20 Eylül 2012 Perşembe

Rohingya Konferansı ve Bölge’nin Rolü


Mehmet Özay                                                                                                            17 Eylül 2012

Rohingya sorunu konuşulmaya ve tartışılmaya devam ediyor. Bugün Kuala Lumpur’da ‘Perdana Global Peace Foundation’ (PGPF) inisiyatifiyle uluslararası Rohingya Konferansı düzenlendi. Konferans Rohingya konusunun bir kez uluslararası katılımcılarla gündeme getirilmesi nedeniyle dikkat çekiciydi. Nurul Islam, Muhammed Yunus, Wakar Ruddin, Abdülhamid bin Musa gibi Rohingya kuruluşlarının yetkililerinin hazır bulunduğu konferansa İngiltere’den, Bengaldeş’ten, Tayland’dan, Endonezya’dan, Filipinler’den sayısı yirmiyi aşkın akademisyen ve sivil toplum temsilcilerinin yanı sıra Human Rights Watch, Amnesty International gibi uluslararası kuruluşların önemli isimlerinin konuk olmasıyla içeriği zengin ve yakın gelecekte bir dizi gelişmeleri tetikleyebilecek bir konferans oldu. PGPF’nın merkezinin de yer aldığı Buhari Vakfı Merkezi’ndeki oditoryumda gerçekleştirilen konferansta her biri alanlarında önemli bildiriler sunan katılımcıların yanı sıra toplantı salonunu ve avlusunu dolduran yüzlerce aktif dinleyici kitlesi sorularıyla ve yorumlarıyla etkinliğe katkı yaparken, akşam üzeri saat altıya kadar süren etkinliğe ilgi son ana kadar devam ettti.

ASEAN üyeliği, Myanmar (Burma) ile doğrudan ticari ve yatırım ilişkileri olması gibi özellikleriyle dikkat çeken Malezya’nın bu konferansla Myanmar hükümetinin Rohingya Müslümanlarını yok sayan politikalarında değişikleri gündeme getirecek girişimlerde inisiyatif alacağı ve bu anlamda ciddi bir rol taşıyacağı düşünülebilir. En azından, toplantıya iştirak edenlerin ortak buluştuğu nokta, PGPF kurucusu ve başkanı Dr. Mahathir Muhammed’in yapabileceği önemli rolün olduğu yolundaydı. Kaldı ki ASEAN’nın bu rolü üstlenmesi Jacob Zenn’in dile getirdiği üzere bölge üzerinde etkisini hissettiren Rohingya sorununun bölge içinden aktörlerin öncülüğünde çözüme kavuşturulmasından daha makul bir yaklaşım olamaz.

Sömürge dönemi bağlamında Myanmar ile benzer süreçleri tecrübe ettiği düşünüldüğünde bu konferansa Malezya’nın ev sahipliği yapması oldukça anlamlıydı. Bu bağlamda, Güneydoğu Asya tarihinin sömürgecilik döneminden başlayarak, II. Dünya Savaşı, bağımsızlık süreçleri, etnik unsurlararası ilişkiler gibi gelişmeler bağlamında iki ülkenin benzerlikler gösterdiğine dikkat çekilmelidir. Ana konuşmacı olarak konferansa katılan Dr. Mahathir Muhammed’in de vurguladığı üzere Malezya, bu süreci tüm sıkıntılarına rağmen, görece başarı ile sonuçlandırmasına rağmen, Myanmar’ın benzer bir performası sergilemediği artık çok aşikar. 

Haziran ayındaki son gelişmelerden bu yana dünya medyasının ve kamuoyunun ilgisini çekmeyi ‘başaran’ Rohingya konusuna çözümün nerede olduğu da bir anlamda cevabını bekleyen bir soru. Bir yandan halkı Müslüman ülkelerde yapılan birtakım gösteriler ve yardım kampanyaları, öte yandan uluslararası toplantılarla konunun akademik ve insan hakları bağlamlarında ele alınmasına rağmen, aradan geçen süreçte elbette önemli bir yol katedilmesini beklemek büyük bir iyimserlik olurdu. Ancak geleceğe yönelik umut ışığını da içinde barındırmıyor değil. Öte yandan, Myanmar hükümeti nezdinde gerçekleştirilen girişimlerin birbirinden bağımsız ‘tekil’ nitelik arz etmesi arzu edilen çözüm yollarının hayata geçirilmesi önündeki engellerden birini oluşturuyor. Bununla birlikte, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Yusuf Kalla’nın Myanmar’a yaptıkları resmi ziyaretlerin Malezya Yardım Kurumu (Malaysian Relief Agency)’nun Arakan Eyaleti başkenti Sittwe’ye girmeyi başarması başlangıç olarak önemli gelişmelerdi. Bu girişimlerin önemi nereden geliyor diye sorulduğunda, Myanmar hükümetiyle doğrudan temaslarla gelişme göstermesinde yattığını söyleyebiliriz.

Ancak bu girişimlerin diğer uluslararası kurumlarla eş-zamanlı, koordineli ve uzun erimli projelere evrilmesi, Myanmar hükümeti üzerinde oluşturulacak uluslararası baskının kayda değer sonuç vermesinde hayati öneme sahip olacaktır. Aslında Rohingya sorununda temel nokta tam da burada yatıyor. Yani, son altmış yılda halkı, uluslararası çevre ve kurumlar üzerinde stratejik oyunda başarılı olmuş diktatörlerin yönetimindeki Myanmar gibi bir ülkenin, bugün küresel medyaya yansıyan gelişmeler karşısında nasıl bir strateji geliştireceği merak konusu. Bu süreçte şu tehlike unutulmamalıdır. Myanmar hükümetinin demokratikleşme sürecine girmesine rağmen, bugünkü parlamentosu Batılı anlamda bir demokratik seçimle oluşmadığı, başbakanının atanmış eski bir general olduğu, hükümetin bir şekilde kukla bir yönetim olduğu iplerin hâlâ perde arkasındaki cuntanın elinde olduğu vb. unsurlar göz ardı edilmemeli. Bu safhada kaygılar o ki, Rohingya sorununun uluslararası medyadan inmesiyle birlikte Myanmar ordu ve polis güçlerinin marifetiyle Rohingya halkı üzerindeki baskı ve şiddetin yeniden nüksetmesi ihtimalidir.

Konferansta neler konuşulduğuna kısaca değinelim. Katılımcıların ağırlıklı olarak ASEAN ülkelerinden olması, bir ASEAN ruhu oluşumuna zemin hazırlama yönelimi taşıyordu. Bu yaklaşım, katılımcılar tarafından da açıkça dile getiriliyordu. Elbette bunda, bölge ülkelerinin daha önce benzer süreçleri yaşamış olmasının katkısı gözardı edilemez. Öte yandan, kimi uluslararası kuruluşların performanslarındaki istikrarsızlık, başarısızlık ve Rohingya konusunu ele alma tarzları Myanmar ile ilişkilerde sürdürülebilirlik konusunda kimi çekincelerin gündeme getirilmesine yol açtı. 

Konferansta azınlıkta da olsa Myanmar hükümetinin yaklaşımından öte, Rohingyalıların mülteci olarak yaşamak zorunda kaldıkları halkının çoğunluğu müslüman olan ülkelerdeki yaşam koşulları, hakları vb. konulardaki kabul edilemeycek konumları dillendirildi. Rohingya konusu tartışmalarında sürekli gündeme getirildiği üzere, özellikle Bengaldeş başta olmak üzere Pakistan, Malezya, Endonezya, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri gibi ülkelerde yaşayan Rohingyalıların ne tür haklara sahip oldukları veya olmadıkları aciliyetle üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Rohingya sorununu çözüm neyi gerektiriyor? Bu soru herkesin dile getirdiği ve alanıyla ilgili yaklaşımlar çerçevesinde cevap vermeye çalıştığı bir soruydu. Ancak genel kanaat, özellikle Rohingyalıları hedef alan ve cunta rejimince hayata geçirilen, uluslararası standartlar gözetildiğinde ‘insanlık suçu’ kapsamına girecek önemli eksiklikleri içinde barındıran 1982 Vatandaşlık Yasası’nın yeniden gözden geçirilmesi ve Rohingyalılara, diğer etnik azınlıklara verilen hakların aynısının verilmesi yönündedir. Bu bağlamda, vatandaşlık hakkının Rohingya sorununun halli meselesinde kritik bir rol oynadığına kuşku yok. Ancak sorun bununla bitmiyor, haddi zatında sorunların üstesinden gelinebilmesi için kapı aralanmış olunacağı düşüncesi yaygın. Ortaya konan belgeler ışığında bakıldığında Myanmar hükümetinin ve Burma toplumunun Rohingyalıları dışlayan, yoksayan yaklaşımlarının ne tarihi ne de modern dönem ilişkileri bağlamında bakıldığında hiçbir dayanak noktası yok.

Bununla birlikte, katılımcılar arasında Burmalı Budist bir akademisyen olmakla birlikte Rohingya Müslümanlarını bugüne kadar savunmuş, 88 kuşağına mensup Dr. Maung Zarni farklı bir yaklaşımla Rohingya sorununun çözümünde cunta rejimini teşkil eden askeri elitin düşünce yapısının anlaşılması gerektiği üzerinde durdu. Asker kökenli bir aileden gelen ve bu anlamda Myanmar yönetiminin kavramsal dünyasını algılayabilen Zarni’nin bu görüşü üzerinde durulmaya değer. Bu bağlamda, Rohingya sorununun ortaya çıkışına sebep Rohingyalılar değil, Rohingyayı önce maddi olarak ardından manevi olarak sömürgeleştirme projesini uygulama koymuş olan Burma milliyetçiliğidir. Sorunun temeli de budur görüşü ağırlık kazanıyor. Pratikte yapılan ise, Arakan Eyaleti’nde yaşayan Budist Rakinlerin (Magh) ihtiyaç duyulduğu zamanlarda devlet güçlerince kullanılmasıdır. Oysa geçen ikiyüzyıllık tarihi süreçte güçlü etnik milliyetçi anlayışın hakim olduğu Budist Rakinlerin merkezi güçle sınırlı ilişkisine rağmen, son dönemde de tanık olunduğu üzere sömürge döneminden kalma ‘böl-yönet’ politikasının aracı olmaktan kurtulamıyorlar. Konferans sonunda Rohingya sorununa çözüm olacak 28 maddelik öneri paketi yayınlandı. Şimdi sıra, bu çözüm paketinin önümüzdeki dönemde ilgili ülke hükümetleri, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kurumlarca dikkate alınarak fiilayata geçirilmesi konusunda bir iradenin teşkil edilmesinde.

http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=227094&q=mehmet+%C3%B6zay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder