12 Ekim 2024 Cumartesi

Erken dönem Portekiz sömürgeciliğinde bazı yapısal unsurlar / Some structural elements in early Portuguese colonialism

Mehmet Özay                                                                                                                            12.10.2024

Batı Avrupalı denizci ulusların, sömürgecilik süreçlerine dair erken dönem anlatıları bize, ‘kaba bir sömürgecilik’ vurgusu yerine, temellere dair kayda değer veriler sağlıyor.

Aksine ortada bir yandan, ekonomi ve bilgi alanında, kasıtlı ve niyetli bir yapılanma ve öte yandan, bu unsurları biraraya getirecek çevrelerde var olan araştırmacı ruhun özellikleriyle karşılaşıyoruz.

Temellerin oluşum

Bu maddi ve manevi bağlamları biraraya getirmeyi sağlayacak, gayet önemli bir hazırlık aşaması bulunuyor.

Bu durum, Avrupa’da ‘Karanlık’ dönemin geçilmiş ve Avrupa’da var olan milletlerin kendi aralarındaki çatışmacı yaklaşımlarını kısmen sona ermiş olmasının rolü yabana atılamaz.

Ya da, buna ilâve olarak, İber Yarımadası özelinde düşünecek olursak, Avrupa içi çatışmadan, -en azından, Avrupa Kıtası’nın güneyinde- kendini ayırabilen bir sürecin gelişmekte olduğunu da ileri sürülebiliriz.[1]

Bununla söylemek istediğimiz, kapalı denizlerden açık denizlere yani, Okyanuslara açılmada ilgili ulusların ne tür bir yöntem izledikleri, nelerle ve kimlerle karşılaştıkları, bu karşılaşmalar üzerine refleksif bir yaklaşım sergileyerek süreci yeniden ve de ‘onararak’ devam ettirdikleri gözlemleniyor.

Bu yazıda, söz konusu sömürgecilik süreçlerinin, erken dönem evrelerine dair bazı görüşleri, Portekizlilerin Afrika kıyılarındaki ilk tecrübeleri bağlamında kısaca ele alacağım.

1414 ilâ 1448 yılları arasına tekabül eden bu erken dönem denizciliğe dair teşebbüsler bize, 15. yüzyılın sonunda Portekizlileri, Hindistan sahillerine çıkartabilmiş olmasını yeniden değerlendirme imkânı tanıyacaktır.

Denizci Henry öncesi

Portekizliler ve denizcilik dendiğinde akla gelen ilk isim ‘Denizci Henry (Henry the Navy) (1394-1463). Kral Henry’nin, ‘Denizci’ (the Navy) lakabını almasının gayet açık bir şekilde, bu süreçteki rolüne atıfta bulunduğu ortada. 

Bununla birlikte, sürecin öncesi olduğuna da kuşku yok...

Nihayetinde bir kurumsal yapı olarak denizciliğin gelişmesinin İber Yarımadası gibi Güney Avrupa’nın, Akdeniz ve Okyanus’a komşu bölgesinde, 15. yüzyıl ilk yarısında icad edildiğini düşünmek, büyük ölçüde doğru olmayan bir yaklaşıma tekabül ediyor.

Belki, Denizci Henry bağlamında sorulması gereken husus, ‘O’nun, niçin böylesi bir eğilimi güçlü bir şekilde ortaya koyduğu ve bunda, istikrarlı bir süreci devam ettirdiği’ şeklinde olmalıdır.

Bu soruya belki, aşağıda kayda değer bir şekilde, cevap verme imkânı bulacağız.

Denizci Henry’den önce, babası Kral John’un denizciliğe, kayda değer bir yatırımı olduğu anlaşılıyor...

Portekizlilerin, 1415 yılında, İber Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’nın en batısında Ceuta’ya düzenledikleri seferin baş aktörü Henry değil, babası John’dur.

Henry’nin, daha henüz 21 yaşındayken, prenslik döneminde meşhur Ceuta Seferi’ne katılmasının, ‘cengâver’ nitelikli bir prens veya geleceğin kralı ile karşı karşıya olduğumuzu akla getirdiği gibi, oğluna bu imkânı tanıyan kudretli bir Kral yani, baba John’un da varlığının yabana atılamaz olduğunu gösteriyor.[2]

15. yüzyılın başlarındaki bu süreç, gelecek yaklaşık elli yılda yani, 15. yüzyılın ilk yarısı boyunca, Portekiz denizciliğinin ilk aşamasını teşkil etmesiyle önem taşıyor.

Yukarıda dile getirdiğim üzere, denizcilik olgusu söz konusu, bu 15. yüzyılın başında keşfedilmediği gibi sadece, Portekizlilerden ibaret olan, bir Avrupa denizciliğinin ortaya çıktığını söylemek de mümkün gözükmüyor.

Kanımca, bu başka bir yazının konusu ve bu nedenle bu ifadeyle yetinmekte yarar var. 

Araştırmacı ruh

Henry, tahta çıktığında öyle anlaşılıyor ki, 21 yaşındaki tecrübesinin yapılandırdığı bir keşifçi ruha sahipti.

Bunun sadece, denizcilikle de sınırlı olmayan bunun dışında, coğrafya, ticari emtia, din ve belki de, erken dönem ulusculuk gibi bağlamları da içinde barındıran özelliklere sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.  

Bu noktada, denizciliği maddi bir gelişme safhası olarak değerlendirdiğimizde, bunun öncesinde bir coğrafya bilgisi, bilinci ve düşüncesinin olması gerektiği bir öncel olarak karşımıza çıkıyor.

Bilgi, yani bir yandan, sözlü öte yandan, yazılı kaynakların Kraliyet ailesince erişebilirliğinin önemi ortada.

Tabii, İber Yarımadası denince akla Endülüs yani, Müslüman Arapların uzun bir dönemin ürünü olarak geliştirdikleri bilgi birikiminden bahsetmek gerekiyor.

İber Yarımadası’nda yaşanan çatışmacı yaklaşımların dışında, Hıristiyan ve Müslüman unsurların birbirlerinden etkilenimlerinin öyle anlaşılıyor ki, önemli etkilerinden biri, Portekiz kraliyet ailesinin denizcilik konusuna eğilmelerinde karşılığını buluyor.

Denizci Henry’nin eğitim sürecinde ve gelişim aşamasında, bölgede var olan coğrafya, denizcilik vb. bilgi alanlarına dair verileri içkinleştirdiğini söylemek, doğal bir gelişme sürecini ortaya koymak açısından önemlidir.

Burada dikkat çekilmesi gereken husus, Denizci Henry’nin, Akdeniz’i çevreleyen coğrafyada oluşan coğrafya ve denizcilik bilgi birikiminden, millet ve din ayrımı gözükmeden istifade etmiş olmasıdır.[3]

Bu durum, bize aslında, farklı milletler arasında genel itibarıyla, medeniyet ve kültür unsurlarının değişimi, aktarımı, iletimi konusunda süreklilik arz eden bir durumun olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Burada ister istemez akla şu soru geliyor...

Portekiz saray çevresinin, ilgili bilim alanlarına yönelmelerine karşılık, benzeri bir ilginin, niçin bu bilgilere kaynaklık etmiş olan çevrelerce yani, Müslümanlarca sürdürülebilir bir şekilde ortaya konulmadığı hususudur.

Bu soruya, tabiri caizse, şipşak bulunabilecek hazır bir cevap vermek yerine kanımca, olan biteni değerlendirebilmemize olanak tanıyacak tüm süreçleri ele almak gerekiyor...

Bu hususu, şimdilik bir kenara koyuyorum...

Kendinde yapılanma

Portekizlilerin, ‘Ceuta’ sonrası denizcilik süreçlerini öyle uluorta geliştirmedikleri, gayet temkinli ve sürdürülebilir bir tarzda ele aldıkları bir vakıa olarak ortada.

Bu noktada, Müslümanlara ev sahipliği yapan Kuzey Batı Afrika sahillerinin tedrici olarak güneye doğru gelişen bir etkileşim ve haberleşme ağının, Portekizlilerce takip edildiğini ve geliştirildiğini söylemek mümkün.

Ancak, Portekizlileri bu süreci yönetebilecek ve belki de, başlangıçta ‘taklit’le başlayan ancak sadece, süreçte ‘taklit’ boyutunda kalmadan, ileriye taşıyabilecek bazı yapısal hususları ortaya koyduklarına kuşku yok.

Bunun ilk dikkat çeken örnekleri, dönemin gemicilik teknolojisinin ve de iklime dair bilginin sınırlılıkları içerisinde, sahil şeridinden uzaklaşmayan ve sahil şeridlerine komşu olan adaları takip eden bir ilerleyişte ortaya çıkıyor.

Portekizlilerin, güneye doğru ilerleyişlerinde, ‘daha önce geçilmemiş rotayı takip ettikleri’ görüşüne temkinli yaklaşılabilir.

‘Öteki’ olgusu

Ancak, bu sürecin Portekizliler için en dikkat çekici yenilik, “öteki”yle karşılaşmalarıdır...

Tıpkı, tarihin farklı evrelerinde farklı coğrafyalarda farklı milletlerin birbirleriyle ilk tanışma evrelerinde dile getirilen ‘barbar’ kavramına burada da rastlıyoruz.

‘Öteki’nin barbar oluşunu, kelimeye belki, bugün yüklenen olumsuz, diyelim ki, ‘vahşi’ anlamının dışında ve ötesinde, bilinmeyen bir toplum anlamında ve nötr bir anlama içkin ‘öteki’/’yabancı’ denildiğini düşünebiliriz.

Portekizlilerin ‘barbarların kıyılarına’ ulaşmaları, onları, hiç kuşku yok ki, çoğul ‘öteki’ ile, yani Afrika’nın güneyini dolaşmaları sonucu Asya toplumlarıyla karşılaşmalarının ilk evresini tecrübe ettiklerini ortaya koyuyor.[4]

Bu çerçevede, ortada, ‘bil/in/memekten kaynaklanan bir tarif sorunu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu durum, bilinmeyene karşı geliştirilen ya da beslenen psikolojik temelli bir korku kabul edilebileceği gibi, Avrupa kıtası’nda Akdeniz’in karşı yakasında Afrika için, o döneme kadar oluşmuş, bir kısmı mitolojik ve diğer bir kısmı gerçek tecrübelere dayalı olarak da ortaya çıkmış olabilir.

Portekizlilerin, İber Yarımadası’ndan başlayan denizcilik süreçlerinin başlangıç aşamalarını değerlendirebilmek hem, Portekizlilerin ilerleyen süreçteki sömürgeciliklerini hem de onlardan epeyce sonra sürece katılan diğer Batı Avrupalı denizci milletlerin yaklaşımlarını anlamaya dair önemli bir yaklaşım sağlayacaktır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/erken-donem-portekiz-somurgeciliginde-bazi-yapisal-unsurlar-some-structural-elements-in-early-portuguese-colonialism/



[1] Manuel de Faria y Sousa. (1695). The Portugues Asia or The History of the Discovery and Conquest of India by the Portugues, (Tr.: John Stevens), London: C. Brome, s. 1.

[4]The Portuguese Asia, p. 3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder