12 Ocak 2022 Çarşamba

Kazakistan kaosunu anlamak / Understanding of the chaos in Kazakhistan

Mehmet Özay                                                                                                                            08.01.2022

2 Ocak’tan bu yana, “Kazakistan’da olan biten nedir?” diye sorulduğunda karşımıza, toplumsal bir huzursuzluğu ve bunun siyasal bir krize doğru evrilmekte olduğu gerçeği çıkıyor. Ancak gerçek bununla da sınırlı değil…

Kazakistan’da ülkenin yarısında etkili olan toplumsal ayaklanma hali karşısında güvenlik güçlerinin yetersiz kalması üzerine Kollektif Güvenlik Antlaşması Organizasyonu (Collective Security Treaty Organization-CSTO) adıyla bilinen ve içinde Rusya’nın da bulunduğu yapıdan destek talep edildi.

Belki de burada, söylenmesi gereken ilk husus hiç kuşku yok ki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının 30. yılında, bölgenin önemli ülkelerinden Kazakistan’ın dönüp dolaşıp eski egemen gücün omurgasını oluşturan, günümüzdeki Rusya’dan yardım isteyecek durumda olmasıdır.

Ülkede yaşanan toplumsal ayaklanma halinin neden olduğu krizle mücadelede, ulusal güvenlik yaklaşımında ortaya çıkan zaafiyet, Kazakistan devlet yetkililerini Rusya’yı, “meşru gerekçeleri ortaya koymak suretiyle” göreve çağırması gibi gayet manidar bir duruma yol açtı.

Bu manidarlık, Soğuk Savaş dönemi siyasal gerçekliğini psikolojik ve sosyolojik hatırlatmaları beraberinde getirirken, günümüz jeo-politik ortamında Rusya’nın, Orta Asya’da sürdürülebilir bir güç zeminine sahip olduğunu ‘bir kez daha’ ortaya koyuyor.

Bu çerçevede, bu kaostan kurtulmanın yolu olarak, Kazakistan devlet yetkilileri, eski egemen güç Rusya’yı yardıma çağırırken, bu ülkede olan biteni iyi değerlendirmek gerekiyor. Rusya’nın kendisinden beklenen ‘çağrıya’ olumlu cevap vermesi, bölgedeki jeo-politik ve jeo-stratejik öneminin bir kez daha ve somut bir şekilde ortaya çıkması anlamı taşıyor.

Bölgede bir diğer güç inşası sürecini yönetmeye çalışan Çin’den gelen tepki de önemlidir. Çin devlet başkanı Şi Cinping, Kazakistan devlet başkanı Kassym Jomart Tokayev’in toplumsal kaosa karşı mücadelesinde destek verdiğini söyledi.

Pekin yönetiminin özellikle Kara İpek Yolu veya Kuşak-Yol Projesi’nde gayet önemli bir yeri ve bu çerçevede önemli yatırımları olan Kazakistan’daki gelişmelere seyirci kalmayacağı da ortadadır.

Bir diğer gerçek, adına Türk Cumhuriyetleri denilen bütünün, kendi içinde var olan-üyesi olduğu Kazakistan’daki gelişmelere doğrudan, yapıcı bir etkileşime girme konusundaki çekimserliğidir.

Kazakistan’da ne oluyor?

Kazakistan’da yaşanmakta olan kaos’un salt gündelik yaşamı derinden etkilediğine kuşku olmayan zamlarla açıklamak pek mantıklı değil.

Tıpkı diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi Kazakistan da, Soğuk Savaş döneminin fiilen (de facto) bittiğinin ifadesi olan siyasal dönüşümleri yaşamış bir ülke(ydi).

Dönüşümün adı, komünist rejimle yönetilen SSCB’nin organik bir parçası olan coğrafyaların, teker teker özerk yapılardan bağımsız ulus-devletlere dönüşümüne tanık olunmuştu.

Aslında 1980’lerin sonu, 1990’ların hemen başında Doğu Bloku adıyla anılan komünist rejimlerin çöküşü, gecikmiş bir sömürgecilik dağılımına işaret ediyordu. Söz konusu bu dağılım kadar, ne Batı’da ne de bu coğrafya ile milli, dini bağları olan ülkelerce fark edilebilmiş olması da gayet önemli bir süreç olarak o dönem dikkat çekmişti.

Tıpkı başka coğrafyalarda, Batı’nın bir diğer ideolojik yarısınca hakim olunan topraklarda yaşanan sömürge sonrası dönemlerde olduğu üzere SSCB’nin dağılmasıyla da, terk ettiği düşünülen sömürge rejimi devamlılığını sürdürecek kurumsal yapılarını, aktörlerini, ilişkiler ağını bırakarak bir tür gizli/görünmeyen (invisible) sürecin işlemesine imkân tanımıştır.

Bu çerçevede, rejimin adı değişse de, yeni rejimi kuranların ve sürdürenlerin, bir önceki dönemdeki aynı/benzer kadrolar olması içselleştirilmiş bir sömürgeciliğin varlığına işaret ediyordu.

Ancak, sayısal olarak sınırlı ancak etkin olduklarına şüphe olmayan bu kadrolarla gelişmeyi anlamlandırmak gayet mümkün değil. Bu gücün yapısı kadar, geniş toplum kesimlerinin, var olan değişim potansiyelini nereye doğru yönelteceğinin farkında olup olmaması da, gayet önemlidir.

Bugün kısmi bir ayaklanma halinde ortaya çıkan ve sivil kesimleri ordu ile karşı karşıya getiren süreçte toplumsal hareketlerin doğasında olduğu üzere ekonomik nedenlerin başat rol oynaması şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, gelişmeyi salt ‘maddi’ temeller üzerinde değerlendirmek te, konuyu ele almaya çalışanları indirgemecilikle karşı karşıya bırakma tehlikesini içinde barındırıyor.

Konu Kazakistan ancak tartışma bir ülke, bir bölge ilişkilerinin anlamlandırılması gibi gayet önemli bir alanla irtibatlı olması nedeniyle, Türkiye’deki bazı kesimlerin de ortaya koyduğu üzere farklı veçhelerden değerlendirilmeyi hak ediyor.

Medyanın gerçeklik vurgusu(!)

Bugünlerde, bazı gazetecilerin Kazakistan’daki gelişmeleri ele alış biçimlerinin tekil bir hadise olarak bu Kazakistan olaylarının ötesinde anlamlar içeriyor. Bu noktada, vurgu Türkiye’de Orta Asya özelinde yaşananlara karşı bilgi edinimi/dağıtımı süreçlerinde yaşanan sorun üzerinden değerlendiriliyor.

Ancak bununla birlikte, bugün olan biteni anlamak için, birikimsel bilgiden yoksunluk gerçeğinin bizi, bu anlama sürecine ne kadar yaklaştırabileceği ise gayet kuşkulu.

Kazakistan’da yaşanmakta olan kaos olgusu, haklı olarak ülkemizde bazı gazeteciler vasıtasıyla geniş okur kesimlerine ulaşıyor. Bu nedenle, bölgeyi teneffüs etmiş, zamanında oralarda bulunmuş, dönemin ileri gelenlerinden bölgeyle ilgili gelişmeleri dinlemiş gazetecilerin bu Kazakistan konusunda yazmalarının önemine kuşku yok.

Bununla birlikte, verilmek istenen mesaj ise Kazakistan’la ve bu ülkedeki gelişmelerle ilgili bilgimizin olmadığıyla alâkalı! Bir gazeteci tespiti olarak kısmen doğru bir yaklaşım…

Küresel medyanın veya bunun ülkemizdeki muadili haberlerin sıradanlaştırma eğilimleriyle verilen haberlerin Kazakistan örneğinde olduğu gibi, yerel, bölgesel ve küresel olan bitenlere dair kapsamlı, tutarlı, rasyonel görüşler oluşturmasını beklemek mümkün değil.

Çünkü medyanın genel eğilimleri içerisinde, sahip olduğu doğası böylesi bir yaklaşıma elverir bir nitelik taşımıyor.

‘Profesyonel’ gazetecilerin profesyonelleşmek isteyen yeni yetişmekte olanlara öğütlerinin başında gelen, “sıradan halkın anlayabileceği şekilde yaz, az yaz, detaya girme vb. tarzında bir metodolojik yoksunluk yaklaşımı sergilemelerinin, bizatihi medya olgusunun bir dizi anlamsızlıklar girdabına kendini kaptırmış olduğunu açık seçik ortaya koyuyor.  

“Genel izleyici kesimi”nin anlama kapasitesinin ne olduğunu gizli/açık ortaya koyan bu yaklaşım, medya kurumunda ‘uzmanı dahi olsa’ ele alınacak meselenin kapsamlı bir şekilde ele alınmasını değil, sanki anlaşılmamasına yol açacak bir şekilde sunulmasını istiyor, hatta zorluyor.

İçerden olanların yakinen bildiği gibi, gayet pahalı bir yatırım-işletim olan medya kurumunun, bu harcamalara ve emeklere rağmen, paylaşabildiği bilgiden değil, enformasyon kırıntılarından bahsedilebilir olsa olsa.

Nihayetinde bu da, bireyler için gündelik tüketim cetvelinde yer almaktan başka bir işe yaramayan olguların, tüketimcilik nesnesine dönüştürülmesinden öte bir anlam taşımıyor.

Dolayısıyla, özelde gazeteciliğin genelde medyacılığın özünde yer alan popülerlik ve bunun üzerine inşa edildiği polemikçilik bize, ne ulusal ve bölgesel ne de, küresel olan bitene dair kapsamlı, anlaşılır, rasyonel, kalıcı bilgi ediniminin yollarını açıyor.

Yazılı ve görsel medya organlarının kendi iç mekanizmalarıyla gizli/açık, “işin ehline uyguladığı ambargo” da cabası…

Objektiflik iddiasındaki bu kurumsal yapının, işi bilenlerle değil de, bilgiyi “polemikçiliğe” devşirmekle iştigal edenlerle yürütme çabasının doğurduğu sonuçların neler olabileceğine örneğin bugün, Kazakistan meselesinde de yakinen tanık oluyoruz.

Bugün de, sayısı birkaç geçmeyen bazı gazetecilerin ifadesiyle, “Biz zaten Kazakistan hakkında ne biliyorduk ki, bugün olan biteni anlayabilelim” anlamına gelecek ifadelerle ülkemizdeki enformasyon ile bilgi arasındaki farka gizli/açık dikkat çekiyor.

Bununla birlikte, genel anlamda Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, özelde Kazakistan konusunda konuşması gereken hem de uzun boylu, etraflıca genelinden özeline, özelinden geneline kadar konuyu ortaya koyması gereken araştırmacı-akademisyenler olmalı gerçeğinin yerli yerinde kullanılması icab ediyor.

Kazakistan’da olan bitenlerin ülkedeki ekonomik ve toplumsal iç dinamikler kadar, bölge ülkeleri özellikle de Rusya ve Çin özelinde güdülen jeo-stratejik ve jeo-ekonomik bağlamlarıyla da ele alınmayı hak ediyor. Gelişmeleri analiz edebilmek için bölgeyi yakından ele almanın ve bölgede olmanın sadece bu ülkenin, bir Türk Cumhuriyeti olması ile sınırlı olmayan bir yönü olduğunu açıkça vurgulamakta yarar var.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/01/08/kazakistan-kaosunu-anlamak-understanding-of-the-chaos-in-kazakhistan/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder