Mehmet Özay 13 Eylül 2012
Suu Kyi bugünlerde Amerika'da... İkinci
uluslararası gezisini gerçekleştiren Suu Kyi, Avrupa Kıtası'nda özellikle de
demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere'de gördüğü yoğun ilginin bir
benzerine Amerika'da tanık olunuyor. Bu ilginin somut göstergeleri Suu Kyi'nin
Amerika'nın meşruiyetini ve gücünü sembolize eden kurumlarınca kabulünde
yatıyor. Beyaz Saray'da akşam yemeğine davet, New York'da Borsa'nın açılışını
yapması, 'ABD Barış Enstitüsü', 'Asya Birliği' ve 'Ulusal Demokrasi Vakfı"
gibi düşünce kuruluşlarında konuşma yaparak ödüllere boğulması bunların
göstergesi. Üstüne üstlük, belki de bu gezinin en önemli ayağı kabul
edilebilecek Kongre ziyareti gerçekleşecek. Bu çerçevede, birkaç gün sonra kendisine,
ABD'nin en önemli liyâkat ödülü kabul edilen Amerikan Kongresi Altın Madalyası
takdim edilecek.
Bu ödülün verilme sebebi, Myanmar'da insan
hakları, özgürlük, barış, demokrasi vb. kavramları için eylemlerine dayanıyor.
Tarih elbette bunları yazacak. Ancak yazacağı başka şeyler de olacak...
"Niçin şimdi Amerika?" sorusuna cevap geçen hafta ABD yönetiminin
Myanmar'a yönelik ekonomik yaptırımlarını resmen kaldırmasında yatıyor. Bu
ziyaret vesilesiyle, ortada, Rohingya krizini takip edenlerin pek de yabancı
olmadığı bir çelişkinin varlığı aşikâr. Bu aşikârlık, sadece Kyi'nin şahsında
değil, onu araçsallaştırarak Myanmar'ı dönüştürme projesine –ki bu proje,
ülkeyi kapitalizm rotasına ayarlama girişimidir- ön-ayak olanları da bağlayıcı
kılıyor. Bu araçsallaştırmada rol oynayan tarafları tanımak ve analiz etmek
gerekiyor. Myanmar'ın henüz eline bulaşan kan kurumamış cunta rejiminin
uzantısı ve eski general Thein Sein'in yönetimindeki yarı-sivil siyasi erk, bu
ülkenin ekonomik varlıkları üzerine üşüşme yarışındaki uluslararası şirketler
ve bunların siyasi alandaki temsilcileri vb. aslında karşılıklı çıkar
ilişkileri noktasında birlikte hareket eden aktörler konumundadırlar. Elbette
bu aktörlerin biri diğerine yön verme uğraşındayken, Amerika için giderek başağrısı
haline gelen Çin'in ve de Putin'li Rusya'nın dış müdahalelere açık Myanmar
üzerindeki hesapları gözardı edilemez.
Arakan Eyaleti'nde etnik unsurlar arasında baş
gösteren ve geniş kitleleri etkileyen sosyal çatışmaların son evresi olarak
değerlendirilebilecek Haziran'daki gelişmeler sırasında Kyi küresel medyanın
odağına yerleşeceği Avrupa ziyaretine çıkmıştı. Yirmi yıl önce kendisine
verilen Barış Ödülü'nü almak üzere gittiği İngiltere'de Arakan'da yaşanan ve
Rohingyalı Müslümanları hedef alan saldırılardan öte, Rohingyalıların Myanmar
devletince yasal etnik unsur olarak kabul edilmemesi konusundaki sorular
karşısında sessizliğe boğulmuştu. Kyi'nin belki de pek çok kişi tarafından
beklenmeyen bu ketumluğunun oldukça ironik bir duruma yol açtığına kuşku yok.
Yaşadığı topraklardaki bir etnik unsura karşı siyasal sistemi temsil
makamındaki en üst katmandan başlayarak toplumun derinliklerine kadar nüfuz
eden devasa bir ayrımcılık dalgası karşısında sessiz kitlelerin sözcülüğüne
girişmiş bir toplum liderinden beklenmeyecek bir davranış onunkisi. Kyi'nin bu
sessizliği ülkenin siyasi erkinin Rohingya sorununa karşı yaklaşımını
benimsediği izlemini veriyor. Bu yaklaşımı aynı zamanda, 1988 kuşağının önde
gelen isimlerinin konuyla ilgili verdikleri mülakatlarda Rohingya diye bir
etnik unsurun Myanmar'ın parçası olmadığı yolunda açıkça ortaya koydukları
söylemlerde bulmak mümkün.
Bu davranışın niçin beklenmedik olduğunu ortaya
koymak için yakın geçmişte Myanmar'da sürdürülen özgürlük mücadelesine atıfta
bulunmak gerekir. 1988 Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında ülkeyi sarsan ve bugün
şayet ortada 'demokratikleşme' denilen bir süreç varsa bunun tohumunu eken
toplumsal ayaklanmalarda Rohingyalı Müslümanların Kyi'ye ve de gösterilere
verdiği destek biliniyor. Aynı destek, 2007 yılındaki 'Kadife Devrim' girişimi
sırasında da vuku bulmuştu. Kyi'yi bu sessizliğe sevkinde 88 Kuşağı olarak
bilinen, çoğunluğunu Ulusal Demokrasi Cephesi (NLD) mensubunun oluşturduğu
kitlenin de Rohingya meselesine duyarsızlığının ötesinde, aktif bir şekilde
siyasi otoritenin kayıtsız, dışlayıcı ve ayrımcı politikalarına destek mahiyeti
taşıdığı dikkat çekiyor. Rohignyalı Müslümanlar, dün ülkenin insan hakları ve
etnik özgürlükler mücadelesinde sessiz kahramanlar sınıflamasında yer alarak
tüm bu süreçlerde üstlerine düşen vazifeyi yerine getirirken, anavatanlarından
kapı dışarı edilme noktasına getirildikleri bugün ise dünyanın saygın insan
hakları mücadalesi lideri sıfatı verilmeye devam edilen Kyi'nin sessizliği ile
karşı karşıyalar.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir diğer
sorun şu. Bir yandan kendisine sözde çeki düzen verme konusunda büyük bir
özenle başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Batılı kurumların felsefi ve
kurumsal yapılanmasını kendine devşirme yarışına katılan kurumların ve
liderlerinin de nasıl bir çelişki ile karşı karşıya olduklarını da görüyoruz.
Kendilerini ve kurumlarını her nedense Batı nezdinde "temize
çıkarma", "meşrulaştırma" uğraşı içerisindeyken, birdenbire
Rohingya meselesi ile nasıl bir açmazla karşı karşıya kaldıklarını görebiliyorlar
mı acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder