Mehmet Özay 7
Haziran 2012
Yusuf Kalla |
Bu bağlamda, ülke siyasetine ipotek koymuş olan
asker ve asker 'uzantılı' siyasetçilerin varlığı arasında "sivil bir
soluk" olması hasebiyle önem taşıyor. Bunun yanı sıra, ülkenin
bağımsızlığından bu yana, siyasi arenada varlık gösterip de devlet başkanlığı
koltuğuna Cava kökenlilerin dışında herhangi bir başka 'Adalı'nın oturmamış
olduğu hatırlanacak olursa, Kalla'nın başkanlık için ısrarının sıradan bir
'siyasi ihtiras' ötesinde anlam taşıdığını düşünebiliriz.
Kalla, ülkenin önemli işadamları arasında yer
alması, onu aynı zamanda, uluslararası bağlantılar noktasında referans haline
getiriyor. Makassarlı olduğunu söylemiştim. Makassar'ın tarih boyunca gerek
Takımadalar'da gerekse Avrupalı sömürgeci/tüccar ilişkisinde ayrıcalıklı bir
yeri var. Bu özellikleri taşıyan bir coğrafyadan devlet başkanının çıkması
ülkenin farklı bir siyasi atmosfere çekileceği anlamını da içinde barındırmıyor
değil.
Böylesi görece pozitif bir açılım kadar, bunun
içinde barındırdığı tastamam tezat üzerinde durmadan da geçmeyelim. Bugüne kadar
ülkenin kaderini elinde tutan ordu mensuplarının üniformalarını çıkartmakla
sivil siyaset arenasında mücadele etmeleri olsa olsa bir tiyatro oyunu olarak
değerlendirilebilir. Bununla ne demek istiyoruz? Kalla bir yandan başkanlık
için hazırlık yaparken, devlet başkanlığı için eski general ve Büyük Endonezya
Hareketi (Great Indonesia Movement -Gerindra) partisi kurucusu ve başkanı
Prabowo Subiyanto'yu –yani ordunun Kopassus adlı özel birliklerinin başındaki
askeri- seçmesi sivilliğine gölge düşürdüğü intibaını güçlüce hissettiriyor. Bu
ahvalde zaten 2004'de de eski general Susilo Bambang Yudhoyono ile eşleşmişti
denilebilir. Doğru... Aradan geçen onyıllık süre zarfında ve de üstüne üstlük
'reform'larla anılan bir döneme rağmen, ülke siyasetinin sivillere emanet
edilemeyecek denli önem arz ettiği sonucu çıkıyor. Aslında bu durum, Güneydoğu
Asya ülkelerindeki diktatörlük heveslilerinin sonlarını karşı devrimlerde
almamaları için Lee Kuan Yew'un zamanında Myanmar'lı junta liderlerine verdiği
Suharto örneğini anımsatıyor: "Siz de Suharto gibi, üniformanızı çıkartın,
sivil 'kıyafetlerle' siyaset yapın". O zaman Lee'yi dinlemeyen Myanmarlı
cuntanın 2011 seçimlerinde bu tavsiyeyi yerine getirdiğini gördüğümüzden ötürü
Lee'ye hak verelim mi dersiniz?
İşin trajik tarafı sözde halk oyu
araştırmalarına göre seçmenin %25.8'inin Prabowo'yu devlet başkanı olarak
görmek istediği yönünde. Bu ne perhiz ... dedirtecek türden bir gelişme aslında
bu. Sivil, ülke coğrafyasının her köşesindeki etnik unsurları kapsam alanına
çekecek, uluslararası arenaya açık bir başkan beklerken, yeniden eski bir
generalin gündeme getirilmesi siyaset kontrol aygıtının nasıl bir işlerlik
taşıdığı konusunda ciddi ciddi düşünülmesini gerektiriyor.
Başka seçenek yok mu sorusuna elbette var
diyerek cevap verelim. İkinci sırada 'sivil' iki isim var. Borsa mekanizması bu
ikiliyi 'Megawati-Kalla' olarak belirlemiş. Sivilliğine sivil de gene başkan
Cava'dan ve orduyla/derin devletle bağı güçlü olan Sukarno'nun kızı eski devlet
başkanı, Açe'yi 2003'de kana bulayan, Açe gezisi sırasında otelde kalamayacak
–ki bu nedenle bir askeri araç içinde geceledi- denli Açe'ye yabancı
Megawati... Megawati'yi desteklediğini söyleyenlerin oranı ise dudak uçurtacak
cinsten: %22.4. 'İflah olmaz' deyimi herhalde tam da buraya uyuyor!
Megawati'nin pabucunun dama atılalı çok oldu ancak, politika borsasındaki onu
'reel' bir değer olarak 'piyasaya' sürmekten çekinmiyorlar. İllâ ki bir cazibe
merkezi... Ancak Golkar'ın üst düzey yöneticisi ve aynı zamanda eşi Taufiq
Kiemas, borsacıların aksine Megawati'ye şans tanımıyor.
Üçüncü şıkta, Prabowo ile Anayasa Mahkemesi
başkanı Mahfuz'u görüyoruz. Mahfuz'un 'Cava' dışındaki gelişmelere
vukufiyetinin zaafiyetini göstermesi açısından seçimler öncesine kadar son bir
yılda Açe siyasetini kilitleyen isimlerden biri olduğunu zikretmemiz kafi.
Niçin kafi? Çünkü Açe'yi anlayamamış, Açe siyasetinin dinamiklerini algılaması
kıt bir anayasacının ülkenin diğer etnik unsurları ile ilişkilerde nasıl bir
performans sergileyeceğini tahmin etmek bile beyhude bir çaba olacaktır.
Kalla'nın o dönemde ifade ettiği üzere –tabii ki Mahfuz'un ismini zikretmeden
"Anayasa mahkemesi Açe siyasetini anlamıyor" ifadesi 'içerden'
yapılan çok güçlü bir değerlendirmeydi.
Siyaset borsası uzmanlarının son seçeneğini ise
'Kalla-Mahfuz' ikilisi oluşturuyor. Bakın ne kadar bariz değil mi, illa ki
ortada 'merkez'den bir isim olacak. Oysa 1998 yılında öğrenci-halk
öncülüğündeki rejim değişikliği talebi bunu mu öngörmüştü? Ya da bu ikili sivil
oluşuma eklemlenmesi gereken Batılı efendiler ülkenin geleceğini
şekillendirirken, üniformasız, ancak 'merkez'den isimlerin sürekliliğini arzu
etmişler di?
Borsa'da henüz yer almayan bir başka general ise
Viranto... İnsan hakları ihlâlleri sabıkalısı Viranto emekliliğinin ardından
Halkın Vicdanı Partisi'ni (Hanura) kurarak selefleri gibi siyasi arenada varlık
gösterme uğraşında. Açe'de işlediği suçlardan ötürü, 2009 seçimleri arefesinde
özür dilemekle zulmünü unutturmaya çalışsa da, zalimlik pazubandı boynunda
asılı duruyor hâlâ...
Peki sizin yerinize ben sorayım... En çok
Müslüman nüfusa sahip olduğu iddiasını zaman zaman dillendirmekten çekinmeyen
bir ülke, nasıl olur da bu siyaset arenasında 'aklı başında', ülkesini ve
dünyayı algılayabilen ve okuyabilen bir İslamcı isim çıkartamaz? "Zamanımız
İslamcı siyaset zamanı değil. Zaman 'fitne' zamanı değil" diyenler için bu
soru elbette ki anlamsız... Fitneyle İslamcı siyaseti aynı cümlede sarfetmekten
çekinmeyecek kadar 'insafla' problemleri olanlar, on yıllarca mazlum halklar
üzerine çöreklenmiş cuntacılara karşı el-pençe durmaktan çekinmiyorlar. O
coğrafya ya da bu coğrafya fark etmiyor. Mazlumlar kendi başlarına terk
edildiği, zulmün kol gezdiği coğrafyalarda 'hakkı' ve 'adaleti' kollamak kime
düşer? Cevabı birlikte bulmaya çalışalım...
Not: Tgk. Ma'mun Davud, dün Cakarta'da geçirdiği
kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Açe'nin yetiştirdiği önemli siyaset ve
ilim adamı Davud Beureuh'in oğlu olan Ma'mun Davud 74 yaşındaydı. Cenazesi baba
ocağı Bereueun'da toprağa verilecek. Ma'mun Bey, "Dewan Da'wah Islamiyah
Indonesia" adlı kuruluşta uzun yıllar hizmet vermiş, Endonezya İslamı'nın
gelişmesi konusunda katkılar yapmış kıymetli bir insandı. Emekliliğinin
ardından, Babası Davud Beureuh'ın inşasında önemli rol aldığı Masjid Baitul
A'la Lil Mujahidin'de hizmet veren eğitim kurumunun da başında bulunyordu.
Allah'dan rahmet diliyorum. Makamı cennet olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder