Mehmet Özay 16.09.2021
ABD’de başkan Joe Biden yönetiminden Hint-Pasifik atağı…
ABD, İngiltere ve Avustralya arasında varılan nükleer
silah ihracını içeren anlaşma, Pasifik bölgesinde Çin’e karşı bir Anglo-Sakson
ittifakını gündeme getiriyor.
Dün yani, 15 Eylül’de ABD başkanı Joe Biden, İngiltere
başbakanı Boris Johnson ve Avustralya başbakanı Scott Morrison’un sanal olarak
yaptıkları “ulusal güvenlik” toplantısı, hedefleriyle ve çelişkileriyle çok
konuşulacak bir ittifak girişimi anlamı taşıyor.
Aukus: Asya’da Anglo-Sakson birliği
ABD yönetimi, Asya’nı NATO’su adıyla da anılan, Dörtlü
Diyalog (Quad) grubunu hayata geçirme arefesindeyken, Hint-Pasifik’te Aukus
(Avustralya-United Kingdom-the United States) adıyla anılan askeri yönü güçlü
bir Anglo-Sakson ittifakını küresel kamuoyuyla paylaştı.
Washington Post’un “son dönemin en önemli girişimi” olarak duyurduğu bu
gelişme, ABD Dış politikasında, başkan Joe Biden’a atfen ‘Biden Doktrini’
adıyla anılan yapının bir ürünü kabul ediliyor.
Özellikle Afganistan’da yaşanan gelişmeler sonrasında,
ABD’nin daha önceden plânlandığı üzere dış politika ve ulusal-güvenlik süreçlerini,
Asya-Pasifik/Hint-Pasifik bölgesi üzerinden geliştireceğini güçlü bir şekilde
ortaya koyuyor.
Son dönemin olağandışı anlaşması
ABD, İngiltere ve Avustralya arasında varılan ve içinde
nükleer teknoloji transferini de barındıran anlaşma, Hint-Pasifik bölgesinde
Çin’in teritoryal genişleme ve askeri tehdidine doğrudan bir cevap niteliği
taşıyor.
Bu anlaşmanın bir öncekinden farkı, hem üyelerin niteliği
hem de anlaşmanın içeriğiyle ilgili…
Bu gelişme, ABD’nin bugüne kadar nükleer denizaltı filosu
desteği tek ülke İngiltere’den sonra, sırada Avustralya olduğu anlaşılıyor.
Pasifik ülkesi Avustralya’ya ayrıca uzun menzilli Tomahawk füzeleri
satışı da yapılacak…
Anlaşmanın diğer dikkat çeken maddeleri arasında, artık
standart hale gelmeye başlayan siber, yapay zekâ, kuantum teknolojileri
alanlarında teknoloji paylaşımları da bulunuyor.
Singapur’dan ittifaka destek
ABD-Çin bölgesel çekişmesinin tam da odağında yer alan
ASEAN’dan henüz konuyla ilgili kurumsal bir açıklama yapılmadı. Ancak, önceki
süreçlerden hareketle, bölgede savaş riskini artıracak, hele nükleer silah
ihracı gibi bir gelişmeye olumlu bakacaklarını söylemek güç.
Bununla birlikte, Anglo-Sakson ittifakının bölgedeki en
yakın destekçisi olacağı tahmin edilen Singapur’da başbakan Lee Hsien
Lhoong’un, anlaşmanın bölge barışına ve istikrarına yapıcı katkıda bulunmasını
umduğunu ifade ettiği belirtiliyor.
Başbakan Lee bu açıklamayı, Avustralya başbakanı
Morrison’un kendisini telefonla arayarak gelişmeyi paylaşmasının ardından
yapması gayet önemli.
Singapur tarihsel ilişkilerden ötürü, bölge ülkeleri
arasında Anglo-Sakson birliğine en yakın ülke konumunda.
Avustralya başbakanının doğrudan başbakan Lee ile
telefonda görüşerek gelişmeleri paylaşmasında şaşılacak bir durum yok. Ancak
Güney Çin Denizi bağlamındaki gelişmelerde ve ASEAN toplantılarındaki tutumu
dikkate alındığında Singapur yönetiminin çelişkili bir yerde durduğuna da
işaret etmek gerekir.
Bu durumun, önümüzdeki günlerde ASEAN üyesi diğer
ülkelerden gelecek açıklamalarla daha da netleşeceğini düşünmek mümkün
Bununla birlikte, geçtiğimiz Haziran ayının sonlarında
ABD savunma bakanı Lloyd Austin ile Temmuz ayının sonlarında başkan yardımcısı
Kamala Harris’in Singapur ziyaretlerinde varılan ikili askeri işbirliği anlaşmaları
kadar, bugün gündemin en sıcak gelişmesi olan Anglo-Sakson ittifak girişiminin
de paylaşıldığını düşünmek mümkün.
Quad’a destek ve bölgede yeni aktör İngiltere’nin varlığı
Geçtiğimiz aylarda ABD öncülüğünde ve Japonya, Avustralya
ile Hindistan’ın katılımıyla Dörtlü (Quad) Diyalog grubu geçtiğimiz Mart
ayındaki sanal toplantı ile oluşturulmuştu.
Önümüzdeki günlerde yani, 24 Eylül’de resmi hüviyetine
kavuşacak olan bu oluşuma yönelik tepkiler/şüpheler ortadayken ve oluşumun
niteliğine dair somut gelişmeler yaşanmamışken, ABD bu sürecin dışında, yeni ve
daha etkin bir Hint-Pasifik projesini hayata geçirmek istediğini açık şekilde
dünya kamuoyuna açıklıyor.
Öncelikle Aukus anlaşması, tıpkı 2. Dünya Savaşı
sonrasında Güney Pasifik bölgesinin güvenliğini tesis için kurulan Anglo-Sakson
ittifakını oluşturuyor. Üye ülkeler aynı… Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere ve Avustralya.
ABD’nin bölgedeki rolü bilinmesine, Avustralya’nın bölge
ülkesi olmasına karşılık, aktörlerden İngiltere’nin uzunca bir aradan sonra
jeo-politik ve jeo-ekonomik olarak böylesine önemli bir bölgede ilk defa görünürlük
arz ettiğini söylemek gerekiyor.
Bunda özellikle, İngiltere’nin Avrupa Birliği ile kopan
ilişkileri ya da “ayrılma” (Britain
Exit-Brexit) sonrasında Japonya (Ocak, 2019), Hindistan
(Mayıs, 2021) gibi ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları girişimleri; Asya-Pasifik
bölgesinde dikkat çekici bir ekonomik blog olan “Kapsamlı ve Gelişimci Trans Pasifik İşbirliği”yle (Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership-CPTPP)
süren görüşmeleri dikkat çekiyor.
Dün gündeme gelen ABD, İngiltere ve Avustralya ittifakı içinde yer alması
İngiltere’nin, söz konusu ticaret anlaşmalarının yanı sıra, küresel güvenlik noktasında etkin bir
adım atmakta olduğunu ortaya koyuyor.
Bir diğer husus, yukarıda dikkat çekildiği üzere, ABD,
Japonya, Hindistan ve Avustralya’nın oluşturduğu Dörtlü (Quad) adıyla
anılan stratejik diyalog temelli anlaşmanın aksine, üyeleri özellikle nükleer
denizaltı teknolojisi paylaşımına olanak tanıyacak şekilde, askeri işbirliğine
gayet açık tutan bir süreci başlatacak olmasıdır.
Güney
Çin Denizi ve taraflardan karşılıklı suçlamalar
Bu
gelişme üzerine Çin yönetiminden cevap gecikmedi. Özellikle, Pasifik bölgesinde
yer alan Avustralya’nın nükleer teknoloji transfer etmesine imkân tanıyan
anlaşmayı Çin dışişleri bakanı sözcüsü Zhao Lijian, “son derece sorumsuzca bir
girişim” olarak tanımlayarak, bu gelişmenin bölgedeki istikrarı tehdit
edeceğine dikkat çekti.
Taraflar arasında özellikle, Çin yönetiminin Güney Çin
Denizi’nde teritoryal haklar konusunda, tarihsel gerçekliklerden hareketle
vardığı çıkarımların neden olduğu egemenlik ve kıta sahanlıkları problemiyle
gündeme gelen uluslararası sularda seyir güvenliği konusu bugün kurulan
ittifaklarla yeni bir boyuta ulaşmış gözüküyor.
Çin, sergilediği bu teritoryal egemenlik iddiasını 2016
yılından bu yana, sivil askeri amaçlı suni adacıklar inşası; Vietnam kıta
sahanlığında petrol sondaj çalışmaları; dev balıkçı filolarını Filipinler,
Endonezya kıta sahanlıklarına göndermek gibi fiillerle niyetini fiilayata
koymuştu.
Çin ve ABD merkezli gelişme gösteren bu çatışmacı söyleme
karşılık, Güney Çin Denizi’ne komşu ve benzer iddialarla Çin’in karşısında yer
alan dört Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (Association of Southeast Asian
Nations-ASEAN ülkesi yani Filipinler, Vietnam, Malezya ve Bruney ile yine,
2016 yılında itibaren Riau Eyaleti’ne bağlı Natuna Adaları çevresine Çin nüfuz
girişimlerine konu olan Endonezya’nın de facto içinde yer aldığı bir
jeo-politik durum söz konusu.
Soruna taraf beş ASEAN üyesi ülke bulunmakla birlikte, bu
bölgesel birlik içerisinde konuyla ilgili kararlılıkla alınmış ortak bir yaklaşım
bulunmaması; ABD ve Çin arasında çatışmadan uzak bir siyasal diyalog söylemini
yeğleyen tutum, ASEAN bünyesinde, çözümü bir anlamda zamana bırakma eğilimi
olarak kendini ortaya koyuyor.
Tüm bu birikimsel gelişmelerin ardından, ABD’de Donald
Trump yönetiminin başta ASEAN olmak üzere örneğin, Avustralya ve Japonya ile
olan sorunlu ilişkileri Güney Çin Denizi sorununu Joe Biden’a miras kalmasına
neden oldu.
Geçtiğimiz Mart ayında Japonya başbakanı Minister Yoshihide Suga’nın ABD ziyaretinde taraflar, Çin’in “bölgede mevcut
uluslararası düzenle tutarsızlık taşıyan davranışı ve siyasi, ekonomik, askeri
ve teknolojik meydan okumaların”dan hareketle Dörtlü Diyalog’un temellerinin
atılmasını sağlamışlardı. ABD ve Japonya, “Çin yönetiminin bölgedeki diğer
ülkelere yönelik istikarsızlaştırma politikasına karşı duracakları yönündeki
kararlılıklarını” açıklamışlardı.
ABD yönetimi, Aukus anlaşmasıyla Çin’le
ilişkilerde askeri boyutun giderek daha da öne çıkacağı yeni bir döneme
girildiğini ortaya koyuyor. Çin’i Pasifik ve Hint Okyanusu sınırlarından
başlayarak Güney Çin Denizi’ne doğru çevrelemeyi amaçlayan bu politika şu an
itibarıyla askeri bir girişim olarak değil, daha çok caydırma nitelikli
olduğunu söylemek mümkün.
Bu gelişme, Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasından bir
ay sonra, dış politikada önceliğin Asya-Pasifik/Hint Pasifik olduğunu açıkça
ortaya koymak suretiyle, Çin’i hedef alan açıklamalarda bulunmuştu…
Bugün gelinen noktada, Biden yönetimi, dış politikada
önemli bir açılım olarak Afganistan’dan çekilmeyi sorunlu da olsa tamamlarken,
dünya yapılan açıklamalarla Hint-Pasifik bölgesine konuşlanmaya yöneldiğini açık
seçik gösteriyor.
Bununla birlikte, önümüzdeki günlerde Çin’in ve ASEAN’ın
konuyla ilgili yaklaşımlarını dikkatle izlemekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder