Mehmet Özay 12
Nisan 2013
Bir grup
Arakanlı’nın Açe’de sahile çıktıkları haberi ulusal ve uluslararası basında yer
aldı bir kez daha.
Arakanlı bir
grup Müslümanın, Maungdaw şehri sahillerinden başlayıp Bengal Körfezi ve
Andaman Denizi’nde devam eden yeni bir hayat bulma süreveninin ilk safhası on
gün sürdü. Yakıtlarının bitmesi üzerine son üç dört günü rüzgâr
ve akıntının yönlendirmesiyle yol almış beşi kadın beşi çocuk olmak üzere
toplam 74 Arakanlıyı taşıyan tekne, 7 Nisan günü öğleden sonra saat beş
sularında Açe Adası (Pulau Aceh) açıklarında balıkçı teknelerince sahile çekildi.
Burada bir gün kaldıktan sonra, Banda Açe limanı Lampulo’ya ardından da Krueng
Raya’daki Malahayati limanına intikal ettirildiler. Bir süre limandaki çadırda
konakladıktan sonra özellikle güvenlik nedeniyle Sosyal İşler Müdürlüğü’ne
bağlı kampa nakledildiler. Kampın etrafının çevrili olması, birbirinden
bağımsız altı bloktan oluşan kampta mutfak, banya, mescit vb. imkânların
bulunması geçici bir süre için de olsa Arakanlıların ihtiyaçlarının sağlanması
noktasında çok daha elverişli olduğuna kuşku yok. Bu bağlamda, üç öğün yemek
verilen Arakanlıların genelde sessiz bir bekleyiş içinde oldukları gözlemleniyor.
Aralarında bazı yaşlıların da olduğu grubun genelde genç kitleden oluştuğu
dikkat çekiyor.
Ziyaretimiz
sırasında kampta sadece polis ve Sosyal İşler Müdürlüğü yetkilileri
bulunmuyordu. Gazetecilerin yanı sıra, gerek bireysel gerek gruplar halinde
kampa gelip Arakanlılalara yardımlarını sunan Açeliler de vardı. Bu yardımlar,
ev hanımlarının pişirdikleri yemeklerini sunmaları kadar, giysi, para yardımı
şeklinde gündeme geliyor. Sadece bu bölgede yaşayanlar değil elbette
yardımlarını ortaya koyanlar. Özellikle şehirde (Banda Açe) öğrenci birlikleri
kendi kanalları vasıtasıyla topladıkları maddi yarımlar da önemli bir yer
tutuyor. Iqbal adında kampta görevli bir subay, Krueng Raya’da yaşayan halkın
yardımı eksiksiz bırakmadıklarını dile getiriyordu. Bir gazeteci ise
Eyalet’teki resmi kurumların yardımının ötesinde, sıradan halkın Arakanlılara
her seferinde yardımda bulunma nedenini din ve antropolojik özelliklere
bağlıyordu.
Bu süreçte ilgi
çeken bir diğer husus, Arakanlıların Açe’ye çıkışlarından itibaren altı gün
geçmesine rağmen, Cakarta’dan ve mülteciler konusunda çalışmalarıyla bilinen uluslararası
kuruluşlar Göçmen Kurumu (IOM) ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği (UNCHR)’den yetkililerin henüz Açe’ye gelmemiş olmalarıydı. Kimi
gözlemciler, söz konusu bu kurumların zamanında müdahalede zaafiyet
gösterdiklerini, coğrafi konumundan ötürü Açe’de bu tür mülteci akınlarına
görece sık rastlanmasından ötürü en sağlıklı çözümün yukarıda zikredilen uluslararası
kurumların Açe’de ofis açmalarının çözüm olacağını dile getiriyorlar.
Kamptaki
Arakanlılar arasında biri İngilizce diğeri Arapça bilen iki kişinin olması
kampta görevli yetkililer ve ziyaretçi olarak gelen Açelilerin sohbet
etmelerine olanak tanıyor. Kısa süreyle de olsa bu yüz yüze sohbetlerin kamp
yaşamında sosyal etkileşimi harekete geçiren bir işlev gördüğüne kuşku yok.
Sohbete dolaylı olarak da olsa iştirak eden Arakanlılar yaşadıklarını,
yolculuklarını paylaşmaları onlar açısından da bir anlamda ‘rehabilitasyon’
anlamı taşıyor. Bir kenara itilmiş, kakılmış değil, kim olduklarını, ne
yaptıklarını, neler yaşadıklarını anlamaya çalışanlarla birlikte belki de tüm acıları
yeniden inşa ediyorlar.
Biz de Muhammed
Musa adında 19 yaşındaki Arakanlı gençle sohbet etme fırsatı bulduk. Sittwe’de
liseyi bitirme imkânı bulmuş, ardından Yangon’da bir yıldan
daha az bir süre üniversiteye devam etmiş, ancak malum sebeplerle ayrılmak
zorunda kalmış M. Musa. İngilizceyi bu süreçte öğrenmiş… M. Musa, yolculuğa
nasıl çıkabildikleri sorumuza belki sıradan olduğu ileri sürülebilecek, ancak
önemli bir karşılık verdi. Kendilerine Güney’e doğru yol aldıklarında Malezya,
Açe-Endonezya sınırlarına varacakları söylenmiş. Bunda şaşıracak bir durum yok.
Kaldı ki, okyanusa açılan irili ufaklı tekneleri kullananların balıkçı
oldukları hatırlandığında teknik yetersizlikleri olsa da okyanusa yabancı
olmadıkları ve -yakıtları bitmediği ya da alabora olmadıkları sürece- bir
şekilde karaya çıkacakları malum.
İşin öte
vechesinde, Açe’de karaya çıkan 74 kişilik grup içerisinde yer alan kadın ve
çocuklarla bazı erkeklerin sağlık durumlarının ‘oldukça’ iyi olmasıydı. Buna
sevinmemek mümkün değil. Bununla birlikte akılları karıştıran bazı hususları
dile getirmenin Arakan’da olup biteni tüm vechesiyle anlamak açısından da
önemli olduğu kuşkusuz. Örneğin, bayanlardan birinin kocası beş yıl önce
Arakan’dan ayrılmış, şu anda Malezya’da. Öyle anlaşılıyor ki, süreçte bir
şekilde irtibatlaşıyorlar. Yanında çocuğuyla okyanus gibi belirsizliklerle dolu
bir serüvene atılabilmesi için bazı yeter sebepleri olmalı. Öte yandan, insan
kaçakçılığı gibi ciddi hususu da gündemden düşürmemekte fayda var. Uluslararası
ajanslara çalışan Açeli Abdullah adında bir gazeteci 2008’den bu yana tanık
olduğu sekizinci ‘tekne vak’ası’ olduğunu söyledi. Abdullah, her seferinde
karaya çıkanlar arasında bir kişinin ya İngilizce, ya da Malaycayı tatminkar
bir şekilde konuşabildiğine dikkat çekti. İyi niyetin ötesinde, bu kişilerin
‘kirli işlere’ aracılıkları konusunda şüphenin olmadığı söylenemez.
Zaten kamp
yetkililerinin Arakanlılar üzerinde bulunan on adet telefonu toplamasının
ardında da böylesi bir girişimi önlemeye yönelik olduğu ifade ediliyor. Bu hususa bir başka
bağlamda önceki yazılarda kısmen değinmiştim. Örneğin, diasporada yaşayan
yakınlarından gelen maddi yardımlarla ‘aracılar’ veya ‘insan kaçakçılarının’
eline düştükleri biliniyor. Hemen aklıma, 2009’da Kuzey Açe’de Idi Rayeuk’da
karaya çıkanlar arasından bir kişiyle yaptığım görüşme aklıma geldi. Yüzü aşkın
kişinin içinde sadece biri Malayca konuşabiliyordu…. Daha bu yılın başlarında
Patani’de yakalanan Arakanlı Müslümanların ne tür yollardan Patani’ye
getirildikleri ve geleceklerine dair plânlara bir
şekilde tanık olduğumuzdan Abdullah’ın kaygılarına hak vermemek mümkün değil.
Dikkate alınmasında
yarar olduğunu düşündüğümüz bu hususların ötesinde M. Musa’nın röportajımız
sırasında dile getirdiği üzere vatanlarını terk eden Arakanlıların mevcut
şartlarda kesinlikle geri dönmek istemiyorlar. Geri gönderildikleri taktirde
hayatlarının büyük ölçüde tehlikede olacağını da açıkça ifade ediyorlar. Öyle ki,
Myanmar hükümetinin, tekneyle ayrılanların kimliğini deşifre ettiğinde, ülkede
yaşayan ailelerine zarar verecekleri kaygısını da dile getiriyorlar. M. Musa,
Maungdaw’daki güvenlik güçlerinin özellikle de sınır güvenliğinden sorumlu askeri
birlik ‘Nasaka’nın zulmünden bahsediyor. Ancak bu zulüm sadece Myanmar
tarafında yaşanmıyor… M. Musa, Bengaldeş yönetiminin de benzer yaklaşımlar
sergilediğini açıkça dile getiriyordu. Aralarında kadın ve çocukların da olduğu
grubun aynı köyden mi veya aynı aileye mensup olup olmadığını sorduğumuzda
‘Hayır’ diyordu M. Musa. Ancak birbirlerini tanıyanların olduğunu ekliyordu.
Arakan’da zulmün ötesinde yoksulluğun da had safhada olduğunu, küçük bir
olasılık bulanın Arakan’ı terk etme niyetinde olduğunu söylüyor. Bu noktada
Arakanlı Müslümanların -en azından bir bölümünün- topraklarının olmasına rağmen,
satılmasına izin verilmediği de bir diğer husus.
Geçen birkaç
yıllık sürede Arakanlıların sekiz kez Açe’ye çıktıkları dikkate alındığında
Açe’de yeterli alt yapının oluşturulduğu söylenebilir mi? bu noktada
sorumluluğun sadece Eyalet’teki yetkililerle sınırlı olmadığı, uluslararası
boyutu olması nedeniyle Cakarta’nın doğrudan müdahalesi söz konusu. Öte yandan,
mülteciler konusunda çalışmalar yapan IOM ve UNHCR gibi uluslararası
kuruluşların Açe’de ofis açmamış olmaları da gözlemcilerin dikkat çektiği bir
diğer konu. Yaşanan son hadisede de olduğu üzere, Endonezyalı kimi otoritelerin
Arakanlı mültecileri Myanmar’a geri gönderme olasılığını gündeme getirmiş
olmaları kaygı verici. Öyle anlaşılıyor ki, ya Arakan meselesi tam anlamıyla
anlaşılmamış veya yetkililer işin kolayını seçim anlamak istemiyorlar.
Alternatifler bulmak yerine, yapabilecekleri en kolay yolu seçip zulme maruz
kalmış insanları yeniden aynı ortama göndermeyi bir seçim olarak sunuyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder