Mehmet Özay 29.11.2021
Pasifik bölgesinde Solomon Adaları’nda geçtiğimiz hafta ortasında özellikle, başkent Honiara’da başlayan anarşi ve kaos ortamı ciddiyetini korurken, Adalar’daki gelişme sadece bölge ülkelerince değil, Batılı ülkelerce de yakından takip ediliyor.
Protestolar sürecinde bazı binalar ateşe verildi. Yaşanan
çatışmalarda bazı göstericiler hayatını kaybederken, Solomon Adaları emniyet
gücü yüzü aşkın göstericinin tutuklandığını duyurdu.
Hafta sonunda bazı milletvekillerini istifa etmesi, diğer
bazı milletvekillerinin ise istifaya hazırlandığı yönündeki haberler ve
muhalefet lideri Matthew Wale’nin başbakan Manasseh Sogavare hakkında gensoru
vermesi Solomon Adaları’nda kaosla birlikte, siyasi krizin giderek kendini daha
net bir şekilde ortaya koyduğunu gösteriyor.
Dış güçler vurgusu ve itirazlar
Yaşanan gösterileri, 2019 yılında Tayvan’la 36 yıllık var
olan siyasi ilişkilerin sona erdirilip, yerine Çin’le anlaşma yapılmasına
bağlayan ve protestolar karşısında pes etmeyen ve “demokrasiyi koruyacaklarına”
vurgu yapan başbakan Manasseh Sogavare, gelişmeleri dış güçlerin bölgedeki
nüfuz çabalarına bağlıyor.
Muhalefet lideri Matthew Wale’in istifa çağrısını da geri
çeviren başbakan Sogavare, isim vermemekle birlikte, Çin’le kurulan ortaklığa
karşı çıkabilecek güçlerin kimler olduğunu açıkça belirtmekten kaçınıyor.
Kaosun arkasındaki isim olarak gösterilen muhalefet
lideri Wale, “hükümetin Çin’in kuklası olması ve demokratik sürecin gördüğü
zarar üzerine” sokaklara indiğine vurgu yaparak, “dış güçler” yaklaşımını
reddediyor.
Ülkede özellikle, kamu hizmetlerinde yaşanan sorunlar ve
yolsuzluk iddialarının gelişmelerde rolü olduğuna dikkat çekiliyor.
Avustralya’dan güvenlik desteği
Öte yandan, yaşanan gelişmelerde güvenlik güçlerinin
yetersiz kalması üzerine Avustralya’nın polis ve asker gücü gönderdi.
Başbakan Sogavare’nin, mevcut güvenlik güçleriyle
protestoları sonlandırmaması üzerine Avustralya’dan böylesi bir güç talep
ettiği belirtiliyor.
Ancak Avustralya’nın, ABD’nin bölgedeki en önemli
müttefiki konumunda olması, yukarıda ifade edildiği üzere başbakan tarafından
dile getirilen, ‘dış güç müdahalesi’ söyleminde bir çelişkinin olup olmadığını
da sorgulamayı gerektiriyor.
Üstüne üstlük, başbakanın bu gelişme üzerine
Avustralya’yı, “Solomon Adaları’nın en iyi dostu” şeklinde tanımlaması ise
gayet anlamlı.
Bununla birlikte, Avustralya başbakanı Scott Morrison,
yaşanan gelişmeler konusunda, “herhangi bir dış güç etkisini ortaya koyan bir
kanıt olmadığını, aksine iç meselelerle ilgili olduğunu” söyledi.
Bu durum, Pasifik bölgesinin büyük ülkesi konumundaki
Avustralya tarafından, göz ardı edilemeyecek bir güvenlik sorunu olduğuna kuşku
yok. Çin’le varılan anlaşmanın, Pekin yönetiminin Pasifik bölgesine nüfuz
çabaları açısından gayet önemli olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Minör çatışma alanı
Avustralya yönetimi, polis ve asker gücü gönderimini iki
ülke anlaşmaları ve uluslararası yasalar çerçevesinde olduğuna vurgu yapması
önemliydi.
Bu durum, aynı zamanda Avustralya hükümeti tarafından
2016 yılında ilân edilen ‘Pasifik Step-up’ adı verilen politikanın
yeniden güçlü bir şekilde gündeme gelmesi anlamı taşıyor.
Canberra yönetimini endişelendiren bu gelişmeye rağmen,
geçen hafta başlayan protestolar sonrası Solomon Adaları başbakanı
Sogavare’nin, Çin yerine Avustralya makamlarından yardım talebi hiç kuşku yok
ki, gayet stratejik bir gelişmeydi.
En azından şu ana kadar ki gelişmelere bakıldığında,
başta Avustralya olmak üzere, diğer Batılı güçleri bölgedeki Çin varlığı
karşısında daha fazla endişelenmelerine gerektirmeyecek bir durum olduğu
söylenebilir.
Ancak, son dönemde ABD-Çin arasında yaşanan Tayvan
krizinin bir benzerinin, Pasifik bölgesinde Çin nüfuzu üzerinden güncellenmesi
ihtimali ortada küresel güçlerin minör bir alanda karşılaşması olgusunu akla
getiriyor.
Çin nüfuzu
Solomon Adaları’nda yaşanan gelişmeler, bir yönüyle başbakan
Sogavare’nin 2019 yılındaki seçimlerde dördüncü kez başbakan olarak
seçilmesinin yansımaları olarak değerlendirilirken, hükümet gelişmeleri dış
güçlerin bölgedeki oyunları olduğuna vurgu yapıyor.
2019 seçimlerinin ardından Solomon Adaları, de facto
bağımsız bir ülke konumundaki Tayvan’la ilişkileri kesip, Çin Halk
Cumhuriyeti’yle ilişkilerini geliştirme yönünde karar almasının etmesinin,
Çin’in son dönemde tıpkı diğer bölgeler gibi, Pasifik’teki Adalar ülkelerine
yönelik siyasi, ekonomik ve askeri girişimlerinin bir etkisi olarak
değerlendirilmeye açık.
Bu noktada, Çin’in Tulagi Adası’nda bir askeri üs inşası
isteğine karşı yaşanan tepkiler nedeniyle Solomon hükümeti anlaşmayı geri
çekmiş durumda.
Toplumsal isyanın başkentteki Çin mahallesinde
yoğunlaşması açıkçası böylesi bir olasılığı gündeme getirirken, göstericilerin
parlamento binasını hedef almaları sorunun ciddiyetini ortaya koyuyor.
Çin’le işbirliği “tarihin akışına uygun”
Başbakan Sogavare, 2019 yılında Tayvan yerine Çin’le
yakınlaşma politikalarının tarihin akışına uygun ve uluslararası yasalara
uyumlu olduğuna vurgu yapması önemli.
Söz konusu anlaşmanın ardından, Çin Solomon Adaları
yönetimine 500 milyon Dolar mali yardım sözü vermişti.
Bununla birlikte, Adalar grubu içinde yoğun nüfusuyla
dikkat çeken Malaita yönetiminin merkezi siyasetin kararı dışında, Tayvan ile
ilişkilere devam etmesi ortada kayda değer siyasi bir bölünmüşlüğe işaret
ediyor.
Bu konuda yaşana son gelişme, kovid-19’la mücadelede
Tayvan yönetiminin Malaita yönetimie verdiği sağlık desteği oldu.
Eyalet sistemine göre yönetilen Malaita’da vali Daniel
Suidani, hükümetin Tayvan’la ilişkileri koparması karşısında eleştirilerini
yüksek sesle gündeme getirmişti. Suidani, bununla da kalmamış Çin kökenli
şirketlerin Ada’daki faaliyetlerine izin vermezken, kapılarını ABD kalkınma
yardımına açmıştı.
Batı’nın ulusal güvenlik sorunu
Başta Avustralya olmak üzere Batılı ülkelerin Pasifik
bölgesinde siyasi egemenlik haklarının korunması açısından gayet önemli olan
Solomon Adaları’nın Çin’le daha fazla yakınlaşması ve Çin yatırımlarının askeri
gibi stratejik alanlara kayması hiç kuşku yok ki, bir ulusal güvenlik sorunu
olarak telâkki edilecektir.
Solomon Adaları’nda bugün yaşanmakta olan kaos ortamının,
başkent Honaira ile en yoğun nüfuslu Malaita arasında 2003 yılında yaşanan
gerilim ve çatışma ortamının bir benzerine yol açıp açmayacağını ise,
önümüzdeki günlerdeki gelişmeler ortaya koyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder