Mehmet Özay 27.09.2023
Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, bu tarihi
vak’anın, bize salt “inananlar” ve “inanmayanlar” bağlamında bir dikotomiyi
hatırlatmasından ve bunun üzerinden bireysel ve toplumsal ilişkileri bina etmemizle
sınırlı olmamalı. Bunun dışında ve ötesinde, Hz. Peygamber’in varlığının ve
söyleminin, “tüm insanlığa” bir mesaj mahiyetinde kabul edip, muhatabının da
her bir birey ve her farklı toplum olduğuna işaret etmeliyiz.
Peygamber’i tek tek Müslümanlar için değil, bütün bir
insanlık için önem taşıması, hiç kuşku yok ki, Yaratıcı’nın verdiği ve
Yaratıcı’dan gelen mesajla doğrudan bir ilişkisi bulunuyor.
Bu durum, Peygamber’in tekil ve kendinde bir birey olmak
kadar, Yaratıcı ile bağın ve Yaratıcı tarafından belirlenmişliğin O’na
kazandırdığı bir hususiyetle, bu tekilliğinin tarih ötesi bağlamı ortaya
çıkıyor.
Alemlere ‘Rahmet’
Peygamber’in doğum gününün sadece, “inananlar”
kategorisini ilgilendiren bir durum olmadığını kabul etmeliyiz. Bu noktada, Peygamber’in
insanlığa ulaşan bir mesaj olduğunu, O’nun “Alemlere rahmet olarak gönderilmiş”
(Rahmat’al li’l alemin) kavramı üzerinden değerlendirmek ve
anlamlandırmak gerekiyor.
Kimilerince, bu söylem gayet basit bir ifade tarzı olarak
algılanabilir....
Ve bu bağlamda, belki de bu ifade, bazı ülkelerde
neredeyse hiç denecek kadar dillendirilir, bireylerarası ve toplumsal
diskurlarda neredeyse hiç gündeme getirilmezken, diğer bazı ülkelerde çokça
duyulur ve işitilmesinin ne gibi farklılıklar doğurduğunu, ilgili toplumlar
üzerinde yapılacak çalışmalarda görmek mümkündür.
Ancak değişmeyen bir gerçek var ki, o da Hz. Peygamber’in
bu özelliği yani, ‘Alemlere rahmet olma’ özelliğini taşıyor oluşudur...
Bunun ötesinde, Peygamberliğin kuşatıcılığını ortaya
koyması açısından yukarıda dile getirlien “alemlere rahmet olma” özelliğindeki
dikkat çeken kelime “alem” değil, “alemler” oluşudur.
Söz konusu bu ‘alemler’in neye tekabül ettiğini,
uzmanları tarafından ortaya konulan ilgili ilmi çalışmalara bakarak geniş bir
çerçeveyi yakalamak mümkün.
Ancak, bu yazı sınırlılığında söylenmesi gereken,
Peygamberliğin insan teki ve tekleri, insan toplumu ve toplumları ile bunların
tümü ve dışındaki “varlıklar”a yönelik bir hususiyeti içinde barındırdığını
söyleyebiliriz.
‘Haberci’
Peygamberliğin ne bir meslek, ne de salt sınırlı bir
insan toplumuna gönderilmiş bir ‘haberci’ (messenger) olduğu, aksine, Peygamberliğin
Yaratıcı tarafından belirlenen bir vazife olduğu dikkate alındığında, tarih
boyunca Peygamber sıfatını taşıyan gayet azınlık denilebilecek bireylerin,
bizler gibi çoğunluğu teşkil eden sıradan insanlar olma özellikleri kadar,
bunun ötesinde ve dışında, kendilerini Yaratan ile ilişkilendiren özellikleri
nedeniyle ‘yüce’ nitelikleriyle bilinir ve fark edilirler.
Bu anlamda, İslam dininin ortaya koyduğu dünya görüşünde
(weltanschauung), Peygamber kavramına içkin olanın sadece, son Peygamber
kabul edilen Hz. Muhammed (s.a.v.)[1]
değil, Hz. Adem’den (a.s.)[2]
başlayarak, farklı toplumlara gönderilen tüm peygamberleri -ve de nebi, resul
vb.- içine alan bir yapı arz eder. Bu durum, tarihsel süreklilik içerisinde,
Yaratcı’nın insanlarla iletişimini sağlamasının aracı ve vesilesi olmasıyla
dikkat çeker.
Kuşatıcılık
Bu çerçevede, Peygamberlerin ve de özellikle, Hz.
Muhammed’in önemini ortaya koyma adına söylenebilecek hususların sınırlılığından
değil, tam aksine genişliğinden bahsetmek gerekir.
Hz. Peygamber dediğimizde, karşımıza insan yaşamını çekip
çeviren bütün insani özellikleri, kurumsal yapılaşmaları ve bunların tek tek kendileri
içinde ve birbirleriyle etkileşimleri ve ilişkileri noktasında, devasa bir
yapısallık taşıdığını dikkate almak gerekir.
Bu durum, bugünlerde Hz. Peygamber ile ilgili konuşmalar,
yazılar, söylemler vb. süreçleri ortaya koyan yazar, akademisyen, düşünür, alim
vb. şahısların Peygamberi, hangi özelliği ile ele alıp almadıklarının bir
anlamda sorgulanmasını da gerektirir. Açıkçası, bir tek yazı, konuşma ve
söylemde, Hz. Peygamberi ve özelliklerini ortaya koymak mümkün olmadığı
aşikârdır.
Bu çerçevede, neyin nasıl anlaşılması gerektiğine bir tür
cevap olarak Hz. Peygamberi eksene almak isteyenlerin, -hem inananlar, hem de
inanmayanlar olarak- hiçbir şeyi eğip-bükmeden, disiplinli bir şekilde hayatın
tüm evrelerine bakmalarında yarar var. Ve bu anlamda, belki de her bir kişinin
öncellediği husus ve bu kişilerin toplumsal ilişkilerde ne türden bağlamlara
yapmak istedikleri vurgu öne çıkacaktır.
Sosyolojik merkez
İslam’ın vahiy bağlamlı yani, Kutsal’la doğrudan
bağlantılı ve Kutsal’ın ortaya koyduğu bir dini yapı olması, Peygamber’in bu
dini, insan toplumlarına tanıtan bir birey olması ve yaşamı boyunca insanlarla
ilişkisini sürdürmesi, açıkçası O’nu, toplumsal yapı içerisinde önemli bir yere
oturtuyor.
Bu durumda, Peygamber’in gönderilmiş olduğu toplumun
-yani, Arap toplumunun-, kendinde özelliklerini sosyolojik bir vakıanın
görünürlüğü çerçevesinde, bir birey olarak Peygamber’de elbette gözlemlemek
mümkün olduğu gibi, O’nun söz konusu bu Arap toplumunun dışında ve ötesinde bir
‘bireysellik’ taşıdığını ve bu ikincisinin, gayet önemli farklılıklarla kendini
ortaya koyduğunu ifade etmeliyiz.
Öyle ki, bu durum, O’nun sadece hayatı boyunca içinde yer
aldığı ve yaşadığı Arap toplumu ile diğer yakın bölgelerdeki Müslümanlar
özelindeki yerini değil, aynı zamanda Milâdi 7. yüzyıldan günümüze kadar veya
Hicri takvim dikkate alındığında, 1445 yıldır Müslüman olan ve olmayan bireyler
ve toplumlar için önemini ortaya koyuyor.
Bu çerçevede, ‘Peygamber ve toplum’ ilişkisi başlıklı bir
konunun ele alınmasının doğruluk payı taşıdığına ve ‘toplum’dan kastın sadece,
‘inananlar grubu’ olmadığına kuşku bulunmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder