Mehmet Özay 21 Eylül 2012
Amerika’nın öncülüğünde Ortadoğuyu saran savaş bulvarı Güneydoğu ve Doğu
Asya’ya mı kayıyor? Düne kadar Adalar sorunu pasif yoğunluklu bir süreç
içerisinde varlığını sürdürürken, birdenbire Amerika’nın 21. Yüzyıl Asya
Yüzyılı projesini yüksek sesle dillendirmesiyle ve bunu Hillary Clinton’un
kaleminden cümle aleme ilan etmesiyle ilk etapta Amerika’nın değil de, bölge
ülkelerinin ön planda olduğu izlenimi veren bir söz düellosu, güç gösterisi
derken, iş geldi halkların ilgili ‘muhalif’ ülkeler nezdinde kitle gösterileri
düzenlemelerine geldi dayandı. Düne kadar Çin ile ASEAN üyesi ülkeler arasında
Güney Çin Denizi bağlamında süregiden adalar sorunu, bugünlerde ‘yeniden nükseden’
Doğu Çin Denizi’ndeki adalar bağlamında Japonya-Çin ve henüz ortalıkta
gözükmese de Tayvan’ın da içinde yer aldığı -Güney Kore’yi unutmamak lazım- Doğu
Asya düellosu şeklinde zuhur ediyor. Kimbilir belki yarın Rusya ile Japonya
arasında benzer bir adalar krizi zuhur edebilir.
Güney Çin Denizi’ndeki Adalar krizini belli bir süredir izliyoruz. Ancak
nev zuhur eden bir yeni gelişme var ki, Çin-Japon milliyetçiliğini ayyuka
çıkartacak cinsten. Bu siyasi angajmanın her iki ülkenin 2012 yılı başından itibaren
tecrübe etmeye başladıkları ekonomik durgunluk, ihracattaki azalma vb.
faktörlerin halklar üzerinde tesis ettiği psikolojik baskının yansıması olarak
değerlendirilemez mi? Öyle ki, Japonya’nın durumu bilinirken, Çin’in özellikle
1999’dan bu yana en düşük seviyeli büyüme rakamlarını görmesi ve önümüzdeki
aylarda ihracatın daha da negatif göstereceği düşüncesi ve yabancı
yatırımcıların Çin’i istikrarsız bulup, örneğin Myanmar-Laos-Kamboçya gibi yeni
yatırım alanları araması, Çinli kitleleri sokakta buluşturan başat unsurlardan
biri olmadığı düşünülemez. Çin’de yükselme gösteren Japon-karşıtlığının bir
diğer nedeni ise bu yıl sonunda yaşanacak Çin Komünist Partisi’ndeki liderlik
değişimi. Bu süreci, “Tianenman Bozgunu”nu unutmayan ve daha çok özgürlükler ve
haklar olarak algılamak isteyen kitlelerin azımsanmayacak bir etkisi olduğu da
malum.
Dün Spratly Adaları bağlamında Güneydoğu Asya/ASEAN üye ülkeleri ile Çin
arasındaki gerilime dikkat çekerken, bu gerilimin ucu daha kuzeye kayarak
Çin-Tayvan-Japonya eksenindeki Adalar’a gelip dayanmış durumda. Üçgen içinde
kalan adalarla ilgili görüşme çağrısı aslında bu ayın başında yapılmıştı. Buna
göre önce ülkelerin ikili gruplar halinde görüşmesi ardından üçlü görüşmeler
öngörülüyordu. Çin’de ’Diaoyu’, Japonya’da ‘Senkaku’ ve Tayvan’da ‘Tiaoyutai’
adıyla anılan adalar sorunu dünyanın üç önemli
ekonomisinden ikisini oluşturan Çin ve Japonya’yı karşı karşıya getirir mi?
Elbette, Amerika’dan bağımsız ve tarihi yönleri de var bu gelişmelerin.
Örneğin, en erken 19. yüzyıla kadar sarkan
bir Çin-Japon çekişmesi, son örneğini 1931 yılında gördüğümüz bir Japon
hegemonyasının Çin ana topraklarına kadar nüfuzu bunun emareleri. Hiç kuşku yok
ki, uluslararası çevrelerin her iki tarafı itidalli olmaya daveti ve masa
başında sorunu halletme çağrıları iki ülkenin ‘milliyetçi damarının’ -Japonya’da
özellikle Tokyo Valisi’nin çıkışlarında görüldüğü üzere- kabul edebileceği bir
husus olmadığı, en azından şimdilik aşikâr. Örneğin, malum adalar krizi 1970’li
yıllarda nüksettiğinde dönemin Çin lideri Den Xiaoping “Bizim neslimiz bu
sorunu çözecek kapasitede değil. Sonraki nesle bırakalım çözümü.” demesi belki
de bunun bir göstergesiydi. Ancak bugünkü restleşmeler bu neslin de pek öyle
“barıştan” yana söyleme yönelmediğini ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, Doğu Çin Denizi’ndeki adalar krizinde Amerika’nın rolünü
ilerleyen günlerde daha net göreceğiz. Ancak şu var ki, Clinton’un, Amerika’nın
21. yüzyıl projesi bağlamında kaleme aldığı metnin giriş cümleleri, ABD’nin Irak ve
Afganistan politikalarında neler kaybettiğini dolaylı olarak dile getirirken,
aynı paragrafta baklayı ağzından çıkarıyor ve “gelecek on yılda tüm kapsamıyla
hedefimiz Asya-Pasifik’tir” demesi bu coğrafyada olan bitene kayıtsız kalan bir
Amerika olmayacağını ortaya koyuyor. Üstüne üstlük tam da bu noktada, “Politikalar
Asya’da şekillenecek, Afganistan ve Irak’da değil ve ABD doğru zamanda doğru
yerde olmalı” cümlesi aslında jeo-politik olarak ABD’nin nereye baktığı ile
dünyanın Asya’dan ne anladığını ortaya koyuyor. Güney Çin Denizi, ardından Doğu Çin Denizi
bağlamlarında ortaya çıkan adalar sorunu elbette bir yanda ASEAN öte yanda
Asya-Pasifik (APEC) girişimleri dikkate alındığında, bölgenin
ekonomi-politikalarıyla ilintililendirilebilir.
Şayet Atlantik Okyanusu, Avrupa ve Amerika sahilleri
boyunca uzanan şehirler diyelim ki, 19. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak
giderek artan şekilde dünya siyasetine ve ekonomisine yön verme hükmünde olmuşsa
bu rol bugün başka yönde gündeme geliyor. Yani günümüzde bu rolün bizatihi
ABD’nin elinde şekillendirilmeye yüz tuttuğu izlenimi veren küresel politikalar
çerçevesinde Pasifik Okyanusu’nun her iki yakasında, ancak bu sefer ABD’nin
Batı sahilleri ile Doğu ve Güneydoğu Asya’nın Pasifik’e bakan yüzünde zaten
bölge kadim medeniyetlerinin başlatıcısı ve devam ettiricisi olan şehirlerine
evrilmeye başlamış durumda. Bu dönüşümde, başını ABD’nin çektiği içinde Avustralya,
Yeni Zelanda, Malezya, Singapur, Vietnam, Peru ve Şili’yi içine yer aldığı
Trans-Pasifik Birliği projesini
yukarıda değinilen ASEAN ve APEC’den bağımsız okunamaz. Bununla birlikte, bu
oluşumun veya oluşumların temel amacı Amerika eksenli ekonomik yeniden
yapılanmanın hayata geçirilmesine hedeflemesiyle dikkat çekiyor. Elbette bu
ekonominin politik uzantısından bağımsız ele alınamayacağına kuşku yok. İşte bu
noktada, bir süredir yaşanan adalar krizine ABD’nin tarafsız kalamayacağı
kanıtlarıyla ortada. Tabii burada
unutulmaması gereken bir diğer husus da ABD’nin 20. yüzyıl boyunca “müdahil
olduğu” bölgelerdeki kısa tarihinde nelere yol açtığıdır. Kimi gözlemcilerin
ifade ettiği üzere Kore, Vietnam, Irak, Afganistan çokça dillendirilen örnekler
olurken, bu bölgeler Amerika dünya hegemonyasının tesisinde kilometre taşları
olarak tarihe geçmekten ziyade, Amerika’nın hezimetine zemin hazırlamasıyla
dikkat çekiyor. Bu husus Çin otoritelerince dikkate alınıyor olmalı.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=227659
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder