Mehmet Özay 03.10.2021
Afganistan’daki beklenmedik siyasal değişim, sadece bu ülkeyi ve halkını ilgilendiren siyasal ve toplumsal yaşamla sınırlı olmayan bir süreci başlattığını söylemek gerekiyor.
Aksine,
Afganistan’ın yanı başındaki komşularından başlayarak, giderek genişleyen bir
evrende hem İslam dünyası ve hem de Batı’daki ve Doğu’daki diğer ülke ve
toplumları yakından ilgilendirecek bir durum söz konusu.
Bununla
birlikte, ortada gayet önemli bir boşluk, belirsizlik, bilinmezlik hakim olduğu
da bir başka gerçek. Temelde bilgiyle alâkalı bu durumun üstesinden gelmenin
yolu da, bilgiye ulaşmak ve olan biteni her yönüyle ortaya koyabilmek.
Bilgi açlığı
İşte bu nedenle,
bugünlerde uluslararası arenada Afganistan’da neler olup bittiği ve yakın ve
orta vadede neler olup biteceğiyle ilgili görüşlerin ele alındığı etkinlikler
yapılıyor.
Farklı
ülkelerden ve farklı meşreplerden akademisyen, siyasetçi, sivil toplum
kesimleri gibi yapıların temsilcilerini biraraya getiren faaliyetlerin,
önümüzdeki birkaç aydan itibaren giderek artacağını söyleyebiliriz.
Bu ve benzeri
etkinliklerden amaç, hiç kuşku yok ki, salt
Afganistan’daki siyasal ve toplumsal soruna çözüm bulmakla bağlantılı
olmayacaktır.
Bunun dışında ve
ötesinde gelişmeler münbit bir çalışma/araştırma sahasını açmış durumda. Bu
durum, hiç kuşku yok ki özellikle Batı’da, Batılı akademisyen ve araştırma
kurumlarının bilgiye ilgisi, merakı ve/ya açlığına denk gelen bir durumla
anlaşılabilir.
Afganistan’da
var olan sorunun sadece ABD işgali, Taliban yönetimi ile sınırlı olduğunu
düşünmek büyük bir yanılgı olur.
Var olan siyasal
ve toplumsal sorunu, bu coğrafyanın tüm tarihsel ve modern bağlamıyla ele almadıkça,
neler olup bittiği ve nelerin önümüzdeki süreçte farklı değişimlere yol açacağı
ya da değişimin nasıl doğru bir zeminde yönlendirilebileceği gibi birbiriyle
ilintili tüm yönleriyle anlamlandırabilmek mümkün değildir.
Özellikle, Batılı
ve Batılılaşmış unsurların takılıp kaldıkları, ‘Burkalı kadınlar’ sorunundan,
makro ekonomik yapıdaki sorunlara kadar, ülkenin kurumsal yapısını
anlamlandırabilmek için uzun dönemli yaklaşımlara ihtiyaç var. Bunu da ortaya
koyabilecek olan akademik araştırmalardır.
Çalıştığımız
akademi ve/ya sivil toplum kurumlarında ve var olan kütüphanelerimizde
Afganistan’a veya Afganistan’la ilintili bölgesel, kültürel, siyasal, toplumsal
alanlara dair kaç eser oluşturduğumuzdan başlayarak, Müslüman toplumların Afganistan’daki
söz konusu son gelişme karşısında ne tür bilgiye sahip oldukları kadar,
önümüzdeki süreçte bu konuda ne gibi bir plânları, projeleri olduğu konusunda
ciddi şüpheler taşımamıza neden olacak gözlemlerimiz ve tecrübelerimiz var.
Afganistan
sorunu, üç-beş yakın arkadaş birlikteliğiyle ele alınacak ve sözde çözüm ortaya
konulacak bir bağlam değil. Aksine, bu noktada bilgiye ulaştıracak araçlar,
mekanizmalar bugüne kadar çoktan ortaya konmuş olması gerekirdi.
Etrafımıza bir
bakalım… Adına sözde araştırma üniversitesi/kurumu denilen yapıların neyi, nasıl
ve kimlerle araştırdıklarını görebilecek miyiz?
Hatta böyle bir
niyet taşıyıp taşımadıkları bile sorgulanmayı hak eden bu yapıların, kalkıp
üstüne üstlük medeniyet gibi devasa bir kavramı sadece, slogan olarak ortaya
atıp bir adım ötesine geçememeleri ne başta Afganistan’ı, yanı başındaki Pakistan’ı
ve de Keşmir’i ne de başka bir Müslüman toplumu ya da diğer toplumların
sorunlarını anlamaya elverişli bir imkân tanır.
Uluslararası işbirliği talebi
Afganistan’da
siyasal ve toplumsal sorunun tespitinde ve aşılmasında, sadece ülke içi
dengelerin değil, uluslararası çevrelerin de katkıda bulunması yönündeki
görüşler dikkat çekicidir.
Bu durum,
örneğin Taliban sözcülerinin temelde, bütün olan bitene rağmen, Batı
ülkelerinden ve kurumlarından talepleri ve istekleriyle gizli/açık arayış
içinde olmaları aslında tam da, bu gerçeklikle bağlantılıdır.
Bu çerçevede,
bazı ülkelerde eski siyasetçiler, sivil toplum çalışanları ve akademisyenler
gibi çevreler; halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan toplumların ve
devletlerin de süreçte kayda değer rol alması taraftarı ve bunu da açık dile
gündeme getiriyorlar.
Bununla
birlikte, adına İslam coğrafyası denilen bütün içerisinde Afganistan sorununa
ciddi anlamda eğilecek akademi, araştırma kurumu, sivil toplum yapıları ile
gelişmeleri analiz etmeye, anlamaya ve sorunlara çok farklı perspektiflerden çözüm
bulma konusunda çaba sergileyebilecek kaç yapının olduğu şüphelidir.
Abartı addedilmeyecek
şekilde, Müslüman toplumların kahir ekseriyetinin yüz yüze oldukları kendi
sorunları kadar, bunun ötesinde uluslararası evrendeki sorunlara ve özellikle
de, diğer Müslüman toplumlara yönelik ilgi ve alâkalarının ya sınırlı veya yok
mesabesinde olması başlı başına bir sorun teşkil ettiğine kuşku yok.
Kültürel yakınlık ya da mit
Bazı resmi
çevrelerin, ulusal ve uluslararası medya önünde kültürel yakınlıktan bahsettiği
Afgan toplumuna dair söylemin ciddi bir eleştirisinin yapılması gerekiyor.
Bırakın evlenme
gibi hayat boyu sürecek bir bağ kurmayı, kaç üniversite öğrencisinin,
akademisyeninin veya sıradan vatandaşın salt turizm gayesiyle bile merak duyup,
doğal zenginlikleri görmek, yemeklerini tatmak, insanlarıyla hoş sohbet etmek
üzere Afganistan’a ya da komşu ülke Pakistan’a veya Keşmir’e gittiğini
söyleyebiliriz.
Bölge
çalışmaları yürüten bir STK’nın kıymetli çalışanını dile getirdiği üzere, kaç
kız ya da erkek genç insanımız örneğin İtalya, İspanya gibi ülkelere ve bu
ülkelerin toplumsal, kültürel yapılarına karşı beslediği/sergilediği sempatiyi,
ilgiyi söz konusu bu coğrafyadaki ülke ve toplumlara gösteriyor.
Söz konusu bu
gerçeklik, ortada kültürel bağ söyleminin tarihsel gerçekliği iddiası ortaya
atılsa bile, uzunca bir dönemden beridir ne tür bir kültürel bağ olup olmadığı,
şayet böyle bir bağ var ise bu bağı sağlayan mekanizmaların neler olduğu ortaya
konulmayı bekliyor.
https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/10/03/afganistana-dair-bilgi-eksikligi-var-mi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder