Mehmet Özay 30 Ocak 2014
Malezya’da Rönesans’a tanık olmak olağanüstü bir durum. Ressam Ken Yang’la
tanışmamız birkaç gün öncesine dayanıyor. Sergi haberini geçte olsa bir gazete
ilânıyla duyduğumda hiç vakit kaybetmeden Ressam Ken’le irtibat kurup
sözleştik... Memleketi Perak Eyaleti... 11 yıldır Paris’te yaşayan ve ressamlık
konusunda bilgi görgü ve tecrübelerini geliştirme yolunda epeyce mesafe kat
etmiş genç bir ressam. Kendisini “Saray Ressamı” olarak tanımlayan 35 yaşındaki
Ken Yang memleketi Malezya’da ilk defa profesyonel sergisini açtı. Sergi 28 Ekim’den bu yana açık
olan sergi 31 Ocak’ta son bulacak.
Serginin pek çok ilkleri
içinde barındırdığını söylemek mümkün. Bunların başında bu sergi, Malezya Ulusal Görsel Sanatlar Merkezi’nde hem
ressamın yaşı itibarıyla hem de serginin maddi boyutları bakımından bir ilk
olma özelliği taşıyor. Serginin başta Sultan Abdül Halim Şah olmak üzere önemli
şahsiyetlerin ziyaret etmesini bir ölçüde dikkate alabiliriz. Bunun elbette ki,
ressamın eserlerinde ortaya koyduğu Avrupa sanat tarihinin en önemli
dönemlerinden olan Rönesans resim tekniğini Malezya’ya taşımasının rolü büyük.
Serginin küratorü ise Suriyeli ve yirmi yıldır Paris’te yaşayan Khawajah Musa
Hoshi. Bu yönüyle de, aslında söz konusu bu uluslararası etkinliğin Güneydoğu
Asya, Ortadoğu ve Avrupa bağlantısı kurulduğunu söyleyebilirim. Malezya sadece
siyasi kültür olarak değil, toplumsal kültürel yapılaşmalar bakımından da
İngiliz özelliklerini barındırıyor. Ancak Ken Yang ile Londra değil de,
Avrupa’nın bir başka merkezi, özellikle de sanat merkezi Paris’den Kuala
Lumpur’a uzanan bir geçişi gözlemlemek mümkün. Ayrıca, Rönesans tekniğinin
sadece Malezya’da değil, neredeyse tüm bir Güneydoğu Asya’da ilk örneğini
gördüğümüzü söylersek yanılmış olmayız... Sanatçılar için zorlu bir mekân olan
dünyanın sanat merkezi Paris’te tutunabilmek zor bir iş. Ken Yang genç yaşına
rağmen bunu başarabilmiş ve Paris’te kendine bir yer edinebilmiş bir sanatçı...
Bugün Malezya’da tanık olduğumuz sergisinin yakın ve orta vadede çok daha
farklı açılımlarla gerek Malezya’da gerekse bölgedeki diğer ülkelerde dikkat
çekeceğini söyleyebilirim. Sergi’de 35 eser sergileniyor. Ken’le yaptığım
sohbette yaşının da 35 olduğunu bunun tevakfuk mu olduğunu yoksa bilerek mi
böyle bir seçime gittiğini sorduğumda tamamıyla tevafuk olduğunu söyledi.
Sergide yer alan 35 tablonun yer aldığı katalog çalışması da ayrı bir öneme
sahip. Özenle hazırlanmış katalog bile ressamın ve serginin başarısını ortaya
koyması bakımından dikkat çekici. Katalog çalışmasına Malezya Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Malezya Genelkurmayı ve Ulusal Görsel Sanatlar
Galerisi’nin katkısı bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mohamad Nazri bin
Abdulaziz, Malezya hükümeti sosyo-kültürel konularda danışmanlık yapan ve eski
Kültür ve Turizm Bakanı Dr. Rais Yatim, Malezya Savunma Bakanlığı Genel
Sekreteri İsmail bin Hacı Ahmed ve Genelkurmay Başkanı Zulkifli bin Mohammad
Zin, Fransa’nın Malezya Büyükelçisi Martine Dorance’ın katalogda giriş
yazılarının olması da bir başka özellik. Ülkenin önde gelen kurumlarının
başındaki şahsiyetlerin bir ressamın katalog çalışmasına önsöz yazmaları genç
bir ressamı koruma kollama güdüsünden başka, Ken Yang’ın bir deha olarak kabul
edilmesinden kaynaklanıyor. Bunu Dr. Rais Yatim’ın giriş yazısında ifade ettiği
şu cümlede bulmak mümkün: “Hayranlık uyandıracak bir inci bulmak zorunluluktur.
Artık incimizi bulduk. Her sınıftan Malezya halkı ülkemizin yetiştirdiği olağanüstü
kabiliyetli Ken Yang ile gurur duymalı.”.
Malezya Ulusal Görsel Sanatlar Galerisi’nin ikinci katındaki geniş galeride
Sultanlık rengi ‘sarı’ kumaştan perdelerle açılıyor sergi... Karşımızda
Malezya’nın günümüz sultanı Abdul Halim Şah ve eşinin portresi...
Paris serisinde dikkat
çeken tablolar arasında kumarbaz, bilardo oyuncuları ve narsist adlı tablolar
geliyor. Bu tablolarda ressam Ken Yang, İtalyan Rönesansı tekniğiyle Paris’teki
sosyal çevresindeki figürler üzerinde çalışmış. Bu bağlamda tablolarda dramatik
ışık görüntüleri hakim. Ressamın ‘Malezya İlhamı’ adını verdiği Kuala Lumpur
serisinde ise, saray çevresinin yanı sıra, belki de günümüz Malezya Başbakanı
Necib Bin Razak’ın “Bir Malezya” olgusunu yansıtan Malezyalı üç genç bayanın
yer aldığı tablo. Üç bayan olması, ülkenin etnik çoğunluğu içinde öne çıkan üç
etnik azınlık grubu yani Malay, Çinli ve Hintli kesimi temsil etmesi. Günümüz
Malezya toplumunda tanınan ünlüler arasında yer alan bu üç kadın figür, ait
oldukları etnik yapının geleneksel giysileriyle bu farklılıklarını ortaya
koyuyorlar. Ressam Ken Yang, tabloda görülen bu üç kadının birlikteliğinin
ülkedeki toplumsal ahengi yansıttığını ileri sürüyor. Serginin en önemli
tablolarından biri ressam Ken Yang’ın kendi portresi. Beyaz bir at önünde, 17.
yüzyıl şövalyelerini ansıtan tablo, aynı zamanda serginin tanıtım kataloğu ve
broşürlerinde de kullanılmış. Ressam Ken Yang, bu tabloyu ‘Rönesansa yaptığı
yolculuğu yansıtan bir çalışma’ olarak yorumluyor. Bu nedenle bir şövalye edası
ile poz verdiğini söylüyor. Bunun sıradan bir ‘taklit’ değil, o döneme özgü
kültürü sosyal yaşamında yer vermesiyle gerçekleştirdiği ileri sürüyor.
Kendisini ‘saray ressamı’
olarak adlandıran Ken Yang, resim tekniği ve stili olarak İtalyan Rönesans’ından
esinleniyor. Bu anlamda serginin başlığına, yani “Paris-Kuala Lumpur”a atıf
yapacak olursak tabloları hem Fransa hem de Malezya kültürünü yansıtıyor. Bu
anlamda iki farklı tablo dizisi var. İlki ressamın Avrupa etkilenimlerinden
yola çıkarak çizdiği tablolar var. Diğeri de Malezya’dan ilhamla ele aldığı
tablolar bulunuyor. Ressam Ken Yang,
sergideki tablolarını tek tek bize tanıtma alçakgönüllüğünde bulundu. Böylece
iki farklı konseptin ortaya konduğu serginin detaylarını da kendisinden duyma
fırsatı bulmuş olduk. Ayrıca bizi kırmayıp mülâkat talebimizi de memnuniyetle
kabul etti.
Mehmet Özay: Serginin başlığı “Paris-Kuala Lumpur”. İki
şehir veya kültür arasındaki fark nedir?
Ken Yang: Aradaki farkı şöyle açıklayabilirim. Paris’deki geçirdiğim
11 yıl boyunca edindiğim tecrübemden hareketle orada edindiğim Avrupa resim
eğitimi ve ilhamının ürünleri yansıtılıyor... Bu eserlerin tamamı figüratif
eserler... Serginin ikinci ayağı Kuala Lumpur ise Malezya’da saray çevrelerinin
önde gelen şahsiyetlerinin portrelerini içeriyor... Ve tabii ki bunlarda, Malezya
kültürel öğelerini bulmak mümkün... Çok etnikli bir toplumsal yapıyı
kostümlerde ve de portrelerde görebiliriz... Bu ve benzeri unsurları içkin olan
bu bölümü, Paris serisinden ayıran özellikler diyebilirim... Benim için ayrı
bir önemi var Kuala Lumpur serisinin. Çünkü burada Malezya kültürünü ön plâna
çıkarmayı hedefledim... Bunun temel nedeni, bugüne kadar Avrupa sanatı tekniği
ile Malezya konularının yapılmamış olması. İşte bu nedenle başta saray çevresi
olmak üzere çeşitli konuları işliyorum.
Paris önemli bir
sanat merkezi. Aynı zamanda, zor bir yer. Sanatçı olarak uzun süre Paris sanat
ortamında kalmayı nasıl başardınız?
Evet, Paris bir sanatçı için kolay bir yer değil... Paris bir sanat ve
kültür merkezi... Sanırım ben şanslıyım... Dediğiniz gibi bir anlamda yaptığım
eserler dikkate alındığında Avrupa klasik tekniğini kullanarak ürün veren ‘tek
sanatçıyım’ diyebilirim. bu nedenle, sanat galerileri ve kolleksiyonerlerin
ilgi duyduğu çalışmalar yapıyorum... Bu da Paris’de yaşamamı kolaylaştıran bir
unsur elbette... Çünkü çalıştığım galeriler diğer galerilerde olmayan eserler
vermek istiyorlar...
Bu eserlerinizle Paris’te
nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?
Öncelikle genç bir Malezyalı sanatçının bu kalitede ürün vermesinden çok
etkilendiler... Yani, Avrupa klasik sanatında saray ressamlarının tekniğini
edinebilmiş olmam ilgiyle izlendi... Tabii ki eserlerimi kalpten gelen
duygularla yapıyorum... Sanatıma duyduğum sevgiyi eserlerimde bulmak mümkün...
Bu nedenlerle çalışmalarım beğeniliyor. Sanat felsefem ve çizimimdeki incelik
bu kaliteyi belirleyen ve çalışmalarımın ‘saray sanatı’ olarak kabul edilmesini
sağlayan unsurlar...
Konuları ve
figürleri seçerken neye özen gösteriyorsunuz?
Portrelerini yaptığım şahsiyetler bireysel bağlantılarımın sonucu... Yani,
bu insanlar benim çevremdeki kişiler... Bu sergide de görüldüğü gibi, portre çalışmalarım
dikkat çekiyor... İlerleyen dönemde de saray çevresindeki kişilerin
portrelerini yapmaya devam edeceğim. Bunu kendime bir görev addediyorum. Çünkü
bu kitle saygı duyduğumuz bir kitle... Yani, bu anlamda kültür ve kimlik
konuları üzerine eğiliyorum... Yabancı kültürler de ilgi alanımda. Kim bilir bir
gün Türkiye’de de çalışma imkânı bulur ve Türk kültürüne özgü unsurları işlerim
çalışmalarımda... Kültürleri dünyamızdaki çok güzel farklı renkler olarak
görüyor ve değerlendiriyorum...
Türkiye-Malezya ilişkilerinde
sanata yer var mı? Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Türkiye-Malezya arasındaki ilişkiden hareketle sanat anlamında birlikte
çalışmayı isterim. Hatta Türkiye’de sergi açmayı bile düşündüğümü
söyleyebilirim. Her iki ülke de, İslam ülkesi olarak biliniyor. Ancak sanat
vesilesiyle iki ülkenin farklı kültürel yönlerini öne çıkartmak mümkün... Bu
anlamda iki ülke arasında sadece ekonomik ilişkiler değil, sanat ve ekonomiyi
birlikte düşünürek daha güzel birliktelikler yakalamak mümkün... Bu konu hiç
kuşku yok ki çok önemli.
Yakında başka sergi
hazırlığınız var mı?
Bu yıl “2014 Malezya Turizm Yılı” ilân edildi. Bu nedenle bir diğer sergi
hazırlığı içinde olacağız... Malezya serisinden bir seçki yaparak bu sergiye
hazırlanacağım... Aslında Malezya’nın kültürel vechesini ortaya koymak için çok
güzel bir vesile. Ancak yakın gelecekte başta ülkelerde de sergi açmayı
isterim...
Bu keyifli sergi ve
mülâkat için teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder