Mehmet Özay 29.09.2021
Japonya’da iktidar partisi Liberal Demokrat partide beklenen değişim gerçekleşti ve parti başkanlığına Fumia Kishida seçildi…
Bugün yani, 29 Eylül günü yapılan ve son bir yıla yakın
süredir başbakanlık koltuğunda oturan Suga Yoshihide’nin aday olmadığı parti
kongresinde çoğunluğunun desteğini alan sabık dışişleri bakanı 64 yaşındaki Fumia
Kishida parti başkanlığını kazandı.
764 üyenin katıldığı kongrede ilk turda üyelerin 257’sinin
oyunu alan Kishida’nın en yakın rakibi Kono Taro ise 170 oyda kaldı.
Adayların çoğunluğu sağlayamaması üzerine yapılan ikinci
turda Kishida oyların çoğunu alarak başkan seçildi. Kishida, parti başkanlığı
görevini 30 Ekim 2024 tarihine kadar sürdürecek.
Liberal Demokratlar parlamentoda (Diet) çoğunluğu
teşkil etmeleri nedeniyle, Kishida’nın 4 Ekim Pazartesi günü yapılacak
görüşmelerin ardından başbakanlık görevini de üstlenmesi bekleniyor.
Liberal Demokratlar ve koalisyon ortağı Komeito’nun
parlamentoda çoğunluğu teşkil etmesi, Kishida’nın başbakanlığını hiç kuşku yok
ki, garantilediği anlamı taşıyor.
Kasım’da genel seçimler
Parti Kongresi’nde üyelerin önemli bir çoğunluğunun
desteğini alan Kishida, Kasım ayının ilk veya ikinci haftasında yapılacak genel
seçimleri Liberal Demokratlar’ın yeni umudu olacak.
2012 yılında ikinci Abe hükümetinde dışişleri bakanlığı
yapan aileden siyasetçi Kishida, politikada hem parti hiyerarşisi hem de
tabandan gelen talepleri önemseyen isim olarak tanınıyor.
Bununla birlikte, Kishida’nın önünde en önemli engel
Kasım ayı sonunda yapılacak olan genel seçimler olacak. Halkın siyasete
güvenini yeniden kazandırmayı öncelleyen Kishida’nın tabanı dinleyen lider
olması, bu konuda belirli bir başarı sağlayabileceğini gösteriyor.
Seçimleri kazanması halinde Kishida’yı bekleyen önemli
sorunlar bulunuyor. Bunlara arasında, “ulusal kriz” olarak değerlendirdiği
kovid-19 ve bunun neden olduğu açtığı ekonomik durgunluğun aşılması ilk sırada
geliyor.
Çin ve Kore Yarımadası’ndan gelen ve ulusal güvenliği
tehdit eden gelişmeler; Güney Çin Denizi bağlamında, uluslararası ekonomi ve
ticaret için gayet önemli olan uluslararası suyollarının güvenliğinin
sağlanması; ülkede giderek düşen doğum oranı gibi sorunlar, Japonya’nın öne
çıkan ulusal ve uluslararası politikaları olarak dikkat çekiyor.
Bu konular, Japonya’nın başta ABD olmak üzere benzer
eko-politik görüşlere sahip ülkelerle işbirliğini devam ettirmesi/artırması
anlamı taşıyor. Buna ilâve olarak, Şinzo Abe döneminde gündeme getirilen ve
Anayasa’nın meşhur 9. Maddesi’nde yapılacak değişiklikler ve benzeri yasal
düzenlemelerle ulusal güvenlik konusunda önemli adımlar atılması beklenebilir.
Yaşlanan nüfus, doğum oranlarındaki düşüşün ekonomik
üretim süreçlerine etkisi dikkate alındığında, dış iş göçüne sıcak bakmayan
Japon toplumunu yeni politikalara alıştırma konusunda atılımlar ortaya
konulacağını söyleyebiliriz.
Kovid-19’la mücadele ve ekonomi
Japonya’da en uzun dönem başbakan ûnvanını elde eden Abe,
sağlık sorunları nedeniyle geçen yıl görevini terk etmek zorunda kalırken,
tıpkı diğer ülkeler gibi son iki yıl Japonya açısından kovid-19’la mücadele en
önemli sorunu teşkil ediyor.
2020 yılında yapılması plânlanan olimpiyatlar
ertelenmesine rağmen, 2021 yılında tüm olumsuz şartlara rağmen, olimpiyatların
yapılması konusunda ısrarcı olan Suga Yoshihide buna rağmen, kamuoyu desteğini
sağlamayı başaramadı.
Japonya kovid-19’la mücadelede geçen yıl sergilediği
önemli başarıya rağmen, bu yıl Mayıs-Haziran aylarında başlayan artışın önüne
geçilememiş olması nedeniyle, bu gelişmenin hem ekonomik zorluk hem moral değer
olarak Japon halkı üzerinde olumsuz etkisinin devamı anlamı taşıyor.
Kovid-19 gerçeği varlığını sürdürürken, bunun en önemli
yansıması ekonomik yaşamda kendini gösteriyor.
Bu nedenle Kishida da, kongre öncesinde verdiği
demeçlerde, önceliğinin ekonomi olduğunu ortaya koydu. Yaşanan ekonomik
darboğazın aşılmasında çözümü halktan vergi alarak çözme yanlısı olmadığını
söylemesi önemliydi.
Bu noktada, başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte,
ekonominin canlandırılması adına yirmi/otuz trilyon Yen’lik ekonomi paketini
yakında açıklaması sürpriz olmayacaktır.
Bunun yanı sıra, mali konsolidasyonun Japon ekonomisinin
en önemli konusu olduğuna işaret etmesi, ekonomide canlanmanın aciliyetine
gönderme yaptığını söyleyebiliriz.
Ulusal ve bölgesel güvenlik
Yeni başkanın gündemindeki diğer konular ise uluslararası
arenada “otoriter rejimlerle” işbirliği… Kishida, bununla hiç kuşku yok ki,
yanı başındaki Çin Halk Cumhuriyeti ile Kuzey Kore’yi kastediyor ve bunu açıkça
söylemekten de eri durmuyor.
Kishida, otoriter rejimlere karşı mücadele tıpkı bir
ABD’li siyasetçi gibi Batılı değerleri öne çıkarırken, mücadelede “benzer
düşünen ülkelerin işbirliğine” vurgu yapması gayet dikkat çekici.
Bu çerçevede, Çin–Japonya arasında anlaşmazlığa konu olan
Doğu Çin Denizi’ndeki adalar sorunu listenin başlarında yer alıyor.
Bölge denizlerinde statükonun korunması bir yana, Çin’in
giderek teritoryal egemenlik noktasındaki agresif tutumu karşısında Japonya sahil
güvenliğini Abe döneminden başlayarak bugüne kadar geliştirmeyi hedeflemesi,
Kishida’nın da benzer bir yönelimde olacağının işareti. Kaldı ki, Kishida,
sahil güvenliğin geliştirilmesi konusundaki kararlılığını da ortaya koyuyor.
Kuzey Kore’nin son dönemde yeniden başlattığı füze
denemelerinin hedefinde Japonya’nın da bulunması karşısında Kishida döneminde
yeni çözüm arayışları gündeme geleceğini düşünebiliriz.
Hatırlanacağı üzere, ABD’de Joe Biden’ın başkanlık
koltuğuna oturmasıyla uluslararası güvenlik konusunda en önemli icraatlarından
biri olarak Dörtlü Diyalog Grubu (Quad) adıyla bilinen ve dört ülkenin katılımıyla
oluşturulan ittifak teşebbüsünde Japonya da yer alıyor.
Bunun ardından, yine ABD öncülüğünde İngiltere ve
Avustralya’nın katılımıyla oluşturulan ve “Hint-Pasifik’te Anglo-Sakson
ittifakı” adını verdiğimiz Aukus yapılaşması Japonya’yı yakından
ilgilendiriyor.
Bu iki önemli gelişmenin Japonya ulusal güvenlik
birimlerince yakından ele alındığına kuşku bulunmuyor.
Ayrıca, Kishida’nın hafta başında başlayacak başbakanlığı
döneminde, Japon sahil güvenliği ve hava sahasının korunması noktasında, tıpkı
Avustralya ile yapılan nükleer denizaltı teknoloji desteğine benzer bir gelişme
ihtimali olabileceğini ileri sürebiliriz. En azından, Kasım seçimlerinin
ardından yeni yılla birlikte Japonya bu konuda adımlar atacaktır.