Mehmet Özay 26 Nisan 2013
Bugünlerde ASEAN’da birkaç ‘yenilik’ birden gündemde. İlki, birliğin dönem
başkanlığının Kamboçya’dan Brunei Sultanlığı’na geçmesi ve bu vesileyle ASEAN
yıllık toplantılarının 22.si 24-25 Nisan tarihlerinde Brunei’nin Başkenti Bandar
Seri Begawan’da yapılması. İkincisi ise ASEAN Genel Sekreterliği’ne görev
süresi dolan Taylandlı Surin Pitsuwan’ın yerine Vietnamlı Le Luong Minh’in
atanmış olması. Minh bu görevi 2018 yılına kadar sürdürecek.
Brunei’deki toplantıda neler olup bittiğine geçmeden önce Minh’le ilgili
bazı hususlara değinelim. Minh 2017’de Birliğin kuruluşunun 50. Yılında Genel
Sekreter olarak tarihe geçecek. Görev tanımında ASEAN ülke liderleri arasında
hedefler çerçevesinde yönelim birliğini sağlaması; üye ülkeler arasında diyalog
ve işbirliğini geliştirme ve Birlik ile dış aktörlerle ilişkilerin yürütülmesi
oluşturuyor. Bu minvalde, ASEAN Ekonomik İşbirliği hedefi, Güney Çin Denizi sorunu,
Malezya-Filipin arasında yeniden zuhur eden ‘Sabah Krizi’, Myanmar’da bir türlü
dinmek bilmeyen Arakan sorunu, küresel ekonomi krizinden büyük ‘darbe yiyen’
ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin ASEAN bölgesine göz dikmeleri vb. konular
dikkate alındığında Minh’in işinin önümüzdeki dönemde hiç de kolay olmadığını
gösteriyor. Bununla birlikte, Minh göreve başladığı ilk günlerde dünyanın
gözünün ASEAN üzerinde olduğunu ve Birliğin yapılanmasından ve icraatlarından
ders çıkartılabileceğini söylese de ASEAN’ın, örneğin Minh’in kendi ülkesi
Vietnam’dan başlayarak üstesinden gelmesi gereken daha çok iş var...
Gelelim, Brunei’deki ASEAN Genel Kurul toplantısına... Toplantı “Bizim
Halkımız, Ortak Geleceğimiz” başlığını taşıyordu. Brunei yönetimi, böylesi
önemli bir birliğin dönem başkanlığını üstlenmesinden memnuniyet duyduğu
anlaşılıyor. Bu bağlamda, Brunei Sultanı Hassan el-Bolkiah yaptığı açıklamada
geçici başkanlığın ülkesinin bölgesel ve küresel gelişmelere yaklaşımını ortaya
koymasına vesile olacağını söylese de, pek sesi soluğu çıkmayan Brunei’nin bu süreçte
Birliğin sorunlarının çözümüne örneğin, sıcak gelişmelerin yaşandığı üye ülkeler
ve çevre ülkeler ilişkilerine ne türden katkısı olacağını zamanla göreceğiz.
Çünkü daha ilk günden Brunei’nin önüne geçen yıldan kalan bir hesaplaşma geldi.
Yani Kamboçya’daki son toplantıda Birliğin, Güney Çin Denizi’ndeki kıta
sahanlıkları probleminden neşet eden tartışmalar sonunda tarihinde ilk kez bir
deklarasyona imza atmamış olması gibi bir durumla karşı karşıya. Brunei, tabiri
caizse böylesi bir siyasi mirasla toplantılara ev sahipliği yaptı. Genel
itibarıyla bakıldığında, toplantılarda birbiriyle ilintisi göz ardı
edilemeyecek iki yönelimden bahsedilebilir. İlki güvenliği, özellikle de
yukarıda değindiğimiz Güney Çin Denizi bağlamındaki potansiyel tehlikenin
bertarafını savunan, ikincisi de ekonomiyi öncelleyen ve bu bağlamda 2015
Ekonomik Birliği’ne giden yolda daha hızlı adımlar atmayı öngören duruşlar. Sadece
güvenlik meselesi değil, ekonomik işbirliği çabalarının hedefinde de aslında
Çin olduğu bir gerçek. Çin’in bölgeden başlayarak küresel bir aktör haline
gelişi ve bu sürecin yakın ve orta vadede belki de giderek güçleneceği tahmin
edildiğinde Birlik ülkeleri bu güce karşı bir tür savunma refleksi geliştirme
uğraşı içerisindeler. Filipinler, Vietnam, Endonezya güvenlik sorunu üzerinde
duran ülkeler olarak dikkat çekerken; Singapur, Tayland, Malezya daha çok işin
ekonomi vechesiyle ilgilenme eğiliminde.
Güvenlik sorunu elbette sadece Çin’le ilişkilerle sınırlı değil. Bölge
ülkelerinden bazılarını da içine çeken sınır anlaşmazlıkları, adalar sorunu vb.
üzerinden görüşmelerin hangi minvalde seyredeceği henüz belirginleşmiş değil.
Bir yandan Japonya’nın-Çin’le öte yandan Kuzey Kore’nin Güney Kore‘yle sorunlu
ilişkileri sadece Doğu Asya’da değil, Güneydoğu Asya yani ASEAN bölgesine de
sirayet edebilecek boyutta. Çin’le sorunu aşmaya yönelik iyi niyet çabaları
ASEAN’ı bir blok olarak Çin’le masaya oturtma politikalarına evrilirken,
Çin’den bu konuda herhangi bir desteğin gelmemesi üzerine sorunun devamlılık
arz edeceği düşünülebilir. Ancak Birlik, ‘ortak bir akıl’ bulma noktasında
gayretlerini sona erdirmiş değil. Bu minvalde, toplantıdan, gelecek Ekim ayında
Çin’li yetkililerle yapılacak görüşmelere Dışişleri Bakanları çabalarıyla
girişimlere hız verilmesi kararı çıktı.
Ancak ASEAN’ın önceki yıllarda hedef olarak konulmuş kimi projelerinin
tartışılmakta olduğu da dikkat çekiyor. Bunun en başında 2015 yılında yürürlüğe
girmei plânlanan ‘ASEAN Ekonomi
İşbirliği Topluluğu’ (AET) projesi. Bu projeden ne hedefleniyor? Ekonomik
İşbirliği sayesinde nüfusu altı yüz milyonu bulan çok renkli toplulukları
birbirleri ile kaynaşması hedefliyor. Bu kaynaşmanın katalizörü hiç kuşku yok
ki, ekonomi. Bu nedenle, kimi devlet başkanları veya başbakanların demeçlerinde
de görüldüğü üzere, ‘Bırakalım Güney Çin Denizi sorununu, ekonomik
birlikteliğimize bakalım’ öncellemesi kulağa hoş geliyor. Ancak gerek tekil bağlamda
her bir ülkenin ‘iç meselesi’ telâkki edilen siyasi ve etnik sorunlar; doğal afetlerle mücadelede sürekli
zaafların ortaya çıkması; Sulu örneğinde olduğu gibi bölgesel ve bölgelerarası
güvenlik sorunlarının güncellenerek su yüzüne çıkması; toplumsal adaletin
sağlanmasında ve sağlıklı bir ekonomik yapının inşasında büyük bir engel olan ‘yolsuzluk
ekonomisinin’ sürgit devam etmesi; -en azından kimi üyeler bağlamında söylemek
gerekirse- küresel güce oynayan ülkelerin uyduluğundan kopamamış Birliğin
halkları arasında ne türden bir entegrasyona yön verebileceği tartışmalı. Bu
nedenle, ASEAN içindeki sorunlara vakıf kimi çevrelerin dile getirdiği üzere,
2015 hedefi Ekonomik İşbirliği bir anlamda “fantazi” kaçtığını da söyleyelim.
Niçin fantazi? Böylesi bir önemli ekonomik paylaşım elbetteki sadece malların
serbest dolaşımını değil, bireylerin mensup oldukları aidiyetler üzerine
ASEANlılık gibi bir değeri eklemlemeleri ile mümkün olacak. Bununla birlikte, üye
ülke halklarının yaşadıkları yerel sorunları aşıp, ‘bölgesel’ bir düşünce
yapısı geliştirebildiklerini veya kısa vadede bu bilincin hasıl olacağını
düşünmek ne kadar gerçekçi? Yeni bir aidiyet kazanmanın pratikteki karşılığı
serbest dolaşım olacağından, özellikle ‘kalkınmışlık yarışında’ mesafe
katettiği düşünülen ülkelerin diyelim ki vize sınırlamalarının kaldırılmasına
taraf olabilecektir. İşin tuhaf yanı, vize konusunu Endonezya makamlarının
gündeme getirmiş olması. Gümrüklerinde daha Malezya mallarının geçişinde
sorunlar yaşatan, -hadi yerlileri geçtik diyelim- Batı’dan gelen turistlere dahi
‘şüpheyle’ bakan bir idari yapıya sahip
bir ülkenin bu öneriyi gündeme getirmesi biraz değil, epeyce bir çelişkili.
Sultan da zaten bu dönem çabaların ASEAN halkları arasında böylesi bir bilincin
uyandırılmasına konuşlanacağı mesajını veriyordu.
Birliğin ekonomik işbirliğini öncellemesi, üye ülkeler arasında serbest
ticareti öngörüyor. Ancak burada dikkat çeken nokta serbest ticaret
anlaşmasının sadece Birliğe üye on ülkeyle sınırlı olmayışı. Bunlara ilâve olarak altı ülke daha bu ‘ekonomi pastasından’ kendi
hesabına düşeni alma konusunda ‘imzayı atmış’ durumda. Bu bağlamda, ASEAN
ekonomik işbirliğinin sadece üye ülkelerle sınırlı olmadığını, bu gelişmenin
ilk etapta Doğu Asya, Pasifik ve Hint Okyanusu’na doğru giderek genişleyen bir
çeperi olduğu dikkat çekiyor. Bu ekonomik yapılanmaya bir de şu gözle bakmakta
fayda var. Birliğe mensup ülkeler arasında ‘Asya Kaplanları’ adıyla da anılan
veya onlar kadar olmasa da ‘hızlı kalkınma’ noktasında başarı hanesi olarak
zikredilebilecek gelişmelere konu olan ülkelerde kalkınmanın bizatihi bu
ülkelerin kaynaklarının gene bu ülkelerin devlet veya özel sektörlerince
kullanılıp kullanılmadığı önemli bir husus. Bu sorun üretim-tüketim ilişkisinin
başat bir rol oynayacağı ekonomik entegrasyonda başta Batılı ulusaşırı
şirketler olmak üzere Japonya, Çin ve ardından Avustralya gibi bölgede sadece
ekonomik değil, siyasi ve stratejik hedefler de güden ülkelerce azımsanmayacak
bir yatırım alanı mevcut.
Yukarıda bahsettiğimiz
‘ekonomik çeper’ bağlamında ASEAN ve ilgili ülkeler arasında ekonomi alanında
öngörülen entegrasyonun boyutları nereye kadar götürülebileceği üzerinde özenle
durulmayı hak ediyor. Çünkü bu entegrasyon Çin ve Japonya bağlamında Doğu Asya,
Avustralya-Yeni Zelanda ilişkisi özelinde Pasifik, Hindistan ve Ortadoğu
ekseninde Hint Okyanusu bağlantısı dikkat çektiğini göz ardı edilmemeli.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=257478
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder