Mehmet Özay 31 Ocak 2014
Tayland’da Kasım ayından bugüne kadar muhalefetin gerçekleştirdiği
gösteriler nedeniyle neredeyse devlet kurumlarının işleyişi felç oldu. Gelişmelerin
böylesi bir yönelim sergilemesinde mevcut Başbakan Yingluck Shinawatra ve hükümetin,
toplumsal barışı zedelememe adına göstericilere karşı güvenlik güçlerini
harekete geçirmemesinin de payı olduğunu söylemeliyiz. Aslında gösterilerin
liderliğini üstlenen politikacıların arzusu bu yöndeydi. Polisin ve ordunun
yoğun müdahalesi ve akabinde hükümeti meşruiyet krizine sokmak. Muhalefet
eylemlerden vazgeçmezken, Başbakan Yingluck da ‘demokratik’ hakkı olduğunu
söylediği Başbakanlıktan feragat etmiyor. Belki de kimilerine göre ‘toy’ bir
siyasetçi olan Yingluck’un bu sağlam duruşunun ardında, toplumsal dayanaklarının olduğuna kuşku yok.
Bu süreçte Yingluck hükümetinin, muhalefetin manevralarına verdiği karşılık
erken seçime gitmek oldu. Ancak, ülkenin temel siyasi yapılaşmasının
uzantılarından biri olan seçim komisyonun güvenlik gerekçesiyle seçimleri iptal
etme eğilimine rağmen, hükümetin seçimleri 2 Şubat’ta gerçekleştirme iradesi,
mücadelenin bir başka kurumsal boyuta taşındığını gösteriyor. Yingluck
seçimlerin meşru olduğunda ısrar eder ve seçim güvenliğini polis marifetiyle
sağlayacağını ilân ederken, muhalefet seçimleri boykot etmekle kalmıyacak,
iki aylık ‘gösteri performansı’ dikkate alındığında Pazar günü seçim
merkezlerinde ‘engelleme’ çabalarını da ortaya koyacak.
Tayland’da siyasi satranç kördüğüme varırken, her iki tarafın şiddetten
kaçındığını ısrarla vurgulaması kimi ülkelerde süre giden şiddetler akla
getirildiğinde öyle böyle değil bir ‘başarı’ olarak da görmek mümkün. Muhalefetin
Yingluck hükümetine yüklenmekle kalmadığını daha önceki yazılarda dile
getirdik. Ortada iktidar-muhalefet çatışmasından çok, son yirmi yılda ortaya
çıkan ve sosyo-siyasi arenada var olma istitadı gösteren kitleleri temsil eden
Sinawatra ailesi ile ülkede köklü kurumlaşmayı ve hiyerarşiyi temsil eden
monarşi-muhafazakâr çevrelerinin çatışmasına dönüşmüş olduğu aşikâr.
Muhalefet taleplerini haklı gerekçe olarak Yingluck hükümetinin ve de
mensubu olduğu Shinawatra ailesinin ‘yolsuzluğuna’ vurgu yaparken, neredeyse
tüm gözlemcilerin ortak yaklaşımı, ülke modern tarihinde izinin siyaset
sahnesinden silinmemiş bir ‘endemik bir yolsuzluğu’ söz konusu olması
dolayısıyla muhalefetin argümanını açıkçası ciddiye almıyor. Bunu Tayland
halkının da bildiğine kuşku yok. Ancak ikibin yılından bu yana kendisini
siyaset sahnesinde şu veya bu şekilde ifade etme fırsatı yakalamış kitlelerin
şu veya bu ölçüde sosyo-ekonomik ‘kalkınmanın’ nimetlerine ulaşmalarının da
Shinawatra ailesinin hâlâ güçlü olmasının temel nedeni gözüküyor.
Pazar günkü seçimin bir çözüme mi yoksa kaosa mı neden olacağı merak
konusu. Mevcut iktidarın, tüm engellemelere rağmen, halkın çoğunluğunun
desteğini alacağı düşünülse de, kimi bölgelerde adayların seçim bölgelerinde
kayıt yaptıramamış olması da kendi başına bir problem. Seçim adı verilen
eylemde adayların var olmamasının adının kaosla eş anlama geldiğini görmek zor
değil.
Bu siyasal kaos ortamında gözler ister istemez ordunun yaklaşımına
çevriliyor. Kimi çevrelerce ha geldi ha geliyor denilen ‘müdahale’den eser yok.
Aslında bu durum, Tayland toplumunun ne denli bölünmüş olduğunun da bir
göstergesi. Bir yanda, sistemin köklü yapılarını oluşturan monarşi ve
yanlılarının varlığı öte yanda, halk arasından neşet eden ve kayda değer bir
siyasi yapılanma olmasa da, yakın geçmişe kadar var olan hiyerarşik tasarıma
alternatif olmak isteyen kitlelerin varlığı ordunun bir anlamda ne yapacağına
karar verme sürecinde ‘tarafsızlık’ gibi görünün durumu bugüne kadar getirmiş
durumda. Bu iki siyasi ayrışma, ordunun müdahalesi ile ülkenin belki de
yaşamadığı yeni dramatik sonuçlara neden olabilir. Bunu, bakış açısına bağlı olarak, ordu üst
tabakasının ‘akıllı duruşu’ veya ‘çaresizliği’ şeklinde yorumlamak da mümkün..
Tayland’da çözümü ufukta gözükmeyen siyasi kriz, sadece bölgenin ikinci
büyük ekonomisi olan bu toplumda siyasi ve ekonomik gerilimleri kangren hale
getirmekle kalmıyor. Aynı zamanda, birincil coğrafi çeperde, yani bir yanında
Doğu Asya öte yanında Hint-Alt Kıtasıyla etkileşimleriyle kalmayıp öte yanında küresel
güçlerle giderek çok işlevselli etkileşimleriyle öne çıkan ve yakın geleceğinde
sosyo-ekonomik birlik olma ‘hayali kuran’ ASEAN içinde de bölgesel istikrar ve
huzur konusunda soru işaretlerinin oluşmasına zemin hazırlıyor. Tabii kimi
açılardan, krizin Tayland’da ekonomik kayıplara yol açarken, aynı sürecin özellikle
ulusaşırı şirketlerin komşu ülkeler örneğin Kamboçya, Laos için bir umut
ışığına’ dönüşmesi de gündemde. Ancak bu bölgeyi bir bütün olarak
düşündüğümüzde Tayland’aki krizin komşu ülkelere görece bir avantaj olarak
yansısa da, önemli bir nüfus ve büyük ekonomisi ile zaaf içerisindeki
Tayland’ın konumu komşularını da etkileyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder