Mehmet Özay 1 Eylül 2012
Malezya, 31 Ağustos’da bağımsızlığının 55. yılını kutladı. Kuruluşundan bu
yana aradan geçen görece kısa döneme rağmen, Malezya’nın dünya devletler
topluluğu içerisinde özellikle son otuz yılına hayretle karışık olumlu bir
imajla damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de Malezya dendiğinde akla
Dr. Mahathir Muhammed gelse de, ülkenin kurucu unsurlarının gerek bağımsızlık
öncesi ve sonrasındaki birkaç on yıldaki katkıları göz ardı edilemez. Bugün
Malezya denilen bir ülkeden bahsediyorsak eğer, bunun hangi süreçlerden ve hangi
aktörlerin katkıları ile oluştuğuna dikkat çekmek gerekir. Sömürge döneminde
İngilizlerin özel önem verdikleri saray ve çevresine mensup Tunku Abdul Rahman’ın
başbakanlığından başlayarak, Tun Razak, Tun Hüseyin Onn gibi isimleri
hatırlamak gerekir.
Aradan geçen yarım yüzyılı aşkın süreye rağmen, Malezya’nın halen
ulus-devletleşme sürecinin sıkıntılarını atlatabildiğini ileri sürmek güç.
Bunun anlaşılabilir nedenleri olmakla birlikte, bu sürecin Malezya’ya neler
kazandırdığı kadar neler kaybettirdiğini de düşünmek gerekir. Önce ulus-devlet
sürecine nasıl gelindiğine kısaca göz atalım. Malezya’nın neye tekabül ettiğini
görmek için, Güneydoğu Asya’nın tarihsel derinliğinde yer almış geniş Malay
topluluğu ve bu topluluğun Malaka ardından Johor-Riau Sultanlığı ile somutlaşmış
olduğunu unutmamak gerekir. Bununla
birlikte, bu iki sultanlığın üzerinde yükseldiği coğrafyanın önemine binaen
Batı’nın yayılmacı politikalarından azade olduğunu düşünmek saflık olur. Bu
noktada tarihin ilgili dönemleri itibarıyla Güneydoğu Asya özelinde ne tür
siyasi hatların oluştuğu veya oluşturulamadığı önem taşır. Bu durumda ortaya
çıkan arızadır ki, bugün modern dönemde Malezya’nın halen ulus-devletleşme
sorunu ile yüzleşmeye devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Bir yanda teritoryal
kırılmaya eşlikte kültürel dokusu itibarıyla geniş Malay dünyasından
kopmuşluğun yarattığı gerilimle kendi asli köklerine bağlılık; öte yandan
toplumsal dinamikleri itibarıyle farklı etnisitelere -ki bunlar Çin ve Hint
gibi köklü medeniyetlerin uzantısı ve bu köklü uzantıdan “asla vazgeçme
niyetinde olmayan” insan unsurlarıdır- ev sahipliği yapması Malezya’yı iç
sorunları üzerine konuşlanmaya zorluyor. Malezya elitinin bu gerilimin yaratıcısı
olduğu düşünülebilecek dışsal aktörlerin ne kadar uydusu olup olmadığı bir
yana, gözlerdan kaçmayan gerçek Malezya’nın aradan geçen elli yıllık sürede
yukarıda zikredilen ayrışmaların odağında olduğudur.
Elbette bugün Malezya dendiğinde akla gelen ekonomisinin görece sağlıklı
bir rotada ilerleyişidir. Bu rota, aynı zamanda, yukarıda değindiğimiz
ulus-devletleşmenin ana paradigması olmasıyla da önem taşır. Yani, ulus-devleti
aynı tarihsel köklere yaslanan, benzer ülkü ve idelleri paylaşan bir toplum
yapısı üzerinde inşa edilmesi şeklinde anlarsak, bunun Malezya için sorunlu bir
inşa süreci olduğu da kendiliğinden ortaya çıkar. O halde, “Bu modern
yapılanmanın dayanağı ne olacaktır?” sorusunun cevabı, her ne kadar eşitlikli
paylaşıma konu olması bugüne kadar halledilebilmiş değilse de, ekonomik
kalkınmaya endekslendiği şeklinde olacaktır.
Bu nedenledir ki, 13 Mayıs 1969 tarihinde başlayan kısa süreli kanlı etnik
çatışmaların ülke modern tarihine damgasını vurmasının ardından yeniden
yapılandırılan devlet politikaları, toplumda her etnik unsurun ekonomik
davranışını her şeyin üstünde bir değer olarak kabul etmiş ve diğer toplumsal
dinamikler ekonomik alana sıkıştırılmıştır. Bu süreçte Müslüman Malaylara
biçilen rol büyük bir sosyal evrime konu olduğuna kuşku yok. Yani, amacın bir
Malay entelijansiyası veya orta sınıfı oluşturmak değil, aksine, “okur
yazarlıkla sınırlı ve bu anlamda babalarından daha nitelikli çiftçi ve balıkçı
toplumu” (Khasnor Johan 1996: 29) oluşturmaya matuf sömürge döneminde
İngilizler eliyle açılan eğitim kurumlarından, bağımsızlık sonrasında Çinli ve
Hintli unsurlarla yarışabilecek şehirli, orta sınıf, ekonomik anlamda üretken
ve de ‘tüketken’ bir Malay toplumun inşası olmuştur. Bu kavramların
zihinlerimizde uyandırdığı yegâne husus ise, bir kapitalist evrim süreciyle
yakînen ilintili olduğudur.
Yukarıda zikrettiğimiz 1969 hadisesidir ki, bugün ulusal birlik ve
bütünlükten bahsedilmesinin vazgeçilmez kırılma noktasını oluşturmaktadır. Bu
sürecin tüm seanslarını burada ele almak mümkün değil. Ancak unutulmaması
gereken, 1957-1969 arasında neler olup bittiği kadar, 1970’den bugüne ulaşan
sürecin olmazsa olmazlarının neleri kapsadığıdır. Öyle ki, 1970 yılında
devletin yeniden reorganizasyonunda Malezya’nın bir devlet olarak yeniden
doğuşuna işaret edecek önemli icraatlara kapı aralayacak gelişmeler yaşanmıştır.
Başbakan Necib’in 55. Yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada “Bir zamanlar
sömürgeleştirilmiş bir ulusun özgürlük ve barışa ulaşmasında başarılı
olunmuştur” ifadesi elbette önemli. Ancak, tarihsel gelişmeler ve bugünkü
bölgesel ve küresel ilişkiler bağlamında baktığımızda Malezya’nın hangi rolleri
üstlendiği veya üstlenemediği de üzerinde durulması bir konu. Yazının ilgili
bölümlerinde ifade ettiğimiz üzere, ulus-devletleşme sürecini henüz
tamamlayamamış ve tüm enerjisini bu alana kanalize etmiş bir devletin bölgesel
ve küresel aktörlük üstlenmesinin mümkünatı var mıdır? Kimi gözlemcilerin ileri
sürdüğü üzere, ekonomi alanına sıkıştırılmış veya indirgenmiş ulus-devlet
olgusu, öyle anlaşılıyor ki, bir Malay kültür ve medeniyetinin ortaya
konulmasının önünde bir engel kabul edilmektedir. Özellikle giderek önem kazanan
Güneydoğu Asya coğrafyası ve ASEAN, bu bölgenin Budist çoğunluğu içerisinde
varlık sürme mücadelesi veren Müslüman azınlıklar sorunu, Ortadoğu ve Doğu Asya
ile ilişkiler vb. konularda Malezya’nın oynayabileceği rollerin boyutu,
iç-siyasette kaybedilen kan kaybıyla
düşük yoğunluk göstermektedir. Bu alanda, güç sergileme işinin halen Dr.
Mahathir ile sınırlı kalması, Malay entellüktealitesinin de ne tür sıkıntılara
maruz kaldığını sergilemesi açısından ilginç bir durum sergiler. Bu durumu, Türkiye’de
özellikle son dönemde giderek daha sahneye çıkmaya başlayan Malezya’nın
tanınırlılığının ise Dr. Mahathir ile sınırlı oluşunda gözlemlenmektedir.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=224843
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder