böylesi bir gelişme vuku bulmuş değil…

Söz konusu bu coğrafyayı örnek vermemizin sebebi, hem insan kaynakları hem de ekonomik alt yapıları noktasında örneğin başka coğrafyalardaki Müslüman toplumlarıyla karşılaştırılamayacak olumlu bir konumda olmalarıdır. Bu coğrafyada arzu edilen işbirliği sergilenmemiş olması bugünkü örnekte, niçin geniş kaynaklara sahip bazı İslam ülkelerinin kalkıp Afganistan’a yardım yapmaları gerektiği sorusunun bizatihi sorgulanmasını gerektiriyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/09/20/afganistan-degisime-hazir-mi-is-afghanistan-ready-for-the-change/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder