Mehmet Özay 07.10.2021
Osmanlı Devleti’nde modern anlamda içerden toplumsal hareketler bağlamında değişmenin başlangıcını, 1860’lı yılları ortalarında gündeme gelen, “Genç Osmanlılar” (Young Ottomans) ile başlatmak mümkündür.
Bununla birlikte, bu hareketin kendini zamanla
yapılandırıp güçlü bir sivil ve siyasal harekete dönüş/e/memesine karşın,
açtığı yeni yol, bazı siyasi harekelerin illegal bir süreçten geçerek de olsa
ortaya çıkmasına neden olmuştu. Aslında legal olmasını sağlayacak bir ortamdan
söz etmekte mümkün değildir.
Batılı tarzda eğitim amacıyla açılan ve ülkenin ihtiyaç
duyduğu meslek kadrolarının oluşturulmasını hedefleyen bu okullar, bu temel
işlevlerinin yanı sıra, toplumsal hareketlerin neşet ettiği yerler olmalarıyla
da hatırlanır. Bunlardan “Tıbbiye-i Şahane” ya da Askeri Tıp Okul, İttihad-ı
Osmanȋ (İO) adıyla 1889 yılında bir yapıyı doğurmuştur.
Modern okullar ve siyasal hareketler
Aslında gerek Abdülaziz dönemi gerekse özellikle, Abdülhamid
döneminin önem verilen ve devletin ihtiyaç duyduğu uzman kadroları oluşturacağı
varsayılan öğretim kurumlarının, nasıl devlete yönelik hareketlere zemin teşkil
ettiğidir.
Herhalde bunu gören dönemin devlet adamları, nasıl bir
sorunla karşı karşıya kaldıklarını uzun uzun düşünmüşlerdir...
Ya da bir başka açıdan bakıldığında, aslında tam da
beklenen buydu. Nihayetinde bu okullar, Batı modernleşmesini Osmanlı
topraklarına getirmenin aracı olmaları kadar, aslında Batı Avrupa’da neşet eden
toplumsal hareketleri ortaya çıkarmalarıyla bu işlevi gizli/açık ortaya
koymuşlardı.
Bu noktada, mevcutları arasında dikkat çeken bir ‘Genç’
örgüt vardı ki, o da, Genç Türkler’di (Young
Turks)…
“Gençler” ve düşünceleri
Genç Türkleri’n bir başka deyişle Jön Türkler’in, İO’nun bir
şekilde devamı olması kadar, ikincisini hazırlık safhası olarak değerlendirerek
Genç Osmanlılar ve Genç Türkler şeklinde iki temel yapı üzerinden dönüşüm
süreçlerini anlamlandırmak mümkün.
Bu iki yapıya, yani Genç Osmanlılar ve Genç Türklere,
dışardan ve sadece kendilerine verilen isimler noktasında bile bakıldığında,
ilkinin kendini ‘Osmanlıcılıkla’ ortaya koymayı amaçlayan, bünyesinde farklı
düşünceden bireyleri içerse de, hedef noktasında büyük ölçüde monolitik/homojen
bir yapı intibaı vermektedir. Bu isim, biraz daha duygusal (emotional)
biraz daha içerden bir tarzını ortaya koymaktadır.
‘İttihad ve Terakki’, bir başka şekilde yani, günümüz
Türkçesiyle dile getirmek gerektiğinde, Gelişme/Kalkınma ve İlerleme kavramları
gibi tipik moderleş/tir/meci vurgu kendini ortaya koyarken, hangi toplumsal
sınıfın veya kesimin içinde aktör olarak rol aldığına dair ilk etapta bir fikir
vermese de, ilki kadar monolitik olmadığını da ortaya koymaktadır.
İlerleme/gelişme kavramlarının hiç kuşku yok ki, Batı
modernleşmesine gönderme yapan bir yönü bulunmaktadır.
İT’nin yine derin okumalara ve anlama çabasına girmeden, ilk
bakışta isminden hareketle bıraktığı intiba, gizli/açık bir tür gerilikten ve dolayısıyla
ortaya konulması gereken bir kalkınma hareketinden bir ilerlemeden
bahsedilebilmektedir.
Avrupa düşüncesi, Osmanlılık ve Türklüğün
keşfi
Genç Osmanlıların 1860’lı yılların ortasında ortaya
çıkışını, Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın, en azından Avrupa ile tanışma
sürecinin devamı olarak görmek gerekir.
Bu anlamda, Genç Osmanlıları, klâsik Osmanlı
diyebileceğimiz süreçten kopuş ve yerine gizli/açık yeniliği öngören ve bu
yeniliği de Avrupa’dan öğrenilmişlikle, bir toplumsal hareket olarak ortaya
koymaya çalışan bir süreç olarak değerlendirmek mümkün.
Abdülaziz dönemine denk gelen bu yıllar içerisinde, Genç
Osmanlıların bir siyasi harekete dönüş/e/memesinin nedenleri üzerinde
durulabilir. Ancak, Abdülaziz döneminin sona ermesinde, her halükârda bu ‘Genç’
hareketin rolünü küçümsememek gerekir…
Genç Osmanlılıktan, Genç Türklüğe geçişin, bir ‘Türk keşfi’ne
atıf yaptığını söyleyebiliriz. Genel itibarıyla, ‘Türk kökenliler’ olgusuna
yönelik olarak, belki de daha önceki dönemlerden başlayarak, Osmanlı yönetim
çevrelerinde var olduğu söylenen küçümseyici tutum üzerinde durulmayı hak
etmektedir.
Buna karşılık, büyük devlet olmaklığın verdiği ve
döneminin bir özelliği olarak kurucu yapının ‘Osman’da/Osmanlılık’da karar
kılınması, kendinde bir özellik olarak ortaya çıksa da, bir anlamda devşirme
sistemi vb. gibi kurumsal yapılaşmalar dikkate alındığında, Türk’ü geriletici,
veya en azından öncellemeyici siyasal yapılaşmanın, Osmanlı öncesi Doğu devlet yönetiminde
ortaya çıkan geleneğin bir tekrarı olarak da görmek mümkündür.
Türk’lük mevzuunda söylenmesi gereken, Genç Türkler’in (Jön
Turk) yapısının toplumsal arka plânında askeri okul/ların olmasıdır… Yani,
devşirme sisteminin çoktan ortadan kalktığı ve yerini, Türk gençlerinin okullu
asker olarak gündeme gelmeye başladığı dönemin bir özelliği…
Öyle ki, ‘Cemiyet-i Osmaniyye
İttihât ve Terakki’ ve ‘Osmanlı İttihat ve Terâkki Cemiyeti’ gibi birkaç farklı isimle anılmakla birlikte, 20.
yüzyıl başlarından itibaren, genelde ve yaygın olarak İttihat ve Terâkki (İT)
olarak bilinen -ve içinde askeri unsurların da nüfuz ettiği-, ağırlıklı olarak sivil
muhalif hareketin ortaya çıkmasında, doğrudan bir rolü ve etkisi olmuştur.
Jön Türk’e dair
Bugün Türkiye’de oluşan Osmanlı siyasal hareketleri
literatüründe ve medya gibi akademik olmayan popüler çevrelerde de, Genç Türkler
isminden ziyade, Fransızcası yani, ‘Jön Türk’ yaygın olarak kullanılmaktadır.
İsim noktasındaki bu değişim ve dilsel ayrışma bile,
temelde söz konusu siyasal hareketin, bir öncekinden yani, Genç Osmanlılar’dan ne
denli farklı olduğunu ortaya koymaktadır.
Yerlilikten öte, Avrupa ile doğrudan bir kültürel ve
hatta siyasal bağın, ‘Jön’ kelimesi ile varlığı hiç kuşku yok ki, bu
hareket içerisindeki aktörlerin, gerek Osmanlı başkenti gerekse, Avrupa’daki
yapılanmalarında eğitim yapılaşmalarına, toplumsal ve siyasal eğilimlerinin
kökenine ve hedefine dair de bir fikir vermektedir.
Genç Osmanlılar hareketini aksine veya bu hareketin
ortaya koymadığı ölçüde, Genç Türkler 1880’ler ve ardından 1890’larda, 2. Abdülhamit
dönemi politikalarını hedef alan ve bu anlamda söz konusu bu politikaları
dönüştürmeyi isteyen bir harekettir.
Bununla birlikte, ‘Osmanlılık’la ilgili ne denli bir
sorunsalın olduğu ise kuşkuludur. Hedefte bir yönetici olarak 2. Abdülhamit,
siyaset olarak onun politikaları bulunsa da, devletin varlığına yönelik bir
yapının olduğu söylenemez. Sonuna kadar da söylenmesi mümkün olmayacaktır...
Öyle ki, içerisinde sadece, ‘Türk’ aktörler değil, Müslüman olmayan
azınlıkların da yer almasına rağmen, devlete bir ‘kast’ söz konusu değildir.
Bu noktada, İT’nin
bir sonraki aşamada siyasi bir hareket olarak varlığının, gayet dikkat çekici
ve süreklilik arz edecek şekilde ses getirmesinde, karşı çıkılan ve ‘içerden
bir öteki’ olarak adlandırabileceğimiz, 2. Abdülhamit’in tüm etkenlere karşın,
kararlı politikalar ortaya koyma arzusu olduğunu unutmamak gerekir.
Bir anlamda, bu süreçte eşit koşullarda olmasa da,
birbirine üstün gelecek bazı özellikleri içinde barındıran, zıtların birliğiyle
karşılaştığımızı söylemek mümkün. Herhalde 2. Abdülhamit’in ‘hafiye teşkilâtı
da”, alternatif oluşturmaya matuf bir çabanın giderek güçlendiğinin bir ifadesiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder