7 Eylül 2023 Perşembe

Mazaret! Yapacak bir şey yok... / Excuse! There's nothing that can be done...

Mehmet Özay                                                                                                                            07.09.2023

Abi/abla, yapacak bir şey yok... Elimizdeki ‘malzeme’ bu kadar! Başının çaresine bak... Yapacak pek fazla bir şey yok...

‘Malzeme’ dediğimiz, çelik, çomak, ağaç, tomruk, demir, plâstik, kum, çimento, kumaş, deri, yün, un, yağ, şeker, telefon, araba, motor, kaldıraç ... envai türünden makina vs. değil...

Burada bahsi geçen malzeme ‘insan’, ‘insanımız’... Hem de her türünden... Ben, sen, o, biz, siz, hepimiz...

Toplumu oluşturan geniş ağın her bir basamağında, aşamasında farkında olalım ya da olmayalım ancak, varlığı gerektiğinde hissedilen tüm bireyler...

Toplumsal yaşamımızın gündelik dil kullanımlarında, her kesimden her mensubiyetten bireyden işitebileceğimiz bir söylem dizisidir: Elimizdeki ‘malzeme’... Yapacak bir şey yok...  Başının çaresine bak...

Ancak bir farkla... Bu ve benzeri söylemleri dile getirenlerin, üst-alt ilişkisinde ilkinde yani, üstte yer alanlarca gündeme getirildiği dikkat çeker çoğunlukla.

Ve bu söylem açıkçası içinde mazeretçiliği, yılgınlığı, boşvermişliği, sorumsuzluğu, kaygısızlığı, üstünlüğü, hegemonyayı, alayı, kibiri ve gururu vb. içinde barındıran bir söylem dizisidir...

Tipolojiler

Abi yapacak bir şey yok... Elimizdeki malzeme bu kadar!

Öğrenci mi: Hocam, yapacak bir şey yok. elimizdeki malzeme bu kadar!

Öğretmen mi: Müdürüm, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

İşçi mi: Patronum, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Milletvekili mi: Başkanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Hizmetli mi: Hanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Çiftçi mi: Muhtarım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Üniversite Hocası mı: Rektörüm, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Gazeteci mi: Editörün, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Taksi şoförü mü: Polis şefim, yapacak birşey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Büyükelçi mi: Sayın Dışişleri bakanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Zabıta mı: Belediye başkanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Futbolcu mu: Antrenörüm, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Müşteri temsilcisi mi: Uzmanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

STK gönüllüsü mü: Başkanım (STK Başkanı!) yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Belediye şoförü mü: Şefim, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar!

Belli bir iş grubuna tekabül etmemekle birlikte, geniş toplumsal gruplar olarak kabul edilecek yapıların da, bu sürece tabi oldukları görülür. Örneğin,

Taraftar mı: Başkanım, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar.

Cami cemaati mi: Müftüm, yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar.

Mahalle sakini mi: Muhtarım yapacak bir şey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar.

Metro yolcusu mu: Kondaktörüm, yapacak birşey yok. Elimizdeki malzeme bu kadar.

Hangi iş kolu, hangi meslek, hangi yaş grubu, cinsiyet, tabiiyyet olursa olsun herkese, ama herkese bu kategori içerisinde yer vermek mümkün.

Üst-ast ilişkisi: toplumsal kibir

Temelde bakıldığında, üstün olanın altta kalanı eleştirme sürecinde karşımıza çıktığını düşünürüz bu durumun, değil mi? Genel itibarıyla da doğrudur aslında...

Kategorik olarak üst’te olmak, sosyolojik olarak ast-üst ilişkisinde belirleyici olmak anlamına gelir.

Ve bu durum, gayet keyif verici bir durum olarak, gündelik yaşamda bu kişiler -yani, kategorik olarak üstte olanlar- tarafından mümkün olduğunca işlevsel olarak kullanılır.

Buradaki işlevsellik, temelde duygu düzeyinde gurur ile fiziki olarak işi yap/a/mamış olmanın sorumluluğunu ötekine yüklemenin ve/ya mazeret üretebilmiş olmaktan kaynaklanan tatmindir.

Yukarıdaki örnekler ve bunların yüzlercesini dile getirenlerin, bu kategorilerin bir yerlerinde kendilerine ‘makam’ bulmuş kişiler oldukları ve üstlerinde yer alanlara veya benzeri kategoride yer alan meslektaş/eş-dost ahbabına hitaben bir yandan, kendilerini aynı kategoride hissettirmenin ve bunun getirdiği güvenle söylem geliştirmenin payını taşırken, öte yandan aşağıdaki kategoride yer alanları eleştirme haklılığını da gayet aşikârane bir şekilde yüzeye çıkartırlar.

Nihayetinde, karar merciinde olmak, süreçleri yönetenin, çok bilmişin, kurumsal kibire sahip olanın, herhangi bir iş kolunda ve/ya herhangi bir meslekte ‘üstler’ sıralamasında yer alan kişilerin tekelinde olduğu ve bunu gizil bir güç olarak altlarındakilere dikte ettirme anlamına gelir.

Fakat, üstte olmak, karar merciinde olmak, aynı zamanda ve hiç kuşku yok ki, sorumluluk almada önemli bir payı da içinde barındırır... Öyle ya, ‘size sorumluluk verdik!’

Gözden kaçırılmaya çalışılan biraz da bu durum galiba!

Empati

Bir de, işin öte tarafına göz atalım kısaca...

Toplumsal süreçleri yürüttüğü, sürdürdüğü, yönettiği düşünülen/varsayılan üsttekilerin alttakiler tarafından, bu ve benzeri söylemlere muhatap olduklarını düşünelim...

Yani, başkanların, müdürlerin, dekanların, rektörlerin, şeflerin, müftülerin, uzmanların... Her türünden iş/meslek-kurumsal yönetim kategorilerinin her birinde, gayet önemli yer işgal edenlerin...

Toplumsal yapının her aşamasında bizi yönetenlerin hali ve ahvalini tasvir eden alttakilerin:  Abi/abla, yapacak bir şey yok... Elimizdeki ‘malzeme’ bu kadar! Başının çaresine bak... Yapacak pek fazla bir şey yok...” demesi...

Temelde, her iki halde de gözden kaçırılan, sanki birbirimizin hayatını gasp etme çabasıdır. Zehir etmek demeyeyim çok ağır olur!  

Oysa bizden beklenen, bizim beklediğimiz farklı bir şey olmalı(ydı!)...

Anlamayı, eğitmeyi, birlikte öğrenmeyi, ahlâkı öncellemeyi, örnek olma çabası sergilemeyi, iş yapabilmeyi, sürdürülebilir olmayı, dürüst olmayı, sabredebilmeyi, onurlu olmayı, bırakıp gidebilmeyi hayatın her aşamasında ortaya koyacak yürekliliği göstermek(ti).

https://guneydoguasyacalismalari.com/mazaret-yapacak-bir-sey-yok-excuse-theres-nothing-that-can-be-done/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder