Mehmet Özay 10.12.2021
Almanya’da Merkel-sonrası iktidar hazır… 26 Eylül’deki seçimlerde, herhangi bir partinin tek başına iktidarı kuracak çoğunluğu elde edememesi üzerine başlayan uzun görüşmelerin ardından, Almanya’da ülkeyi önümüzdeki beş yıl boyunca yönetecek iktidar yapısı ortaya çıktı.
Buna göre, Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Özgür
Demokratlar’ın (Free Democratic Party-FDP) oluşturduğu koalisyon yapısı,
diğer bazı Avrupa ülkeleriyle kıyaslanabilmesine rağmen, köklü demokrasi
geleneğine sahip Almanya’da yeni dönemde iktidarın yeni adını teşkil ediyor. Bu
çerçevede, yeni iktidar, söz konusu partilerin temsil eden renklerden
hareketle, ‘trafık ışığı koalisyonu’ olarak da adlandırılıyor.
Bu koalisyon yapısının büyük ortağı Sosyal Demokrat’ların
lideri Olaf Scholz, geçtiğimiz gün içerisinde yemin ederek başbakanlık (Chancelor)
ve maliye bakanlığı görevini üstlendi.
Almanya’da yeni dönem
Sosyal Demokratlar seçimleri ilk sırada tamamlasa da, tek
başına iktidar olamadı. Bu durum, aldıkları oy oranı bakımından veya temsil
bakımından görece düşük olan partilerin anahtar parti olma geleneğinin
Almanya’da da ortaya çıktığı anlamı taşıyor.
Sosyal Demokratlar’ın aklında Hıristiyan Demokrat
Parti’yle (Christian Democratic Union-CDU) bir koalisyon yapmak yer
almıyordu denilebilir. Bu noktada, tercih daha çok Yeşiller gibi sol
politikalara yakın denilebilecek parti ile serbest piyasacı Özgür
Demokratlar’dan oluşuyor.
Renkli bir görüntünü oluştuğuna kuşku olmayan yeni
iktidar yapısında Sosyal Demokratlar’ın, kendi politikalarını ne denli sağlıklı
bir şekilde uygulayabilecekleri ise kuşkulu. Bu nedenle, koalisyon görüşmeleri
uzun sürerken, hiç kuşku yok ki, her bir ortak belirli ölçülerde kendi asli
politikalarından ferâgat etmek zorunda kaldı.
Acil sorunlar, ağır sorumluluk
Geçtiğimiz günlerde koalisyonun ilân edilmesiyle yapılan
açıklamada bu üç partinin, “birbirlerinin farklılıklarını bildikleri, fakat
ülkenin acil sorun bekleyen kovid-19’la mücadele, asgari ücretin artırılması ve
iklim politikalarının hayata geçirilebilmesi için yeterli ortak paydada
buluştukları” açıklaması yapıldı.
Aslında bu kısa açıklama da bile, koalisyonu oluşturan partilerin
kendi öz siyasi ideolojilerinin ana başlıkları olarak dikkat çekiyor.
Bu anlamda, Sosyal Demokratlar’ın geniş anlamıyla
çalışanların asgari ücretlerine konuşlanan; Çevreciler’in enerji sektöründe
başta kömür ve karbon yakıtlardan arındırılması ve yenilebilir enerjiye dönüşe
işaret eden; Özgür Demokratlar’ın ise serbest piyasacı ya da iş dünyasını
öncelleyen ve bu anlamda, vergi artırımına karşı çıkan politikalarının
birbirine başarılı bir şekilde nasıl eklemleneceğini zaman gösterecek.
Derin ideolojik zeminden bakıldığında, serbest piyasacı
Özgür Demokratlar ile serbest piyasanın insan ve doğa sömürüsüne karşı çıkma
iddiasını sahiplenen Sosyal Demokratlar ve Yeşiller’in iktidar yıllarını normal
seyri içinde tamamlayıp tamamlayamayacaklarını ilerleyen dönemde tanık olacağız.
Yeni politikacılar yenilikçi politikalar (!)
Politikalarda bu ana başlıkların yanı sıra, koalisyon
mutabakatında yer verilen ve bir yol haritası hükmündeki ifadeler özgürlük,
adalet ve sürdürülebilirlik gibi belki çoğu kişi için klasik bir söylem olarak
gelebilecek yaklaşımları içeriyor. Bu durum, aslında gelişmiş bir ülkede
yerleşik idari, ekonomik yapının yanı sıra, dönüşüm ve değişim süreçlerinin de
gayet etkin olduğuna işaret ediyor.
Özgürlükler başlığı altında neler var diye bakıldığında
refah toplumuna özgü ve diğer toplumlar için ütopik sayılabilecek şekilde
uyuşturucunun belirli alanlarda serbest satımı-tüketimi ile doktorların kürtaj
konusunda ilân verebilmeleri gibi tipik bireyselci-materyalist değerler üzerine
temellendirilen talepler-politikalar oluşturuyor.
Söz konusu bu kompleks politikaların nasıl hayata
geçirileceğine dair ipuçlarını ise, bakanlık dağılımları veriyor. Buna göre,
Yeşillerin gayet önemli iki bakanlık üstlendiği görülüyor. İlki partinin, aynı
zamanda başbakan adayı da olduğu belirtilen Annalena Baerbock, ülkenin ilk
kadın Dışişleri Bakanı sıfatını taşıyacak.
Partinin bir diğer önemli ismi Robert Habeck ise ekonomi
ve iklim değişikliği politikalarından sorumlu olması sadece, Avrupa siyasetinde
post-modern bir politik gelişme olarak değil, aynı zamanda çevre felsefesi
açısından da son derece önemli teori ve pratiği genişletici bir yapı dikkat
çekiyor. Özgür Demokrat Parti lideri Christian Lindner ise Maliye Bakanlığı
görevini üstleniyor.
Zorlu geçen koalisyon inşası döneminin ardından oluşan
hükümetin, iddialı politikalarla gündemi belirleyebileceğini söylemek biraz güç
gözüküyor.
Nihayetinde, başta kovid-19 olmak üzere ağır sorunların
halen etkisini sürdürdüğü bir ortamda, küresel plânda bekle-gör politikalarının
egemen olduğu bir süreçte son 16. yılın tecrübesiyle, yerleşik CDU
politikalarından büyük ölçüde sapmalar beklemek mümkün gözükmüyor.
Avrupa takipte olacak
Hıristiyan Demokrat Parti’nin ve özellikle de, partinin
başkanı Angela Merkel’in 16 yıllık iktidarının ardından, Alman iç siyasetinde
yaşanan bu değişime Alman toplumu kadar Avrupa Birliği de alışmak zorunda
olduğunu söylemek gerekiyor.
Yüzyılın başında, yeni oluşmakta olan küresel düzende,
çeşitli krizlerle karşı karşıya kalan Avrupa Birliği’nde öncü siyasi gücü
belirlemede ve bir lokomotif görevi görmede, önemli çaba sergilemiş olan Angela
Merkel artık yok.
Bu durum, aynı zamanda Almanya’nın AB içindeki
liderliğinin yerini kimin alacağı sorusu kadar, hem uzun dönemli bir gerçeklik
olarak Doğu’dan ve Güney’den gelen göçmen sorunu, iklim değişikliği, Ukrayna
krizi gibi var olan hem de oluşabilecek herhangi bir yeni kriz ortamında nasıl
bir liderliğin ortaya çıkacağı merak konusu.
Almanya’da Sosyal
Demokratların öncülüğündeki iktidarın, Avrupa solunun radarında olduğunu
söylemek mümkün. Yaşanan dönüşüm, 16 yıllık muhafazakâr Chancellor’un gidişi
ile sınırlı değil.
Aksine, sağa sıkışmış
Avrupa siyasetini ve bir bütün olarak Avrupa Birliği’ni yeniden canlandıracak
düşünce ve politikaların ortaya konulup konulmayacağı beklentisi yüksek. Başta
solun kendini yeniden var etmesinin adı olarak gözüken ve hatta bu anlamda, koalisyon
bloğunda küçük ancak, kritik ortak çevrecilerin varlığıyla zorunluluk arz eden
bir yaklaşım bekliyor…
Söz konusu bu iktidarın
hem ikili ilişkiler hem de AB çerçevesinde yanı başındaki komşu ülke Rusya ile
ne tür ilişkiler kuracağı da merak konusu. Bu konuda, koalisyon mutabakatında
“uluslararası hukuk, insan hakları” vb. gibi değerlerle çevrili yapı üzerinde
Rusya ile ilişkiye girileceği söylemi yapısal anlamda doğruluk payı taşıyor.
Ancak, pratikte Rusya’nın
bu bağlamlara mesafeli duran politikaları olduğu hatırlandığı, Almanya’da yeni
iktidarın ‘sosyal demokratlık’ temelinde üretebileceği politikalar olup
olmayacağı merak konusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder