11 Nisan 2013 Perşembe

Yudhoyono Demokratik Parti’yi Kurtarabilecek mi?


Mehmet Özay                                                                                                                    4 Nisan 2013

Endonezya demokrasi tecrübesinde kayda değer bir yeri olan Demokratik Parti’de “lidere dönüş” yaşanıyor. Partinin başkanı ve haznedarı gibi iki önemli üst düzey yöneticisinin karıştığı üst üste yaşanan skandallar sadece parti içinde değil, reform, yolsuzlukla mücadele gibi çarpıcı sloganlarla ortaya çıkan bir siyasi gücün ülkede doğurduğu ‘umut’ ortamının daralmasına neden oluyor. Bu anlamda yaşanan toplumsal ve psikolojik kaygı Parti kurucu gücünün yanı sıra, halk katmanlarında da geleceğe dair ciddi bir kaygı vesilesi olmaktan geri kalmıyor.

2004 yılı seçimleriyle birlikte ülke siyasal yaşamında yerini alan Demokratik Parti, eski general, yeni ‘demokrat’ Susilo Bambang Yudhoyono’nun siyasi ‘çocuğu’. Suharto sonrasında neredeyse tüm sivil kesimlerin partileşme yarışı bir türlü istikrarlı yapılaşmalara neden olamadı. Ne enteresandır ki, bir ‘diktatör’ lakabıyla da anılan bir generalin yerini, bir başka general ‘reformcu’ sıfatıyla ülkeyi düzlüğe çıkarmaya aday olmuştu. 2004 ve 2009 seçimlerinde kurulan koalisyonlarla üst üste Devlet Başkanı seçilen Yudhoyono 2010 yılında partiyi genç ellere terk etti. Ancak bu terk ediş, beraberinde sorunları da getirmekle kalmadı, partinin yakın ve orta vadede geleceğini tehdit eder boyutlara vardı.

Tam da bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus yenilikçi, reformcu, gelecek vaad eden bir siyasi oluşumun ‘genç kadrosunda’ nükseden ahlâki dejerasyonun kaynağının ne olduğu sorusudur. Hiç şüphe yok ki, bu gelişmede ‘Güleryüzyü General’ lâkaplı Suharto’nun inşacısı olduğu ‘siyasi ahlâkın’tesirlerinin bugüne kadar sürmesinin rolü göz ardı edilemez. Böylesi bir siyaset kültürüyle yoğrulmuş bir ortamın varlığı ve son yıllarda görece ekonomik kalkınman hasılasının doğurduğu paylaşım hırsı gibi faktörler gözlerden kaçmıyor. Buradan hareketle, sadece şu veya bu şekilde Demokrat Parti’nin bu ‘ahlâkın’ devam ettiricisi olduğu sonucunu çıkartmıyoruz. Boyutlarının ne kadar büyük olduğunu göstermek amacıyla, bu ‘ahlâk’ genel itibarıyla, sözde İslamcı eğilimleri barındıran siyasi oluşumları da içine alacak boyutlarda olduğuna dikkat çekmek gerekiyor.

Parti başkanlığını yürüten Anas Urbaningrum, hakkında yolsuzluk iddialarının ortaya çıktığı günlerde basının karşısında yüzüne takındığı ‘tebessüm ifadesiyle’ çıkarak ‘ben size gösteririm’ tehdidi savururken, aradan çok geçmeden, Şubat ayında Parti başkanlığından istifade etmek zorunda kaldı. Bu istifanın ardında, Yudhoyono’nun dahlinin olmadığı söylenemez. Çünkü Yudhoyono’nun, 2010 yılında Parti Başkanlığı seçimlerinde Urbaningrum’u desteklemediği biliniyor. Kurucu bir aktör de olsa, Başkanlık ile parti ilişkileri arasındaki ayrım, farklı güç odaklarının partide konuşlanmasına neden oldu. 2014 Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin doğal adayı olması gerçeğinden hareketle, Urbaningrum’un, Yudhoyono’nun da içinde bulunduğu bir grubun kurbanı olduğu varsayımı dillendiriliyor. İşte bu nedenledir ki, Urbaningrum, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun (KPK) kendisine yönelik iddiaları gündeme getirmesinin hemen akabinde ‘siyasi komplo kurbanı’ olduğunu söylerken, hedefinde ‘Yudhoyono’ vardı.

Aslında bu süreci izlerken, dikkat çeken husus Endonezya siyasetinin tecrübeli ve cömez aktörleri arasındaki ilişkinin varlığıydı. Yetkililerin birbiri ardı sıra bulaştıkları yolsuzluk hadiseleri karşısında Parti, kamuoyu nezdinde ciddi bir değer kaybı yaşıyor. Bunun somut ifadesi 2009 seçimlerinde %21’lik desteğe karşılık bugünlerde bu oran sadece %8’ler civarında. Bu oranın olası seçimler sonrasındaki karşılığı ise Parti’nin başkan adayı gösterememesi, sadece kurulacak bir koalisyonun küçük bir ortağı olmakla yetineceği anlamına geliyor.

Peki, Demokratik Parti içine düştüğü buhranı nasıl atlatacak? Parti üst düzey kadrolarının karıştığı yolsuzluk vak’alarının akabinde Parti’yi önümüzdeki yılki seçimlere hazırlayacak ‘nitelikli insan gücü’ eksikliğinin tezahür ettiği bir gerçek. Bu noktada, “Parti, herhangi bir ‘ideoloji’ temsiliyeti taşıyor mu?” sorusunu gündeme getirmek gerekir. Bu soruya verilecek yanıt olumlu değil. Endonezya siyasetinin tıkandığı noktada, gözler Amerika’ya çevrilip “Bizde de bir Demokratik Parti olsun” yaklaşımının bir sonucu. Bunun partiyi ve de kitleleri getirdiği yer ‘tek adam’ faktörüne bağlılıktan başka bir şekilde zuhur etmiyor. Bu nedenledir ki, kamuoyundan da gelen taleplerle SBY bir kez daha partinin başına geçip dizginleri ele almaya karar verdi. Geçen hafta sonu yapılan toplantı sonunda Yudhoyono, bir kurtarıcı figür olarak yeniden parti başkanlığına atandı.

Aslında bu atama bir kongre sonucu değildi. Aksine, ‘Yudhoyono destekçilerinin girişimiyle’ kurucu figürün ‘partiyi toparlama adına’ göreve davete icabet etmesiydi. Zaten Başkan da yaptığı açıklamada, bu sorumluluğu Urbaningrum’ın görev süresinin biteceği 2015 yılına kadar sürdüreceğini ifade etmişti. Partinin önemli isimleri arasında adı geçen Ulil Abshar Abdalla tam da bu hususa parmak basarak “Mevcut ortamda bir kongre’nin Parti’de arzu edilmeyecek gelişmelere yol açabileceğini” söylüyordu. Bundan kasıt, 2014 seçimleri için aday bildirme süresinin 15 Nisan’da son bulacak olmasının da rolü büyük. Bu gelişme, bir başka ifadeyle, Urbaningrum’ın aradan geçen sürede Parti içerisinde ‘etkinlik sahasını’ genişletmiş olması dolayısıyla, Parti’nin geleceğinde Yudhoyono’suz bir oluşumun tehlikesine vurgu yapılıyordu. Tıpkı 2008 yılında Gus Dur lakaplı Abdurrahman Vahid’in kurucusu olduğu Ulusal Uyanış Partisi’nde (PKB) güç paylaşımında zaafiyet yaşaması gibi...

İki kez başkan seçilen ve yasa gereği bir daha başka seçilemeyecek olan SBY’nun bu siyasi operasyondan çıkarı ne sorusu da akla gelebilir. En naif ifadesiyle, Yudhoyono, ülke siyasal yaşamına ‘reformcu’ sıfatıyla diğer partiler ve siyasetçiler karşısında bir ‘duruşu’ olduğunu kanıtlamaya çalıştığı kesin. Bir diğer husus, Parti’de birliği sağlayabilecek yegâne isim olmasının payı da az değil. Ancak bu husus, on yıla varan geçmişinde Demokrat Parti’nin ‘tek adam’ geleneğinin devamcısı olduğunu gözler önüne seriyor.

Demokrat Parti’de Yudhoyono’nun Başkan olarak atanmasıyla suların durulduğu söylenebilirse de, Urbaningrum’ın etkinliği kadar irili ufaklı fraksiyonların varlığı göz ardı edilemez. Özellikle seçimlerde yarışacak isimlere sıra geldiğinde bir dizi tartışmaların gündeme geleceği ihtimali es geçilmemeli.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=254464

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder