Mehmet Özay 14 Ocak 2014
Tayland’da çeşitli aralıklarla inkitaya uğrasada, son sekiz yılda varlığını
hissettiren siyasi kriz farklı bir evreye doğru gidiyor. Bu noktada, Suthep
Thaugsuban yine iş başında... 2010 yılında 90 kişinin öldürülmesinden sorumlu
tutulanlar arasında bulunan, geçen Kasım ayında başlayan gösterilerin
organizatörü olarak öne çıkan ve akabinde Demokrat Parti başkan
yardımcılığından istifa eden Suthep bugün yine geniş kitlelere önderlik ediyor.
Hükümetin seçim kararı almasına rağmen, kurumsal yapıyı hiçe sayan Suthep
önderliğindeki ‘Halk Konseyi’ adlı oluşum seçimlere Başbakan Yingluck’sız
gitmede kararlı. Yingluck’ın görevden ayrılması ve yönetimi “Halk Konseyi”ne
devretmesini istiyorlar. Amaçları sadece Yingluck değil, 2001-2006 yıllarında
Başbakanlık yapan Thaksin Shinawatra da bulunuyor. Ülkenin mevcut demokratik
süreçleri içerisinde 2011 yılında göreve gelmiş olan Yingluck’a ve de hükümete
yönelik bu protestoların ardında yurt dışında sürgündeki abisi Thaksin’in
‘sözcülüğünü’ yaptığı, Thaksin’in perde arkasından hükümeti yönlendirdiği suçlaması
bulunuyor.
Oysa, Thaksin’in hakkında verilmiş yargı kararı olsa da, bunun sadece
Thaksin’i bağlayacağı aşikâr. Ancak, muhalefet çevrelerinin, Başbakan
Yingluck’ı bu suçlamaya itmesine sebep, Ekim ayındaki anayasa düzenlemesinde
Thaksin’e ‘özgürlük’ bahşeden karar gösteriliyor. Kimi çevreler iktidar
partisi milletvekillerinin desteğiyle gündeme gelen Af Yasası’nın, ülkenin en
karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçen 2010 yılında yaşananlardan o
dönem Başbakan Abhisit Vejjajiva’nın da içinde olduğu iktidardaki Demokrat
Parti’nin önde gelenlerinin bulunduğu tüm sorumluların affını içermesiyle
aslında bir tür ‘siyasi rüşvet’ olarak da yorumlamıştı. Buna rağmen,
parlamentodaki görüşmelerde Demokrat Parti yasayı onaylamaya yanaşmadı. Aslında
bu süreç, bir tür toplumsal konsensüs şeklinde değerlendirilerek farklı bir
evreye taşınabilir ve ülke siyasal yaşamında görece rahatlama ve istikrara
doğru yol alınabilirdi. Ancak buna engel köklü sosyo-siyasi bağlamlar olduğu
biliniyor…
Suthep ve peşinden giden muhalif kitlenin, Shinawatra ailesini sadece ülke
siyasetinden değil, ülkeden de kovmak için Kasım ayında başlattığı girişimlerin
ardından Kral’ın, ordunun ve de kimi sivil toplum örgütlerinin girişimiyle
iktidar ve muhalefet arasında anlaşma çabaları sonuç vermemişti. Gerek sokak
gösterilerin lideri konumundaki Suthep, gerekse muhalefetteki Demokrat
Parti’nin bildiği ve de tahammül edemediği gerçek, olası bir genel seçimde
Yingluck’ın yeniden Başbakan seçilme şansının yüksek oluşudur. Bu sürece, Yolsuzlukla
Mücadele Kurumu üzerinden yargının da müdahaleye hazırlandığı yönünde
gelişmeler yaşanıyor. Yolsuzlukla Mücadele Kurumu, geçenlerde parlamento’daki çoğunluğu
iktidar partisinden olmak üzere 308 milletvekilinin görevlerini kötüye
kullandıkları gerekçesiyle soruşturma açmıştı.
Bu süreçte, Yingluck hakkında
yeterli kanıt olmadığı açıklandı. Bu girişim, Başbakan ve hükümeti yargıyı devreye
sokarak işlevsiz hale getirmek. Böylece, demokratik yollarla siyasi gücü ele
geçiremeyen monarşi ve destekçileri dolaylı yolları devreye sokarak ülke
siyasetinde belirleyici olmaya çalışıyor. Benzer bir sürecin 2006 seçimleri
sonunda da o dönem Thaksin’in başında olduğu “Thai Rak Thai” partisine karşı da
gerçekleştirildiği hatırlandığında bu gelişme hiç de sürpriz değil aslında. 2
Şubat’taki seçimleri önlemeye yönelik bir hamle de Demokrat Parti’den geldi ve
parti sözcüleri seçimleri boykot ettiklerini açıkladılar. Bununla birlikte
merkezi Singapur’da bulunan Kontrol Risk Grubu adlı bir araştırma kurumu
yetkilileri, 2006 yılındaki gelişmelerin aksine bu kez diğer siyasi grupların
seçimi istediğini ve büyük bir değişiklik olmadıkça 2 Şubat seçimlerinin
yapılabileceğini belirtiyor.
Dünden itibaren başkent Bangkok’un belli başlı bölgelerinde ortaya konan
gösterilerden amaç başkentte hayatı durdurmak, bir anlamda dünyaya kapatmak. Bu
noktada hedefe ulaşılmakta olduğu söylenebilir. Başkentte otellerin ve
alışveriş merkezlerinin bulunduğu dev caddeler trafiğe kapanırken, okullar da
tatil edildi. Aynı zamanda, kamu binalarının da işlerliğini ortadan kaldırmaya
yönelik ‘hamleler’ gündeme geliyor. Halkın olası gelişmelere karşı önlem olarak
gıda stoğu yaptığı belirtiliyor. Dünkü gösterilerde polisin ateş açması sonucu
ona yakın kişi hayatını kaybederken yaralananlar da var...
Yeni başlayan sokak gösterileri dalgası bitmemiş bir hesabı yeniden gündeme
taşıyor. O da Yingluck’u mümkün olduğunca çabuk bir şekilde yerinden etmek. Kasım
ayındaki gösterilerin ardından hükümet işlevsizleşirken, Yingluck’un ‘erken
seçim’ manevrası karşısında görece stratejik üstünlüğü kaybeden muhalefet
güçleri bu kez yeniden sokak gösterileri ile yarım kalmış işi bitirmeyi
hedefliyor. Böylece işlevsizleşen hükümetten sonra, bu sefer ülkeyi genel
seçimlere taşıyacak olan Yingluck başkanlığındaki geçici hükümeti devirme
yolunda belki de son çabaları ortaya koyuyor. Bunu da Yingluck’ı istifaya
zorlayarak yapma niyetindeler. Hükümet bugüne kadar gerçekleştirilen
gösterilere karşı polis gücünü tedrici olarak kullanırken, orduyu göreve
çağırmadı. Ordu sözcüleri de ‘sivil’ siyasetteki gelişmeleri izlemekle
yetindiklerini, ancak taraflar arasında çatışmalar baş göstermesi halinde
sokağa çıkabilecekleri sinyalini vermekten de geri kalmadı.
Peki bu ikinci gösteri dalgası da hedefine ulaşmaz, yani Yingluck Başbakan
olarak seçimlere girer ve seçimlerde başkanı olduğu “Pheu Thai Partisi” yeniden
parlamentoda çoğunluğu alırsa ne olacak? İşte bu muhalefetin, Demokrat
Parti’nin kesinlikle istemediği bir durum. Gözlemciler bu noktada bugüne kadar
pek de sokağa çıkma eğilimi sergilememiş olan Kırmızı Gömleklilerin, yani
Shinawatra ailesi yanlılarının da, sokağa çıkmalarının an meselesi olduğunu
vurguluyor. Şayet böylesi bir tepki doğarsa, tıpkı 2010’daki gibi gösteriler
gündeme geleceği, seçim arefesinde sokakların kana bulanacağı ve ülkenin yeni
bir kaosa doğru evrileceği görüşü hakim. Bu noktada bir sivil savaş ihtimali
söz konusu... Suthep, böyle bir şeyin ortaya çıkması halinde gösterileri sona
erdireceğini söylese de, bugüne kadarki ortaya koyduklarından hareketle bunun
inandırıcı olduğunu söylemek güç. Kaldı ki, Kasım ayından beri başını çektiği
gösterilerin yasal zemini bulunmaması, şayet ‘haklar’ nezdinde konuşulacak olursa
toplumsal karşılığının da sorunlu olduğu dikkate alındığında, zaten bu
gösterilerin meşruiyetine halel getirmeye yetiyor... Suthep, mevcut kuralları
içerisinde ülke demokrasisine şu veya bu şekilde katkı yapmak yerine, toptan
reddiyeci bir tutum takınmakla zaten potansiyel olarak böylesi bir sivil
ayrışması -henüz ‘kan’ boyutuna taşınmasa da- ortaya koymuş durumda.
Aslında bu nokta son derece kritik... Sadece bir seçim veya bir siyasi
liderin varlığına endekslenmeyecek devam eden bir değişim süreci söz konusu. O
da, ülkenin köklü siyasi eliti ve monarşinin siyasal yaşamdaki başat gücü
karşısında sözü sahiplenme en azından paylaşma istidadı gösteren bir kitlenin
bu talebinden vazgeçip geçmeyeceği meselesi.
Güneydoğu Asya’daki genel değişim eğilimlerine paralel olarak Tayland’ın
1980’li ve de daha çok 1990’lı yıllarda ortaya konan ‘kalkınma’ hamleleri ile
toplumsal sınıflarda farklılaşmanın, bir tür yenilenmenin meydana gelmesiyle
bunun siyasi alana yansıması görülüyordu. Bu değişim, kendisini 1990’ların
sonlarına doğru Thaksin’in önce iş dünyasında, ardından da merkez siyasette
varlığıyla kanıtladı. Thaksin’in hitap ettiği kesimlerin merkez siyasette, iş
ve toplumsal çevrelerde elde ettiği elde ettiği ‘görece’ başarıdan feragat
edecekleri düşünülebilir mi? Bu kitle 2010 yılında bu feragatta bulunmayacaklarını
kanıtladığını biliyoruz. Bu çerçevede 14 yıldır süren mücadelenin nasıl bir
seyir izleyeceği merak konusu.
Bu bağlamda, Başbakan Yingluck devam eden bu gösteriler sırasında tüm
meydan okumalara rağmen, siyasi varlığını devam ettirmeye gayret ediyor. Seçim
Komisyonu geçen Cumartesi günü yaptığı açıklamada, kimi seçim bölgelerinde
adayların kayıt yaptıramadığını ve 2 Şubat’taki seçimlerin 4 Mayıs’a ertelenmesi
yönünde tavsiye kararı aldı. Yingluck bu kararın görüşülmesi amacıyla,
tarafları yarın yapılacak toplantıya davet etti. Güneydoğu Asya’daki siyasi ve
sosyal alanlarda araştırmalarıyla tanınan Uluslararası Kriz Grubu temsilcileri
ise, seçimlerin ertelenmesinin veya geniş kitlelerin seçim sandığına gitmesinin
engellenmesinin ülkedeki kaosu daha da artıracağı endişesini dile getirdi.
Seçimler olsun ya da olmasın ülkede siyasi tansiyon düşecek gibi gözükmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder