Mehmet
Özay 8 Eylül 2012
Adını 2005 yılında dadandığım Ali Haşimi Kütüphanesi’ndeki eserlerde
rastlamıştım. Ardından, 2007 yılında ilki gerçekleştirilen Açe-Hint Okyanusu
Çalışmaları Konferansı’nda (ICAIOS) tanışma ve görüşme fırsatı bulmuştum. Adı
Teuku Iskender...
Nedendir bilmem, bu adı her duyuşumda aklıma Sultan İskender Muda gelir...
Belki de, Prof. Dr. Teuku İskender’in 87 yıllık yaşama sığdırdığı pek çok
çalışmasıyla Açe tarihini yeniden gün yüzüne çıkaran ‘has’ bir Açe’li
olmasıyla, döneminin Güneydoğu Asya’sında en şaşaalı devlete sultanlık yapan
İskender Muda’nın büyüklüğüne anımsatıyordu bana.
Teuku İskender adı her daim akademyanın gündeminde olmuş bir isimdir. Bu
anlamda, son dönem Açe entellektüel ve akademisyenlerinden biri olmaklığı onu
ön plâna çıkarır. Aslında çalışmalarının çapına bakıldığında, sadece Açe’li
değil, Malay dünyasının son dönem yetiştirdiği önemli bir isim. Bu çerçevede
kendisini Prof. Syed Naquib Al-Attas ile kıyaslarsam herhalde hata etmiş olmam.
Teuku İskender, Açe’nin son yüzyılına sığan pek çon önemli gelişmeye
tanıklık etmiş bir isim aynı zamanda. Hollanda sömürgeciliği, Japon İşgali,
Bağımsızlık yolunda verilen mücadele, modern Endonezya Cumhuriyeti’nin
kuruluşu, Endonezya İslam Hareketi vb. Hayatının önemli bir bölümünü Açe
dışında geçirse de, Açe’yle bağını koparmamış bir şahsiyet. Leiden’da
Doktorasını tamamladıktan sonra, Açe’de Şah Kuala Üniversitesi’nin kuruluşu
için 1950’li yılların sonlarında kısa süreliğine Açe’ye dönmüş ve bu anlamda
Açe’nin yüksek öğrenim yaşamının yeşermesinde doğrudan müdahelesi olmuş bir
bilim adamı.
Açe tarihinin önemli tarihi izlerinin bulunduğu bir şehir olan Leiden’da
yaşaması, onu Açe’den uzaklaştırmamış, aksine Açe’yi çok daha derinden
yaşamasına yol açmıştır. Leiden ki, Açe’ye “kan gütmüş” bir şehirdir
kimilerinin nezdimde. Teuku İskender, Açe’nin kimliğini çalan Leiden’da
yaşayarak, Leiden Üniversitesi’nde Profesör olarak görev yaptığı dönemde
gerçekleştirdiği çalışmalarıyla bu kimliği yeniden Açe’ye kazandırma konusunda
önemli bir işlev görmüştür kanaatimce. Bu işlevinin açılımı eserlerinde
karşımıza çıkar. Nedir bu eserler diye soracak olursak, “Hikayat Aceh”, “Bustanu’s
Salatin” (Dewan Bahasa Dan Pustaka, Kuala Lumpur, 1966) en başta gelir. Teuku İskender, Doktora çalışmasını
Hikayat Aceh üzerine yapmış ve tezini de Felemenkçe kaleme almıştır: “De
Hikayat Atjeh” (1959, Leiden). Bu çalışma Endonezyaca olarak da yayınlanmıştır.
Bkz. Teuku Iskandar, Hikayat Aceh: Kisah Kepahlawanan Sultan
Iskandar Muda, Çev.: Abu Bakar, Proyek Rehabilitasi dan Perluasan Museum
Daerah Istimewa Aceh, 1978. Önemli
bir çabayı gerektiren bu çalışmalar, pek de kimsenin ilgi göstermediği görece
erken dönemdeki çalışmalar olmasıyla da dikkat çeker.
Öte yandan, Bu eserler sadece Açe’nin değil, Malay dünyasının tabiri caizse
olmazsa olmazlarıdır. Bugün her kim Malay dünyasının tarih ve medeniyetinden
bahsediyorsa, bu eserlere atıf yapmadan geçmez, daha doğrusu geçemez. Bu
otantik eserlere ilave olarak Malay medeniyetinin atardamarı rolündeki üç
bölgeye ait el yazmalarını topladığı katalog çalışması önem taşır: “Catalogue
of Malay, Minangkabau and South Sumatran Manuscripts” (1999, Leiden). Kitapları,
makaleleri, Journal of Malayan Branch of Royal Asiatic Society (JMBRAS), Dewan
Bahasa dan Pustaka (Kuala Lumpur) gibi önemli dergi ve yayınevlerinde yer
bulmuştur.
Yukarıda Teuku İskender adına nerede rastladığıma değinmiş, yüzyüze görüşme
olanağını da 2007 yılındaki Açe’deki Konferansı’nda olduğunu belirtmiştim. Teuku
İskender söz konusu bu konferansta, “Aceh as a Muslim-Malay Cultural Centre
(14th – 19th Century)” başlıklı makalesini sunmuştu. Uzunca olan bu makalesini
neredeyse satır satır okuma “iştahı” karşısında şaşkınlığımı o günkü gibi hatırlıyorum.
Haddi zatında, elindeki kağıt tomarını okumuyor, sanki orada yazılanları
bizatihi yaşıyormuşcasına bir halet-i ruhiye içerisindeydi. Öyle ki, Teuku,
sahip olduğu bilgiyi salonu dolduran çoğunluğu Açe’li dinleyicilere aktarma
şevkiyle dolu olmasına rağmen, bu tip konferansların rasyonel yönetiminden
payını almış, oturumu yöneten Batılı akademisyen biraz da edepsizce “kısa
kesmesi için” kendisini uyarmıştı. Şimdi o günlere dönüp baktığımda, Açe
üniversiteleri, kütüphaneleri, Eyalet yönetiminin ilgili birimlerinin bu
kiymetli bilimadamını hakkınca ağırlayamadıklarını düşünüyorum. Yıllar sonra
Açe’ye gelmiş böyle bir değeri, baş tacı etmek varken, bu fırsat kaçırılmıştı.
Ancak ben bu fırsatı kaçırma niyetinde değildim. O günlerde, kendisiyle görüşme
talebimi kabul etmiş, Darusselam’da Şah Kuala Üniversitesi kampüsünde aile
efradına ait eve davet etmişti. Bir öğle sonrası gerçekleşen bu mülakatı geniş
bahçeli evin “verandah”sında gerçekleştirmiştik. Birkaç saat süren bu güzel
sohbeti bugüne kadar yayınlama fırsatı bulamadım.
Ve Teuku İskender 5 Eylül 2012 Çarşamba günü Leiden’da Hakk’ın Rahmetine
kavuştu.. “Inna lillahi wa inna ilayhi
rajiun”... Makamı cennet olsun...
Şimdi sıra Açeli yeni nesil tarihçi ve entellektüellerinde. Sorumlulukları
az değil... Teuku İskender’in açtığı yolda ilerlemek zorundalar. Teuku
İskender’in çalışmalarını teker teker ele alıp yeni çalışmalara imza atmalılar.
Umarım bu bilinç en azından bir kısım Açeli dostta hasıl olur. Öte yandan, üniversite
yönetimlerine de büyük görev düşüyor. Teuku İskender’in eserlerini yeniden
basmalı, ilgili fakültelerde ders kitabı olarak okutmalılar. Açe Milli Eğitim
Müdürlüğü bu eserleri basitleştirerek ortakoul ve liselerde müfredatta zorunlu
kılmalılar. Bunlar yapılmalı ki, Teuku İskender ve kaleme aldığı gerçekler
unutulmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder