Mehmet Özay 23.11.2021
ASEAN ve Çin diyalog ilişkilerinde 30. yıl dolayısıyla liderler zirvesi gerçekleştirildi.
Dün yani, Pazartesi günü sanal ortamda yapılan zirvede,
tarafların iyi niyet mesajlarının ötesinde, ilişkilerin dünü ve yarınına dair
önemli süreçler üzerinde duruldu.
Ekonomi ilişkileri alanında, ASEAN’ın gizli/açık sözcüsü
konumundaki Singapur başbakanı Lee Hsien Lhoon, kapsamlı stratejik işbirliği’ne
vurgu yaparken, Çin devlet başkanı Şi Cinping, ülkesinin, “bölge ülkeleri
üzerinde herhangi bir egemenlik kurmayı amaçlamadığını” söyledi.
30 yıllık yapıcı ilişkiler
Biri, bölgesel birlik olarak barış ve istikrarı ile buna
eklemlenen ekonomik kalkınma süreçleriyle bilinen ASEAN. Diğeri, siyasal
ideolojisinin yanına ekonomide farklı bir model uygulamak suretiyle küresel
ekonominin ikinci sırasında yer alan Çin…
Biri, Güneydoğu Asya bölgesinde on ülkenin oluşturduğu
yarısı Malay dünyası diğer yarısı Budist-Hindu dünyanın oluşturduğu kalkınmacı
ekonomiler olarak öne çıkan bölgesel yapı... Diğeri, 1949 yılından bu yana
komünist ideolojisi devlet rejimi olarak benimsemiş, ancak 1970’lerin ikinci
yarısından itibaren kendini dünyaya açarak liberal ekonominin kurallarına
adaptasyonu ile stratejik bir karar vermiş ülke…
Evet… ASEAN ve Çin ilişkilerinde otuzuncu yıl geride
kalırken, inişli çıkışlı seyir takip ettiği söylenebilse de, genel itibarıyla
istikrarlı bir gelişme olarak kabul edilebilecek yapı var karşımızda.
Bu vesileyle ASEAN ve Çin arasında otuzuncu yıl özel
zirvesi dün yani, Pazartesi günü sanal ortamda yapıldı.
Çin’den devlet başkanı Şi Cinping’in ve ASEAN’da devlet
ve hükümet başkanlarının katıldığı sanal toplantılar karşılıklı iyi niyet ve
temennilerin ötesinde, bugüne kadar gerçekleştirilen yapıcı süreçlerin
önümüzdeki dönemde geliştirilerek devam ettirilmesine vurgu yapılması
önemliydi.
Bununla birlikte, liderler arasında bir istisna yani,
Myanmar’da yaşanan darbe sonrasında geçtiğimiz ay Bruney başkanlığında yapılan
ASEAN zirvesine davet edilmeyen cuntacı başkan Min Aung Hlaing yine davet
edilmedi.
Kovid-19 zararlarını telâfi
Zirvede öne çıkan konu, kovid-19 sürecinde ekonomik
ilişkilerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgiliydi.
Gerek pandemi döneminin neden olduğu durgunluk gerekse,
ABD-Çin arasında yaşanan ve henüz üstesinden gelinebildiği söylenemeyecek
ticaret savaşlarının yol açtığı gerilim ve ekonomide içe kapanmacı yaklaşımlara
rağmen, ASEAN-Çin arasında bunun tam aksi gelişmeler yaşanıyor.
Bu yöndeki en önemli gelişme, ASEAN üyesi ülkeler ve Çin’in
yanı sıra Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore’nin içinde yer aldığı
toplam 15 ülkenin üyesi olduğu, ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği’ (Regional
Cooperation of Economic Partnership-RCEP) anlaşması 1 Ocak 2022 tarihi
itibarıyla hayata geçirilmesi olacak.
Kovid-19’un tüm ülkelerde açtığı derin ekonomik
sorunların üstesinden gelme noktasında liderler hem fikir. Bu noktada, var olan
mekanizmaların daha da geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi konusunda güçlü bir
iradeden bahsetmek mümkün.
Özellikle, Singapur başbakanı Lee Hsien Lhoong’un ısrarla
vurguladığı yeniden yapılandırma döneminde dikkat çeken bazı alanlar var.
Başbakan Lee, “ASEAN olarak Çin’le ilişkilerde kapsamlı stratejik işbirliği”ne
gidilmesi konusunda istekli olduklarına işaret etmesi önemliydi.
Bunların başında ASEAN-Çin serbest ticaret anlaşması,
turizm ve sivil havacılığı destekleyecek ve geliştirecek ASEAN-Çin hava
taşımacılık anlaşması.
Bundan yaklaşık iki yıl önce, Çin yeni yılında ortaya
çıkan kovid-19’la mücadelede bugün gelinen nokta, aşılama süreçlerinin
bölgedeki bazı ülkelerde başarıyla sürdürülmesi, bununla birlikte vaka
sayılarındaki artışa rağmen, ölümcül vakada görece azalma, hem ulusal sınırlar
içerisinde hem de bölge ülkeleri arasında insan hareketliliğini yeniden hayata
geçirmeyi amaçlıyor.
Artan dış ticaret hacmi
ASEAN ile Çin arasındaki ekonomik ilişkileri en iyi
yansıtan gösterge hiç kuşku yok ki, dış ticaret hacmi olacaktır. Buna göre,
kovid-19’un engelleyici sürecine rağmen, 2020 yılı ticaret hacmi 500 milyar
Doları aşmış gözüküyor.
Bu rakam, ASEAN Çin’in dış ticarette ilk önemli ortağı
olduğuna işaret ediyor. Bu durum, sadece soyut rakamlarla anlaşılamayacak kadar
önemli bir ilişki ağının ortada olduğuna dikkat çekiyor.
Güney Çin Denizi, Tayvan Boğazı, Hong Kong süreci gibi
yaşanan bir dizi soruna rağmen, ticari ilişkilerin bugüne kadar akamete
uğradığına tanık olunduğunu söylemek güç.
Bölge ülkelerinin ekonomik yapılaşmaları ve
sürdürülebilir bir nitelik arz etmesinin, hem hammadde kaynaklarının tasarrufu,
hem mamul ürün ihracatı gibi süreçlerle, Çin gibi büyük bir pazarla iş yapmanın
kaçınılmazlığı ortada.
Sorunların çözümünde ‘ASEANlılık yaklaşımı’
Öte yandan, jeo-stratejik alanda görülen sorunların bir
ölçüde kalkınmacı ekonomilerin geldikleri düzeyle de bağlantılı olduğuna kuşku
yok. Erişilebilir kaynaklar kadar, orta ve uzun vadede yeni kaynakların
ediniminin yarattığı rekabet, şu veya bu şekilde çatışmacı ortamın da ortaya
çıkmasına neden oluyor.
Aslında bu durum, 20. yüzyıl son çeyreğinde, örneğin
Malezya ve Tayland, Vietnam ve Kamboçya, Malezya ve Singapur vb. gibi ASEAN
üyesi ülkeler arasında yaşandığına tanık olunmuştu.
Ancak bu süreçleri çatışma veya uzun süreli çatışma yerine,
‘ASEANlılık yaklaşamı adıyla anılacak şekilde literatüre geçmesine de neden
olacak müzakereler yoluyla çözüme kavuşturuldu.
ASEAN ve Çin arasında yaşanan süreçlerin tabii ki, pembe
bir tablo çizdiğini söylemek mümkün değil.
Yukarıda kısaca değinildiği üzere, Güney Çin Denizi’nin
yüzde 90’lık bölümü üzerinde Çin’in egemenlik iddiası; Vietnam, Filipinler,
Bruney, Malezya ve Endonezya’nın olduğu ülkelerle yaşanan kıta sahanlığı
problemi; deniz seyr-ü seferine yönelik çeşitli boyutlarda engellemeler, askeri
yapılanma ve buna tepki olarak geliştirilmeye başlanan silahlanma gibi süreçler
hiç kuşku yok ki, bütün bölgeyi etkisi altına alabilecek potansiyel tehlikeler
olarak beliriyor.
Bunun yanı sıra, Çin’in siyasal ideolojisi, ekonomik
büyüklüğü örneğin Filipinler, Endonezya ve Malezya siyaset çevreleri ve
kamuoylarında gözlemlendiği üzere tek tek ülkeler nezdinde bazı çekinceleri ve
tepkileri de doğurmuyor değil.
Yapıcı ilişkiler
Girişte de belirtildiği üzere, her ne kadar, Çin devlet
başkanı Şi Cinping ‘bölge ülkeleri üzerinde egemenlik kurma’ amacında
olmadıklarını söylese de, bu konuda çok daha inandırıcı politikalar gelişmesi
gerektiğine ortada.
Bunun yanı sıra, Cinping, bölgede yaşanan sorunların
“dışarıdan müdahalelere meydan vermeyecek şekilde ele alınmasına” yaptığı vurgu
ile gizli/açık ABD’nin bölgedeki jeo-politik yapılanmasına vurgu yaptı.
Çin dışişleri bakanı Wang Yi’nin zirve öncesinde gündeme
getirdiği ‘ortak gelecek’ vurgusunun, tüm ülkeler tarafından paylaşıldığına
kuşku yok.
Binyıllardır aynı bölgede yaşayan toplumların günün
getirdiği imkânlar kadar zorlukları da paylaşma ve bunları ilgili taraflara
mümkün olduğunca en az zararla atlatma imkânı verecek mekanizmaları üretmeleri
gerekiyor.
Bu sadece bölge ülkeleri için değil geniş Asya-Pasifik
bölgesi ve dünya kamuoyuna yönelik bir sorumluluk olarak değerlendirmek
gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder