Mehmet Özay 01.10.2021
Afganistan’da Taliban rejiminin hakim bir güç olarak ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte, yeni yönetimi tanıma yönünde eğilim sergileyen ülkelerin varlığına rağmen, uluslararası camianın önemli bir bölümünün bekle gör politikası izlediği anlaşılıyor.
Bu ikinci grup
içerisinde Malezya, Endonezya gibi halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan
ülkeler de bulunuyor.
ABD özelinde
Batı’nın son yirmi yılda Afganistan topraklarında sadece kendi varlıklarıyla
değil, artık günümüzde işbirlikçi olarak adlandırılan Afganlı siyaset adamları,
bürokratlarla gerçekleştirdikleri yönetimin siyaset, toplumsal kurumlar,
değerler vb. bağlamlarda ortaya çıkardığı ‘büyük bir hiç’ karşısında, Taliban
ülkenin yeniden kurtarıcısı rolünde bulunuyor.
Ancak ülkede var
olan kurumsal yapıların işlevsizliği, başta üretim süreçleri ve maliye gibi
makro ekonominin baş aşağı konumu, Taliban rejiminin hangi politikayı, nasıl ve
kimlerle uygulayacağı gibi acil soruları gündeme taşıyor.
Batılı ülkeler
Taliban’la işbirliğin henüz yeşil ışık yakmazken, Çin, Rusya gibi ülkelerin
şaşırtıcı ve çelişkili bir şekilde Emirlik olarak anılan yönetime
yanaşmalarının ardında da, gayet önemli jeo-stratejik ve jeo-ekonomik nedenler
bulunduğuna kuşku yok.
Bununla
birlikte, bu iki gücün diğer benzer ülkelerle girdikleri ilişkilere göz
atıldığında, Emirlik yönetimine ve de Afgan halkına ne tür kazanımlar
katacakları ve bunu ne için yapacakları konusu gayet düşündürücüdür.
Taliban ve inandırıcılık
İlk günden
itibaren Taliban sözcülerinin uluslararası medyaya verdikleri mesajlarda,
önyargıları kırmaya yönelik sempatik bir söylem hakim olsa da, öyle gözüküyor
ki, söylemle işletilemeyecek bir siyaset ve yönetimin ortaya konulması
gerekiyor.
Sadece Batılı
çevrelerin açıkça ortaya koydukları şekilde Taliban rejiminin meşruiyeti
sorgulanmakla kalmıyor, aynı zamanda halkı Müslüman olan toplumlarda da en
azından siyasiler gizli/açık böylesi bir duruş sergiliyorlar.
Bu noktada, ABD
döneminde veya Ashraf Ghani hükümeti döneminde parlamento sözcüsü yardımcısı Fawzia
Koofi geçenlerde yaptığı bir konuşmasına atıf yapmakta yarar var.
Fauziya, üç yıl
gibi uzun bir süre Taliban ile yapılan görüşmelerde, ABD sonrası döneme rejim
konusunda Taliban’ın taleplerinin İslami bir sistem kurulması olduğu, ancak
bugün adına Emirlik denilen yapı ile sınırlandırılmış bir yapının ortaya
çıktığına işaret ediyor.
Burada itiraz
tabii ki, Emirlik yönetiminin İslami olup olmaması değil, aksine İslami
olabilecek diğer yönetim biçimlerinin Taliban tarafından rafa kaldırılmış
olmasıdır.
Bu noktada,
Taliban yönetiminin ülkedeki diğer gruplarla ortak bir yapısal çerçeve
oluşturacak süreçleri işletmemiş olması, yukarıda dikkat çekilen ‘bekle-gör’
politikasının, kanımca en temel nedenini teşkil ediyor. Bir başka deyişle,
gerek Afganistan içinde gerekse dışında Taliban’ın bütünleştirici mi
ayrıştırıcı mı olacağı konusunda belirsizliğin ilki lehine değişmesi beklentisi
bugün halen geçerliliğini koruyor.
Nihayetinde
ortada uluslararası bir sorun olarak duran bir ülke yani, Afganistan olduğu
gibi, farklı bağlamlarda bu ülke özelinden hareketle, Müslüman toplumları
bağlayıcı özelliklerin de bulunduğunu unutmamak gerekiyor.
Açıkça ifade
etmek gerekirse, kendini İslam’la özdeşleştiren ve rejimine ‘emirlik’ adını
veren bir yapının, işgalci güç kabul edilen ABD sonrasında yönetimi ele
geçirmesi, bir tür özgürleşme (liberation)
olarak sunulsa da, -ki bunda haklılık payı yok değil, bunun en başta Afganistan
içerisinde farklı siyasal, toplumsal grupları ne tür bir ortak paydada buluşturabileceği
sorusunun gündemde birinci konu olarak yer almasına neden oluyor.
Geçmişte veya
yaşadığımız dönemde benzer süreçleri yaşamış toplumlarda siyasi bağımsızlık,
özerklik gibi bağlamlarda ortaya çıkan ‘özgürleşme’nin, temelde sözün katı
anlamıyla, kazanılan durumun hakiki bağlamda yani, siyaset ve sosyal
politikalar ile ortaya konması veya konmaması özgürleşmenin anlamlı olup
olmamasını da tartışmaya açıyor.
Taliban, siyasal-toplumsal gerçeklik ve
çözüm arayışı
Bunun yanı sıra
ve hatta ötesinde, bizatihi on yıllar içerisinde Taliban içerisinde yaşanan birtakım
değişimlerden bahsetmek mümkün.
Bu değişimi,
Taliban adıyla anılan kurulu yapı içerisindeki din, toplum ve siyaset algısı ve
düşüncesi bakımından farklılaşan bloklar çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Bu farklılaşmada
öncelikle bir aktör olarak Taliban’ın kendi öz öğrenme sürecinin rolü kadar,
dış faktörlerin de belirleyici olduğunu ifade etmek mümkün. Örneğin, bu noktada
ilk akta gelen husus, ABD ve Nato’nun son yirmi yıl boyunca Afganistan
topraklarındaki varlığıdır.
Bu dış gücün
varlığının Taliban’la sadece, ‘siyasal ve askeri çatışma’ özelinde bir yönelim
sergilediğini düşünmek güç. Farklı süreçlerin ortaya çıktığını ve bunun bir tür
anlama ve değişime yönelik diyalog olduğu varsayılabilir.
Bunun yanı sıra,
komşu ülkeler başta olmak üzere Afganistan’a ‘insani ve teknik yardımı’ gündeminde
tutan ülkelerin etkileşimleri sayesinde, Taliban üzerinde bir değişim yönelimi
ortaya koymuş olmalıdır.
Pragmatizm işe yarar (mı?)
Bu noktada,
özellikle Taliban yöneticilerinin uluslararası camiaya seslendikleri basın
açıklamalarına bakıldığında, özellikle ve de çelişkili bir şekilde, başta ABD
olmak üzere Batılı kurumları insani yardıma daveti ve hatta bizatihi Batılı
etik kodlarını söylemlerine taşımak suretiyle ‘zorlayıcı teşviki’ gündeme
getirmeleri -ortada pragmatik ve oportünist bir ilişkinin varlığı kadar-, bir
tür öğrenilmişlik sürecinin de olabileceğini akla getiriyor.
Pragmatik
diyoruz… Çünkü yapılan bazı açıklamalar dikkate alındığında, ortada 1.5 milyon
yetim, 4.5 milyon ülke içinde yerinden edilmiş Afganlı, ülkenin reelde bir
karşılığı bulunmayan tarûmar olmuş ekonomisi ile mücadele edecek ne bir
sistemik alt yapı ne de bunu karşılayacak bir mali kaynak söz konusu.
Bu sorunların
aşılmasında Taliban açısından başvuru kapısının Batı olması, düne kadar
Afganistan’da insani ve teknik yardımı sürdürenlerin kahir ekseriyetinin
Batılılar olmasıyla bağlantılıdır.
Dolayısıyla
ortada var olan ve Taliban’la geldiği belirtilen ‘özgürleşme’ sürecinin,
söylemden pratiğe geçilirken ne gibi zorlukları olacağını bu kısa izahta görmek
mümkün.
OIC bağlamının hakiki değeri
Öte yandan… Gerek
Taliban gerekse bazı uluslararası çevrelerin akıllarına gelen bir diğer alternatif
İslam İşbirliği Teşkilatı (OIC) varlığı ise de, bunu ciddi anlamda sorgulayarak
ele almakta yarar var.
Söz konusu bu örgütün
örneğin, Endonezya’daki on beş yıl süren yetim projesinde nasıl bir başarı
kazandığı (!) ortadayken, ardından akla gelen sadece birkaç örnek olarak,
benzer süreçlere konu olan örneğin, Filipinler’in güneyinde Bangsamoro,
Arakanlı Müslümanlar ve Irak’taki gelişmeler karşısında ne tür başarılara imza
atıldığı konusu bize, Afganistan’da bu yapı vasıtasıyla nelerin yapılıp
yapılamayacağını hatırlatmaya yetiyor.
Değişen Taliban
Yukarıda
zikredilen bu süreçlerin ortaya koyduğu gerçek ve ülke ise şudur… Kabataslak
ifade etmek gerekirse Taliban kendi içerisinde üç katmanlı bir yapı sergilediği
görülüyor.
Bunu konunun
uzmanı bazı Afganlı yetkililer ve gözlemcilerin de ifade etmesi, ortada böylesi
bir gerçekliğin olduğunu gösteriyor.
Böylesi bir
katmanlılığın olması, ortada eski Taliban olmadığı söylemini meşrulaştırmaya
hizmet ettiği gibi bunun dışında, ortada gayet önemli bir belirsizliğin de var
olduğuna işaret ediyor.
Buna göre, ilk
grup Doha’da barış görüşmelerini yürüten ve siyasetçi kimlikleri ile öne çıkan
grup. Seküler üniversitelerden mezun oldukları, açık görüşlü, dünyayı
tanıdıkları vb. gibi ifadelerle anılan kesim. İkincisi, şura grubu. Üçüncüsü de,
geçen on yıllar içerisinde ülkeden dışarı çıkmamış, bir anlamda dış dünya ile
teması sınırlı olan mücahidler…
Üçüncü grubun
hiçbir şekilde görüşme ve anlaşmaya yanaşmayan bir tutum takındıkları
söyleminin Taliban içerisinde ayrışmaya kapı aralayan bir yönü olduğunu
unutmamak gerekir.
Söz konusu bu üç
yapının bugün Emirlik yönetiminde ağırlıkları incelenmeye değer. Bunun yanı
sıra, bu üç yapının kendi aralarında ne denli bütünlüklü bir siyaset anlayışı
sağladıkları ve ülkedeki diğer farklı unsurlarla süreci nasıl yönetebilecekleri
konusu şimdilik zamana bırakılmış gözüküyor.
Somut gerçeklik üzerinden modelleme
Taliban
yönetiminin meşruiyetinin mevcut şartlarda ve farklı gerekçelerle ne Batı’dan
ne de Ortadoğu coğrafyasından tanınabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Taliban’ın
denemek istediği siyasi rejimin mevcut ve potansiyel sorunları karşısında,
teori ve pratikte siyasal-ekonomik ve toplumsal alanlarda tecrübelere sahip
ülkelerle işbirliğinin çok daha rasyonel ve yenilikçi olacağına kuşku
bulunmamaktadır.
Bu noktada,
halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan ülkelere yönelik talebin örneğin. tekil
olarak Malezya ve Endonezya kurumsal olarak da İslam İşbirliği Teşkilatı (OIC)
gündeme geliyor… Malezya ve Endonezya OIC üyesi olmakla birlikte, bu yapıya
egemen olan başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin kahir
ekseriyetinde var olan İslam anlayışını ve pratiğini yansıtmadıklarına dikkat
çekmekte yarar var.
Bu nedenle,
Afganistan’dan bazı çevrelerin Malezya ve Endonezya tecrübesini gündeme
getirmelerine şaşmamak gerekir. Suudi Arabistan bir yana, örneğin, Tunus, Mısır
gibi kendi halkına devrim yapan Arap ülkelerinde, İslami anlayış ve yaşam
pratiklerindeki sorunların, bu ülke halklarına bile çözüm sunmaktan uzak olduğu
bir dönemde, gerek tekil ve gerekse OIC içerisinde Afganistan’ın yeniden
kurulması anlamına gelen süreçte ne denli yardımcı olabilecekleri gayet
tartışmalıdır.
Bu noktada,
Malezya ve Endonezya tüm sorunlarına rağmen, kendi bütünlükleri içerisinde çok
dinli, çok kültürlü, çok etnikli toplumsal yapıları ve bunların siyasal yaşama
yansıması gibi gayet önemli tecrübeleri ve birikimleri olması, Afganistan’da
şayet önemli bir gelişme olacak ise bu tür tecrübe ve birikimlere ihtiyaç
olduğuna işaret ediyor.
Bu iki ülkenin
sahip olduğu İslami pratikleri ve bunları yaşanılan dönemin koşulları ile
ortaya koymadaki tecrübelerinin üzerinde kapsamlı olarak durulmasında yarar
var. Burada bir öneri olarak 2019 yılı Aralık ayında gerçekleştirilen Kuala
Lumpur Zirvesi’nin ikincisinin Afganistan özel gündemiyle gerçekleştirilmesinin
tam zamanı olduğuna kuşku bulunmamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder