Mehmet Özay 03.01.2022
Asya –Pasifik bölgesinde 15 ülkenin üyeliği ile kurulan, ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği’ (Regional Cooperation of Economic Partnership-RCEP) anlaşması, yeni yılla birlikte yürürlüğe girdi.
Sadece Asya-Pasifik bölgesiyle sınırlı olmayan, küresel
ekonomi için de yeni bir dinamizm anlamı taşıyan bölgesel ticaret ve ekonomi
işbirliğinde, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’ne (Association of Southeast Asian
Nations-ASEAN) mensup 10 ülke yani Malezya, Endonezya, Singapur, Tayland,
Bruney, Kamboçya, Vietnam, Myanlar, Laos ve Filipinler ile Çin, Japonya, Güney
Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda bulunuyor.
Birliğin yapısal olarak ASEAN+1, yani on üyeli ASEAN ile
bir ülke arasında var olan serbest ticaret anlaşması formülü üzerinden geliştirildiği
anlaşılıyor.
Küresel ekonomideki yeri
RCEP’in dikkat çeken iki önemli özelliği bulunuyor. İlki,
ekonomik büyüklüğüyle dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olması. İkincisi
ise, Çin’in ilk defa böylesine büyük bir serbest ticaret organizasyonu
içerisinde yer almasıdır.
RCEP’in yürürlüğe girmesi, benzer ülkelerin üyeliğiyle
kurulan ve 2018 yılında uygulamaya konulan Kapsamlı ve Gelişimci Trans Pasifik
İşbirliği Anlaşması’nın (Comprehensive and Progressive
Agreement for Trans-Pacific Partnership-CPTPP) ardından, Asya-Pasifik
bölgesindeki ikinci önemli ticaret anlaşması olarak dikkat çekiyor.
Toplam 2.3 milyarlık nüfusu barındıran üye ülkeler
arasında serbest ticaret, öncelikle 91 üründe gümrük tarifelerinin kaldırılmasıyla
gerçekleştirilecek. Yıllık ticaret hacminin 10.7 trilyon Dolar olması
beklenirken, bu rakam büyüklüğü itibarıyla küresel ekonominin yüzde 30’una
tekabül ediyor.
Ekonomik ilişkilerde standardizasyon
İçinde özellikle otomotiv, elektrikli araçlar vb.
endüstriyel ürünlerin bulunduğu ithalât-ihracat ilişkilerine zamanla,
aralarında gıda ve hayvancılık gibi temel ürünlerinde olduğu diğer bazı alanların
da dahil olması bekleniyor.
Bölge iklim ve coğrafyası ile tüketim alışkanlıkları dikkate
alındığında özellikle balıkçılık ve tarım ile orman ürünlerindeki
düzenlemelerle ticaret ve yatırım olanaklarının artacağına kesin gözüyle
bakılıyor.
Bunun yanı sıra, yatırım, entelektüel mülkiyet, e-ticaret
gibi günümüz ekonomi dünyasının öne çıkan unsurlarında üye ülkeler arasında standardizasyonun
sağlanmasını hedefliyor.
Anlaşmayla özellikle, Çin-ABD arasında yaşanan ticaret
savaşlarının olumsuz etkisi ile kovid-19 süreciyle ekonomide yaşanan gerilemelerin
önüne geçilmesi ve üye ülkelerde yeniden canlanma bekleniyor. Bu çerçevede, örneğin,
Japonya’nın bu anlaşma sayesinde gayri safi milli hasılasını 15 trilyon Yen artırması
bekleniyor.
Üye ülkelerde çeşitli sektörlerin ithalât-ihracatta önünü
açması beklenen anlaşmayla bölgesel ekonomik etkileşimin artması hedefleniyor. Bununla
birlikte, yatırım olanaklarının ve işbirliklerinin de düzenlendiği dikkate
alındığında ülkeler arasında karşılıklı yatırım imkânlarının geliştirileceği ve
bunun toplumlararası ilişkilere yeni bir ivme kazandıracağı beklentisi yüksek.
Çin’in öncülüğü
RCEP’te Çin’in üretim kapasitesi dikkate alındığında,
diğer üye ülkeler üzerinde belirgin bir üstünlük sağlayacağı konusunda bir
endişe de yok değil.
Bunun özellikle ASEAN üyesi ülkelerde daha belirgin
olduğu düşünülebilir. Örneğin, Tayland’da ilgili ürünlerde yapılacak gümrük
tarifesi indirimlerinin, ülkedeki küçük ve orta ölçekli işletmelerde ekonomik
kayıplara neden olacağı endişesi hissediliyor.
Öte yandan, ASEAN ülkelerinin hammadde zengini oldukları
dikkate alındığında bunun hem ilgili ulus-devletlerin hem de özel sektörün yeni
yatırımlarla RCEP’in doğurduğu ticaret olanaklarından yararlanmayı arzu
edeceklerdir. Bu durum, aynı zamanda lojistik konusunda hem yatırımlar hem yeni
ağların oluşacağını akla getirmektedir.
Çin’in, Kara İpek Yolu projesi çerçevesinde Laos ve Kamboçya
ile yakın geçmişte yaptığı anlaşmalarla hayata geçirdiği demiryolu projesinin Hint-Çin’i
bölgesinde lojistik ve ulaşımda önemli bir alternatif oluşturduğu söylenebilir.
Yeni ortaklar ve işbirlikleri
2012 yılında, dönemin ASEAN dönem başkanlığını yürüten Kamboçya’da
başlayan ve geçen yıl Kasım ayında sonuçlandırılan görüşmelerin ardından, RCEP küresel
ekonominin ikinci devi Çin önderliğinde kurulmuş oldu.
Bu gelişme, 2001 yılında dünya Ticaret Örgütü’ne üye olan
Çin’in, hem bölgesel hem de, küresel ekonomide geldiği noktayı göstermesi
açısından gayet önemli.
Bu oluşumun temellerine bakıldığında, aslında Barack Obama
döneminde 2010 yılında başlatılan 12 üye ülkeli Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması
(Trans-Pacific Partnership Agreement-TPPA) görüşmelerine bir alternatif
teşkil ediyordu.
Uygulanma aşamasına gelen TPPA, Donald Trump’ın başkan
seçilmesinin hemen ardından ABD yönetiminin anlaşmadan çekilmesiyle üye ülkeler
arasında bir anlamda büyük bir hayal kırıklığı yaşanmıştı.
Süreçte, ABD olmaksızın özellikle, Japonya ve Singapur’un
büyük desteğiyle 11 üye ülke Kapsamlı ve Gelişimci Trans Pasifik İşbirliği
Anlaşması (Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership-CPTPP) adıyla anlaşmayı
güncelleyerek 2018 yılında yürürlüğe sokmuştu.
Çin’in 2021 yılı Eylül ayında üye olmak için başvuruda
bulunduğu CPTPP’ye, aynı zamanda Güney Kore ve Tayvan’ın da katılmak istemesi dikkat
çekicidir. Bu durum, mevcut serbest ticaret bloklarının gelecek vaat etmesi
kadar, bu yapıların dışında kalanların önemli ekonomik kayıplara konu
olacakları anlamına geliyor.
ABD’de Joe Biden yönetiminin ise söz konusu bu gelişmeler
karşısında sessiz kalmayacağını ve ilerleyen dönemde ya üyelik veya yeni bir ekonomi
bloğu oluşturmak suretiyle Asya-Pasifik’de yeniden var olabileceği düşünülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder