Bir Girizgah: Bir süredir enteresan yazılar çıkıyor 'alternatif' medyada. İçe dönük kaygılar, uyarılar, azarlamalar. Bu siteye söz konusu bu yazılardan birini niçin almayı uygun gördük diye sorulabilir. Birincisi, bu Türkiye içinde süregiden küçüğünden büyüğüne neredeyse tüm oluşumlar içinde hissedilen "yap-bozculuğun" ne kadar manidar olduğuna şahit olmak. İkincisi, söz konusu bu olgunun salt Türkiye içinde olmadığını, Türk aidiyeti adı altında yurt dışındaki oluşumlar bağlamında da benzer hatta çok daha "kışkırtıcı" "olduğuna ima etmek için. Cümlelerdeki unsurlar üzerinde küçük manipülasyonlarla yurt dışındaki oluşumlara adapte edildiğinde bunun ne denli aşikar olduğunu anlayabiliriz.
Yeni Şafak Yazarı Ali
Akel, “özür açıklanmaz, özür dilenir” başlıklı bir yazı yazdığı için Yeni
Şafak’taki yazılarına son verildi.
Uludere meselesi üzerinden yapılan tartışmaların bu kadar bizi kamplaştırması, bizi bu kadar sansüre tabi tutması bizim arzumuz isteğimiz ve kabul edebildiğimiz bir şey değildir
Kürt meselesine, Uludere’ye veya başka meselelere bakmada, kimse bizi AK Parti, BDP, CHP, MHP veya başka partilerin gözünden bakmaya zorlamasın.
Her meseleye siyasi bakmak zorunda değiliz.Bazı meselelerin insani tavrı her şeyi anlatmaya yeter.
AK Parti on yıllık iktidarında bir çok ezberi bozdu, ancak basın yayın noktasında bu ezberi bir türlü bozamadı
Bugün hala basının amiral gemisi Hürriyet’tir, bugün hala etkili gazeteleri Doğan medyası çıkarmaktadır.
Bakmayın siz gazetelerin açıklanan satış rakamlarına, bir çoğu şişirme.
muhafazakar kesim AK Parti’nin on yıllık iktidarında ne doğru dürüst medyaya bir adam yetiştirdi, nede okunacak doğru dürüst bir gazete yaptı.
Eğer gösterge satış rakamları ise rakamlar ortada, eğer gösterge etki alanı ise kimin ne derece etkili bir gazete yaptığı da ortada.
Dindar kesim iktidarın bu nimetlerine rağmen neden bir Radikal ve Taraf Gazetesi yada Hürriyet Gazetesi oluşturamadı. Çünkü kraldan çok kralcılık yaptılar, kral çıplak diyemediler.
Eleştirmeye korktular, onlar eleştirmediği için başkalarının yaptığı eleştiriye de cevap yetiştirmek zorunda kaldılar
Başbakan Erdoğan’ın söylemlerinin çok uzağında kaldılar. Başbakan’ın sözlerini her gün sekiz sutun manşette vermek ne Başbakana bir şey kazandırıyor nede o gazete ve televizyonların toplumdaki değerini artırıyor. Bunun farkına varamadılar.
Dindar kesim Hazreti Ömer’in adaletini sürekli anlatır ama o adaleti kendisi uygulama noktasında gevşek davranır, görmezden gelir. Haksızlığın kimden kime karşı geldiğine bakar.
Biz yıllarca sohbet ortamlarında, büyüklerimizin sözlerini dinlerken, yanlış yaptığımızda dışlanmayı değil, hatayı düzetmeyi öğrendik. Bugün hata yaptığımız andan itibaren ilk tekmeyi bizimkiler vuruyor.
AK Parti’nin iyiliğini istemek onun yanlışlarını uygun bir dille ortaya koymak, bu yanlışa düşme demek düşmanlık değil dostluktur. Dostluk, yüksek maaşlarla gazetelerde sürekli olarak Başbakan’ı yüceltmek değildir.
AK Parti basını ele geçirmekle basını yönetmenin aynı olduğu yanlışına düşüyor. Ele geçirmek demek orada doğru iş yapılıyor demek değildir.
Bugün AK Parti’ye yakın sermaye gruplarının aldığı gazetelere bakın ve kimlerin hala oralarda oturduğunu görün.
Arka sayfa güzelini kaldırmakla gazete toplumun beklentilerini karşılamıyor.
Bazı gazetelerde üstelik yandaş denen gazetelerde ki yayın toplantılarında Başbakan’ın ailesine edilmedik laf kalmayacak siz bunları koruyacaksınız, ama sizinle birlikte 16 yıldır çalışan, aylarca maaş almadığı halde sesini çıkarmayıp,”Burası bizimdir, biz bir aileyiz” diyen bir yazarınızın bir yazısı üzerine yollarınızı ayıracaksınız.
Farkında mısınız bilmiyorum ama eleştirdiğiniz o Doğan Medyası’nın aynısı hatta daha da fazlasını yapıyorsunuz.
Mesele Ali Akel’in Yeni Şafak’tan gönderilmesi değildir, mesele en ucuz paralarla çalıştırılan bizim mahalle çocuklarına yaptığınızdır, kendinizi hala eleştirdiğiniz kesimle var etmeniz ve onların yaptığı yanlışları yapmanızdır.
İstanbul’un en lüks lokantalarında ödediğiniz bir yemek parasının sizin iki kardeşinizin birer aylık maaşı olduğunu görmemenizdir.
Tep tip bir basından şikayet etmedik mi bütün darbe dönemlerinde ve özellikle de 28 Şubat süreçlerinde.
Gazete patronu ağabeylerimiz, göz altına alınırken, kaç kişi ses çıkardı kaç kişi yanı başınızda durdu. On bir yaşındaki çocuklarınız bile göz altında tutulurken, kaç kişi yapmayın bu zulümdür diyebildi.
Siz ne yaptınız o dönemin mağduru olan, andıçlanan gazetecilerine kapılarınızı açtınız ve Yeni Şafak’ı Yeni Şafak yaptınız. Herkes işte” Müslüman tavrı bu diyordu, haksızlığa uğramışın elinden tutan, ona kol kanaat gelen, Allah razı olsun” diyordu.
Biz bugün o dönemi anlatırken sizin bu ilkeli davranışınızın zekatını hala topluyoruz….Bize bu zekatları bırakın, işte Müslüman tavrı bu dediğimiz uygulamaları bize gösterin.
Olabilir, Ali Akel’in yazısı üzerine kraldan çok bir kısım kralcı tepki gösterebilir, sizi hükümete de şikayet edebilir.
Keşke Ali Akel’in yazılarını kestirmeseydiniz, kestirdiyseniz de keşke gazetenin başka kısmında istihdam ettirseydiniz.
Ben 28 Şubat sürecinde her türlü zulme uğrayan Ahmet ve Nuri ağabeylerin bu kararı tekrar gözden geçireceklerine inanıyorum. Haksızlığa uğrayan haksızlık yapmaz diye biliyorum.
Uludere meselesi üzerinden yapılan tartışmaların bu kadar bizi kamplaştırması, bizi bu kadar sansüre tabi tutması bizim arzumuz isteğimiz ve kabul edebildiğimiz bir şey değildir
Kürt meselesine, Uludere’ye veya başka meselelere bakmada, kimse bizi AK Parti, BDP, CHP, MHP veya başka partilerin gözünden bakmaya zorlamasın.
Her meseleye siyasi bakmak zorunda değiliz.Bazı meselelerin insani tavrı her şeyi anlatmaya yeter.
AK Parti on yıllık iktidarında bir çok ezberi bozdu, ancak basın yayın noktasında bu ezberi bir türlü bozamadı
Bugün hala basının amiral gemisi Hürriyet’tir, bugün hala etkili gazeteleri Doğan medyası çıkarmaktadır.
Bakmayın siz gazetelerin açıklanan satış rakamlarına, bir çoğu şişirme.
muhafazakar kesim AK Parti’nin on yıllık iktidarında ne doğru dürüst medyaya bir adam yetiştirdi, nede okunacak doğru dürüst bir gazete yaptı.
Eğer gösterge satış rakamları ise rakamlar ortada, eğer gösterge etki alanı ise kimin ne derece etkili bir gazete yaptığı da ortada.
Dindar kesim iktidarın bu nimetlerine rağmen neden bir Radikal ve Taraf Gazetesi yada Hürriyet Gazetesi oluşturamadı. Çünkü kraldan çok kralcılık yaptılar, kral çıplak diyemediler.
Eleştirmeye korktular, onlar eleştirmediği için başkalarının yaptığı eleştiriye de cevap yetiştirmek zorunda kaldılar
Başbakan Erdoğan’ın söylemlerinin çok uzağında kaldılar. Başbakan’ın sözlerini her gün sekiz sutun manşette vermek ne Başbakana bir şey kazandırıyor nede o gazete ve televizyonların toplumdaki değerini artırıyor. Bunun farkına varamadılar.
Dindar kesim Hazreti Ömer’in adaletini sürekli anlatır ama o adaleti kendisi uygulama noktasında gevşek davranır, görmezden gelir. Haksızlığın kimden kime karşı geldiğine bakar.
Biz yıllarca sohbet ortamlarında, büyüklerimizin sözlerini dinlerken, yanlış yaptığımızda dışlanmayı değil, hatayı düzetmeyi öğrendik. Bugün hata yaptığımız andan itibaren ilk tekmeyi bizimkiler vuruyor.
AK Parti’nin iyiliğini istemek onun yanlışlarını uygun bir dille ortaya koymak, bu yanlışa düşme demek düşmanlık değil dostluktur. Dostluk, yüksek maaşlarla gazetelerde sürekli olarak Başbakan’ı yüceltmek değildir.
AK Parti basını ele geçirmekle basını yönetmenin aynı olduğu yanlışına düşüyor. Ele geçirmek demek orada doğru iş yapılıyor demek değildir.
Bugün AK Parti’ye yakın sermaye gruplarının aldığı gazetelere bakın ve kimlerin hala oralarda oturduğunu görün.
Arka sayfa güzelini kaldırmakla gazete toplumun beklentilerini karşılamıyor.
Bazı gazetelerde üstelik yandaş denen gazetelerde ki yayın toplantılarında Başbakan’ın ailesine edilmedik laf kalmayacak siz bunları koruyacaksınız, ama sizinle birlikte 16 yıldır çalışan, aylarca maaş almadığı halde sesini çıkarmayıp,”Burası bizimdir, biz bir aileyiz” diyen bir yazarınızın bir yazısı üzerine yollarınızı ayıracaksınız.
Farkında mısınız bilmiyorum ama eleştirdiğiniz o Doğan Medyası’nın aynısı hatta daha da fazlasını yapıyorsunuz.
Mesele Ali Akel’in Yeni Şafak’tan gönderilmesi değildir, mesele en ucuz paralarla çalıştırılan bizim mahalle çocuklarına yaptığınızdır, kendinizi hala eleştirdiğiniz kesimle var etmeniz ve onların yaptığı yanlışları yapmanızdır.
İstanbul’un en lüks lokantalarında ödediğiniz bir yemek parasının sizin iki kardeşinizin birer aylık maaşı olduğunu görmemenizdir.
Tep tip bir basından şikayet etmedik mi bütün darbe dönemlerinde ve özellikle de 28 Şubat süreçlerinde.
Gazete patronu ağabeylerimiz, göz altına alınırken, kaç kişi ses çıkardı kaç kişi yanı başınızda durdu. On bir yaşındaki çocuklarınız bile göz altında tutulurken, kaç kişi yapmayın bu zulümdür diyebildi.
Siz ne yaptınız o dönemin mağduru olan, andıçlanan gazetecilerine kapılarınızı açtınız ve Yeni Şafak’ı Yeni Şafak yaptınız. Herkes işte” Müslüman tavrı bu diyordu, haksızlığa uğramışın elinden tutan, ona kol kanaat gelen, Allah razı olsun” diyordu.
Biz bugün o dönemi anlatırken sizin bu ilkeli davranışınızın zekatını hala topluyoruz….Bize bu zekatları bırakın, işte Müslüman tavrı bu dediğimiz uygulamaları bize gösterin.
Olabilir, Ali Akel’in yazısı üzerine kraldan çok bir kısım kralcı tepki gösterebilir, sizi hükümete de şikayet edebilir.
Keşke Ali Akel’in yazılarını kestirmeseydiniz, kestirdiyseniz de keşke gazetenin başka kısmında istihdam ettirseydiniz.
Ben 28 Şubat sürecinde her türlü zulme uğrayan Ahmet ve Nuri ağabeylerin bu kararı tekrar gözden geçireceklerine inanıyorum. Haksızlığa uğrayan haksızlık yapmaz diye biliyorum.
nevzatcicek@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder