Mehmet Özay 19.09.2023
Bu nedenle, söz konusu bu konuşmalar öznel değil, gayet
sübjektiftir... Ve bu nedenledir ki, hakkıyla ele alınmayı ve üzerinde durup
düşünülmeyi gerektirmektedir...
Ömer abi’nin kim olduğu hususu, konuşmaların nesnesi olan konular dikkate alındığında temelde bir önem taşımamaktadır.
Bununla birlikte, konuşmalara konu olan hususları
tanımlamak, anlamak, analiz etmek, yorumlamak ve bir sonuç çıkarmak gibi
süreçlerin çetrefilliği düşünüldüğünde hiç kuşku yok ki, Ömer abi’nin kim
olduğu meselesi de önem kazanıyor demektir.
Nihayetinde, bu süreçlerin ortaya çıkmasında sergilediği tutum ve düşünce onu önemli kıldığına işaret ediyor. Ancak, şimdilik Ömer abi’nin kimliği, salt adıyla sınırlı kalsın...
Ömer abi’yle neler konuştuk? Olumsuz cümlelerle
başlayalım...
Ömer abi’yle meselâ cinsellik, pornografi konuşmadık; Ömer abiyle karıdan kızdan konuşmadık; Ömer abiyle, ‘fitbol’dan kimin kazanıp kimin kaybettiğinden, ‘fitbol’ piyasasında kimin ne alıp ne sattığından konuşmadık; Ömer abi’yle altılı ganyandan, iddiadan konuşmadık; Ömer abiyle, hangi celebrity’nin hangi celebrity’le yollarının örtüştüğünü ve/ya ayrıştığını, kimin kime ne ettiğinden konuşmadık; Ömer abiyle gelecekten haber veren cincilerden, falcılardan, astrolojistlerden konuşmadık; Ömer abiyle enflasyonu, doları moları konuşmadık; Ömer abiyle ihâle kovalamaktan, fon devşirmekten konuşmadık; Ömer abiyle başa takılan örtüden ve bunun ürettiği ve yeniden ürettiği modadan ve bunun ne tür anlam kaybına neden olduğundan konuşmadık; Ömer abiyle, hangi kanalda hangi dramanın izleyicilere ne tür acıklı sahnelerle hayatlarını yapılaştırdığından konuşmadık; Ömer abiyle senin bakanından, onun bakanından konuşmadık; Ömer abiyle, kimin aklında hangi tilkilerin dolaştığından, hangi tilkinin hangi tilkinin kuyruğuna basma mücadelesi verdiğinden konuşmadık...
Ömer abi’yle biz seni konuştuk...
Senin, ne ve kim olduğunu; tarihte neler yaptığını,
tarihte yaptıklarını ne denli anladığını; bugün ne yapmakta olduğunu ve bu
yapmakta olduklarının bilincinde olup olmadığını ve hatta ne yapmaya çalıştığını;
yaptığın şeylerden ne kadar emin olduğunu ve/ya olmadığını; başardığını
söylediğin hususların hakikatte başarı olup olmadığını ve başarılı olduğunu
söylemekle, bizi kandırıp kandırmadığını; gerçekte, bu tür başarı hesaplarının
aslında bir başarı değil de, aslında başarısızlık olduğunu vb. gibi hususları
konuştuk.
Ömer abi’yle konuşmalarımız tarih’le sınırlı değildi ve olmamalıydı. Ve bu nedenle, senin bugününü de konuştuk... Aslında senin tarih’inden, tarih’te ne yaptığın ve yapmadığınla ilgili konuşmamız nihayetinde, senin bugününle gayet yakından bağlantılı olduğundan bir zorunluluk arz ediyordu. Sen’in tarihte ne yapıp ne yapmadığın, bugün ne yapıp ne yanmadığınla yakından bağlantılı olduğundan her iki süreci de konuşmak gerekiyordu ve Ömer abiyle kaçınılmaz olarak bunları konuştuk.
Öyle ki, sorular peş peşe geliyordu: Niçin bugün böylesin,
Sen; nasıl bu hallere düştün; bu haller iyi midir, kötü müdür’ü konuştuk. Sen,
gerçekte düştüğün bu hallerin farkında mısın, değil misin; şayet farkında
değilsen, farkında olmamanın nedenleri nelerdir, tüm bunları konuştuk...
Kısacası Sen, dün neydin bugün ne oldun; dün neredeydin, bugün neredesin onu konuştuk Ömer abiyle.
Ancak, bu konuşmalarımız tarihin derinliklerinde ‘hikâyeler’
olarak kalan ve hatta daha sonradan gelen nesillerce mitolojikleştirilen hususlar
değildi. Ya da, bugünkü yapıp ettiklerini hikâyeleştirerek önümüze koyduğun ve
bizi ilüzyona tabi tutmak istediğin bağlamlarda da değildi...
Bu ‘hikâyeleri’ ve mitolojileri, gerdan kıran hikâyeci tarih anlatıcılarına bırakarak, biz tarihi deşerek, eşeleyerek, acabasını, nedenini, niçinini, sonucunu ve benzeri hususların ve süreçlerin üzerinde durarak, karşılaştırarak ve dahi ötekinin varlığını, düşüncesini, eylemini işin içine katarak ve bütünüyle yorum çabasını güçlü bir şekilde verili bilgiler üzerine inşa ederek konuştuk...
Ömer abi’yle tüm bu süreçlerin, -ve dahi Sen’in eylemlerinin- epistemolojisini, varoluşçu bağlamlarını ve hatta, varoluşçuluk ile başlayıp nasıl yokoluşçuluğa doğru evrildiğini, evrilmekte olduğunu konuştuk.
Ömer abi, hem sıkı bir dinleyici, hem de sıkı bir sorgulayıcı... Bunların yanı sıra, verdiği cevapları da yabana atmamak gerekir.
Ömer abi’nin, sohbetlerimiz boyunca üstlendiği rolün,
gayet kışkırtıcı, sorgulatıcı, yeni düşünce ve yorumlara yol açıcı olduğunu itiraf
etmeliyim.
“Sen’in söylediğine itirazım var...” deyişini Ömer abinin, bir tehdit olarak algılamadım, algılamıyorum kesinlikle. Aksine, anlamlı bir itirazla karşılaşmış olmaktan, gayet memnuniyet duydum ve duyuyorum.
Ömer abi, “... itirazım var” derken, “Tamam diyorum, şimdi başlıyoruz düşünmeye” diye geçiriyorum içimden. Nihayetinde, bana itiraz eden kişi Ömer abi...
Söyleyeceklerine kulak kesilerek dinliyorum itirazlarını
Ömer abi’nin. İtirazlarını sıralamaya başlamasıyla Ömer abi’nin zihnimi,
aklımı, ruhumu birarada tutmaya gayret ediyorum. Gayret ediyorum ki, bir şey
kaçırmayayım...
Çünkü ‘Sen’i konuşuyoruz. Sen’in dününü ve bugününü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder