24 Haziran 2024 Pazartesi

G-7 zirvesi ve küresel barış çabaları / G-7 Summit and global peace attempts

Mehmet Özay                                                                                                           24.06.2024

İtalya’nın güneyinde Puglia’da, 13-15 Haziran günlerinde gerçekleştirilen G-7, (Gelişmiş 7 ülke) devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren yıllık toplantının bazı detaylarına ve küresel toplum için ne anlam ifade ettiğine kısaca bakmakta yarar var.

Ev sahibi konumundaki İtalya, ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa ve Japonya’nın üyesi bulunduğu birlik zirvesine, Avrupa Birliği’ni temsilen bazı liderler ile Ukrayna, Hindistan, Türkiye ve Brezilya gibi diğer ulus-devletlerden bir kaçı, başbakan ve devlet başkanları düzeyinde temsil edildi.

Dışardan katılımcı sıfatıyla yer alan ülke temsilcilerinin zirveye sembolik bir atmosfer katmak kadar, aşağıda dile getireceğim üzere Rusya ve -pek dillendirilmemiş olsa da, Çin karşıtlığı bağlamına oturan bir yönünün olduğu iddiasını yabana atmamak gerekir.

İtalya’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen G-7 zirvesi, bu küresel oluşumu teşkil eden yedi ülkenin küresel politikalara bakışının güncellendiği bir toplantı oldu.

Temel sorunlar

G-7 toplantılarında masaya getirilen sorunlar nelerdi?

Bu husus, zirvede yer alan AB konseyi başkanı Charles Michel tarafından ortaya konulan ve aciliyet içeren dört temel sorun veya maddenin başında geliyor.

Michel, her ne kadar, İsrail’in Filistin saldırılarına dair ORtadoğu’da oluşang erçekliğe vurgu yapmış olsa da, temelde Doğu Avrupa’daki sorundan farklı çözüm önerisiyle G-7’nin duruşunu özetlediğini söyleyebiliriz.

Michel’in, ilgili ülkeleri ki bunların başında Batılı ülkeler geliyor, Rusya karşısında Ukrayna’yı ayakta tutacak, -askeri yardımlar dahil olmak üzere, desteğe ihtiyacı yüksek sesle dile getirirken, İsrail saldırılarına maruz kalan Filistin halkının kendini savunması yerine, ‘insani yardımı’ gündeme getirmekle yetinmesi dikkat çekiciydi.

Michel’in gündeme getirdiği üçüncü sorun İtalya’nın yakından tecrübe ettiği mülteci sorunu ile Afrika kıtasındaki gelişmelerdir. Temelde üçüncü ve dördüncü maddelerin aynı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu anlamda, kendini gizli/açık tehdit karşıında gören başta Güney Avrupa olmak üzere, tüm Avrupa Birliği’dir.

Nihayetinde, Avrupa kıtasına illegal göçü veya mülteci akınını körükleyen unsurlar arasında Suriye krizi son on yılda belirleyici olsa da, Afrika’dan Avrupa kıtasına yönelik göç ve mülteci akının neredeyde, her daim var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bununla birlikte, bu ülkeler başta olmak üzere, örneğin Avrupa Birliği gibi bölgesel birlik içerisinde gözlemlendiği kadarıyla, Batı’ya endeksli ülkeler bütünü içerisinde bu sorunla baş edebilmenin araçları konusundaki ayrışma ve farklılaşma, hiç kuşku yok ki, Rusya’nın elini güçlendiren önemli bir faktördür.

Küresel nizamda denge arayışı

Bununla birlikte, zirvede farklı liderlerce dile getirilen görüşlerin birbirleriyle örtüşen ortak noktaları kadar, ayrışan bazı hususları da olduğu gözlerden kaçmadı.

Örneğin, ev sahibi ülke İtalya devlet başkanı Giorgia Meloni Ukrayna, Filistin, mülteci akını ve yapay zeka’yı (Artificial Intelligence-AI) sıralarken, AB konseyi başkanı Charles Michel ise, üç meselede aynı görüşü dile getirirken, AI yerine Afrika kıtasını öncelik olarak ileri sürdü.

Her halükârda, G-7 için ve bu birliğe en yakın duran AB için, öncelikli ve temel sorunun Doğu Avrupa’da süren savaş olduğuna kuşku yok.

Savaşın, her an yayılmaya elverişliliği, temelde Rusya’yı Batı için ortak hedefine getirmiş durumda.

ABD’de kritik dönem

Yukarıda dile getirilen temel dört sorunun yanı sıra, G-7’yi ve de genel itibarıyla Batı’yı özellikle de, AB’yi endişelendiren bir diğer önemli sorun, gizli/açık bir gerçeklik olarak ABD’de yapılacak olan Kasım seçimleridir.

Demokrat Joe Biden’a karşı Cumhuriyetçi Donald Trump’ın kazanma ihtimalinin gayet olası olduğu dikkate alındığında, Batı bloğunun Trump liderliğiyle özellikle, Ukrayna sorunuyla nasıl başa çıkabileceği hususu, şimdiden endişeleri gündeme taşımış durumda.

Bu endişe temelde öylesine büyük ve önemli ki, Trump sadece Ukrayna’ya desteği değil, NATO (North Atlantic Treaty Organization-NATO) ile ilgili kökten bir ayrılmayı gündeme taşıması, AB’nin yakın ve orta vade güvenlik stratejileri için gayet önemli sonuçlar doğurmaya adaydır.

ABD iç politikasına dair Trump ihtimali ve de, Ukrayna’da savaşın daha uzun süre varlığını devam ettireceğini yönelik tahmini, Biden liderliğindeki ABD hükümetinin bugün Ukrayna’yla on yıllık güvenlik anlaşması yapmasında temel bir nedeni oluşturduğu gayet açık.

Zirve’de, Ukrayna sorununun önceliğini, Biden liderliğinde bu zenginler kulübünün Ukrayna’nın yeniden inşası sürecine, 50 milyar dolarla katkıda bulunma talebi oluşturdu.

Bunun yanı sıra, Ukrayna’nın bu meblağı ‘bağışta bulunacak’ ilgili ülkelere geri ödemesindeki yöntem de gayet yenilikçi…

Çözüm, Batı ülkelerinde toplam tutarı 290 milyar doları bulan ve dondurulmuş durumdaki Rusya’ya ait mal varlığıyla karşılanması görüşüyle ortaya konuluyor.

Biden yönetimi yakın geleceği de öngörerek bu yardım işini şimdiden halletmiş gözüküyor…

ABD’de Kasım ayındaki seçimlerden Trump’ın zaferle çıkması halinde, ABD’de iktidarı oluşturacak yeni hükümetin bu anlaşmayı ortadan kaldıracağından hareketle, yardımın -tıpkı İsrail’e yardımlarda olduğu gibi-, Senato onayı gerektirmeyen bir mekanizmayla çözümlendiği belirtiliyor.

Çin’e mesaj (mı?)

Çin ile bağlantılı konular doğrudan gündeme gelmediği doğrudur.

Ancak, zirve’nin içeriğine biraz dikkatle bakıldığında, Rusya kadar Çin’in de, Batı bloğunun hedefinde olduğu görülecekter.

Öyle ki, ev sahibi ülke İtalya devlet başkanı Meloni’nin sosyal medya hesabından yaptığı bir açıklama, İtalya’nın zirve için seçtiği kasabanın Akdeniz’in ortasında olmasından hareketle, ‘doğu ve batı’nın buluşma noktası’ gibi gayet romantik bir açıklamada bulunurken, Batı’yı Atlantik Doğu’yu ise Hint-Pasifik ile adlandırması dikkatlerden kaçmadı.

Elbette bu açıklamada yer alan kelimeler ve kavramlar okuyucular için farklı şekilde algılanabilir.

Ancak, böylesine önemli bir toplantıda ‘Hint-Pasifik’ kavramının ortaya konulmasında temel bir hedef algısı oluşturduğunu ve bunun da, Çin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

G-7 zirvesinde Çin sorunu gündeme gelmedi. Evet doğrudur...

Ancak unutulmamalı ki, Ukrayna savaşından önce uluslararası ilişkilerde merkezi önemi taşıyan ABD-Çin çatışmasıydı.

Ve bu durum, özellikle, Şi Cinping’in devlet başkanlığı koltuğuna oturduğu 2013’den bu yana, Batı için giderek ağırlığını hissettiren gayet önemli bir sorun olurken, bunu Batı için 21. yüzyılın Doğu Sorunu olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.  

Batılı güçlerin birlikteliği ve ittifakı anlamına gelen G-7 zirvesi, gelişmiş ülkelerin temel hedefinin, kovid-19 sonrasının en önemli gelişmeleri üzerine güçlerini birleştirmek olduğunu ortada.

Zirve konularına, aktörlerine ve bu aktörler karşısında hedef konumunda görülen ülke ve yapılara bakıldığında, kovid-19 gibi, tüm insanlığı tehdit eden bir kamu sağlığı probleminin, dünyada birliği tesis edeceği konusundaki görüşlerden kopuş öyle uzun bir sürede gerçekleşmediğine tanık oluyoruz.

https://guneydoguasyacalismalari.com/g-7-zirvesi-ve-kuresel-baris-cabalari-g-7-summit-and-global-peace-attempts/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder