5 Ekim 2024 Cumartesi

Neden Malay Dünyası? / Why Malay world?

Mehmet Özay                                                                                                                            04.10.2024

Air dicincang tidak akan putus. 

“Su ne kadar doğranırsa doğransın, asla bölünmez.”

Malay dünyasının tarihsel dokusunu ve halklarının köklü bağlarını en iyi yansıtan Malay atasözlerinden biridir. Bu derin anlam, Malay toplumunun, geniş adalar ve okyanuslarla çevrili olsa da tıpkı suyun kesintiye uğramadan akması gibi birbirine kopmaz bağlarla bağlı olduğunu simgeler. Tarih boyunca Hint Okyanusu’ndan Bengal Körfezi’ne, Sumatra’dan Çin Denizi’ne uzanan bu geniş coğrafya, kültürel ve dinî süreklilikle şekillenmiştir. Her ne kadar fiziksel olarak ayrı düşmüş gibi görünse de bu halklar özlerinde daima birleşik kalmış, dış dünyayla olan tüm etkileşimlerinde derin köklerinden beslenerek zenginleşmiş, ancak kimliklerinden asla ödün vermemişlerdir.

Bu bağlamda, Malay dünyasının bir parçası olan literatürde “Malay Takımadaları” olarak geçen ya da bizim, ‘Genel Malay Dünyası’ adıyla yeniden tanımlamaya çalıştığımız ve içinde, tüm renkleri ve farklılıklarıyla Malay toplumlarını barındıran geniş coğrafya tarihsel, kültürel, dini özellikleriyle dünyanın önemli medeniyet havzalarından birini oluşturur.

Malay dünyasının geniş sınırlarını ancak şöyle anlatabiliriz; Güney Afrika’dan başlayarak Madagaskar Adası, Sri Lanka (Ceylon) üzerinden Bengal Körfezi’nin doğu kıyıları, örneğin Myanmar’ın batı sahil şeridini içeren ve kuzeyi ve güneyiyle Malaka Boğazı’nı kuşatan Malay Yarımadası ve Sumatra Adaları ile Güney Çin Denizi’nin doğusu ve batısı yani, Kamboçya, az da olsa Vietnam ile Filipinler Takımadaları ile güneyde, Sunda Bozağı’nın Sumatra’yla ve Güney Çin Denizi’yle keşistiği noktadan kuzey ve güney istikametinde Kalimantan (Borneo)-Sulavesi-Maluku Adaları ve Batı Papua ile güneyde Cava, Bali, Lombok, Timor Leste’ye değin uzanan Sumbawa Adalar topluluğu bu coğrafyanın sınırları içerisindedir. Bunun yanı sıra, kimi yaklaşımlarla Mikronezya olarak bilinen ve Hawai’ye kadar uzanan bölgedeki küçük adalar bu coğrafi ve kültürel devamlılığın izlerini taşır.

“Adalar” kavramının odağında yer alan bu coğrafyada yaşayan çeşitli toplumlar, tarih boyunca gelişimlerini suyolları üzerinden kurdukları etkileşimlerle sürdürdüler. Bu etkileşimlerde kuzeyde Çin ve bir ölçüde Japonya yer alırken, Batı’da Hint coğrafyası geniş Malay dünyasıyla doğrudan ve karşılıklı etkileşimler kurarak Asya’nın doğu ve güneydoğusunda dinamik kültürel, toplumsal ve ekonomik yapıların oluşumunu sağlamıştır.

Asya’nın bu bölgesinde, kendinde içkin bir özellik sergileyen kültürel ve medeniyet eksenli etkileşimlerin, Büyük İskender ile başlatılabileceği ve Batı ile ilişkilere kapı araladığını söylemek mümkündür. Bu süreçte, Roma İmparatorluğu’nun Pers toprakları ve Arap Yarımadası üzerinden Hindistan ve Çin ile özellikle ticarete ve kültürel difüzyona dayalı ilişkilerinin, geniş Malay dünyasında etkilerinin hissedildiği anlaşılmaktadır. Malay kadim yazmalarında yer alan “İskandar Zulkarnaiyn” (Büyük İskender) atfı bu toplumların ontolojik kökenlerini bu küresel figüre dayandırmalarının da bir kanıtı olarak görülür.

Roma İmparatorluğu’nun temsil ettiği ve Akdeniz’in de eklendiği Batı dünyası ile Arap Yarımadası, İran, Hindistan ve Çin arasındaki bin yılları bulan ticari faaliyetlerde, Malay Takımadaları’ndan gelen ürünlerin önemli bir yeri olduğunu söylemek mümkündür. Bölgenin zengin ürünlerinin, Çin ve Hindistan’da biliniyor olması ve bu ürünlere Batı’da talebin ortaya çıkması, Malay dünyasını Batı ile ilişkilendiren aracı bir rol üstlenmesine neden olmuştur.

Bu erken dönemlerin ardından, İslam’ın bir din olarak Arap Yarımadası’nda neşet etmesi ve süreçte doğu coğrafyasına doğru yayılması, geniş Malay dünyası üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Yukarıda bahsedilen bölgelerarası kültürel, siyasal ve ekonomik ilişkiler bu süreçte devam etmiş, Arap denizci ve tüccarlar ile İslamî bilimlerin çeşitli alanlarına mensup hocaların, denizci ve tüccarlar gibi toplum kesimlerinin Malay Takımadaları’yla temasları İslamlaşma süreçlerinin tedrici olarak gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bu temaslarla, Malay Takımadaları’nın sahil bölgelerinde doğrudan kurulan temas ile başlayan İslamlaşma, yerli müslümanların iç bölgelerdeki diğer toplumlara ulaşmalarıyla farklılaşan İslamlaşma süreçlerine yol açmıştır.

Son bin yıllık süreçte, özellikle 11. yüzyıldan  21. yüzyıla kadar geçen süreçte, geniş Malay dünyası siyasal, ekonomik ve dinî-kültürel açıdan önemli bir coğrafya olarak öne  çıkmıştır. Bu gelişimde çeşitli milletlerden müslüman denizci ve tüccarların Çin-Orta Asya, İran ve Ortadoğu güzergâhında kurdukları  ticaret ağları önemli rol oynamıştır. Kara İpek Yolu’nun alternatifi olarak Hint Okyanusu’na dayanan bu deniz ticareti, Malay dünyasının yükselişini ve kimlik inşasını belirleyen temel dinamiklerden biri  olmuştur.   

Kızıldeniz, Hürmüz Boğazı, Hint Denizi, Malaka Boğazı, Samudra, Cava Denizi ve Çin Denizi güzergâhındaki bu deniz ticareti Doğu ile Batı’nın tarihsel buluşma noktalarından biri olmuştur. Denizlerin farklı ulus ve kültürler arasında bağ kurulmasında önemli bir araç olduğunu kanıtlayan Fernand Braudel’in “The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip II” başlıklı çalışmasından sonra, Güneydoğu Asya’da da Cava ve Çin Denizi’nin yanı sıra, belki de ondan çok daha önemlisi, Hint Okyanusu’nun benzer bir işlev gördüğü anlaşılmaktadır.

Günümüzde Güneydoğu Asya olarak adlandırılan bölge, yeksenak bir toplum yapısı özelliği sergilememekte, aksine, çok çeşitli halkları, sosyal yapıları, yaşam şekilleri, kültür ve dinleri içinde barındırmaktadır. İslamiyet’in bu unsurlarla ilişkisi ise  belli ölçülerde, bölgeden bölgeye farklılık taşır.

Geniş Malay dünyasının siyasal, toplumsal, ekonomik ve dinî-kültürel yapılarının ne anlama geldiğini, tarihin değişik evrelerine göre dönemleştirmek suretiyle anlamak mümkündür. Öyle ki, bölgenin modern dönem öncesinin ilk siyasal yapılarından biri olan Kuzey Sumatra’daki Samudra-Pasai ve Malaka’dan Doğu Adaları’na ve Filipinler’e kadar uzanan irili-ufaklı bağımsız ve birbirine eklemlenmiş site devletleri ile yüksek modernlik ve post-kolonyal süreci, bugüne kadar varlığını sürdürmüş Malay Yarımadası’ndaki sultanlıklar özelinde değerlendirmek gerekir. Açe, Deli, Riau, Johor, Patani, Banten, Demak, Mataram, Sulu gibi sultanlıklar, Malay dünyasının son beş yüz yılında belirleyici siyasî yapılar olarak ortaya çıkmıştır. Sumatra, Malay Yarımadası, Cava, Mindanao vb. Adalar’da hakimiyet süren siyasî yapılar dikkate alındığında bu coğrafyanın genelde, dünya özelde de bölge tarihi için önemi anlaşılabilir.

İslam dünyasının önemli bir parçası kabul edilen geniş Malay dünyası, sahip olduğu doğal ve ekonomik zenginlikler nedeniyle yüzyıllarca Hint, Arap, Pers, Çin dünyası ve Avrupa devletlerinin gündeminde yer almıştır.

Uzun sömürgecilik döneminin ardından, 20. yüzyılın ortalarında bağımsızlık sürecinde önce Endonezya Cumhuriyeti ve onu takiben Malezya Federasyonu ve  Bruney Sultanlığı geniş Malay dünyasının ulus-devletler yapılanmasının etirmemizi zorunlu kılıyor. Tarihsel gelişmeleri incelediğimizde, Doğu’da ve Batı’da İslam dünyasının iki önemli coğrafi ve kültürel alanını teşkil eden Türk-Malay ilişkilerini, Osmanlı dönemine ve belki de Selçuklu dönemine kadar götürmek ve irdelemek gerekiyor. Zira bu ilişkileri anlamak, yalnızca Osmanlı devri ile sınırlı kalmamalı; aksine, Selçuklu dönemi itibarıyla kök salmış olan etkileşimlerin izini sürmek gereklidir.  Bu bağlamda her iki tarihsel süreci kapsayan akademik ve entelektüel çabalar, bizlere tek taraflı ve dar bakış açılarından ziyade, karşılıklı etkileşimlere dayalı bir yaklaşımın kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Bu ilişkilere dair akademik bir perspektifle yaklaştığımızda, ortada şaşırtıcı bir durumun olmadığını, aksine bu etkileşimin doğal bir tarihsel akışın ürünü olduğunu rahatlıkla fark edebiliriz.  

Malay dünyasının yüzyıllar boyunca İslamiyet’in izinde şekillenen bu karmaşık ve zarif dokusu, sadece ticaretin sessiz gemileriyle değil, aynı zamanda inanç ve kültürün görünmez iplikleriyle örülmüştü. Şimdi, bu kadim coğrafyanın bugünkü dünyadaki yeri, İslam’ın ve ticaretin modern küresel düzen içindeki rolü nasıl olacak? Malay halklarının yüzyıllar önce deniz yollarında bıraktığı izler, günümüzün karmaşık ve hızla değişen dünyasında nasıl yankılanacak? Tüm bu sorular, yalnızca geçmişin değil, bugünün de büyük meseleleri arasında yer alıyor. Belki de cevabı yine o suyun akışında, Malay dünyasının derin hafızasında bulacağız.

Kıymetli katkıları için Alaaddin Şahin ve Rabia Aydın’a teşekkür ederim.

 

https://bulten.isam.org.tr/neden-malay-dunyasi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder