Mehmet Özay 4 Nisan 2013
Endonezya demokrasi tecrübesinde kayda değer bir yeri olan Demokratik
Parti’de “lidere dönüş” yaşanıyor. Partinin başkanı ve haznedarı gibi iki
önemli üst düzey yöneticisinin karıştığı üst üste yaşanan skandallar sadece
parti içinde değil, reform, yolsuzlukla mücadele gibi çarpıcı sloganlarla
ortaya çıkan bir siyasi gücün ülkede doğurduğu ‘umut’ ortamının daralmasına
neden oluyor. Bu anlamda yaşanan toplumsal ve psikolojik kaygı Parti kurucu
gücünün yanı sıra, halk katmanlarında da geleceğe dair ciddi bir kaygı vesilesi
olmaktan geri kalmıyor.
2004 yılı seçimleriyle birlikte ülke siyasal yaşamında yerini alan Demokratik
Parti, eski general, yeni ‘demokrat’ Susilo Bambang Yudhoyono’nun siyasi ‘çocuğu’.
Suharto sonrasında neredeyse tüm sivil kesimlerin partileşme yarışı bir türlü
istikrarlı yapılaşmalara neden olamadı. Ne enteresandır ki, bir ‘diktatör’
lakabıyla da anılan bir generalin yerini, bir başka general ‘reformcu’ sıfatıyla
ülkeyi düzlüğe çıkarmaya aday olmuştu. 2004 ve 2009 seçimlerinde kurulan
koalisyonlarla üst üste Devlet Başkanı seçilen Yudhoyono 2010 yılında partiyi
genç ellere terk etti. Ancak bu terk ediş, beraberinde sorunları da getirmekle
kalmadı, partinin yakın ve orta vadede geleceğini tehdit eder boyutlara vardı.
Tam da bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus yenilikçi, reformcu,
gelecek vaad eden bir siyasi oluşumun ‘genç kadrosunda’ nükseden ahlâki
dejerasyonun kaynağının ne olduğu sorusudur. Hiç şüphe yok ki, bu gelişmede ‘Güleryüzyü
General’ lâkaplı Suharto’nun inşacısı olduğu ‘siyasi ahlâkın’tesirlerinin
bugüne kadar sürmesinin rolü göz ardı edilemez. Böylesi bir siyaset kültürüyle
yoğrulmuş bir ortamın varlığı ve son yıllarda görece ekonomik kalkınman
hasılasının doğurduğu paylaşım hırsı gibi faktörler gözlerden kaçmıyor. Buradan
hareketle, sadece şu veya bu şekilde Demokrat Parti’nin bu ‘ahlâkın’ devam
ettiricisi olduğu sonucunu çıkartmıyoruz. Boyutlarının ne kadar büyük olduğunu
göstermek amacıyla, bu ‘ahlâk’ genel itibarıyla, sözde İslamcı eğilimleri
barındıran siyasi oluşumları da içine alacak boyutlarda olduğuna dikkat çekmek
gerekiyor.
Parti başkanlığını yürüten Anas Urbaningrum, hakkında yolsuzluk iddialarının
ortaya çıktığı günlerde basının karşısında yüzüne takındığı ‘tebessüm
ifadesiyle’ çıkarak ‘ben size gösteririm’ tehdidi savururken, aradan çok
geçmeden, Şubat ayında Parti başkanlığından istifade etmek zorunda kaldı. Bu
istifanın ardında, Yudhoyono’nun dahlinin olmadığı söylenemez. Çünkü Yudhoyono’nun,
2010 yılında Parti Başkanlığı seçimlerinde Urbaningrum’u desteklemediği
biliniyor. Kurucu bir aktör de olsa, Başkanlık ile parti ilişkileri arasındaki
ayrım, farklı güç odaklarının partide konuşlanmasına neden oldu. 2014 Başkanlık
seçimlerinde Demokrat Parti’nin doğal adayı olması gerçeğinden hareketle,
Urbaningrum’un, Yudhoyono’nun da içinde bulunduğu bir grubun kurbanı olduğu
varsayımı dillendiriliyor. İşte bu nedenledir ki, Urbaningrum, Yolsuzlukla
Mücadele Kurumu’nun (KPK) kendisine yönelik iddiaları gündeme getirmesinin hemen
akabinde ‘siyasi komplo kurbanı’ olduğunu söylerken, hedefinde ‘Yudhoyono’
vardı.
Aslında bu süreci izlerken, dikkat çeken husus Endonezya siyasetinin
tecrübeli ve cömez aktörleri arasındaki ilişkinin varlığıydı. Yetkililerin
birbiri ardı sıra bulaştıkları yolsuzluk hadiseleri karşısında Parti, kamuoyu
nezdinde ciddi bir değer kaybı yaşıyor. Bunun somut ifadesi 2009 seçimlerinde
%21’lik desteğe karşılık bugünlerde bu oran sadece %8’ler civarında. Bu oranın
olası seçimler sonrasındaki karşılığı ise Parti’nin başkan adayı gösterememesi,
sadece kurulacak bir koalisyonun küçük bir ortağı olmakla yetineceği anlamına
geliyor.
Peki, Demokratik Parti içine düştüğü buhranı nasıl atlatacak? Parti üst
düzey kadrolarının karıştığı yolsuzluk vak’alarının akabinde Parti’yi
önümüzdeki yılki seçimlere hazırlayacak ‘nitelikli insan gücü’ eksikliğinin
tezahür ettiği bir gerçek. Bu noktada, “Parti, herhangi bir ‘ideoloji’
temsiliyeti taşıyor mu?” sorusunu gündeme getirmek gerekir. Bu soruya verilecek
yanıt olumlu değil. Endonezya siyasetinin tıkandığı noktada, gözler Amerika’ya
çevrilip “Bizde de bir Demokratik Parti olsun” yaklaşımının bir sonucu. Bunun
partiyi ve de kitleleri getirdiği yer ‘tek adam’ faktörüne bağlılıktan başka
bir şekilde zuhur etmiyor. Bu nedenledir ki, kamuoyundan da gelen taleplerle
SBY bir kez daha partinin başına geçip dizginleri ele almaya karar verdi. Geçen
hafta sonu yapılan toplantı sonunda Yudhoyono, bir kurtarıcı figür olarak yeniden
parti başkanlığına atandı.
Aslında bu atama bir kongre sonucu değildi. Aksine, ‘Yudhoyono
destekçilerinin girişimiyle’ kurucu figürün ‘partiyi toparlama adına’ göreve
davete icabet etmesiydi. Zaten Başkan da yaptığı açıklamada, bu sorumluluğu
Urbaningrum’ın görev süresinin biteceği 2015 yılına kadar sürdüreceğini ifade
etmişti. Partinin önemli isimleri arasında adı geçen Ulil Abshar Abdalla tam da
bu hususa parmak basarak “Mevcut ortamda bir kongre’nin Parti’de arzu
edilmeyecek gelişmelere yol açabileceğini” söylüyordu. Bundan kasıt, 2014
seçimleri için aday bildirme süresinin 15 Nisan’da son bulacak olmasının da
rolü büyük. Bu gelişme, bir başka ifadeyle, Urbaningrum’ın aradan geçen sürede
Parti içerisinde ‘etkinlik sahasını’ genişletmiş olması dolayısıyla, Parti’nin
geleceğinde Yudhoyono’suz bir oluşumun tehlikesine vurgu yapılıyordu. Tıpkı
2008 yılında Gus Dur lakaplı Abdurrahman Vahid’in kurucusu olduğu Ulusal Uyanış
Partisi’nde (PKB) güç paylaşımında zaafiyet yaşaması gibi...
İki kez başkan seçilen ve yasa gereği bir daha başka seçilemeyecek olan
SBY’nun bu siyasi operasyondan çıkarı ne sorusu da akla gelebilir. En naif
ifadesiyle, Yudhoyono, ülke siyasal yaşamına ‘reformcu’ sıfatıyla diğer
partiler ve siyasetçiler karşısında bir ‘duruşu’ olduğunu kanıtlamaya çalıştığı
kesin. Bir diğer husus, Parti’de birliği sağlayabilecek yegâne isim olmasının
payı da az değil. Ancak bu husus, on yıla varan geçmişinde Demokrat Parti’nin
‘tek adam’ geleneğinin devamcısı olduğunu gözler önüne seriyor.
Demokrat Parti’de Yudhoyono’nun Başkan olarak atanmasıyla suların durulduğu
söylenebilirse de, Urbaningrum’ın etkinliği kadar irili ufaklı fraksiyonların
varlığı göz ardı edilemez. Özellikle seçimlerde yarışacak isimlere sıra
geldiğinde bir dizi tartışmaların gündeme geleceği ihtimali es geçilmemeli.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=254464
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder